Detektif: Görevinizin ne olduğunu söyler
misiniz?
Şüpheli: Sinyal istihbarat toplayıp analiz
ederek müşterilerimin işine yarayabilecek raporlar
hazırlıyorum.’
Detektif: Hizmetinizin muhatabı
kimler?
Şüpheli: Britanya Dışişleri ve Savunma
Bakanlıkları.
Detektif: Yani Britanya hükümeti için
çalışıyorsunuz.
Şüpheli: Hayır, hükümetler değişir. Ben
Britanya halkı için çalışıyorum. Hükümetin Britanya halkını
koruyabilmesi için istihbarat topluyorum. Hükümet halka yalan
söyleyebilsin diye istihbarat toplamıyorum. Bir terör saldırısını
engellemek için istihbarat toplanmasına bir itirazım yok. Benim
itirazım Birleşmiş Milletler’deki bir oylamanın manipüle edilmesi
ve dünyanın yalanlarla savaşa sürüklenmesine.
Yukardaki diyalog, İngiliz-Amerikan ortak yapımı ‘Official
Secrets’ (Resmi Yalanlar) isimli belgesel-drama türündeki filmin en
vurucu sahnelerinden birinde geçiyor. Sahnede aksiyon yok,
vuruculuğunun kalbinde iyi bir metin ve berrak oyunculuk var.
Kahramanımız Katharine Gun, GCHQ’da (Hükümet İletişim Genel
Merkezi) Pekin lehçesi olan Mandarin uzmanı. Britanya istihbaratı
için dünya çapında telefon dinlemesi yapan bir ajan Katharine.
Soyadı aslında 'Gun' değil Türkçe telaffuzla 'Gün'; çünkü kocasının
soyadını kullanıyor. Yaşar Gün, Britanya’ya siyasi ilticada
bulunmuş ve oturma izninin çıkmasını beklemekte olan bir Türkiye
Kürdü.
Katharine ve çalıştığı serviste farklı dillerde dinleme yapan
diğer ajanlar 2003’teki Irak işgalinden bir buçuk ay kadar önce
Amerikan istihbarat teşkilatı NSA’den GCHQ’ya gelen kritik bir
mesaja dair bir e-posta alıyorlar. E-postanın ilişiğinde Irak
işgali için BM Güvenlik Konseyi kararı çıkartmaya çalışan ABD'nin,
konseyin daimi olmayan üyelerini yola getirecek şantaj malzemesi
bulunması konusunda Britanya istihbaratından yardım isteyen bir
bilgi notu var. Katharine’in yapması gereken dinleme yaparken Irak
oylamasında kilit rol oynayacak beş ülkeye (Bulgaristan, Angola,
Kamerun, Şili ve Gine) karşı koz olarak kullanılabilecek bir
istihbarat bulmak. ABD ve Britanya’nın elinde Saddam Hüseyin’in
Irak’ta kitle imha silahları bulundurduğuna dair bir istihbarat
olmadığını bilen Katharine vicdanının sesini dinleyerek bilgi
notunu savaş karşıtı aktivist Yvonne Ridley aracılığıyla Observer
gazetesine sızdırıyor.
FİLM YENİ, HİKAYE ESKİ
17'nci yıldönümüne yaklaşmakta olduğumuz Irak işgali için hangi
boyutta resmi yalanlar söylendiğini çoktandır biliyoruz. Dünya,
2003’te Saddam’ın Irak’ının vurulabilmesi için istihbarat diye
ittirilen her şeyin düzmece olduğunu dönemin ABD Dışişleri Bakanı
Colin Powell’dan bizzat dinledi. Katharine Gün’ün öfkesinin
hedefindeki dönemin Britanya Başbakanı Tony Blair ve ortağı George
W. Bush, Irak’ı bugün hala uçurumun kenarında debelenen bir enkaz
olarak bıraktıkları için hiç özür dilemedi. Kitle imha silahları
düzmecesinin beyni olan ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney ise
CIA’yı olmayan bir istihbarat yaratmaya zorlayanın kendisi olduğunu
itiraf etmek yerine ‘Saddam’sız dünya daha iyi bir yer’ demek için
ara sıra Amerikan televizyonlarında arz-ı endam ediyor.
Tesadüf bu ya... ‘Official Secrets’ filmini İran Devrim
Muhafızları’nın Kudüs Tugayı Komutanı General Kasım Süleymani’nin
ABD tarafından öldürüldüğü günün akşamında izledim. Oyunun kuralı
değişmiyor; popülist liderler iktidarda kalmak için savaş
çıkartmayı rahatlıkla göze alabiliyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın
İran’a karşı bugüne kadar bütün Amerikan başkanlarının almaktan
imtina ettiği türden bir saldırı kararı almasının ana motivasyonu
2020 başkanlık seçimlerinden başka şey değil. Elbette Kasım
ayındaki seçime girebilmesi için ilk önce Yüce Divan’a dönüşecek
Senato’daki azil oylamasını atlatması gerekiyor. Trump’ın hesabı
tüm bu süreçte Cumhuriyetçi Parti’nin çekirdeğini çelik gibi
arkasında tutmak. Bunun için daha önce direndiği müesses nizam
içindeki İran şahinlerine kendince çiçek attı. Tek bir hareketle
Ortadoğu’daki fay hatlarını ne şiddette harekete geçirdiğini hiç de
umursamadan.
Trump yönetiminden yetkililer şimdi durumu kurtarmak için anlatı
arayışında. Kasım Süleymani’nin Suriye, Irak ve Lübnan’daki ABD
diplomatik misyonlarına yeni bir saldırı dalgası hazırlığı içinde
olduğuna yönelik aciliyet arz eden bir istihbarat nedeniyle ABD
Başkanı Trump’ın bu riskli kararı almak durumunda olduğundan dem
vuruyorlar. Oysa 4 Ocak 2019 tarihli
New York Times haberine göre Pentagon’daki yetkililer Kasım
Süleymani’yi hedef alan drone saldırısının ardından gazeteye şunu
söylemiş: "İran’ın faaliyetlerinde son haftalarda dramatik bir
değişiklik ya da yeni bir durum yok. Süleymani’ye bağlı İranlı
milislerin on yılı aşkın bir zamandır Amerikalıları tahrik edecek
eylemler içinde."
Anlaşılıyor ki Kasım Süleymani’nin komuta edeceği yeni bir eylem
istihbaratı vardıysa dahi bunun içeriği 3 Ocak 2020 tarihine kadar
Donald Trump’a -ve hatta kendisinden önceki iki Amerikan başkanına-
sunulan istihbarat raporlarından çok farklı değildi. Öte yandan,
Kasım Süleymani’nin yeri Amerikan istihbaratı açısından ilk kez
belirlenmiş de değil. Süleymani bölgede görünmez bir dokunulmazlık
zırhıyla seyahat eden, nerede olduğunun sosyal medyada
yayınlanmasından ya da özel uçağının Bağdat, Erbil, Beyrut
havalimanlarında görünür bir şekilde park ettirmekten çekinmeyen
bir komutandı.
Resmi sıfatı olan, koordinatları çoğu zaman Amerikan istihbaratı
tarafından bilinen ve yıllardır ABD-İsrail ikilisinin bölgedeki
çıkarlarına taş koyma hedefiyle milis orduları yöneten bir adamın
bugün ortadan kaldırılmasının Trump’ın kişisel siyasi ihtiyacı
dışında neye hizmet ettiğini kimse açıklayamıyor.
Mesela AKP hükümetinin Libya’ya asker göndermesinin tam olarak
neye hizmet edeceği de bir türlü tam olarak açıklanamıyor.
Gönderileceklerin Türk askerinden daha ziyade Suriye’de TSK
komutasında savaşan Sünni Arap grupların olması kafalardaki soru
işaretlerini sıfırlamıyor. Öte yandan Ankara’nın Libya’da kendi
adına savaşacak Sünni Araplara Türk vatandaşlığı vaat ettiği
haberleri geliyor. Suriye’deki farklı tugayların komutanlarına
geçen ay Türk vatandaşlığı ve Türkiye Cumhuriyeti pasaportu
verilmiş bile.
Trump’ın siyasi hırsı nedeniyle Ortadoğu’da bombanın pimi
çekilmişken Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Libya kararıyla vekalet
savaşları liginde Türkiye’ye yeni bir eşik daha atlatıyor.