Regnum sitesinde yayımlanan yazıda Stanislav Tarasov, Erdoğan’ın “arkasındaki Rusya’ya” dayanarak Batı’ya karşı daha emin adımlar atabileceğini yazdı.
Son zamanlarda Türkiye’yi “Rusya’nın NATO’daki Truva atına” benzeten Batılı medya, “partner olmaktan çıkıp müttefike dönüştüğünü” iddia ediyor.
Halbuki Tarasov’a göre NATO’dan ayrılmak istemeyen Ankara, Rusya ile iyi ilişkilerine dayanarak Batılı partnerleriyle daha farklı, daha sert tonla konuşma imkanına kavuştu.
Çoğu Türk ve Rus uzmanı ülke içinde pozisyonunu güçlendiren Erdoğan’ın, dış politikada Batı ile Rusya arasında “kıvrılarak” eski yola devam edeceğini tahmin ediyor. Hatta tabloyu değerlendiren Amerikan National Review dergisi, “ABD’nin problemi, Türkiye’nin NATO’dan olası çıkışı değil, NATO’da olası kalışıdır” ifadesini kullandı.
Erdoğan’ın Batı’ya yönelik politikasında Moskova’nın yanı sıra Tahran’ı da kullandığını vurgulayan Tarasov, ABD’nin Türkiye ile ilişkilerini onarmak için Ortadoğu politikasını büyük ölçüde değiştirmek zorunda olacağını öne sürdü. Ne var ki Washington buna hazır görünmüyor.
Voyenno-Promışlennıy Kuryer sitesi yazarı Artyom Leonov, ABD ile Türkiye’yi “aşırı İslamcılar ve Kürtleri” manipüle etmekle suçladı.
Rossiya Segodnya ajansının düzenlediği bir “yuvarlak masaya” katılan uzmanlara göre teröristlerden arındırılan bölgeleri Şam yönetimine iade etmeyen, başında ABD’nin olduğu koalisyon ile Türkiye’nin çabaları Suriye’yi parçalamaya yönelik. İran’ın buna karşı gösterdiği çok sert tepki, Moskova-Tahran-Ankara “durumsal eksenini” olumsuz etkiliyor.
Üstelik Washington ve Ankara’nın “Kürt faktörünü manipüle ederek” Kürtlerin yaşadığı toprakları tamamen Suriye’den koparmaya çalıştığını öne süren Rusya Bilim Akademisi Çağdaş Türkiye Araştırma Merkezi Başkanı Amur Gadjiyev gazeteye konuşurken "Ankara, Kürt bölgelerinde Esad rejimi ve Kuzey Irak hükümetine kafa tutan yerel yönetim organları kurmakla uğraşıyor" dedi.
Bunun yanı sıra Staffan de Mistura’nın tutumunu eleştiren Analiz ve Siyasi Uzlaşma Enstitüsü uzmanlarından Aleksandr Kuznetsov, Suriye Dışişleri Bakanlığı'nın, de Mistura’nın Suriye Anayasal Komitesi’nin kuruluşunda söz sahibi olmak arzusuna karşı çıktığını hatırlattı. Öte yandan de Mistura’nın, Astana sürecine son vermek veya onu “ikinci plana” itmek istediğini tahmin eden Kuznetsov, çatışmasızlık bölgelerini adeta muhalefet üslerine dönüştürmeye çalıştığını iddia etti. Dolayısıyla uzmana göre “çatışmasızlık bölge formatı güncelliğini kaybediyor”.
Uygarlıklar Arası Diyalog Enstitüsü Başkanı Aleksey Maloşenko, İran’ın Basra Körfezi’ni bloke etme tehdidini Novaya gazetesine yorumladı.
Yaptırımlar altında kalan İran’ın son yıllarda Çin’den temin ettiği teknolojiyi kullanarak birçok modern gemisavar füze geliştirdiğini bildiren uzman, bu füzelerin Hürmüz Boğazı'nı gemilere “kapatabileceğini” tahmin etti. Boğazın “doğru yerinde” iki “süper tanker” batırılırsa dünyada “yakıt felci” patlak verecek.
İran’ın blöf yapıp yapmadığını kestirmenin zor olduğunu belirten Maloşenko, siyasetçilerin yanı sıra Devrim Muhafızları ile aşırı İslamcıların ülkenin dış politikasına yön verdiklerini anlattı. Uzmana göre savaş kaçınılmaz değil ama “dürtüsel Trump” kızdırılırsa bir nevi çatışma çıkması mümkün.
İran Hürmüz Boğazı’nı kapattığı takdirde “korsan gibi davranan müttefiki” yüzünden Rusya zora girecek. Moskova-Ankara-Tahran ekseninin zaten “sarsak ve mistik” olduğunu iddia eden uzman, bu gidişatla tamamen ortadan kalkacağını öne sürdü.
Boğazı kapatma tehdidinin Ruhani veya çevresinden kaynaklanmadığını düşünen Malaşenko, "demek ki İran’da köktenciler güç kazandı, ki bu çok üzücüdür” ifadesini kullandı.
Nezavisimaya gazetesinde yayımlanan “editoryal” makalede, İran ile ittifak ilişkisinin Rusya açısından “riskli” olmaya başladığı öne sürüldü.
Ürdün sınırını kontrol altına alan Şam ordusu Rusya, ABD ve Ürdün tarafından kurulan güney çatışmazlık bölgesini fiilen ortadan kaldırmış oldu. Ne var ki bu toprakların Şam rejiminin eline dönüşü, bölgede İsrail ile İran arasındaki gerginliğini ortadan kaldırmaz. İran’ın bölgede varlığından rahatsız olan İsrail buralara saldırıp duruyor.
Bloomberg ajansı kendi kaynaklarına atıfta bulunarak 16 Temmuz’da Trump ve Putin’in güney Suriye konusunda bir anlaşma imzalayacaklarını öne sürdü. Bölgenin Şam’a bağlanmasına karşılık Moskova, İran yanlısı güçlerin İsrail ve Ürdün sınırından çekilmesini sağlayacakmış.
Ajansa göre aynı zamanda Rusya güney Suriye’yi İran ile de görüşüyor. Ama neticenin olumlu çıkması şüphe yaratıcı. Çünkü bilindiği gibi İranlı askerler Şam ordusuna sızmış durumda. İsrailli medyaya göre Şii militanları Şam ordusu üniforması giyiyor.
Uzman, üstelik Moskova, Amerikan-İsrail eksenine fazla yaklaştığını hissettirirse İran ile olan ittifakı tehlikeye girecek, dedi.
Putin-Trump müzakeresi yaklaşırken uzmanlar zirveyle alakalı analizler yapmaya başladı. Moskovskiy Komsomolets gazetesinde yayımlanan makalede Siyaset Bilimci Valeriy Solovey, iki liderin toplantısından çarpıcı sonuçların çıkmayacağını tahmin etti.
Solovey'e göre görüşme öncesi ve sonrası her türlü açıklama gelebilir ama zirvenin en önemli neticesi yeni yaptırımların olmayışı olacak. Aslında bu da telaffuz edilmeyecek çünkü yeni yaptırım tehdidi, Trump’ın Rusya’ya karşı elinde tuttuğu en kuvvetli kozudur.
Suriye’ye gelince Amerika’nın Ortadoğu’ya ilgisi azalıyor. Trump’ın tutumu, Rusya isterse orada kalsın, uğraşsın, parasını harcasın şeklinde. Solovey'e göre, bu da Rusya'nın işine yarayacaktır. Çünkü Rusya’nın Suriye’de peşinde olduğu tek şey, “Biz Amerika’nın karşısına gene galip çıktık” diyebilmektir.
Yorumcuya göre iki liderin silahsızlanma konusunda anlaşması da iyi olacaktır, çünkü silahlanma yarışı Rusya'nın ekonomik imkanlarını aşıyor.
"Neticede ne olursa olsun bizim kamuoyumuz, Rusya’nın istediğini elde ettiğini bilecek" diyen bilim insanı, SSCB’de anlatılan bir fıkra ile yazısını bitirdi: Napoleon Sovyet basını gibi gazetelere sahip olsaydı dünyanın, Napoleon'un Waterloo’da mağlup olduğundan bugün de haberi olmazdı.