EADaily ajansı, AK Parti'nin iç ve dış politikasını eleştiren Ahmet Davutoğlu’nun Erdoğan’a meydan okuduğunu iddia etti. Ajansa göre iki siyasetçinin arası Türkiye’nin AB ile yaptığı mülteci anlaşması yüzünden bozuldu.
Türk basınının Davutoğlu ile Abdullah Gül’ün yeni parti kurma çabalarına defalarca dikkat çekmesine rağmen ikisi de bugüne kadar her hangi somut bir çıkışta bulunmadı.
“Kimi uzmanlara” atıfta bulunan ajans, iktidar partisine ve seçmen kitlesine etkisi olmayan Davutoğlu’na siyasete dönüş konusunda şans tanımadı. Karşısında duran Erdoğan güçlü siyasi rakiplerini yenen, askeri darbeyi bastıran bir lider. Üstelik rejime yakınlığıyla bilinen hiçbir medya organı Davutoğlu’nun açıklamasına yer vermedi bile. Bu demek ki eski başbakan ve şimdiki “isyancı” kısa zaman içinde “parti arkadaşları” tarafından ağır bir “disiplin cezası” alacak.
Rusya Bilim Akademisi uzmanlarından Stanislav İvanov, Nezavisimaya gazetesinde yayımlanan makalede Moskova’nın Esad ile işbirliğinin olumlu olmayacağını tahmin etti.
Bilindiği gibi Suriye’nin petrol, sanayi ve ulaşım sistemlerini yeniden inşa etmesine büyük ihtimalle katılacağını açıklayan Rusya, Tartus limanını 49 sene için kiraladı. Liman hem askeri üs olacak hem petrol terminali. Söz konusu gelişmeyi olumlu bulan bilim insanı, Rusya devlet adamlarının, ileride bütün çabalarını sıfırlayacak bir dizi unsuru görmediklerini öne sürdü.
İvanov'a göre birincisi, Suriye’de teröristlerle mücadele bitmiş değil. IŞİD militanları dağıtıldı ama mağlup edilmedi. Liderleri sağlam, ideolojisi Suriyelilerin bir kısmı açısından çekiciliğini koruyor.
İkincisi, İdlib ve Al-Tanf civarında Esad’a karşı savaşmaya hazır on binlerce aşırı İslamcı mevcut. Hatta ülkenin kuzeybatısında Türkiye’nin desteği ile Şam’dan bağımsız yerel yönetim, asker ve polis birlikleri kuruluyor.
Üçüncüsü, ülkenin kuzeydoğusunda, yani otonom Rojava’da aynen bağımsız yönetim ve ordu kurulmuştu.
Dördüncüsü, Suriye ordusu dediğimiz gücün en etkili kısmı, İran’a bağlı 80 bin kişilik Şii birlikleri. Halbuki Suriyeli Sünni Araplar yabancı ve Şii askerlere temkinli ve hatta düşmanca yaklaşım gösteriyor.
İvanov’un deyişiyle İran’ın maddi ve askeri desteğine muhtaç Şam rejimi, uluslararası alanda bağımsız olarak hareket edemez. Bugünlerde Suriye, İran, Türkiye ve ABD yanlısı üç bölgeden ibaret. Bu parçalanma durumu daha ne kadar sürecek belli değil, çünkü İvanov’un dediği gibi “patronların üçü de” kontrol ettiği topraklardan vazgeçmek niyetinde değil.
Esad’a göre “ilk aşamada” ülkeyi kalkındırma işi 400 milyar dolara mal olacak. Rusya ve İran’ın bu kadar parası yok, üçüncü ilkelerden bugüne kadar tek ciddi yatırımcı çıkmadı.
İvanov’un yaptığı genel değerlendirme, “mevcut çalkantılı şartlarda kukla Esad rejimiyle herhangi uzun vadeli anlaşma yapılmaz” şeklinde. Üstelik “kendilerine savaşın galibi gözüyle bakan Ayetullahlar” Suriye’den hem Türk hem Rus askerlerini çıkarma niyetini artık gizlemiyor.
İvanov’a göre Moskova’nın Astana sürecinde birbirine ters düşen, Şam’da kendi kuklasını görmek isteyen Ankara ve Tahran’ı bir araya getirme çabaları boşa çıktı.
Regnum ajansı sitesinde çıkan yazısında Aleksandr Karpov, Washington’da düzenlenen NATO’nun 70'inci yıl dönümü kutlama törenini “anma törenine” benzetti. Kendisine göre üye ülke liderlerinin törene katılmayışı ittifakın zor bir dönemden geçtiğinin ispatladı.
Bu durumu en çok Donald Trump’ın politikasına bağlayan Karpov, NATO üyelerinden savunmaya harcanan parayı bütçenin yüzde 2’sine kadar artırmasını isteyen Washington’un sadece ve sadece ittifak üyelerine daha çok Amerikan silahı satın aldırmaya çalıştığını öne sürdü.
Soğuk Savaş biteli ittifak “yeni tehdit arayışı” içinde. Yoksa "Bu ittifak ne için var?" sorusu NATO projesini bitirebilir. Bir arada “terör tehdidine odaklanan” NATO, “dünyada herkes terörle savaş ilan ettiği için” zamanla “daha özgün” bir probleme yönelmeyi tercih etti. O da “Rusya’dan tehdit” oldu.
Yazıyı bitirirken Karpov ittifakın gittikçe “alışkanlık evliliği”ne benzediğini iddia etti. Kendisine göre üye ülkeler artık "NATO’yu nasıl yenileyeceğiz?" sorusuna değil, "NATO’dan sonra ne yapacağız?" sorusuna cevap arıyor.
Eho Moskvı radyosuna röportaj veren Siyaset Bilimci Yekaterina Şulman “bizim siyasi dostumuz ve akrabamız” dediği Türkiye ve Rusya rejimlerini karşılaştırdı.
“Çok ama çok otoriter” dediği Erdoğan rejiminin yerel seçimlerde “birdenbire otoriter olmadığını gösterdiğini” söyleyen Şulman bununla beraber Rusya’ya nazaran gene de daha baskıcı olduğunu iddia etti. Çünkü, darbe sonrası Gülen davası çerçevesinde binlerce asker, gazeteci, hukukçunun tutuklanması gibi bir şeyi “Rusya’da görmüyoruz ve görmeyeceğiz” diyen Şulman "Rusya’dan da 'siyasi sebeplerden göç' var" ama Türkiye’den göç ile kıyaslanmaz bile” yorumunu yaptı.
Hatta Türkiye’de yeniden idam uygulama teklifi yapıldı ama “akıllı uzmanlar”, küresel ekonomi ve küresel iletişime katılımımız fazla, hayır, idam olmaz, diye karşı çıktı.
Öte yandan ülkenin en büyük üç şehri muhalif adayı tercih etti. “Farz edin, geçen sene Moskova’daki seçimi... O seçimde alternatif aday yoktu bile!” şeklinde konuşan Şulman, "diyelim muhalif aday kazandıktan sonra Rus iktidar partisi YSK’ye gidip itiraz edecek. Oylar tekrar sayılacak ve YSK iktidar partisine, kusura bakmayın ama yine muhalif aday kazandı diyecek... Aklımız buna ermiyor bile" ifadesini kullandı.
Siyaset bilimci netice olarak, biz daha az baskıcıyız ama hür seçim diye bir lüksümüz yok, dedi.