Birleşik Krallık’ın yeni başbakanı Rishi Sunak, aynı zamanda ülkenin farklı bir etnik kökene sahip ilk başbakanı. Afrika’dan göç etmiş Hint kökenli bir aileden gelen Sunak’ın başbakanlığı, Birleşik Krallık hükümetlerindeki etnik temsiliyet çeşitliliğini de iyice gözler önüne seriyor. Ada’daki eğilim esasen ‘sınıfsal’ ama bu konu Kıta Avrupa’sının en korkulu kabuslarından biri ve birçok Avrupa ülkesinin çeşitlilik iddiasının boş laftan ibaret olduğunun kanıtı.
Amsterdam’da biraz dolaştığınızda, birkaç dükkâna girip çıktığınızda hemen fark edersiniz: Bu şehir, dünyanın birçok şehrine göre biraz farklıdır. İnsan kumaşı farklıdır. Gezegenin dört bir yanından gelmiş insanlar, burada bir hayat kurmuştur ve şehri kendi renkleriyle boyamıştır.
Şehir, bu özelliğiyle gurur duyar. Belediyenin kendisi de bunun sıklıkla altını çizer zaten: “Dünyanın etnik çeşitlilik bakımından bir numarasıAmsterdam’dır” der.
Haksız da değildir. Amsterdam’da 180 farklı etnik kökenden insan yaşar. “42 millet” lafının kat be kat daha fazlası...
Hollandalılar, bunu bir çeşit DNA olarak görür. Uzak denizlere açılmış, ticaret yapmış, almış satmış, müzakerelere girmiş, anlaşmalar imzalamış bir ulusun ama daha çok simge bir şehrin DNA’sı… Çeşitliliğin, farklılığın, devinimin DNA’sı.
Sadece al-sat hikâyesi de değil, bir yandan el açma, ev açma hikâyesi… Öyle görürler.
Amsterdam Belediyesi bu konuyu da tatlı tatlı özetlemiş:
"17’nci yüzyıldan beri, Amsterdam, inançları ve düşünceleri yüzünden kendi ülkelerinden kaçan insanlara sığınak olmuştur. Bu şekilde birbirine karışan kültürler, şehrimizi yüz yıllardır şekillendiriyor. Çeşitlilik Amsterdam’ınözgün kültüründe ve iş ruhunda son derece belirgindir. Ama bunu en çok Amsterdamlıların kendisinde gözlersiniz. DNA’mız, geniş bir kültür yelpazesinden gelir. Özgürlük ve hoşgörü, başkalarına bahşettiğimiz şeyler değildir; biz kendimizi de böyle tanımlarız.”
***
Güzel bir hikâye…
Ama bir başka yüzü daha olan bir hikâye… Bunca etnik çeşitliliğin gelip bu şehirde birikmesinin bir nedeni de, Hollanda’nın sömürgeci geçmişidir. Amsterdam’ın bayraktarlığını yaptığı bu geçmişte, ekonomik sömürünün yanında, Hollandalıların sonradan özür dilediği katliamlar ve köle ticareti de bulunur. O meşhur 180 milletin ardında gölgeler dolaşır.
Dünyanın dört tarafından gelmiş bu insanlar ne iş yapar peki? Çeşitlilik iyidir güzeldir de, toplumun her alanına sirayet etmiş midir?
Biraz dikkatli baktığınızda görürsünüz. Bazı işleri bazı insanlar yapar, bazı diğer işleri de diğer bazı insanlar yapar. Mesela yöneticilik gibi üst düzey işleri yapan o diğer bazı insanların kim olduğu çeşitlilik bahsinde pek geçmez.
Amsterdam Belediyesi’nin kendisi bile 14’üncü yüzyıldan itibaren isim isim açıkladığı başkanlar listesine, ‘beyaz’ Hollandalının haricindeki 179 farklı etnik kökenden tek bir kişi sokamamıştır. Son belediye başkanı Femke Halsema bile Amsterdam’ın ilk kadın belediye başkanı olarak tarihteki yerini almıştır. (Kendisiyle Amsterdam kadar övünmeyen Rotterdam’ın mevcut belediye başkanının Fas kökenli Ahmed Abutalib olduğunu ayrıca not etmeli.)
Ya hükümet? Hollanda hükümeti?
Geçelim bir kalem… Kadın temsili gözle görünür bir şekilde geliştirilmeye çalışılsa da, etnik çeşitlilik hâlâ “adet yerini bulsun”cu bir tavırla devam ediyor. (Şu an başbakan olan Mark Rutte’nin bir önceki hükümetinin etnik ayrımcılık skandalı yüzünden düşmesi de bir başka ilginç ayrıntı. Daha ilginç olan, dünyanın en orta yolcu, dümdüz politikacısı Rutte’nin hiçbir şey olmamış gibi yeniden seçilmesi. Dördüncü defa.)
Bu Hollanda’nın hikâyesi.
İtalya’nın, Fransa’nın, Almanya’nın, İsveç’in, Belçika’nın hikâyeleri de benzer. Standart sapma niyetine bazen ‘farklı’ bir belediye başkanı, bazen bir bakan… Ama genel hikâye, toplumun değişen demografik yapısına rağmen değişmiyor.
Bir yer hariç… O yer de Birleşik Krallık.
***
Hint kökenli Rishi Sunak, 25 Ekim 2022’den itibaren Birleşik Krallık’ın yeni başbakanı… Tıpkı halefi Liz Truss gibi, demokratik teamüllere aykırı ve biraz da ayıp bir şekilde, halk tarafından seçilmeden, sadece koltuğun seçilmiş sahibi Boris Johnson istifa etti diye göreve geldi ama neticede geldi. Downing Street 10 Numara’da şu an ülkenin farklı bir etnik kökenden gelen ilk başbakanı oturuyor.
İnançlı bir Hindu olduğunu söyleyen Sunak’ın liderliği, Hintlilerin kutsal günlerinden, yeni başlangıçların bayramı Diwali esnasında açıklandı.
Sunak, bir zincirin son halkası.
Mensubu olduğu Muhafazakâr Parti, diğer ülkenin sağ hareketlerinden farklı bir şekilde, özellikle de Thatcher döneminden beri, etnik kökeni Ada’dan dışarıya uzanan kişilere bünyesinde yer veriyor; hele son dönemlerde onların önemli görevlere gelmesine de imkân hazırlıyor.
Geçenlerde istifa eden İçişleri Bakanı Priti Patel de Hint kökenli, göçmen bir aileden geliyor (Tarih onu Birleşik Krallık’a ulaşan sığınmacıları Ruanda’ya gönderme niyetiyle hatırlayacak). Yine partinin güçlü isimlerinden; maliye, sağlık ve içişleri bakanlığı yapmış, adı bir dönem liderlik için geçen Sajid Javid, Pakistan kökenli. Liz Truss hükümetinin maliye bakanı Kwasi Kwarteng, Gana kökenliydi. Londra’nın halihazırdaki belediye başkanı Sadiq Khan, Pakistan kökenli. (Bir başka Ada hikâyesi: İrlanda’nın önceki başbakanı Leo Varadkar’ın babası da Mumbai’den göç etmiş, orta sınıf bir Hintli.)
***
Tümü de çok önemli görevler. İngiltere’nin en tepe işleri. Sekiz kardeşin beşincisi olarak dünyaya gelen, İşçi Partili Sadiq Khan dışındaki isimlerin, göçmen olmaları dışında bir ortak noktaları daha var. Hatta bu nokta göçmenliklerinden daha belirgin. Sınıf… Tümü de zengin ailelerden, paradan, iyi eğitimden, özel okullardan geliyor. Bir şekilde finans bağlantıları var. Hatta eski bir hedge fon yöneticisi olan Rishi Sunak evliliği dolayımıyla o kadar zengin ki, tarihin gördüğü en zengin başbakan olarak tarihe geçecek (Eşi Akshata Murty’nin ailesinin Britanya Kraliyet ailesinden daha zengin olduğu söyleniyor).
Ama neticede David Cameron ve Boris Johnson da paradan geliyordu. Onlar da sınıfsal bağlantıları nedeniyle oradaydı. Bugün dünyanın en önemli görevlerinden birinde etnik bir temsil söz konusu. Seçilmeyebilirdi ama seçildi ve kökeni de konu olmadı. Üstelik Britanyalı Hintlilerin, Birleşik Krallık nüfusunun sadece yüzde 2,5’unu oluşturmasına rağmen. (Bizde ise değil bir başka etnik köken, Kılıçdaroğlu’nun Aleviliği konuşuluyor).
Kıta Avrupası ile Birleşik Krallık burada ayrılıyor. İki tarafın da sömürgeci geçmişi ve epey kirli tarihleri var ama ikincisi bu geçmişle bir süreklilik kuruyor. İmparatorluk refleksi… Roma gibi, Osmanlı gibi, Birleşik Krallık da seçkinlerin kökenlerine bakmadan onları tepe noktalara zorlanmadan getiriyor. Yöneticinin kim olduğuna değil, hâkim sınıfın çıkarlarını koruyup korumadığına bakıyor.
Avrupa’da bu bile yok.
Avrupa hâlâ beyaz adamın kabuslarını görüyor. On yıllardır, yüz yıllardır vatandaşı olan unsurlara, önemli bir temsiliyet vermiyor. Özenle koruduğu, üzerine titrediği ve sömürgecilik geçmişi sayesinde bugüne kadar varsıl bir şekilde getirdiği iktidarının, nüfus baskısıyla, göçlerle, ekonomik krizlerle darmadağın olduğunu gören Avrupa bu yaşında kızamık çıkarıyor.
İtalya’da, İsveç’te doğrudan faşist ya da faşizmin kıyısında dolaşan hükümetlerin kurulması boşuna değil.
Avrupa’nın her tarafını saran aşırı sağcı dalganın en az Birleşik Krallık’ı vurması da boşuna değil.
Rishi Sunak’ın başbakanlığı, antidemokratik de olsa, sınıfsal da olsa, Avrupa’nın övündüğü birçok kavramın bomboş olduğunun göstergesi.
***
Amsterdam Belediyesi, gururlu bildirisinde, sadece çeşitlilikle kalmadıklarını aynı zamanda kapsayıcı olmaya çalıştıklarını da söylüyordu.
Yani farklı renklere yer vermekle yetinmediklerini, onları dikey mobilite içinde de değerlendirdiklerini.
Bunlar sadece iyi niyetli temenniler.
Avrupa’da, onun kadar zengin de olsa (ki epey var) Rishi Sunak gibi bir başbakan görmek için bu gidişle daha on yıllar geçmesi lazım.
O zamana dek hoşgörü ve özgürlük laflarıyla devam…