Romalılar malzemeden çalmamış: Harç kullanmadan inşa edilen 1800 yıllık Cendere Köprüsü yıkılmadı

Dr. Soner Ateşoğulları, Roma döneminde yapılan ve depremde yıkılmayan Cendere Köprüsü hakkında “Romalı mimar ve mühendislerin hakkını teslim etmek lazım. Demek ki malzemeden de çalmamışlar" dedi.

Abone ol

İZMİR- Maraş merkezli 11 ili etkileyen depremler sonrasında, hepimizin aklına deprem bölgesinde yer alan müzelerde ve tarihi binalarda tahribat olup olmadığı sorusu geldi. Ardından Göbeklitepe ve Adıyaman’da Roma döneminde inşa edilen Cendere Köprüsü, Hatay’da bulunan Titus Tüneli ve yakınındaki Beşikli Mağara adı ile bilinen kaya mezarlarında depremden kaynaklı herhangi bir yıkımın olmadığı basına yansıdı.

Arkeologlar Derneği Başkanı Dr. Soner Ateşoğulları ile deprem bölgesindeki tarihi yapılarda oluşan hasarları ve depremin ardından medyada gündem olan Adıyaman’daki Cendere Köprüsü’nü konuştuk.

Arkeologlar Derneği Başkanı Dr. Soner Ateşoğulları

‘ÇOK SAYIDA TESCİLLİ BİNANIN YIKIMINA ÜZÜLEREK TANIK OLDUK’

Deprem bölgesinde yer alan müze ve tarihi yapılarda meydana gelen hasarlara dair ne tür bir çalışma yapıldı? Yıkılan tarihî yapılara yönelik nasıl bir enkaz kaldırma işlemi yapılacak?

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bağlı ekiplerin depremin ilk gününden itibaren bölgeye giderek müzeler, ören yerleri ve tarihi yapılara yönelik çalışmalar başlattığına tanık olduk. Hatay Arkeoloji Müzesi’nin çöken küçük bir bölümü dışında, müzeler açısından büyük bir sıkıntının olmadığını bakanlığın açıklamalarından öğrendik. Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, deprem bölgesindeki müzelerde sergilenen eserlerin, depremden zarar görme ihtimaline karşı, daha güvenli müzelere nakledilmeye başlandığını duyurdu. Müzelerde depremden kaynaklanan ufak tefek sıkıntılar dışında, yine başta Hatay olmak üzere bölgede yer alan diğer şehirlerde bazı cami, kilise, türbe, kale, sur duvarları ve tescilli yapıların ya tamamen yıkıldığına ya da büyük hasar gördüğüne üzülerek tanık olduk. Yıkılan bu tarihi binaların aslına uygun bir şekilde restore edilebilmesi için enkazdaki mimari parçaların dikkatli bir şekilde toplanması gerekiyor.  Bu işlem zaman alacağı için Kültür ve Turizm Bakanlığınca yıkılan tarihi yapıların üzerine “tescilli kültür varlığıdır. İzinsiz müdahale edilemez” ibaresi içeren tabelalar asıldı.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Göbeklitepe ve Nemrut Dağı’nda ise herhangi bir tahribat olmadı. Bu güzel haber yüreğimize su serpti. Ancak Malatya Arslantepe Höyüğü’nde kerpiç yapılarda birtakım çatlakların oluştuğu ve geçici çatı örtüsünde yer yer çökmeler meydana geldiğini öğrendik. Depremlerin şiddeti düşünüldüğünde buna da şükür dememiz gerekiyor herhalde. 

Nemrut dağının eteklerinde bulunan Tokalaşma Sütunu'nun da yıkıldığı belirtiliyor…

Evet, maalesef Adıyaman Karakuş Tümülüsü yakınındaki üzerinde el sıkışma sahnesi bulunan sütun da depremde yıkıldı. Tokalaşma sahnesinin bulunduğu kabartma iki parça halinde bakanlık tarafından Adıyaman Müzesi’ne taşındı. Sütunu oluşturan tamburların da taşınması gündemde.

Cendere Köprüsü, Adıyaman Kâhta

‘ROMALILAR MALZEMEDEN ÇALMAMIŞLAR’

Tüm bu yıkımların arasında Adıyaman, Kâhta’da bulunan bin 800 yıllık Cendere Köprüsü’nün yıkılmadığına tanık olduk. Bölgede çok sayıda yıkım yaşanırken bu köprü neden yıkılmadı? Siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Cendere Köprüsü MS 200 yılları başında, Roma İmparatoru Septimius Severus’un emriyle o tarihte Samsat’ta karargâh kuran XVI. Lejyon tarafından yaptırıldı. Cendere Köprüsü, dünyanın halen kullanılmakta olan en eski kemer köprülerinden birisidir. Biri ana kemer ve diğeri tahliye kemeri olmak üzere toplam iki kemerden oluşan köprü, Romalıların yaptığı ikinci en geniş kemerli köprüdür. 

Yüksek basınçları taşıyabilme kapasiteleri nedeniyle kemerlerin inşasında kullanılan başlıca yapı malzemesi taş veya tuğladır. Köprü yığma yapı olduğu için büyük depremlere dayanma gücüne sahip. Ayrıca kemer ve dolguda aynı taşların kullanılmış olması köprüye deprem karşısında avantaj sağlamış olabilir. 7 metre genişliğinde, 30 metre yüksekliğinde ve 120 metre uzunluğunda olan köprünün en ilginç mimari özelliği harç kullanılmadan yapılmış olmasıdır. 

7.7 büyüklüğündeki bir depremde Cendere Köprüsü’nün yıkılmamış olmasının hem eşsiz yapım tekniği hem de Romalı mühendislerin teknik bilgisinden kaynaklandığını düşünüyorum. Roma döneminde bölgenin deprem geçmişi bilindiğinden köprü muhtemelen olası depremlere dayanıklı olarak inşa edilmiş olmalı. Tabii burada Romalı mimar ve mühendislerin hakkını da teslim etmeden geçmemek lazım. Zira köprü bu son depremde yıkılmadığına göre demek ki Romalılar malzemeden de çalmamışlar! Ayrıca köprünün sert ve kayalık bir zemine inşa edilmiş olması da bu depremi yıkılmadan atlatmasında etkili olmuş olabilir.

Peki sizce deprem olmadan önce bakanlık tarafından ne tür önlemler alınabilir?

Birinci derece deprem kuşağında bulunan illerde, “deprem olgusunu” sürekli ve sıcak tutabilmek amacı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın öncülüğünde “Deprem Müzeleri” kurulmalı. Sembolik bir giriş ücretine sahip olacak bu müzelerde; sergilenecek objelerle halkımıza deprem gerçeği tüm çıplaklığıyla anlatılmalı. Özellikle çocuklara ve gençlere yönelik yıl boyunca deprem eğitim etkinlikleri düzenlenmeli. Deprem konusunda farkındalık yaratmak amacıyla; öncesinde alınması gereken önlemler, deprem anında doğru davranış şekilleri ve deprem konusunda yapılması gerekenler hakkında teorik bilgiler verilebilir. Öğrenilen bilgiler ise deprem simülatöründe deneyimlenmelidir. Dernek olarak biz bu konularda her zaman elimizden geleni yapmaya hazırız.

‘YENİ MÜZELERİN YER SEÇİMİNDE DİKKATLİ OLMALIYIZ’

İleride yaşanabilecek olası depremlerde kültür mirasımızın ve onların sergilendiği müzelerimizin zarar görmemesi için ne yapmak gerekir?

Son yaşadığımız depremler hepimiz için milat olmalı. Yaşadıklarımızdan ders çıkarıp radikal kararlar almalıyız. Türkiye’nin artık bir deprem ülkesi olduğu bilincine varıp yaşam şeklimizi buna göre düzenlemeliyiz. Başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere tüm kamu kurumları, deprem gerçeğini göz önünde bulundurarak hareket etmeli. Tabii bundan sonra inşa edilecek yeni müzelerin yer seçiminde çok dikkatli davranmalıyız.

Bir önemli nokta da deprem riski yüksek bölgelerde yeni inşa edilecek tüm müzelerin inşaat sisteminde sismik (deprem) izolatörlerinin kullanılması olmalı. Özellikle gelişmiş ülkelerde yaygın olarak kullanılan bu sistem, binaların ve içinde yaşayan insanların depremden zarar görmesini azaltan bir teknoloji. Temellerinde sismik izolasyon teknolojisi kullanılarak inşa edilen müzelerde eserlerin depremden zarar görmesinin önüne geçilmesinin yanı sıra, sergileme alanlarındaki ziyaretçilerin güvenliği için de önlem alınmış oluyor.

Akropolis Müzesi, Atina

Peki, dünyada bahsettiğiniz bu sistem ile inşa edilmiş müzeler var mı?

Müzelerde sergilenen kültür varlıklarını korumak için deprem açısından hassas ülkelerde son zamanlarda müze binaları temel seviyesinde sismik taban izolasyon sistemleri ile tasarlanıp inşa edildi. Japonya’daki Ulusal Batı Sanatlar Müzesi, Amerika’daki De Young Museum, Yeni Zelenda’da Te Papa Müzesi ve Çin’deki Shan Tou Şehir Müzesi depreme karşı önlem olarak sismik taban izolasyonu üzerine oturtulan müzeler arasında. Atina’da 2009 yılında açılan Akropolis Müzesi’nde de yüksek deprem riski göz önünde bulundurularak bu sistem kullanıldı. Ülkemizde de son yıllarda sismik taban izolatörü üzerine inşa edilmiş birçok kamu hastanesi bulunuyor. Deprem bölgesindeki illerde yer alan ve temelinde bu sistemin kullanıldığı birçok kamu hastanesi bu sayede ayakta kalabildi.