Ve Beyrut, ve Bağdat diye film ismi gibi uzatılabilirdi de
başlık. Kim kimdir, ne oldu ayrıntılar medyada var. Ne anlama
geliyor? Yeni Suudi veliaht prens Muhammet Bin Salman (MbS) 32
yaşında. İşler yolunda giderse gelecek 50 yıl ülkeyi yönetecek.
Mıntıka temizliğine girişti.
MbS’nin mıntıka temizliği, Suudi Arabistan’ı (SA) yapısal olarak
dönüştürüyor. Ülkenin jeopolitik konumunu da birlikte. Hesap
içeride tutar mı, dışarıda işler mi? Zaman içinde belli olacak.
Ahval’deki yazımda anlatmaya
çalıştığım üzere IŞİD “bitti” ama Arap Baharı adıyla başlayan
devrimsel süreç henüz bitmedi.
İşin Ankara’ya yani bize bakan tarafı nedir? MbS’nin adımları:
İran’la sertleşme yani çatışma potansiyeli, Katar’ın yalıtılmasının
devamı, Lübnan’ın SA’ya savaş ilan ettiği açıklaması, Yemen’de
askeri harekatın sürmesi, Suriye’de muhalefetin fişinin çekilmesi,
Irak’ın geri kazanılmaya çalışılması, İsrail’le yumuşama.
Ankara, yukarıdakileri alt alta yazıp önüne koyarken, bunların
hepsinin ABD rızası veya cesaretlendirmesi hatta kimilerine göre
yönlendirmesiyle yapıldığını dikkate almak durumunda. Üstelik,
okkanın altına gidenler arasında Türk Telekom’u satın alan artık
batık Oger şirketinin sahiplerinin olduğunu da. Suriye
desteklediğimiz “muhalefetinin” lider kadrosundan Ahmet el Cabra ve
Riyad Hicab da tutuklananlar arasında.
Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin hem ülke hem şirket yönetimi
koltuğuna oturduğu suikaste kurban giden babası Refik Hariri’nin
her iki mirası da aşağı yukarı batırdığı anlaşılıyor. Saad Hariri,
bir yandan Lübnan’ın Şam’a yeniden büyükelçi atamasını imzalar,
diğer yandan İran’ın dini rehberi Hamaney’in yardımcısı Velayeti’yi
Beyrut’ta kabul ederken herhalde bir çıkış arıyordu.
Olmadı. O çıkış, siyaseten ve belki fiziken hayatta kalabilmesi
için Saad Hariri’nin “karşı tarafa” geçmesini gerektirecekti. Yahut
Irak Başbakanı Abadi gibi ordunun başına geçmesini. Söylemesi
kolay, yapması zor. Hani gemi batar, filikada iki arkadaş
dalgalarla boğuşurlarken biri dua eder “Allah’ım sen büyüksün”
diye, diğeri de “Allah büyük ama sandal küçük” der. Lübnan’ın hali
öyle. Hariri bugün MbS’nin süresiz zorunlu konuğu.
MbS’nin ise SA’daki dönüşümü tutturması olası. Ailenin
büyüklüğü* 15 bin kişiyi buluyor. MbS bu mermer kütlenin içinden
daha dar bir omurga sülale yontuyor. Ayıklananların kellesi, mülkü,
makamı veya hepsi gidiyor. Askeri güç, medya gücü ve maddi güç: tek
hakim MbS oluyor. Bir yandan ılımlı İslam söylemiyle uluslararası,
diğer yandan temizlik ve ekonomik dönüşüm söylemiyle işsizlik oranı
çok yüksek** genç halkın desteği hedefleniyor.
Burada tutup tutmayacağı bilinmeyen değişken ekonomi. Zira,
MbS’nin kendinden öncekilerin yaptıklarını bu defa kendi
destekçileriyle yinelemesi, Akabe Körfezi’nde kurulacak Abu Dabi,
Dubai havalı NEOM’un hayal satmaktan ibaret kalması olasılıklarını
dillendirenler yok değil. Özetle, SA MbS liderliğinde ya gerçek bir
monarşik devlete veya tipik bir batak Ortadoğu diktatörlüğüne
evrilebilir.
Şimdilik ABD Başkanı Trump’ın dost eli MbS’nin sırtında. İşler
ters gittiği zaman veya (artık hangisi önce gelirse) ABD’de başkan
değiştiğinde ne olur bilemeyiz. İran da burada işin içine giriyor.
“Onlar konuşur, biz yaparız” dercesine Tahran, Irak, Suriye ve
Lübnan’da IŞİD’le mücadeleye yaptığı yatırımla “paralel devlet
yapılanmalarını” tahkim ederek yerleşik kıldı.
İran’ın taraf olduğu biri sıcak (Yemen) diğeri soğuk (Katar)
çatışma alanlarında MbS pek bir somut kazanım elde edemedi. Suriye
ve Irak cephelerinde ise durum ortada. Bir yandan içeride
başlattığı hamleleri ümera ve muhalefete karşı yürütürken, diğer
yandan dört (Lübnan’ı da koyarsak beş) alanda çatışmayı sürdürmesi,
o arada da İsrail’le adı konulmamış bir uzlaşıya varması zor
görünüyor.
Bölgemizde IŞİD biterken, belirsizlik ve sıcak çatışma olasılığı
azalmıyor, devam ediyor belki artıyor. Bugün, dünden daha fazla
diplomatik geleneklerimizi hatırlamak durumundayız. Biz bu
itişmelerin hiç birinin doğrudan tarafı değiliz. Özellikle fikrimiz
sorulmadıkça, arabuluculuğumuz talep edilmedikçe soğukkanlılığımızı
korumalıyız.
Dış siyasetimizde uzgörü, akılcılık, soğukkanlılık, sağduyu
kasvetli bir geçmişi çağrıştırmamalı. Diplomaside aktivizm zorunlu
da değildir, uluslararası itibarın olmazsa olmazı da. İtibar,
öngörülebilirlikle, tutarlılıkla olur. Ülkemizle kıyaslanmayacak
bir tarihi geçmişi ve coğrafi konumu olsa da karşılaştırma
bakımından Umman’ın adını tüm bu hengamede duyan var mı?
*ArtıTV’de her Çarşamba 21:00’da yayınlanan Dünya ve Biz
programında konunun uzmanı Prof. Dr. Fulya Atacan’la Suudi
Arabistan ve İran bahislerini izleyebilirsiniz.
**Dünya Bankası verilerine göre 15-24 yaş arası grup için
1991-2016 döneminde ortalama yüzde yüzde 30’a varıyor.