Carnegie Vakfı Moskova Şubesi sitesinde yayımlanan yazısında Yekaterina Çulkovskaya, Türkiye’nin dış politikasını değerlendirdi. Yazara göre uluslararası ilişkilerde uygulanmaya konan “Yeni Osmanlıcılık” tezi ilk etapta belirli meyve getirse de sonra “birkaç acılı başarısızlığa yol açtı ve Türkiye’ye bölge müttefiklerini kaybettirdi”. Buna rağmen Katar ile “özel ilişki” kuran, İran ile işbirliğine giren ve “sıradan Müslümanların” sempatisini kazanmaya çalışan Ankara, bölgesel liderlik gayretinden vazgeçmedi.
Türk siyaset bilimcileri, başarısızlıklardan sorumlu tuttukları Ahmet Davutoğlu’nun istifasıyla maceracı politikasının sona erdiğini savunuyor.
“Arap Baharı” ile bölge ülkelerine “model devlet” rölünü oynamaya hazırlanan Türkiye, Tunus ve Mısır’da iktidara gelen İhvan hükümetlerine bir süre için örnek olmayı başardı.
Bunun ardından Suriye’de patlak veren krizini en baştan “Türkiye’nin iç meselesi” ilan eden Ankara, muhalefete destek verdi, mültecilere kapısını açtı. Cumhuriyet gazetesinin yürüttüğü araştırma uyarınca muhalif gruplara silah da göndermiştı. Ne var ki Rusya ve İran’dan destek alan Esad iktidarını korumuş, Türkiye’nin desteklediği muhalif gruplar yok edilmiş veya radikal cihatçılara katılmıştı. Ama Ankara’yı en çok rahatsız eden unsur da, ABD destekli Suriye Kürtlerinin otonomi kurma süreci oldu. Çulkovskaya, artık mültecileri, Kürt problemi ve artan terörü ile Suriye krizinin gerçekten “İmparatorlukçu hırsına dalan” Türkiye’nin iç meselesi haline geldiğini iddia etti.
Geçen Haziran ayında, başta Suudi Arabistan’ın bulunduğu Arap ülkelerinin Katar’ı ablukaya aldığında Ankara, kendisine hem manevi hem maddi açıdan yakın olan Doha’nın arkasına geçti, Katar’a askerlerini bile göndermeye hazır olduğunu açıkladı.
Katar’ın aksine İran Türkiye’nin müttefiğinden öte onun bölgesel rakibi. Yazara göre bunun ana sebebi, her iki ülkenin Kürt sorunundan duyduğu ayni endişe olmalı.
Her şeye rağmen Türkiye eskisi gibi Orta Doğu lideri olma arzusunu bırakmıyor. “dünya Müslümanlarının avukatı” imajını kazanan Erdoğan, elde ettiği bölge halkının itibarını somut bir başarıya bir türlü dönüştürememiş.
25 Eylül günü yaklaşırken Rusyalı ve İsrailli siyaset bilimci Avigdor Eskin, İzvestiya gazetesinde Kürdistan referandum kararını yorumladı.
Türkiye, İran ve Suriye Kürtlerine ilham vererek bağımsızlık ilan etmeye hazırlanan Irak Kürtleri, bu adımın bölgede nelere yol açacağını düşünüyor mu? Bu arada Suriye Kürtlerinin yerel yönetim seçimlerine hazırlandıklarını ve İran’ın kendi Kürtlere karşı operasyon yürüttüğünü hatırlatan Eskin, bölgenin daha şiddetli istikrarsızlığa ve kaosa süreklendiğini öne sürdü.
İsrail hükümeti, IŞİD’e karşı savaşan Barzani rejimine silah yardımında bulunurken ABD’nin referandumu erteleme isteği Erbil tarafından geri çevrildi...
Eskin, ne de olsa Orta Doğu’daki yüz yıllık sınırlar erimek üzeredir. Irak, İran, Suriye ve Türkiye parçalanma tehlikesi karşısında. Acaba bağımsızlık konusunda ısrarlı olan Irak Kürtleri, nelere neden olacaklarından farkında mı? sorusunu sorarak yazısını bitiriyor.
Bu arada Kommersant gazetesinin verdiği habere göre Rus devlet şirketi Rosneft, gene devlet şirketi olan Gazprom’un “Türk Akımı”na rakip niteliğinde projeye imza koymaya hazırlanıyor.
Rosneft’ten alınan bilgi uyarınca yıl sonuna kadar Kuzey Irak Yönetimi ile ilgili anlaşmanın imzalanması planlanıyor. Anlaşmaya göre 2020’den itibaren Rosneft’in kuracağı yıllık 30 milyar m³ kapasiteli boru hattından Irak Kürdistanı’nda üretilen doğal gaz Türkiye ve Avrupa pazarına sevk edilecek. Proje, Build-Own-Operate-Transfer (Yap-Sahip Ol-İşlet-Devret) bazında gerçekleştirilecek.
Gazeteye göre, Avrupa’nın ana doğalgaz tedarikçisi durumuna gelmeye çalışan Türkiye’nin, projeye ilgi duyması bekleniyor.
İran ve İsrail'in karı karşıya gelme olasılığı EA Daily tarafından yorumlandı. “Şii koridoru”ya izin vermeyeceğini açıklayan İsrail hükümeti, 5 Eylül’de, son 20 senenin en kapsamlı tatbikat başlattı. Tatbikatın konusu, Hizbullah'a yönelik operasyon. İki gün sonra İsrail’in savaş uçakları, alınan istihbarat uyarınca Süriye Hava Kuvvetleri için kimyasal silah üreten Masyaf şehrindeki fabrikayı vurdu.
Anlaşılan şu ki İsrail ordusu, İran’ın inşa etmeye çalıştığı “Şii koridorunu” kapatmak niyetinde. “Koridor” bir yana, Rusya, ABD ve Ürdün’ün, Suriye’nin güney-batısında kurduğu yeni bir ateşkes bölgesi bile Tel-Aviv’i ciddi bir şekilde rahatsız ediyor.
Bunun ardından “İsrailli kaynaklar” gayrıresmi bir şekilde, sözkonusu harekat ile bombardımanın Moskova’ya önceden bildirildiğini belirtmiş. Ajans, bunun ne kadar doğru olduğunu bilemeyiz, ama Suriye’de Rusya’nın İsrail ile arasında varolan samimiyet, Moskova’nın, “bölge partneri”nin endişelerini hesaba almasını gerektirdiğini iddia etti.
İsrail’in stratejik müttefiği ABD’den ise daha çok anlayış bekleniyor. Kürt bölgelerinde konumlanan Amerikan askerleri “koridorun” kuzey güzergahını fiilen kesmişken Süriye’nin güney-doğusunda durum oldukça karışık. Hem İran’ın kontrol ettiği militanlarin katıldığı Şam birlikleri, hem de ABD’nin desteklediği muhalif gruplar, IŞİD’in elindeki Abu-Kemal kasabası için adeta yarışmaya girmiş.
Bu bölgede İsrail’in ümidi Kürt birlikleri. Deyr ez Zor ile uğraşan ve yeni cepheyi açma niyetinde olmıyan Kürtler gene de Esad’ın ordusunun Abu-Kemal yolunu kesmek durumunda.
Küçük Abu-Kemal’i alan taraf ülkenin doğusuna hakim olacak. Bunun için Kürtlere ümit ile bakan İsrail, İran’ın IŞİD’den daha tehlikeli olduğunu gün geçtikçe daha açık bir şekilde dile getiriyor.