Roma döneminde seçim yolsuzlukları
Roma’da yaşanan seçim yolsuzlukları, tarihin sayfalarına karışıp gitmiş gibi görünüyor. Ancak günümüz toplumlarında seçim yolsuzluklarının, tarihin sayfalarında kaldığını söyleyebilmek mümkün değil.
Pervin Somer*
Roma’da MÖ 2. yüzyıldan itibaren yüksek kademelerdeki görevlilerin seçimleri büyük bir rekabet içinde geçmeye başladı. Bu rekabet içinde adaylar seçmene, neden başkasına değil de kendine oy vermesi gerektiğini açıklamak ve onu ikna etmek zorundaydı. Seçim rekabeti kızıştığında adaylar, kendisine oy getirecek her türlü hileli yolu deniyorlardı. Çok daha erken döneme, MÖ 432’ye ait örneğe göre adaylardan birinin kıyafeti kille yıkanarak parlatılmıştı. Diğer adaylara göre farklılık yaratan bu küçük "operasyon" ile "seçim pazarlamacılığı" yapan aday, diğerlerinden daha çok öne çıkmıştı.
Giderek seçim mücadelesinde nelerin caiz olup olmadığını belirleme ihtiyacı duyuldu; bu nedenle seçim reklamları için kullanılan illegal uygulamaları, özellikle de seçim rüşvetini Romalılar ambitus başlığı altında topladılar.
ANTİK ROMA'DA 'SEÇİM YOLSUZLUĞU'NUN ORTAYA ÇIKIŞI
Latince ambire kelimesinden kaynaklanan ve normal koşullarda, adayların olağan reklam faaliyetlerini ifade eden Ambitus suçuna, Türkçe olarak tam karşılık bulmak bile güçtür. En geniş haliyle "seçilmek için rüşvet verme suçu" veya "seçim yolsuzluğu suçu/politik yolsuzluk suçu" olarak çevrilebilir. Antik Roma kanunlarında ambitus, bir adayın rüşvet vererek veya başka yöntemlerle, örneğin nüfuz kullanarak seçimlerin sonucunu etkilemek için girişimde bulunduğu politik yolsuzluk suçudur. Ambitusun Latince sözlük anlamlarından bir diğeri ise "hırs"tır. Nitekim Roma’da dağıtılan servetlerin, hediyelerin amacının, öyle ya da böyle o makamı ele geçirme hırsından kaynaklandığını göz önünde tutmak gerekir. Ne yazık ki sürecin içinde seçilmek için rakibini –bazen ortadan kaldırmaya kadar giden- eylemler, seçimlere hile karıştırılması da vardı. Kamu görevine gelmek, özellikle yönetici seçilmek için oyunlar, yarışmalar düzenlemek Roma toplumunun antik döneminden başlayan, kökeninde dini ritüellerin de bulunduğu geleneklerindendi. Daha çok seçim öncesinde yapılan bu faaliyetler, giderek zeytin, şarap, para dağıtma ve bu suretle seçimlerde oy artırıp aday olduğu göreve seçilmenin bir yolu olarak kullanılmaya başlandı. Bu sürecin olumsuz yansımaları neticesinde Roma’da seçim yolsuzluğunu önlemeye yönelik kanunlar çıkarmaya ve önlem alınmaya çalışıldı. Arka arkaya farklı dönemlerde çıkan bu kanunlar bazen mevcut hükümleri tekrarlamak bazen de cezaları ağırlaştırmak suretiyle yaptırımları sürdürmeye devam etti. Elbette seçim yolsuzluğu sadece Roma devletinin sorunu değildi. Yakın tarihte modern toplumlarda da örneklerini görüyoruz.
Yolsuzluk tarihini Roma devletinin kurulmasına doğru, yüzlerce yıl geriye götürmek mümkündür. Roma siyasi tarihinde seçimlerde yolsuzluk olgusu yaklaşık MÖ 432’ ye kadar geriye gider. Erken dönem Roma seçimlerinde rüşvet veren kişilerin, aynı zamanda bunun vatana ihanet olarak da değerlendirilmesi nedeniyle, ölümle cezalandırıldığını da biliyoruz. Buna rağmen alınan önlemler sonucu değiştiremedi. Zira yüzyıllar içinde başlangıçta kendine yeten küçük tarım toplumunun yaşayış biçiminde sade ve azla yetinen Romalı, yerini giderek zevk ve sefahata düşkün Romalıya bıraktı. Tabiri caizse büyük bir köy olan Roma, özellikle İkinci Pön Savaşı’ndan sonra genişleyip zenginleşirken, Roma toplumuna para, zenginlik ve hırs hakim oldu. Bu devirde Roma toplumunun da iyi örf ve adetleri değişmeye, sarsılmaya başladı. Sallustius, lüks ve para düşkünlüğünün ahlakı sarsıp hırsı öne çıkardığında; güveni, dürüstlüğü ve bütün iyi nitelikleri ortadan kaldırdığından ve her şeyin satın alınabilir olduğundan bahseder. Zenginlik onur, yoksulluk ayıp sayılmaya başlanmıştır. Şüphesiz başta ahlak olmak üzere, toplumsal değişimi ve dönüşümü de görmezden gelebilmek mümkün değildir. Seneca’nın ifadesiyle "Roma, emeğiyle zengin olmayı değil eyaletlerden, kişilerden rüşvet alarak; zengin kişileri sürgüne göndererek ya da ortadan kaldırarak onların varlığına el koymayı yeğ tutmuştur."
YOLSUZLUK VE AHLAKİ YOZLAŞMA
Antik dönemden günümüze tarihin her döneminde yolsuzluk ve rüşvetle karşılaşırız. Yolsuzluğun tarihi uzundur ancak yolsuzlukla mücadelenin de… Roma’da net bir tanım yapılmamış olsa da kavramın bugünkü anlamından farklı algılanmadığını düşünmek yanlış olmayacaktır. Kaldı ki yolsuzluk olgusunun çok karmaşık unsurlar, süreçler ve ilişkiler içermesi nedeniyle tanımlanmasında da güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Bir değerlendirmeye göre yolsuzluk, özel çıkarların, özel tercihlerin, prestijlerin ya da belli bir grup veya sınıfın çıkarları doğrultusunda kamu gücünün kullanılmasıyla birlikte, istenmeyen zararlara yol açacak şekilde yüksek ahlaki değerlerden ve yasalardan kaçınmak için başvurulacak bütün yollardır. Yolsuzluğun farklı tanımlarının her birinde eksik bir yan da vardır. Değişik zamanlarda farklı gözlemciler, belirli davranışların yolsuzluğa işaret ettiği konusunda hemfikir oldular; ancak yolsuzluğa ilişkin davranışların gözlemlenmesi çoğu zaman zordur; çünkü yolsuzluk faaliyetleri tipik olarak 'günışığında' gerçekleşmez!
Yolsuzluğa neden olan faktörlerin başında insan unsuru olup, özünde daha çok ahlak bozukluğundan, ahlaki yozlaşmadan kaynaklanır. Zira insanlar, hangi tür hareket ve davranışın doğru olduğundan çok hangi tür hareket ve davranışın kişisel menfaatine uygun düşeceği hususuna kafa yorar. Yolsuzluk olayında en azından iki veya daha fazla kişi vardır. Yolsuzluğun tarafları olan söz konusu bu ikili, toplumun diğer kesiminin aleyhine bir çıkar ortaklığı yapmaktadır. Yolsuzluk ortakları kazanırken onun dışında kalanlar kaybeder. Dolayısıyla yolsuzlukların ortaya çıkışında insan faktörü, insanın ahlaki ölçüleri sonuç tayin edici konumdadır. Şüphesiz toplumların ahlaka ilişkin söylemlerine bakıldığında, hiçbir toplum ahlakının, yolsuzluğu doğrudan özendirdiği söylenemez ama toplum ahlakı içinde yolsuzluğu özendiren dolaylı ahlak ilkelerinin bulunduğu söylenebilir. Sonuçta, ulaşılmak istenen sonucun iyiliğine (!) inanılıyorsa, bu iyiye ulaşmak için yapılacak her şey normal, "amaç için her araç mübah" gözükebilmektedir.
Yolsuzluk, toplumların güvenliğini ve istikrarlı şekilde gelişimini tehlikeye düşüren gerek toplumsal gerekse ekonomik gelişmeyi tehdit etme potansiyeline sahip; demokratik sistemin işlemesine, ahlaki değerlere ve sosyal adalete zarar veren en önemli problemlerden biri olarak kabul edilir.
Sadece Roma devletinde değil, modern dünyada da sorun olmaya devam eden bir olgu olarak yolsuzluk kavramı, akla ilk olarak politik yolsuzlukları getirir. Lord Acton’un "Her türlü güç yozlaşmaya eğilimlidir ve mutlak güç, mutlak yozlaşmaya yol açar" deyişi politik yolsuzluk alanını çok genişletir. Yolsuzluklar her devlet biçiminde, o devlete özgü olarak ortaya çıkar..
Yolsuzluk kavramı, tanımı zor ama fark edilmesi kolay bir olgudur. Antropolitik çalışmalarda ortaya çıkan anlayışa göre, yolsuzluk olarak tanımlanan rüşvet, bahşiş, insan kayırma gibi ilişkiler kültürel ahlak içerisinde çok da yanlış görülmeyen, toplumun geneli tarafından kullanılan ve birtakım sosyal ya da bürokratik işlevleri olan davranışlardı. Özellikle daha geleneksel toplumlarda kurumsal yapılara ulaşmakta güçlük çeken bireyler için küçük çaplı yolsuzluklar -ki o dönemlerde bu tutumların adı yolsuzluk olarak nitelenmeyebiliyordu- ve bunların aracılığıyla ortaya çıkan ağlar bir nevi çıkar grubu örgütlenmesi gibi algılanıyordu.
Keza, makam düşkünlüğü bir başka faktör olarak karşımıza çıkar. Kamu görevlisi, hedef olarak kamu yararını gerçekleştirmek yerine, daha üst makamlara ulaşmak amacıyla hareket ediyorsa makam düşkünlüğünden söz edebiliriz. Kamu yararının saptırılması durumunda, kamu yönetiminde yozlaşma olgusu ortaya çıkar; yolsuzluklara açık bir yönetim yapısı oluşur.
Machiavelli’ye göre yolsuzluk vatandaşların dürüstlüklerine zarar veren bir süreçtir. Çünkü birçok kişi büyük bir önder tarafından etkilenmedikçe zayıftır ve iyi vatandaşlık faziletlerinden yoksundur. Bu ortamda yolsuzluklar tehdit edici bir hal alır. Eğer toplumda fazilet de kalmaz ise, kendi faziletiyle toplumu derinden etkileyecek bir lider ortaya çıkmalıdır. Böyle olursa dünün rüşvet yiyen, yolsuzluk yapan kişileri bugünün vatanperver, milleti için en çok çalışan kişileri haline gelecektir. Ancak “burada sözü edilen lider Sezar gibi olmamalıdır.” Machiavelli, Roma İmparatorluğu’nu son derece sert bir şekilde eleştirir. Sezar’ı Roma tarihinin en kötü karakteri olarak tanımlar. Çünkü Sezar, Roma anayasasını geliştirmek yerine ona zarar vermiş ve iyice yozlaştırmıştır.
YOLSUZLUĞA KARŞI ÇIKARILAN KANUNLAR
İnsan unsurunun var olduğu her ortamda ortaya çıkan, yolsuzluğun somutlaşmış en basit ama belki de en yaygın şekli olan "rüşvet", toplumların yaşamında giderek daha fazla tartışılmaktadır. Örneğin Hammurabi Kanunları’nda, rüşvetle ilgili bir konuda hüküm veren yargıcın, sonradan bu hükmü değiştirmesi halinde görevden alınacağı, bir daha kesinlikle yargıçlık yapamayacağı ve davaya konu olan miktarın on iki katı tutarında tazminat ödeyeceği hükmü yer alır.
Birçok olayda rüşvet, hediye adı altına gizlenebildiğinden rüşveti hediyeden ayırmak da önemlidir. Roma hukukuna göre, bir Romalı devlet insanı tarafından, Roma topraklarında yaşayan herhangi bir kimseden ya da Roma devleti dışındaki herhangi bir tüzel kişiden, hukuka aykırı olarak her çeşit para kazanımı rüşvet olarak kabul edilmekteydi. Rüşvet en geniş anlamıyla bazı yöneticiler ve politikacılar tarafından, Roma eyaletlerinde ya da Roma şehrinde hukuka aykırı şekilde alınmış olan para ve mal anlamına geliyordu.
Antik Roma’da yetki ve otoriteyi para ile kendileri için satın alan zenginler politik sistemin değişmez parçası olmuştu. Bu nedenle seçimlerde aday olanlar halkı etkilemek için oyunlarda önceleri şarap, zeytin gibi basit hediyeler verilirken giderek para da dağıtılmaya başlandı. Yaygınlaşan bu uygulamalara yönelik alınan/alınmaya çalışılan önlemlere gelince, Roma Cumhuriyeti’nde yolsuzluklarla ilgili mahkemeler bulunmaktaydı. Cicero gibi kendini göreve adamış kişiler, özellikle taşra yönetimlerinin yolsuzlukları başta olmak üzere her türlü yolsuzluğu ortaya çıkarmayı ve yargılamayı kendileri için önemli bir vazife saymışlardı. Ancak bu çabalarda çok geç kalınmış, Roma Cumhuriyeti’nde halkın ahlaki değeri bozulmuş ve büyük ölçüde ayaklar altına alınmıştı.
Lex Acilia Repetundarumun ise (tarihi kesin olmamakla birlikte, MÖ 123) ihtilas suçu dolayısıyla iade edilmesi gereken mallar hakkında kanun olduğunu biliyoruz. Rüşvet alan veya ihtilasta bulunan magistralar aleyhine dava açarak, verileni geri istemenin usulünü tayin etmekteydi. Eyaletlerde yöneticilerin yetkilerini kötüye kullanmalarını önlemek için çıkarılan Lex Calpurnia da rüşvet alma yönünden konuyu düzenlemiş bir diğer kanun olup, getirilen cezalar parasal nitelikteydi. Zaman içinde çıkarılan yeni kanunlarla cezalar giderek ağırlaştırılmıştı. Kesin olmamakla birlikte tahminen MÖ 126’da Lex Iulia cezaların arasına sürgün cezasını eklemişti.
Konuyla ilgili diğer kanunlardan ilki Lex Servilia Caepio olup MÖ 109’da çıkarılmıştır. Lex Servilia Glaucia ve MÖ 81 yılında çıkarılan Lex Cornelia konuyla ilgili diğer kanunlardır. Bu kanun Sezar zamanında da etkisini sürdürmüştür. Kanun, eyaletlerde işlenen hukuka aykırı davranışlara verilen cezaları artırmıştır.
Lex Iulia Peculatus ise iadesi gereken mallar hakkında MÖ 59’da Sezar’ın çıkardığı kanun olup rüşvet alma, ihtilas, zimmete para geçirme ve suistimallere karşı açılacak davaları düzenlemiş, daha sert cezalar getirmiştir. Mahkum olanlar şerefsizliğe mahkum olur; yani makamlarını kaybeder, davalarda tanıklık, hakimlik yapamazlar, senato üyesi olamazlar.
Roma’da ambitus, oy vermek için rüşvet alan yönünden değil, seçilmek için rüşvet veren yönetici adayı açısından suç oluşturacak şekilde düzenlenmişti. Bütün bu eylemleri önlemek için farklı dönemlerde farklı kanunlar çıkarılmıştı, her bir kanunda az ya da çok birbirine benzer yaptırımlar öngörülmüştür.
Rüşvete ilişkin ilk yasal düzenleme ise cumhuriyet döneminde çıkarılan lex Calpurnia Repetundarumdur. Roma’da seçimleri rüşvet vererek kazanma çabası, gerek açık oy usulünün kullanıldığı gerekse gizli oya geçilmesinden sonraki dönemde devam eden bir uygulamaya dönüşmüştü.
Roma’da rüşvet verme, para dağıtma ortamına elverişli bir zemin oluşturması nedeniyle oyunlara ve festivallere de kısaca değinmek gerekir. Esasen Antik Roma toplumunda tanrılar şerefine yapılan mukaddes oyunlar ve şenlikler son derece önemlidir. Zira din ve dini törenlerin, toplumun inşasına büyük ölçüde katıldığı gibi tanrıların himayesinin sürmesi için sürekli yüceltilmeleri gerekiyordu. Oyunlar ve gösterilerle birlikte şenlikler bu tanrısal ilginin işaretini yansıtıyordu. Eski Romalılar da eski Helenler gibi tanrıların şerefine yapılacak bazı gösterilerle onların hiddetlerinin yok olacağına ve neticede kendilerine yardım edeceklerine inanırdı. Öte yandan yöneticilerin ününü de artırıyordu. Bu oyunlar cumhuriyet dönemi sonuna doğru dini karakterlerini kaybetmiş ve siyasetçilerin entrikalarına alet olmuştu.
Cumhuriyet döneminde aedilis curulis adı verilen görevliler tarafından düzenlenen festivallerde, patricius sınıfından olan zenginlerin, bilhassa sonraki seçimlerde kendisine verilecek yüksek oyları garanti edebilmek adına avuç avuç para dağıtması sıklıkla başvurulan bir yoldu. Oyunları düzenleme görevi verilen aedilisler, ileride praetor olmayı hedeflediklerinden, bu makam kendilerini göstermenin de bir aracı oluyordu; bir yandan kamu hizmetine adanmışlıklarını sergileme fırsatı diğer yandan düzenledikleri oyunlarla halkın sevgi ve desteğini arkalarına alabilme imkanı buluyorlardı. Dolayısıyla aedilislik daha yüksek makamlara gelebilmenin vazgeçilmez bir aşamasıydı. Oyunlar, adayların seçimlerde rüşvet dağıtabilmesine zemin hazırladığından lex Tullia da bu yönüyle seçimlere ilişkin düzenlemeleri içeren bir kanun olarak değerlendirilebilir. lex Tullia ile adayların, adaylıklarından öncesi iki sene içinde oyun düzenlemeleri de yasaklanmıştır.
RÜŞVETİN SUÇ SAYILMASI
Yolsuzluğa giden yolda zorlu ve etrafı başka faktörlerle ilişkili mücadele, şüphesiz hukuki önlemleri de gerektirmiştir. MÖ 181’de seçimlerde rüşveti suç olarak düzenleyen ilk kanun olan Lex Cornelia Baebia’yı takiben MÖ 159’da da lex Cornelia Fulvia de ambitu benzer düzenlemeler getirdi. Sylla döneminde yapılan düzenlemeyle, seçimlerde rüşvet suçlarına bakmak üzere daimi mahkeme kuruldu; kanun kapsamına giren fiilleri işleyenlere, örneğin seçimde rüşvet verenlere on yıl süreyle seçimlere katılmama cezası verilmekteydi. MÖ 123/124 de Gaius Gracchus’un teklifi üzerine, bilhassa eyaletlerdeki valilerin suistimallerini önlemeye yönelik olarak çıkarılan bir diğer kanun lex Sempronia de repetundis - lex Sempronia de Iudiciariadır.
Tribunes C. Cornelius, döneminde seçimlerdeki hileyi önleyebilmek için cezaların artırılmasını önermiş ancak bu önerisi kabul görmemiştir. Bu dönem lex Calpurnia ile Senato, cezaları biraz yumuşatmak ile birlikte, on yıl süreyle seçimlere katılmayı yasaklamış ve para cezası düzenlemiştir.
MÖ 63 de çıkarılan lex Tullius ile seçimlere yönelik yasaklar ve cezalar tekrar düzenlenmişti. Cicero’nun consul olduğu dönemde çıkarılan kanun, kamu görevlilerinin aday olmadan önceki iki sene içinde oyun düzenlemesini yasakladığı gibi, seçimlerde adaylara refakat etmeleri için gladyatör veya silahlı koruma kiralamayı da yasaklıyordu.
MÖ 55’te çıkarılan Lex Licinia Sodaliciis ile adayları desteklemek amacıyla kurulan ve seçimlerde rüşvet veren örgütlerin suistimallerine son verilmesi amaçlanmıştı. Kanuna göre bunlar, diğer hakları baki kalmak kaydıyla hayat boyu kamu hizmetinden yasaklanmıştı. Yasak senato üyeleri için de geçerliydi. Benzer şekilde Lex Pompei ile ambitus kanunlarını ihlal etmekle suçlanan kişinin yargılanmasında, lehine delil olarak mahkemeye sunulan belgenin değerlendirmeye alınmayacağı düzenlenmişti. Nihayetinde Augustus döneminde, seçimlerde yapılan dalaverelere karşı lex Iulia Ambitus çıkarılmış; ambitus suçundan ceza alanların 5 yıl süreyle kamu hizmetlerinden yasaklanacağı kararlaştırılmıştı. Bu kanun Iustinianus döneminde de yürürlüktedir. Cumhuriyet döneminde kamu görevine seçilebilmek için rüşvet verme ve bu hususta yardım etme fiillerini kapsayan ambitusa sonraki dönemlerde, makamı satın almak, devlet kademelerindeki nüfuzu sayesinde terfi etmek de dahil olmuştur.
Görüldüğü üzere seçim yolsuzluklarını önlemek amacıyla farklı dönemlerde çıkarılan, Roma’yı yönetecek adayların dürüst olmayan yozlaşmış seçim uygulamalarını önlemeye çalışan bu kanunlara rağmen hukuki düzenlemeler çok etkili olmamıştı. Tüm yasalara karşın kamu görevlilerinin seçilmek için rüşvet vermesi önlenememiş, cumhuriyet döneminin sonuna kadar ortadan kaldırılamamış hatta giderek artmıştı.
Roma’da yaşanan seçim yolsuzlukları ve yolsuzlukla mücadele, tarihin sayfalarına karışıp gitmiş gibi görünüyor. Ancak günümüz toplumlarında ve siyasi arenada seçim yolsuzluklarının, siyasi gelecek sağlama adına duyulan hırsın, "amaç için her yol mübahtır" anlayışının da tarihin sayfalarında kaldığını ne yazık ki söyleyebilmek mümkün değil. Anlaşılan odur ki, insanlığın diğer yolsuzluklarda olduğu gibi, seçim yolsuzluklarıyla mücadelesi devam edecek…
*İstanbul Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr.
**Bu yazı, yazarın Prof. Dr. Bülent Tahiroğlu’na Armağan’da yayınlanan "Roma İmparatorluğunda Seçim Yolsuzlukları ve Ambitus" adlı makalesinden özetlenerek alınmıştır.