Ruşen Alkar: Bir ulusun belleğini kelimeler taşır
Sanatçı Ruşen Alkar'la son albümü Hêdî Hêdî üzerine konuştuk. Alkar, "Dil ve müzik hem fonetik hem kültürel anlamda ideolojik çağrışımlarla çok yakından etkileşimde iki ayrı form. Her dilin kendine has bir müziği ve zengin bir çağrışım dünyası vardır. Kelimeler bir ulusun belleğini taşıyan antik formlardır" dedi.
DUVAR - Müzisyen Ruşen Alkar’ın yeni albümü Hêdî Hêdî 29 Kasım’da tüm mağaza ve dijital platformlarda dinleyicileriyle buluştu. Alkar, ikinci albümünü Hêdî Hêdî’yi, besteci/aranjör Şevket Akıncı prodüktörlüğünde hayata geçirdi. Türkçe karşılığı “Yavaş Yavaş” olan Hêdî Hêdî, Post Punk, Ambient’, Çağdaş Caz, Krautrock, Funk gibi stillerin geleneksel Kürt müziği ile karıştığı, yerel ile şehir hayatı ritminin iç içe geçerek melezleştiği bir şarkı albümü.
Ruşen Alkar, Türkçe ve Kürtçe beste yapan sayılı kadın sanatçılardan… Albümde 2 Türkçe, 4 Kürtçe besteci 3 Kürt geleneksel formda olmak üzere 9 şarkı bulunuyor. Hêdî Hêdî’nin ana müzisyen kadrosunda, Ayşe Tütüncü, Cem Aksel, Onur Duygulu, Yıldırım Yalçınkaya ve aranjör Şevket Akıncı yer alıyor.
Sumru Ağıryürüyen (mandolin/vokal), Ali Tekbaş, Mehmet Akbaş (vokal), Ertan Tekin(duduk/dey), Tamer Temel, Serhan Erkol (saksofon), Paşa Çelik(gitar), Elif Canfeza Gündüz (klasik kemençe), Volkan Ergen, Nihal Saruhanlı (perküsyon), Özün Usta (perküsyon, hemp flüt), Apostolos Sideris (kontrabas) albüme katkı sunan diğer müzisyenler. Albümün mix ve mastering’i ise Cansun Küçüktürk’e ait.
Alkar'la yeni albümünü ve müzik yolculuğunu konuştuk.
Hêdî Hêdî 29 Kasım’da tüm mağaza ve dijital platformlarda dinleyicilerle buluştu. Hazırlık süreciniz nasıl geçti?
Bana göre, yeni bir albümü hayata geçirme süreci, bir şarkı zihnimde ilk belirdiği anda ya da bir halk ezgisi gırtlağımı ilk gıdıkladığı anda başlar. Her sanat üretiminin arkasında başlama noktasının muğlak olduğu bir motivasyon süreci vardır. Dolayısıyla uzun, besleyici bir süreçti. Gerek şahsi gerekse müzikal anlamda çok beğendiğim ve saygı duyduğum müzisyenlerle çalışma fırsatı buldum. Yaşam yolculuğu her insanı dönüştürür zamanla. Ben kendi iç dünyamdaki dönüşümleri şarkı formuna, yorumlama becerime yansıtmaya çalıştım. Ortaya çıkan albüm bu anlamda sanatçının ruh dünyasının röntgeni gibidir. Benim için de Hêdî Hêdî bir dönüşüm sürecinin hatıratı odu. Tüm zıtlık ve negatif gidişata rağmen müziği hayatımın içinde tutma kavgasının yadigârı gibi…
Çağdaş Caz, Krautrock ve Funk türünde şarkılar seslendiriyorsunuz? Kürtçenin bu türdeki eserlere ne gibi katkısı oluyor?
Dil ve müzik hem fonetik hem kültürel anlamda ideolojik çağrışımlarla çok yakından etkileşimde iki ayrı form. Her dilin kendine has bir müziği ve zengin bir çağrışım dünyası vardır. Kelimeler bir ulusun belleğini taşıyan antik formlardır bence. Hurufiler “harfler anlamın cesetleridir” der örneğin. Bir caz şarkısını İngilizce söylemek ile İsveççe söylemek arasında çok büyük farklar var her anlamda. Alışıldık olmayanı seçen kişi dinleyici nazarında daha özel bir yerde olur bana göre. O heyecan verici ihtimali seçen kişinin yolculuğu daha çetin olsa da hem sanatçıya hem de dinleyiciye verdiği haz daha özel olur. İsveçli caz kadın şarkıcı Monica Zetterlund örneği geldi aklıma. Kendisi de kariyeri boyunca İngilizcenin yanında ana diliyle de caz söylemiştir. Bu seçimiyle bana göre caz müziğe farklı bir tını katmıştır. Anlamını genişletmiştir caz müziğinin. Ben de kendi müziğimle böyle bir katkı yapabilmeyi isterim.
'GELENEĞİMLE MESAFEMİ BELİRLEYEN HEP BEN OLUYORUM'
Gelenekten beslenen bir yanınız da var. Gelenek ile çağdaşın bir araya gelişinde sizi zorlayan durumlar oldu mu?
Gelenek bir çoğunluğa dâhil olduğunu hissettirdiği için bir aşamaya kadar güvenli bir yer. Fakat bu konfor sen kent yaşamıyla kaynaşma ihtiyacı hissettiğin anda ters yöne işliyor. Gelenek temsilcileri seni farklı düşünen, davranan, giyinen vs. bir birey olarak kabul etmez bunu devamlılığına tehdit olarak görür. Çoğunluğun içindeki azınlıkların çoğunluğu ise daha patolojik bir yer bana göre. Değişime karşı korunma katmanları daha kalın oluyor.
Geleneğimle olan mesafemi belirleyen hep ben oluyorum. Bu mesafe fiziksel ve manevi anlamda bazen besliyor bazen ise beni ondan koruyor. Toplumsal klişeler dışında inşa ettiğim dünya görüşümün kutsallık ya da yücelik gibi mefhumların kontrolünde olmasından kaçınıyorum. Gelenek ile temas bu anlamda zorlayıcı. İki tarafta değişmek istemeyince tam bir kucaklaşma gerçekleşmiyor ama işin güzelliği de bence burada. Kendi müziğimde uyum ve çatışma aynı anda var olabiliyor böylece. Bence bu daha gerçek…
Albümde 2 Türkçe, 4 Kürtçe beste, 3 Kürt geleneksel formda olmak üzere 9 şarkı bulunuyor. Sanatseverlerin yakından tanıdığı Ayşe Tütüncü, Cem Aksel, Onur Duygulu, Yıldırım ve Yalçınkaya size eşlik etti. Bu denli kalabalık bir ekiple üretmek nasıldı?
Müzik direktörüm Şevket Akıncı ve benim için, değer verdiğimiz müzisyenlerle kahve içip müziğimizi paylaştığımız sıcak sohbetler tadındaydı kayıt aşaması. Albüm bir destek kampanyası ile adını çıkmadan önce duyurduğu için gidişatı da bu dayanışma ruhuyla ilerledi. Temel olarak referansımız yaptığımız demo’lar olsa da sonrasında eklenen motif ve enstrümanlarla daha zengin bir ihtimaller havuzu oluşturduk. Bu seçeneklerle müziğimizin spektrumuna yeni renkler katabildik.
Kimlik, Toplumsal Cinsiyet, Sözlü Kültür, Kültürel Hegemonya üzerine akademik çalışmalarınız bulunuyor. Bahsi geçen kavramlar müziğinizde nasıl yer buluyor?
Akademi ile ilintili olmak müziğimden önce bana tesir eden bir şey. Sosyal bilimler her şeyden önce insan faktörünün olduğu davranışsal zeminde mutlak ve kesin bir doğrudan bahsedilemeyeceğini göstermesi bakımından etkileyici bir uğraş. Gökyüzünde gördüğüm her bir yıldızın zaman ve mesafe olarak çok farklı noktada olduklarını, hatta şu an gördüğün yıldızın belki de çoktan yok olmuş bir gökcismini yansıması olduğunu ilk öğrendiğim andaki heyecan verici hissi uyandırıyor bende. İnsan bilimleri, bu yanıyla bence demokratik hatta doğası gereği ideolojik anlamda sola meyilli bir alan. Aynı zamanda, hayatı duyguların yarattığı sisli halden çıkarıp daha berrak ve analitik görmene yardımcı da oluyor. Kadın dengbêjler, balkan göçmenleri, kadın eğlenceleri vs. üzerine farklı şehirlerde birçok alan araştırması yaptım. Sahada insanla girdiğin etkileşim dil, etnisite, cinsiyet mevzularına, dolayısıyla insana çok farklı bir mesafeden bakmana sebep oluyor. Bunun müziğime etkisi en başta söz anlamındadır diye düşünüyorum. Ve de sözü söyleyen sese sıkışan anlamlardadır kattığı şey…
'FİLM MÜZİĞİ ÇOK ZEVKLİ BİR KULVAR'
Kürtçe film müziklerinize devam edecek misiniz? Yakın zamanda bizleri bekleyen film müziği çalışmalarınız var mı?
Değerli bir Kürt yönetmenle şu an film müziği konusunda temastayız. Fakat detay vermek için şu an çok erken. Zaman içinde netleşecektir. Film müziği çok zevkli bir kulvar. Ben de kendimi bu konuda denemeye devam edebilmek isterim.
2015'te yayınlanan Sebr'dan sonra bu kez Hêdî Hêdî ile sanatseverlerin karşısındasınız. Sabır'dan Yavaş Yavaş'a geçen bu değişim müziğinizde de kendisini gösteriyor. Peki bundan sonrasında dinleyicilerinizi neler bekliyor?
Önümüzde dört konserlik bir turnemiz var. “Hêdî Hêdî: Yeni Ufuklar” başlığıyla Diyarbakır, Mardin, İzmir ve Ankara’da dört konser vereceğiz. Sahnede Kürt müziğinin geleneksel temsilcilerini de ağırlayacağız. Bu konserlerin hazırlığındayız şu an. İki ay içerisinde yayınlanabilir hale getirmeyi umduğumuz iki video klip çekimimiz var. Kêm û Kûr (Eskik ve Derin) isimli şarkımızı yönetmen sevgili Hüseyin Karabey ile çekeceğiz. Albüm ruhunun görselle birleşip daha güçlü bir dil kazandığı, somutlaştığı bir çalışma süreci olacak. Dinleyicilerimizle güzel sahnelerde buluşup kucaklaşmanın heyecanıyla yola devam edeceğiz. Hêdî Hêdî, Yavaş Yavaş…