“Hukuk arkadan gelsin” sözünün sahibi, önce terörist listesindeki sayıyı açıklayıp sonra kimin terörist olduğunu anlamak için İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne teftiş başlatan bakan bir de “Ben milletimi korumakla görevliyim” deyiverdi. Aman kimse heyecana kapılıp “ha şunu bileydin, hadi gereğini yap” filan demeye hazırlanmasın. Çünkü o sözdeki millet kavramının tanımı içine sen, ben girmiyoruz. Bizler kavramın zillet tarafındayız malum. Muhalifsen zilletsin kardeşim. Zira iktidarın millet tanımını oluşturan insan kitlesi sadece Cumhur İttifakı'na oy verenlerden ibaret. Hani bir vakitler -ki Selçuklular zamanı diyebiliriz kabaca, kitap ehl-i cennete giderdi, Müslümanların din tasavvurunca. Zamanla değişti, daraldı ve Osmanlı döneminde ehl-i sünnetle sınırlandı cennet ahalisi. Laik (?) Cumhuriyet dinbazlarınca cennetin kapıları sadece Hanefi, Sünni Türklere açılıyordu. Şimdi AKP iktidarında ancak AKP’ye oy verenler, cennetle müjdeleniyor, seçim kampanyalarından hatırlanacağı üzere. Ve tıpkı bunun gibi milletin tanımı da iktidarın keyfine kalmış, kimse aman beni koruma görevini Soylu da hatırladı diyerek üstüne alınmasın.
Eğer bu ülke uyruğundaki herkesi eşit yurttaşlık ilkesiyle koruma görevinin bilincinde olsaydı iktidar, Roboski Katliamı 10 yıldır karanlıkta kalmazdı. Hatta katliamın haberini bile bizler 12 saat sonra öğrenmiş olmazdık. Bizler öğrendikten bir ve olay anından iki gün sonra Başbakan. Roboski Katliamını gerçekleştiren komuta kademesini, ihmalkâr davranmadığı için övemez “medyaya rağmen teşekkür ediyorum” diyemezdi. Çoğu 18 yaşından küçük ve 23’ü aynı aileden olan 34 sivilin katledildiği askeri operasyon için teşekkür edince Başbakan, hiçbir TBMM Komisyonu ve hiçbir yargıç o teşekkür edilen askerlerin ifadesini alamaz, savcılar iddianamede isimlerine yer veremez bu ülkede. Nitekim öyle de oldu. Yargı ve siyasi irade eliyle karanlıkta bırakıldı Roboski. Gün gibi ışıldayan karanlık…
Katliamlar, karanlıkta bırakıldığında kendiliğinden o karanlığa ışık oluveriyor. Aydınlatıyor ortamı ve o karanlık ayan beyan seçiliyor. 10 yıldır karanlığa mahkûm edilen Roboski katliamı, işaret fişeği kesilip o karanlığın her yüzüyle her boyutuyla, karşıt kutuplarıyla görülmesini sağlıyor ama ne fayda… Adalete susamanın ne demek olduğunu bilenler biraz daha kavruluyor hepsi bu. Ve ilk günlerde resmi ağızlardan dökülen sözlerin yakıcılığı, yıkıcılığı on yılda hiç etkisini yitirmedi: “Operasyon kazası.” Kaza denilerek geçiştirilip, cezasızlıkla ödüllendirilen devlet suçlarından birisi Roboski. Tıpkı Ceylan gibi… O hayatta sahip olduğu tek fotoğrafındaki, istikbaline bakarmış gibi kocaman açılmış gözleriyle Ceylan’ı unutan oldu mu? Roboski nasıl unutulsun? Fakat işte unutmamak da işe yaramıyor, yaramadı yıllardır. Geçmişteki devlet suçlarını işaret ederek oy toplayıp iktidara gelenlerin benzer suçları benzer şekilde işleyip benzer yöntemlerle adalete engel olduklarını, Roboski ve Ceylan hafızamıza kazıdı. Evinin önünde, sokağında oyun oynarken panzer altında kalarak ölen çocuklar gibi. Bazı sokaklarda top oynayan çocuklara araba çarpmıyor, panzer eziyor bu ülkede. Hepsi cezasız kaldığından hep tekrarlanıyor bu kaza(!)lar. Cezasızlık gibi unutmak da suçun tekrarında etken olduğundan unutmayışın olası tek faydası belki tekrarlanmasını önleme ihtimali. Belki.
Belki vergilerimizle alınan uçaklardan atılan bombalarla başka katliamların yapılması önlenir umuduyla hatırlayalım 34 Roboskili genç insanı...
Karker Encü
Seyithan Encü
Nadir Alma
Mehmet Ali Tosun
Şervan Encü
Nevzat Encü
Osman Kaplan
Özcan Uysal
Selim Encü
Vedat Encü
Muhammet Encü
Mahsum Encü
Bilal Encü
Erkan Encü
Hüsnü Encü
Savaş Encü
Cihan Encü
Cemal Encü
Serhat Encü
Hamza Encü
Celal Encü:
Şerafettin Encü
Selam Encü
Bedran Encü
Fadıl Encü
Hüseyin Encü
Aslan Encü
Şıvan Encü
Orhan Encü
Zeydan Encü
Salih Encü
Yüksel Ürek
Adem Ant
Salih Ürek
Farklı tarihlerde geldikleri bu dünyadan aynı anda göçüp gittiler. Bedelini bizim ödediğimiz bombalarla kamu görevlileri tarafından öldürülen insanlar kervanına katıldı onlar da. On yılda ortaya çıkan gerçeklerden birisi de, grubun terörist değil kaçakçı olduğu bilgisinin Genelkurmay Başkanlığına pek çok askeri yetkili tarafından iletildiği halde vur emri verildiğiydi. “Roboski Katliamı dosyasına giren ‘İHA’yı kullanan yüzbaşı ile İHA Filo Komutanı, Sınır Tümen Komutanı, Jandarma Komanda Tugay Komutanı, 2. Ordu İstihbarat Komutanına kadar birçok askerin, grubun kaçakçı olduğu yönünde üstlerini uyarmaya çalıştıkları, ancak bombardımana karar verilince kendilerinin bilmediği önemli bir bilginin Genelkurmay’da olduğunu düşündüklerini belirten’ asker ifadelerine ulaşıldı.” Sezgin Tanrıkulu tarafından paylaşılan Roboski Kronolojisinden alıntı bu bilgilere yenileri eklenmese keşke… Katliam bir suç, hukuksuzluk başka bir suç, adalete erişimin on yıldır mümkün olmayışı çok daha başka bir suç ve hepimizin bu suça zorunlu suç ortağı haline getirilişimiz bambaşka bir şey…