Rock'n Roll tarihinin en hafife alınan grubu: The Kinks

Ray, Dave, Pete ve Mick isimleri de en az John, Paul, George ve Ringo kadar kulaklarımıza tanıdık gelebilirdi ve gelmeliydi de... Kuzey Londralı, müzikleriyle, kılıklarıyla, 60'ların imajını en iyi yansıtan müzik gruplarından, fakat Rock'n Roll tarihinin belki de en hafife aldığı 4 işçi çocuğunun grubu The Kinks, bu kadar iyi olmasına rağmen müzik endüstrisinde neden görmezden gelindi?

Abone ol

DUVAR - Müzik anlayışları konusunda The Beatles kadar keskin yenilikçi, ya da müzikteki yerleri konusunda The Rolling Stones kadar popüler olmasalar da The Kinks de İngiliz müzik sahnesinin en ilham verici gruplarından. "You Really Got Me", "All Day And All Of The Night", "Tired Of Waiting For You" gibi erken dönem hit parçalarla, İngiliz müzik sahnesini bir anda işgal eden The Kinks, daha sonraki 40 yıllık dönemde birçok gruba ve sanatçıya ilham kaynağı oldu. Ray ve Dave Davies kardeşlerin temellerini 60'larda, Caz, Folk ve Rock'n Roll ritimleriyle yarattığı The Kinks, erken dönemlerinde yaşadıkları popülerlik patlaması, ardından gelen durgun yıllardan sonra, her ne kadar geç de kalınmış olsa, günümüzde adını kült gruplar arasına yazdırmış durumda.

Ray Davies küçük kardeşi Dave'in grubu "The Ravens"e katılıp, beraber müzik yapmaya başladıklarında yıl 1963. Daha sonra basa Pete Quaife ve bateriye de Mick Avory'nin geçmesi ile grup şeklini alıyor ve adı da "The Kinks" olarak değişiyor. Birkaç, çok da başarılı olmayan ilk denemelerden sonra, "You Really Got Me" ile Birleşik Krallık müzik listelerinde zirveye çıkan grubun, Birleşik Devletler'de de 7'inci sıraya oturması sadece 1 yıl alıyor. Sonraki yıl ise The Kinks, "All Day And All Of The Night" ve "Tired Of Waiting For You" listelerde ilk 10'da uzun süreler yerini koruyacak kıvama geliyor.

Bir zamanlar sanat eğitimi alan Ray Davies grubun başka bir hit parçası olan "Waterloo Sunset"ten şöyle bahsediyor:

"Waterloo Sunset, müzikal yolculuğumda bir şarkıyla resim yapabilmeye en çok yaklaştığım nokta oldu. Bu şarkı, aşık olan tüm genç erkekler ve tüm genç kadınlar için yazıldı."

Ancak daha sonralarda, birçok hit şarkıya sahip olan ve dönemin ruhunu ritimlerle, sözlerle en iyi ifade edebilen gruplardan biri olduğu bir anlamda fark edilebilen The Kinks neden diğer gruplar gibi Birleşik Devletleri fethetme aşamasından geçip, Avrupa'ya daha da büyük olarak geri dönemedi? Kulağımızda bir The Beatles gibi yer edinemedi?

ABD'NİN GÜNAH KEÇİSİ İLAN ETTİĞİ, 'BARIŞLA İLGİLİ ZIRVALAYAN' İNGİLİZLER

Hiç bitmeyen menajer problemleri, hep gündemde olan yasal sorunlar, Davies kardeşlerin kavgaları, uyuşturucular, belli bir çizgide kalmayan müzik anlayışları... Bana kalırsa, The Kinks'i tüm bu genel sorunların dışında en kötü etkileyen, en heyecanlı ve parlak yılları diyebileceğimiz 1964-1969 arası, Birleşik Devletler'in Ray, Dave, Pete ve Mick'e uyguladığı "Anti-İngiliz" seyahat yasağı.

Bu yasağı otobiyografisini yazdığı "X-Ray" kitabında şöyle anlatıyor Ray Davies:

The Kinks

"Los Angeles'da bir programa davet edilmiştik. Stüdyoya geldik ve televizyon şirketi için çalıştığını söyleyen biri gelip bir anda bize bağırmaya başladı. 'Sadece The Beatles yaptı diye, sivilceli ufak tefek İngiliz buraya gelip, barışa ilgili zırvalayarak kariyer yapabileceğini zannediyor. Amerika'nın ne kadar güçlü olduğunu göreceksiniz! Yeteneksiz aptallar!' diye bağırdı. Sonra yüzüne yumruğu yedi tabi... 5 yıl boyunca Birleşik Devletler'e giremedik."

The Beatles, The Rolling Stones ya da The Who gibi çağdaş İngiliz gruplarının Amerika'yı salladığı bu süreçte The Kinks, üst üste gelen şanssızlıklara rağmen müziğe evde, İngiltere'de devam ediyor. Bu gruplar Amerika'nın Çiçek Çocuklar'ını bir ilham kaynağı olarak kullanır ve olayların içinde yer alırken, Ray ve Dave kardeşler 1968'deki "Village Green Preservation Society" albümünün inşa ve ilham aşamasında sadece arka bahçelerini görüyorlar... Bu sırada elleri birbirlerinin yakasında olan, pek de iyi geçinemeyen Davies kardeşler bu albümleri, 'Birleşik Krallığın kültürünün modernite tarafından ele geçirilmesine bir ağıt' niteliğinde.

O dönem değeri anlaşılamayan ve eleştirmenlerce "başarısız" olarak damgalanmış "Village Green Preservation Society" günümüzde, 'Birleşik Krallık'ta üretilmiş en önemli albümlerden biri' sıfatını almış da olsa, grup üzerindeki kara bulutları arttırmaktan, üyeleri ümitsizliğe ve kargaşaya sürüklemekten başka bir işe yaramıyor.

The Kinks tekrar Amerika'ya dönebildiğinde, grup unutulmuş, zaten 60'lar da ruhunun ve müzik anlayışının yerini 70'lere bırakmış oluyor bile. 1966'da listelere giren "Sunny Afternoon", Davies kardeşlerin babalarını kaybetmelerinin üzerine yazdıkları, arada kaynayan dönemin harika şarkılarından sadece biri...

Dave Davies ABD'de müzik yapamadıkları yıllardan şöyle bahsediyor:

"Bize uygulanan yasakla en iyi yıllarımız çalındı."

Ray Davies ve Mick Avory

SAVAŞA, KAPİTALİST SİSTEME, DEVLET KATLİAMLARINA VE SÖMÜRÜYE KARŞI 

The Kinks'in savaş karşıtı ve aktivist yönlerinin Birleşik Devletler'in aldığı turne ve seyahat yasağı kararında en büyük yeri kapladığından bahsetmemiz gerekir.

"Arthur, or the Decline and Fall of the British Empire" özellikle Rock'n Roll ve Rock müzik tarihinin en iyi ve etkili temasıyla her zaman ilham kaynağı olacak albümlerden biri. Avustralya'ya göç etmeden önce, geçmişle yüzleşen İngiliz bir aile, savaş, kapitalist sistemin yarattığı insan biçiminin mutluluk ilüzyonu gibi temalara yer verilen albüm Birleşik Krallık'ta sadece 50'nci sırada yer alabilirken, ABD'nin müzik listelerinde 105'te kalıyor...

Albümün, "Bugün bir annenin çocuğunun bedeni cansız uzanıyor / Bugün biri, bir annenin çocuğunu öldürdü / Şimdi o çocuğun evinde fotoğrafı çerçeveye konuyor / Tüm aile ayakta ve bekliyor" sözlü "Some Mother's Son" şarkısı belki de devletlerce yaratılan savaşa dair yazılmış gelmiş geçmiş en iyi şarkılardan biri. Arthur'da yer alan bir diğer şarkı "Brainwashed", sistemin dayatmalarına dair: "Bir evin ve bir işin var / Bir eşin ve araban ve çocukların var / Sistemin seni mutlu olmaya şartladıklarıyla mutlusun."

Tüm albümü çok sevmemize ve keyifle dinliyor olmamıza rağmen, öne çıkan birkaç şarkıdan daha bahsetmek gerekirse, Birinci Dünya Savaşı'ndaki bir askerin anlatıldığı "Yes Sir, No Sir" ve melodileriyle grubun altın eserlerinden sayabileceğimiz "Young And Innocent Days"in isimlerini zevkle geçirebiliriz.

'MICK, KARDEŞİMİ ÖLDÜRMEYE ÇALIŞMASAYDI BELKİ BİRLEŞİRDİK!'

Ancak 1969 sonrası ABD'ye tekrar giriş yapabilen The Kinks, 70'lerin hit parçası "Lola"yla bir anlamda geri dönüyor. 70'lerde ana akım ve popüler müzikten iyice uzaklaşan The Kinks, Brit Pop'un ve erken dönem 90'lar müziğinin temellerini oluşturuyor. 70'lerde tekrar toparlanmaya çalışan grup, 80'lerde Ray'in uyuşturucu problemlerine, Mick Avory'nin ayrılmasına ve müzik listelerinin zirvesine yerleşecek parçalar üretememelerine rağmen, turnelere devam ediyor. 1996'da ise bir daha birleşmemek üzere dağılan grubun biyografisini "God Save The Kinks" adlı kitabında kaleme alan Rob Jovanovic'e göre 'The Kinks, Rock'n Roll tarihinin, en birlikte çalışamayan, birbirlerinin işlevlerini ve yaratıcılıklarını yok eden müzisyenlerinin bir araya geldiği grubu.'

Kişilikleri birbiriyle bu kadar karşıt düşen dahi insanlar, grubun ilk zamanlarında bu çatışmanın çıkardığı enerjiden beslenebiliyorlar fakat üst üste gelen görmezden gelinmelerle grup parça parça dağılıyor.

Ray Davies, Pete Qauife, Dave Davies ve Mick Avory

Grubun yeniden bir araya gelebilme ihtimaliyle ilgili ise Ray Davies şöyle diyor:

"Hepimiz çok yıprandık, çok çalkantılı dönemlerden geçtik... Mick Avory'nin kardeşim Dave'i Cardiff'te sahne alırken öldürmeye çalışmış olması da var tabi!"

Bu anlaşmazlık Dave'in bilincini yitirmesine ve vücuduna 16 dikiş atılmasıyla son buluyor. Ayrıca 2010 yılında böbrek rahatsızlığı yüzünden hayatını kaybeden Peter Quaife'nin yokluğunu da düşünürsek bu ihtimal artık çok uzaklarda, gerçekliğin dışındaki bir yerlerde kalıyor...

Dağılmadan sonra, 90'ların sonu jenerasyonun dikkatini çeken The Kinks bambaşka bir hayran kitlesi kazanıyor. 90'ların Brit Pop grupları Blur ve Oasis başta olmak üzere, birçok müzisyenin kendilerine The Kinks'in ilham verdiğini söylemeleri de bu durumu yaratan faktörlerden biri.

Günümüzde The Kinks müzik çevrelerinde "Rock'n Roll tarihinde gelmiş geçmiş en hafife alınan ve en iyi grubu" olarak anılıyor. Ray Davies'in en az John Lennon ya da Paul Mc Cartney kadar iyi bir söz yazarı olduğu da kabul görmüş durumda. Müzik dünyasında hak ettikleri değerlere geç de olsa kavuşan, söz yazabilme kabiliyetleri, müzikal dehaları, birçok müzisyene ilham kaynağı oluşları ve farklı müzik türlerinin temellerini atmış olmalarıyla The Kinks, bir The Beatles ya da The Rolling Stones değil ama onlardan çok daha farklı bir tatla, zevk alarak dinlediğimiz bir grup.

Yıllarca göz ardı edilmelerine ve yaşadıkları şanssızlıklara rağmen, günümüzde, bambaşka bir anlamda kavrayabildiğimiz The Kinks, reklamlarda ya da Wes Anderson filmlerinde kulağımıza gelen melodileriyle hepimizi hala heyecanlandırabiliyorsa, demek ki; Ray Davies "I'm Not Like Everybody Else (Ben herkes gibi değilim)" şarkısını yazdığında çok haklıymış!