Eski TASS Ankara muhabiri Kirill Jarov ajansın sitesinde NATO üyesi Türkiye’nin S-400 alıp alamayacağını araştırdı.
ABD’nin baskısı yüzünden Ankara’nın Rus füzelerinden vazgeçeceğine dair dedikoduya dikkat çeken yazar, Suriye’de rolü azalan, Erdoğan’ın güvenini büyük ölçüde kaybeden ve Patriot’larını makul şartlarda satmak istemeyen Amerika’nın nüfuzunun artık yetersiz kalabileceğini tahmin etti.
Bugünlerde S-400’ün alımını eleştiren Washington, 2015’te Türkiye’den Patriot’larını çekince Ankara’yı Moskova’nın kapısını çalmaya adeta zorladığını unutmuş.
Öte yandan 2011 yılında Türkiye’de düzenlenen IDEF-11 Fuarı'nda S-300 sergileyen Rusya, Türk yetkililerine kendi uçaksavar sistemlerini ilk defa tanıttı. Jarov’a göre S-400 veya Patriot tipi sistemler Türkiye açısından hem savunma amaçlı hem Suriye, Irak, Yunanistan ve İsrail gibi komşu ülkelere “politik nüfuz aracıdır”.
Moskova’nın füzelerle beraber Türk tarafına gerekli teknoloji verip vermeyeceği hâlâ belirsiz ama kontratın büyük kısmını oluşturan Moskova’nın verdiği 2.5 milyar dolarlık kredi, bayağı etkili olmuş.
Recep Tayyip Erdoğan’ın ani çıkışlarıyla “meşhur olduğunu” iddia eden Jarov, aslında Ankara’nın ödediği avansı geri isteyip kontratı feshedebileceği ihtimaline değinirken "Ama bunun gerçekleşmesi için 'olağanüstü bir durumun' ortaya çıkması lazım" dedi.
Jarov'a göre S-400 alsa bile Washington’un gözünde Türkiye, ağır yaptırım uygulanmayacak çok değerli bölge müttefiki konumunu koruyacak. Yazar, "Bir de Yunanistan’ın S-300 füzeleri yok mu?" sorusuyla makaleye nokta koydu.
Regnum ajansı yazarı Stanislav Tarasov, Türkiye’nin Küba ile yakınlaşarak dünya gücü olmaya adaylığını ortaya koyduğunu iddia etti.
Mevlüt Çavuşoğlu’nun Küba’ya yaptığı ziyaretin, Erdoğan tarafından başlatılan Latin Amerika açılımının devamı olduğunu öne süren Tarasov, 2016’da yurt dışında hazırlanan darbe girişimini gören Türkiye Cumhurbaşkanı'nın Maduro’ya verdiği destek ile paralellik gösterdiğini yazdı.
Tarasov’un deyişiyle Latin Amerika’ya yönelen Ankara, Ortadoğu ve Avrupa’dan ibaret “geleneksel” politik coğrafyasını genişletiyor. Aynı zamanda Türkiye ABD’nin arka bahçesine ilerlemekle kendisini dünya gücü olarak tanıtmaya başlıyor.
Aynı ajansın yazarı Arif Asalıoğlu, Erdoğan’ın “Kürt çıkmazına” girdiğini iddia etti.
Yazara göre 31 Mart’tan evvel rakiplerini PKK’nın uşaklığı ile suçlayan AK Parti hükümeti Öcalan ile müzakereye başladı. Maksadı, Kürtlerin oyları ile İstanbul’u yeniden kazanmak.
Öcalan’ın talimatı ile kimi Kürtler AK Parti’ye oy verir ama iş orada bitmez.
Birincisi, çoğu Kürt seçmenin Erdoğan’a yaklaşımı yazarın deyişiyle “o kadar köklü ki bir talimatla değiştirilmez”.
İkincisi, iktidar partisinin MHP ile “zorunlu evliliği” yüzünden yeni bir çözüm süreci imkansız görünüyor.
Yazıyı bitirirken Asalıoğlu, “Erdoğan’ın partisinde” başlayan yıkıcı gelişmelerin önlenmez hale geldiğini öne sürdü.
Nezavisimaya gazetesi yazarı İgor Subbotin, İran ile Türkiye’nin “Arabistan ülkelerini” çembere aldıklarını iddia etti.
Kendi deyişiyle Suudi Arabistan’ın batısı TSK’nin kontrolü altında kalabilir. Sebebi, Körfez ülkelerinin iddia ettiği gibi Somali ile Katar'da asker bulunduran Türkiye’nin Kızıldeniz'deki Sevakin Adası'nda yürüttüğü askeri faaliyeti. Her ihtimale karşı Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn rejimlerine yakınlığıyla bilinen iktidardaki Sudanlı askerler, “İran’ın durumsal müttefiki” Türkiye’nin adadan çekilmesini istiyor. Halbuki Ankara, Sevakin’de sadece hacı adaylarına yönelik bir altyapı kurduğunu belirtti.
Yemen’in de İran yanlısı Husilerin faaliyet alanı olduğunu hatırlatan Subbotin, Sevakin’de askeri üs dedikodusu gerçek çıkarsa Körfez ülkelerinin jeopolitik rakipleri tarafından kuşatıldığını göreceğiz, dedi.
Gazeteye konuşan Siyaset Bilimci Anton Mordasov, Kızıldeniz'in son yıllarda birçok devletin “ciddi rekabet alanına” dönüştüğünü ve “Erdoğan’ın liderliğinde İslam diyarının koruyucu rolünü üstlenen Türkiye, Somali ve Katar’da üs kurup Sevakin’e göz dikerek Bab el Mandeb petrol bölgesinde süpergüç gibi davranmaya çalışıyor” dedi. Kendisine göre dış güçlerin buna göz yumması beklenemez.
Rusya’da düzenlenen anket, kamu mentalitesinin, paranın ana sosyal değer olmadığı Sovyet dönemine ait olduğunu gösterdi.
Vatandaşların yüzde 78’i “maddi zorunluluk olmasa bile” çalışmaya hazır olduklarını söyledi. Ana sebebi, “işte vakit geçirmek evde oturmaktan daha zevkli”.
Bununla beraber ankete atıfta bulunan Moskovshiy Konsomolets gazetesine göre çalışma verimliliği açısından Rusya, gelişmiş ülkelerin arkasında kalıyor. Anketi değerlendiren Sayıştay Başkanı ve eski Maliye Bakanı Aleksey Kudrin’in verdiği bilgilere göre Rusya’da çalışma verimliliği, gelişmiş ülkelerin 35-40 yıl gerisinde. Rusların yüzde 68’i, aldıkları maaşın emek verimliliği ile alakalı olmadığını sanıyor. Bu durumu, SSCB zamanından kalan “biz çalışıyor gibi davranıyoruz, onlar bize maaş veriyor gibi” esprisine benzeten Kudrin, "Bu kafa ile gelişmiş ülkelerin ekonomik seviyesini yakalamamız mümkün değil" dedi.