Hiçbirimiz, hiçbir konuda mükemmel değiliz ve bunu biliyoruz. Bunu bilerek yaşamak, insanın öleceğini bilerek (ve delirmeden) yaşaması gibi bir şey. Bir tür mucize yani. Mutlaka, aramızda “mükemmele çok yakın”, kültür abidesi, tatlılık makinesi, zekâ rendesi insanlar vardır ama onlar bile ara sıra arızalanabiliyor, kişiliklerindeki defoları açık edebiliyorlar.
Mükemmel olamayışımız, kendimizi zaman zaman mükemmel hissetmemize engel değil tabii. Bunun için, gereksiz eleştiri yapmaya önem vermemiz gerek. Ne kadar gereksiz şeyi eleştirebilirsek, o kadar mükemmel hissederiz. İşin sırrı bu.
Kırmızı ışıkta durmayan arabaya sinirlenirken, trafik kurallarını en iyi bilen biz oluruz ama birkaç dakika sonra, aaa, bir de bakmışız ki, başka bir kırmızı ışıkta da biz durmamışız, fırıl fırıl gidiyoruz. (Gerçi biz kırmızıda geçerken, o yol bomboştur da ondan geçmişizdir. Az önceki cahil, iğrenç, pis trafik magandasının yaptığıyla aynı değildir bizimki.)
Eleştirmek, atıp tutmak, saymak sövmek, dışlamak, abartmak, büyütmek, nefret etmek, nefret ettirmek ne kadar güzel ve bir o kadar yararlı eylemler değil mi? Bizi birbirimize bağlıyor. Bu yetmezmiş gibi, hayat enerjimizi de yükseltiyor. Bizim gibi düşünenleri (ve düşünmeyenleri) net bir şekilde görebiliyoruz.
Birbirimizi tutup tutup bırakmıyor, sonra kutup kutup ayırıyoruz.
Geçen hafta, Oktay Kaynarca, Instagram’a koyduğu bir adet fotoğraf sebebiyle güzelce linç edildi mesela. Bence de herkesin gerçekten zaman ayırması ve fikir yürütmesi gereken, çok önemli bir konuydu bu.
Önemliydi çünkü aynı dizide oynadığı, ekip arkadaşlarıyla “Roka Balık” diye bir yere gitmiş. Gittiği yerin ismi manidar. Biraz (afedersiniz) “Rakı Balık” çağrıştırıyor. İşte bu manidar yerde ekipçe fotoğraf çektirmişler. Kaynarca da yememiş içmemiş, o fotoğrafı koymuş Instagram’a.
Bir masa var fotoğrafta. Masada mezeler, ara sıcaklar, salatalar var. Tabaklarda paçanga böreği var, beyaz beynir var. Önlerinde sigara var, şalgam var, rakı bardaklarında su var. Ortada kocaman buz kovası var. Rakı yok.
Fotoğraf çekilmeden önce, o masada rakı olduğu belli. Rakıların “kısa bir süre için” kaldırıldığı da belli. Peki bu bizi ilgilendiriyor mu? Elbette.
Tüm yurtta, dış temsilciliklerde ve yavru vatan Kıbrıs’ta coşkuyla ilgilenilmesi gereken bir hadise bu. Gerçekten haber değeri taşıdığı için, ciddi gazetelerin internet sitelerine, ciddi ciddi haber olarak düştü. Sonra zaten Facebook, Twitter, Instagram, artık ne varsa, hepsi sırayla yıkıldı.
Delikanlılığın kitabı yazılmayacak mıydı bundan sonra? Korkular mı sarmıştı etrafı? Yoksa, eşkıya dünyaya birileri hükümdar mı olmuştu? Rakıyı da o hükümdar mı kaldırtmıştı?
Doğrusu neydi acaba? Rakıyı masadan kaldırmak mı, başkaldırmak mı? Masaya rakı koymak, bir başkaldırı biçimi miydi? Başkaldırı neydi?
Çeşitli seviyelerde ve seviyesizliklerde eleştiriler yazıldı. Doğrudan kişileri ve kişiliklerini hedef alan, son derece yapıcı eleştiriler. Herkes, hayatı daha da güzelleştirme ve mutlu bir toplum yaratma adına, elinden geleni yaptı. Gurur duymamak mümkün değildi.
Sonra dedektifler, FBI ajanları filan ortak bir çalışma yaparak, Kaynarca’nın aynı mekândan koyduğu başka fotoğrafları incelediler. Orada rakı da vardı, roka da. Bira bile vardı.
Oh... Demek ki, içkili fotoğraf da koyabiliyordu. Demek ki, eşkıya dünyaya hükümdar olmuyordu. Delikanlılığın kitabı, hemen yeniden yazılmaya başlandı. Rahat bir nefes alındı.
Sevmeyenleri, rahatlamadı tabii. Başka bir fotoğrafta rakı olması, esas fotoğrafta rakının kaldırıldığı gerçeğini değiştirmiyordu. Rakılar neredeydi? Zaten bu adam hep böyleydi...
Sevmemek neydi? Sevmemek, önyargılı olmak ve asla ikna olmamaktı.
Sevenleri, zaten baştan beri tebrik ve takdir ediyordu durumu. Topluma ve özellikle Türk gençliğine iyi örnek olmak için kaldırmıştı rakıları. (Sigaralar duruyordu, mafyalı dizilerde oynuyor, belinde silahla dolaşıyordu ama gençlere iyi örnek oluyordu.)
Sevgi neydi? Sevgi, sevdiğimiz kişi adına, nefis bahaneler üretebilmekti.
Pek haber olmamış, sosyal medyanın gündeminde yer bulmamış olsa da bu (elim ve vahim) rakı saklama hadisesinden iki hafta önce, aynı Oktay Kaynarca, 4 bin lira adli para cezasına çarptırılmış.
Bebek’teki teknesinde sayaçsız ve sözleşmesiz kaçak su kullanılıyormuş. İSKİ ekipleri denetim yapmış, durum savcılığa bildirilmiş, mahkeme olmuş, ceza almış filan. (Gençlere iyi örnek olmak için, cezasını ödeyecektir mutlaka.)
Böyle böyle günler geçiyor işte.
Rakılar kaldırılıyor, seviyeler indiriliyor, sebebi sorulmadan eleştiri yağmuru başlıyor, kavgalar ediliyor, enerjiler harcanıyor, nefretler kusuluyor, kapkara dumanlar tütüyor, zaman boşu boşuna akıp gidiyor. Hayat bitiyor.