Şimdi Tayvan, Çin’in güneyi ve Güneydoğu Asya’da Ruhlar Bayramı zamanı. Budist ve Daoist inanca göre, bu dünyadan huzurla ayrılmamış ya da geride kalanları huzur bulmamış ölüler için öteki dünyanın kapıları bir aylığına açılıyor ve ruhlar bizim dünyamıza aileleri tarafından iyi bakılmak ve ağırlanmak, böylece huzur bulup hislerini avutup öteki dünyaya geri uğurlanmak üzere geliyorlar. Bu bayram sırasında aileler genç ve yaşlı tüm kaybettikleri için evlerde sunaklar hazırlıyorlar, tütsü yakıyorlar ve tapınaklarda şölenler düzenliyorlar. Ayrıca, kalbi kırık ruhları teselli etmek için onların hoşlanacağı yemekler hazırlanıyor, sofralarda yer açılıyor. Gitme zamanı geldiğinde öteki dünyada rahat etmeleri için sembolik olarak para ve diğer maddi ihtiyaçların kağıttan modelleri yakılıyor. Ruhların öteki dünyaya dönerken yollarını bulabilmeleri için evlerin kapı önlerinde fenerler yakılıyor ve en yakın akarsuya kağıttan kayıklar salınıyor.
Çin’de baharda kutlanan Mezar Süpürme Bayramı’nda ölmüş aile büyüklerine saygı sunulur, bunda Budizm ve Daoizm'in bir toplumsal düzen teorisi olan Konfüçyanizm’le karışmasının payı vardır. Asya’nın güneyindeki Ruhlar Bayramı’nda ise insanlar toplumsal hiyerarşiler ile bağlı olmadıkları ölülerin ruhlarını da düşünüyorlar. Örneğin, benim Tayvan’ın başkenti Taipei’de geçirdiğim Ruhlar Bayramı’nda belediyenin yıkım kararı verdiği bir sanat komününü işgal etmiş ressam ve müzisyen arkadaşlarım bayram kutlaması için kaybettikleri sanatçı arkadaşlarının yağlıboya resimlerini yapıp duvarlara asmışlardı. Daha sonra, hep birlikte ruhlar için düzenlenmiş bir punk konseri için yakınlardaki bir sahil kasabasına doğru yola çıkmıştık. Su kenarında yüksek sesli müzik, ruhların bu dünyaya rahat yolculuk etmelerini sağlayacak bir ritüel; bu ritüel yukarıda belirttiğim gibi geleneksel olarak tapınaklarda gerçekleştiriliyor ama niye bir konser de olmasın ki? Yani, Tayvan ve Güneydoğu Asya’da geleneksel dinsel ritüeller gençler tarafından modernleştirilerek de devam ettirilebiliyor. Protestoların ve bugünlerde tutuklamaların aralıksız devam ettiği Hong Kong’da Ruhlar Bayramı da bir gösteriye dönüşüyor. Peki ya, devletin resmi olarak dinsiz olduğu Çin’de?
Çin devleti seküler değil, dinsiz. Ama, geleneksel olarak Çin’de din var, Budizm, Daoizm ve bunlarla karışmış yerel ata dini. Yani, atalara, aile büyüklerine, tapınma. Bugün dahi her evde büyükanne ve büyükbabaların resimleri ve tütsü yaktıkları, taze meyve sundukları, dilekte bulundukları küçük sunaklar var. Hatta arada bir Mao’nun da bu aile büyükleri arasında yerini aldığı oluyor. Yukarıda bahsettiğim, atalara, yani ölmüş aile büyüklerine, sembolik kurbanlar sunulan Mezar Süpürme Bayramı çok önemli.
Atalara saygısızlık yapmamak, onları unutmamak, bu hayatta onlara layık olmaya çalışmak önemli. Öteki dünya Budizm'de ve ata dininde var ama bu hayattaki davranışlarımız oradaki durumumuzu etkilemiyor. Yani bir cennet-cehennem baskısı yok. Bu dünyadaki ahlak, dürüstlük, hakkaniyet gibi duyguları veren kaynaklardan biri ata diniyle de karışmış olan Konfüçyanizm diyebiliriz. Konfüçyanizm'e göre, insan toplum içinde varoluyor, toplumsal ilişkiler içinde bireyin değeri biçiliyor. O yüzden iyi bir evlat, ebeveyn, çalışan ve yurttaş olmak önemli. Örneğin, pandemi sırasında Asya toplumlarının karantinaya ya da maske takma kuralına daha fazla uymasını böyle açıklayabiliriz; bu önlemleri toplumun genel yararı için geçici olarak katlanılması gereken bir bireysel rahatsızlık olarak görme eğilimi daha fazla. Bunu da özcü bir şekilde çok da idealize etmemek lazım tabii, istisnaları da var, bu davranışı açıklayacak başka nedenler de. Konfüçyanizm'i çok idealize etmemek için bir neden de Konfüçyanizm'in kadın-erkek eşitliğine, demokrasi ve insan haklarına karşı da kullanılabilmesi.
Evlerdeki ata sunakları, önemli hayat döngülerinde tanrılara ya da ruhlara adak adama pratikleri Kültür Devrimi gibi açıktan din karşıtı hareketler sırasında bile devam etmesine rağmen, bugün Çin’de yapılan anketlerde bireysel dinsel inanç olarak ateizm ve dinsiz sayısı çok yüksek çıkıyor. Bunu nasıl açıklayabiliriz? Günümüz Çin’de yerelde dinsel pratiklerin nasıl farklılaştığını gözlemleyen din antropologları Robert Weller ve Keping Wu diyorlar ki: Aslında köylerde Budizm'den ve Daoizm’den esinlenilmiş ama zamanla yerelleşmiş 'tanrı', ruh ve cin gibi doğaüstü varlık var inanılan ama inananlar kendilerinin bu pratiklerinin din olduğunu düşünmüyorlar. Ateist olduğunu söyleyenler sosyalist dönemin alışkanlığıyla söylüyorlar. Sosyalist dönemde anlattığım her türlü din “batıl inanç” diye reddedildi, Kültür Devrimi döneminde Budist, Daoist tapınaklar tahrip edildi, küçük ev ve köy sunakları yasaklandı. O zamandan kalma “fala inanma falsız kalma” seviyesinde bir din pratiği var. Çoğu insan dine inanmasa bile dileğinin gerçekleşmesi için bir tapınağa gidip bir tütsü yakar, bağışta bulunur. Kendini dinsiz olarak tanımlama ise, devletin din olarak sadece kitaplı dinleri tanımlamasından geliyor. Çin’de resmi olarak Müslüman ve Hristiyan azınlıklar, bir de çok küçük bir Yahudi topluluğu var. Birçok insan, cin gibi doğaüstü varlıklara inanıyor, korkuyor ya da adak adıyor, Guanyin gibi tanrıçaların heykelciklerini evlerinde bulunduruyor; para, bereket ve sağlık tanrılarının yeşimden tasvirlerini kolye olarak üstünde taşıyor, ama sorsanız dinsizim diyor. Din antropologlarına göre ise bunlar da elbette din.