Yasaların torba torba, reformların paket paket yasama organının üzerine yağdığı ülkemizde kanun koyucunun kim olduğunu bilmediğimiz gibi reformları kimin tasarladığından da haberimiz yok. Her etkisiz yetkilinin dilinde, her haberin satırlarında gördüğümüz “Cumhurbaşkanı'nın onayıyla” ifadesi meseleyi açıklamıyor. Onay verilen o tasarıları, onaya sunulmadan önce hazırlayan kim/kimler, bilmiyoruz. Bildiğimiz mecliste hazırlanmadıkları. Yani yasa yapıcının yasama organı olmadığı açık. Yasama organı günümüzde yasa yapıcı değil, yasa onaylayıcı bile değil, yasa oylayıcı kurum haline geldi. Malum siyasi literatürümüzde ‘Çankaya noteri’ benzetmesi vardı bir zamanlar, Cumhurbaşkanlığı için. Gelen her yasayı itirazsız onaylamayı ima eden müstehzi bir benzetmeydi. Şimdilerde meclis için kullanılabilir diye düşündüm ama yok o bile değil şu an meclisin hali. Sadece ve sadece kabul oyu vermekle yükümlü tutuluyor bu ucube sistemde meclis. Cumhurbaşkanı'nın talimatıyla hazırlanan teklifler, Cumhurbaşkanı'nın onayıyla ve meclise sevk edilmesi talimatıyla bakanlıklara gönderiliyor. Formalite icabı bir ara durak olarak görülen bakanlıklardan da meclis başkanlığınca âdet üzere komisyonlara havale ediliyor. İlgili komisyondan aynıyla geçerek genel kurula gelen teklif oylanıp tekrar Cumhurbaşkanlığı onayına sunuyor. Torba torba yasalardan, paket paket reformlardan sorumlu tek yetkili olarak karşımızda sadece Cumhurbaşkanı var. Bu ülkede siyasi irade sözünden tek kişiyi anlıyoruz. Kendisini iradesiz varlıklarla çevrelemiş bir irade abidesi halinde kurguladığı “ideal düzende” her şeyin başlatanı ve bitireni, tek yetkilisi, tek sorumlusu Cumhurbaşkanı.
Sistem bu şekilde kurgulandığı için de haberlerde duyurulan dördüncü yargı reformu paketinin içeriği hakkındaki soruları yöneltebileceğimiz tek muhatabımız Sayın Cumhurbaşkanı olacaktır. Örneğin cinsiyet temelli şiddetin ya da benim isimlendirmeyi tercih ettiğim şekliyle ataerkil şiddetin veya ulusal/uluslararası hukuk metinlerinde geçen ismiyle kadına yönelik şiddetin önlenmesi için uygulamadaki aksaklıklara dair reform denebilecek iyileştirmelerin pakette yer alıp almadığını sorabileceğimiz tek adres var elimizde. Veya cinskırım halindeki kadına yönelik şiddetle mücadele için İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasa'nın uygulamasındaki aksaklıkları giderecek düzenlemelerin pakette yer almasını isteyebileceğimiz tek kişi var karşımızda. Her gün karşımızda, bizler onu günde birkaç kere duyuyoruz ama o bizi hiç duymuyor orası ayrı fakat duymayışı tek sorumlu olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Yargı reformu adıyla kadınların yaşam hakkını koruyacak şiddetle mücadele mevzuatını etkin uygulama ve mekanizmaları geliştirme yönünde uygulamalar yapılması gerekirken haberler, kadınların kazanılmış haklarına el koyulacağı yönünde. Hukukta, yargıda reform anlayışının gereği midir kadın haklarının gasp edilmesi? Bu sorunun Sayın Cumhurbaşkanı'ndan başka muhatabı olmadığını biliyoruz. Cevap alamayacağımızı bildiğimiz gibi biliyoruz ama kendisi de sormaktan, itiraz etmekten, hataları göstermekten vazgeçmeyeceğimizi bilmeli.
Biliyoruz ki dilemeseydi, kadın emeğinin sömürüsünü bir parça telafi etmek için düzenlenmiş olan yoksulluk nafakası hükmü tartışmaya açılmazdı. Yıllardır kadınlar yoksulluk nafakasının kesilmesi endişesiyle yaşamaz, siyasi iradeyle ekonomik şiddet tehdidi uygulanmasına maruz kalmazdı. Hatta ülkedeki yoksulluğu ve özellikle kadın yoksulluğunu görünmez kılmak için yoksulluk nafakası, ‘süresiz nafaka’ şeklinde manipülatif isimle anılmazdı. Şimdi dördüncü yargı reformu paketinde gerçekten haberlerde geçtiği şekliyle yer alacaksa biliyoruz ki o dilediği içindir. Reform adıyla yoksul kadınların nafakasının gasp edilmesi, kadın hakkı yenmesi gerçekleşecekse ancak ve ancak o dilediği için olacaktır, buna şüphe yok.
Çocukla kişisel görüşme hakkına ilişkin velayet sahibi ebeveynin diğerine çıkardığı zorlukları aşmak için geliştirilmiş olan resmi kurum aracılığı ihtiyacıyla yetkilendirilmiş icra dairelerinin yerine bir başka resmi kurum ihdası, yargıda reform sayılacaksa o da Sayın Cumhurbaşkanı'nın iradesiyle olacaktır. Kapıya icra memuru geldiğinde ağlayan çocukların, bir başka devlet memuru geldiğinde ağlamayacağını varsayan reformist çözüm de öyle. Yoksulluk nafakasına beş yıllık üst sınır getirme isteğini “boşanmış çiftelerin arasındaki hukuki bağı mümkün olduğunca kısa sürede sonlandırmak” gerekçesine dayandıran Adalet Bakanı'na, “peki, arada çocuk varsa o hukuki bağ nasıl sonlanacak?” sorusunu yöneltmek anlamsız. Bunu da Cumhurbaşkanı'na sormalıyız. “Küresel salgın şartlarında işçi çıkarmaları önleyecek düzenlemeler yaparken bir yandan yoksul kadının nafakasını elinden almanız, yaşadığımız sürecin gerçekleriyle uyumlu mu?” sorusun muhatabı da Sayın Cumhurbaşkanı.
O irade buyurduğu için Adalet Bakanı meclis komisyonlarını ziyaret ederek milletvekillerinin yargı reformu hakkındaki görüş ve taleplerini almıştır. Onun iradesiyle uyumlu olmasa vekil Osman Nuri Gülaçar “genç evliler” adıyla çocuk istismarı suçu işlemiş olanların ağır cezalarında iyileştirme talep edemezdi. En azından yargı reformu adıyla görüş toplanan bir ortamda çocuğun cinsel istismarını nikah şartıyla meşrulaştırma sonucu verecek bir düzenleme isteyemezdi. İlgili haberlerde yer almasa da anılan pakette karşımıza böyle bir düzenleme çıkarsa veya komisyon ya da genel kurul süreçlerinde bu yönde önergeler verilirse bileceğiz ki o da Sayın Cumhurbaşkanı'nın izniyle olacaktır. Tek siyasi iradenin onayı olmadan devlette kalem oynamayan bir sistem kurulduğuna göre; kendi isteğiyle böyle bir sistem kurdurup, iyi şeyler kadar tüm kötülüklerin sorumluluğunu da üstlendiğine göre; kadınların eşit yurttaşlık haklarını aşındıran, kadınların hakkını gasp eden her düzenlemede muhatabımız Sayın Cumhurbaşkanı. BoşanMA Komisyonu, mağdur erkekler, o bakan, bu bakan gibi günah keçilerini bir kenara bırakmayı zorunlu kılan sistemde yaşıyorsak başka çare yok. Bu yazıda ele aldığım dördüncü yargı reformu paketi içeriğine ilişkin üç konudan ikisi haberlerde birisi meclis komisyonunda aynı çerçevede geçiyor ve hepsi Medeni Kanun kapsamındaki hükümler. Soru şu: Dördüncü yargı reform paketi Medeni Kanun'da değişiklikler öneren bir yasal düzenleme mi olacak? Eğer öyleyse reform denilen düzenleme kadın haklarının gaspından başka ne anlama gelir?