Rus basınında geçen hafta (14-20 Temmuz): Putin Trump'a 'Donald' bile dedi!

Geçen hafta Rus basınının ilgi odağı Helsinki zirvesiydi. İki liderin buluşmasını değerlendiren medya organları ikiye bölündü. RBC 'laf salatası'ndan başka bir şey yoktu yorumunu yaparken Meduza.ru iki liderin birbirinden memnun kaldığını göstermeye çalıştıklarını ifade etti. Meduza.ru "Putin, Trump’a 'Donald' bile dedi." diye yazdı.

Andrey İsaev aisaev@gazeteduvar.com.tr

Dört gözle beklenen ve Kremlin yanlısı medyanın önceden “tarihe geçecek” diye ilan ettiği Putin-Trump müzakeresi, hiçbir anlaşma veya beyanname imzalanmadan bitti. Ukrayna, Suriye ve nükleer füze konulu toplantıdan somut bir netice çıkmasa bile Helsinki zirvesi basının ilgi odağı oldu.

Vedomosti: Müzakerede Rus-Amerikan diyaloğu devam etti ama bu diyaloğun arkasının gelmesi şüpheli. Her iki lider herhangi bir belgeye imza koymaktan vazgeçerek amaçlarına ulaştı. Şöyle ki Trump böylece Moskova ile çok sıkı temas içinde olmadığını gösterirken Putin, ABD’ye taviz vermediğini ispatladı.

RBC: Ukrayna ve silahsızlanma konusunda bir ilerleme elde edilmezken iki lider geri kalan kritik konuları da “bypass etti”. Sadece ve sadece laf salatası ile “diyaloğa devam edilecek” türünden açıklamadan başka bir şey yoktu. Ancak İran’ın Suriye’de varlığı konusunda biraz somut bir gelişme var ama bu mevzu üzerine zaten çoktan beri çalışılıyor.

Meduza.ru: Herhangi anlaşmaya varılmadı. İki lider birbirinden memnun kaldığını göstermeye çalışırken Putin, Trump’a “Donald” bile dedi. Toplantının tek somut neticesi ise Rus tarafının Amerikalı meslektaşlarına ilettiği nükleer silahsızlanma konulu yazılı bir teklif belgesi oldu.

Gazeta.ru: Helsinki zirvesinden çıkan tek sonuç, iki nükleer gücün liderlerinin, insanlar ve devletler arası ilişkilerin temelinde yatan diyalog formatına hazır olduklarını ortaya koyabilmesiydi. Karşınızdaki biri ile konuşmaktan vazgeçiyorsanız aranızda ilişki hiç yok demektir.

Nezavisimaya: Toplantıda Donald Trump’ın Putin’e İran ve Çin karşıtı bir ittifak teklifi yaptığını tahmin edebiliriz. Öyle olduysa bile bu girişim pek başarılı olmayacak. Rusya’nın Çin’i engellemesi veya “idare etmesi” düşünülmez bile.

Kommersant: Süresi 2021’de sona eren stratejik nükleer füze anlaşmasının uzatılması oldukça gerçekçi görünmekle beraber silahsızlanma ile alakalı diğer alanlarda ilerleme zor elde edilecek gibi. İran konusuna gelince her iki taraftan yakınlaşma sağlanamadı. Putin, Astana sürecine büyük önem verdiğini belirtirken Trump İran’ın Suriye’den tamamen çekilmesi gerektiğini vurguladı.

Novaya gazetesinde yayımlanan Andrey Pumpyanskiy imzalı yazıda 15 Temmuz yıl dönümü değerlendirildi.

Yazara göre darbe girişimi günü Recep Tayyip Erdoğan için en kritik gündü. İnsanlar sokağa döküldü, tankların önüne yattı. 265 can alan darbe bir günde bastırıldı.

Türk ordusu, tarihte 'Atatürk tarafından gösterilen yerini' artık kaybetmiş şeklinde değerlendirmede bulunan yazar "Demokrasi mi kazandı?" diye sordu ve demokrasinin Erdoğan’ı kurtardığını, onun da sonradan demokrasiye büyük darbe indirdiğini iddia etti.

Pumpyanskiy'ye göre Erdoğan en kritik dönemlerde en çok etkileyici oluyor. Çünkü kritik dönem olağanüstü tedbir gerektirir, olağanüstü tedbirler ise liderin kişisel iktidarını güçlendirecek reformların yürürlüğe koyulmasını kolaylaştırır. “Erdoğan’ın alametifarikası, hem demokrasiden hem baskıdan aynı başarı ile faydalanmayı bilmektir” ifadesini kullanan Pumpyanskiy, "Türkiye’nin lideri, kendisini desteklemeyenlerin sempatisini kazanmaya çalışmıyor, sadece kendi taraftarlarına odaklanmış" dedi.

Yazarın deyişiyle taraftarlarının çoğu “siyah Türkler” lakaplı “Anadolu taşrasında yaşayan, dar görüşlü muhafazakar insanlar”. Erdoğan döneminde varlık ve “benlik” kazanan bu kesim, kadınların yeniden türban giymesine “özgürleşme” gözüyle bakıyor. Pumpyanskiy, “Türkiye tarihi, problemleri çözmek için en kötü yöntemin askeri darbe olduğunu göstermiş. Ne var ki her darbeden bir süre sonra serbest seçim yapılır, demokrasiye dönüş olurdu. Bu sefer ise demokratik 'happy end öngörülmemiş' diyerek yazıya nokta koydu.

RİA FAN ajansı sitesinde yayımlanan yazıda Fyodor Uspenskiy Rakka’da Kürtlerin davranışının protestolara yol açtığını yazdı.

Gazeteye konuşan Moskova Pedagoji Üniversitesi Tarih ve Siyeset bölümü uzmanlarından Vladimir Şapovalov Arapların, Kürt militanlarına IŞİD’in yerini alan ve üstelik Amerikalılarla işbirliği içinde olan işgalci gözüyle baktığını öne sürdü.

Rakka’nın “çok önemli bir Sünni merkezi” olduğunu, hatta IŞİD’in burayı başkent yaptığını hatırlatan bilim insanı, eskiden Kürt-Arap karma silahlı güçlerinden bahsedilirken şimdilik bu ittifakın çözüldüğünü anlattı. Uzmana göre ABD’nin Kürtlere verdiği destek de bu süreci hızlandırıyor.

'Yerli Arap nüfusuna yönelik baskı politikası uygulayan Kürtlerin' durumunun her geçen gün kötüleştiğini bildiren Şapovalov, tek çıkış yolu Suriye’nin kuzeybatısının Şam yönetimine geçmesidir, dedi.

Voyenno-promışlennıy kuryer sitesi İkinci Dünya Savaşı döneminde Rus-Türk ilişkilerini ele aldı. Aleksey Baliyev imzalı yazıda, 1942’de Türkiye’nin SSCB’ye saldırısına kesin gözüyle bakıldığı iddia edildi.

Kimi tarihçilere göre Hitler Sovyetler Birliği'ne saldırmadan üç gün önce Türkiye ile Almanya arasında imzalanan saldırmazlık anlaşmasının gizli bölümünde Kırım, Volga-Ural bölgesi ve Kafkasya’nın Almanya, İtalya ve Türkiye arasında paylaşılması öngörülmüştü. Ondan bir ay sonra Moskova Kafkasya cephesini kurmak zorunda kaldı.

Dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu ve Dışişleri Bakanı Nazım Menemencioğlu Alman diplomatları ile düzenlenen toplantılarda Almanya’nın olası galibiyetini selamladı. 1942-1944’de Alman-Türk taburu Kafkasya’da Kızıl Ordu ile savaştı, SSCB sınırında 26 Türk tümeni hazır bekliyordu.

Ancak Şubat 1943’te sona eren Stalingrad Muharebesi'nden sonra Ankara’nın program değiştirdiğini öne süren Baliyev, Türkiye’de SSCB’ye savaş açmaya çağıran “Bozkurt” ve “Çınaraltı” adlı aşırı milliyetçi örgütlerin faal durumda olduğunu vurguladı.

1967-1976'da SSCB savunma bakanlığı yapan Mareşal Andrey Greçko, 1973’te yayımlanan anılarında askeri istihbarata dayanarak 1942 yazında Türkiye Genel Kurmayı'nın SSCB’ye saldırmayı “kaçınılmaz” saydığını iddia etti.

Tüm yazılarını göster