Rusya basınında geçen hafta: Mesele, Batının Rusya’yı Kafkaslardan çıkarmaya çalışması
Laçin Koridoru, Dağlık Karabağ Ermenilerine askeri yardımda bulunmak mümkün olmasın diye açıldı. Azerbaycan Dağlık Karabağ'ı bir kavram, hatta coğrafi bir kavram olarak bile tasfiye etmeyi istiyor.
Hazal Yalın
Haftanın seçkisinde ilk sırada EADaily’nin Duma Bağımsız Devletler Topluluğu İşleri Komitesi Birinci Başkan Yardımcısı Konstantin Zatulin ile mülakatı var. Zatulin görüşleri önem taşıyan bir siyasetçidir ve burada, sadece Azerbaycan ve Türkiye’ye değil, Ermenistan yönetimine de sert eleştiriler yöneltiyor.
Eski Avusturya Dışişleri Bakanı Karin Kneissl ise TASS’la görüşmesinde Ukrayna krizinin geleceği hakkında teknik bir çerçeve çiziyor; Kneissl’a göre yakın zamanda barış görüşmeleri mümkün değil, çünkü her şeyden önce güvenin tesis edilmesi gerekli.
Üçüncü yazı, yaklaşan BRICS zirvesine dair İzvestiya’nın bir değerlendirmesi. Bizim basında birkaç nitelikli istisna bir yana bırakılacak olursa henüz hak ettiği ilgiyi görmemiş olsa bile BRICS, mevcut durumundan başka gelişme potansiyeli ve troykanın kurulu düzenine karşı oluşturduğu (şimdilik küçük) tehdit yüzünden ilgiyle takip edilmeli.
'Mesele, Batının Rusya’yı Kafkaslardan çıkarmaya çalışması'
Duma Bağımsız Devletler Topluluğu İşleri Komitesi Birinci Başkan Yardımcısı Konstantin Zatulin, EADaily ile görüştü.
Konstantin Zatulin, biz Ukrayna’da özel harekâtla meşgulken Güney Kafkasya’da, öncelikle de Dağlık Karabağ’da endişe verici olaylar mı oluyor acaba? Oradaki durum ne derece tehlikeli?
Paşinyan hükümetinden zaman zaman şöyle açıklamalar geliyor: Dağlık Karabağ halkına garanti verilmesinde ısrar ediyoruz. Ama bunu yaparken sürecin Baku ve Erivan arasında değil Baku ve Stepanakert arasında devam etmesi gerektiğini söylüyorlar.
Süreç, Azerbaycan’ın açık tutumuna uygun gidiyor; Azerbaycan Dağlık Karabağ yönetimini tanımadığı gibi “Dağlık Karabağ”ı coğrafi bir ad olarak iptale de hazırlanıyor, Devlet Başkanı Aliyev de birkaç defa açıkladı: Dağlık Karabağ Ermenileri Azerbaycan vatandaşlığı alabilirler, ama Azerbaycan vatandaşı olmak istemezlerse de (ve gerçekten, bütün bu olanlardan sonra istemiyorlar) oradan çekip gidebilirler.
Tarihi olguların, eski anıtların, tapınakların vb. tanıklık ettiği gibi nesiller ve asırlar boyunca bu topraklarda yaşamış insanlardan Azerbaycan vatandaşı olmak istemedikleri gerekçesiyle bu toprakları terk etmelerini istemek, 20’nci yüzyıl başında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni halkının tehcir ve soykırımının maskeli bir tekrarıdır. Azerbaycan, bu topraklar kendisine insansız kalsın diye Dağlık Karabağ’dan Ermenileri sürmek istiyor.
Laçin Koridoru, eğer Azerbaycan birlikleri onlarla savaşmaya başlarsa Dağlık Karabağ Ermenilerine askeri yardımda bulunmak mümkün olmasın diye açıldı. Azerbaycan bu problemin bir an önce ebediyen çözülmesini, yani Dağlık Karabağ'ı bir kavram, hatta coğrafi bir kavram olarak bile tasfiye etmeyi istiyor.
Bütün bunlar bir arada değerlendirildiğinde mevcut Ermenistan hükümetine karşı ağır bir suçlama anlamına geliyor: Bu iktidar Ermenilerin menfaatlerini savunmayı becerememekle kalmayıp Rusya-Ermenistan ittifak ilişkilerinin tedricen parçalanmasına da girişiyor. Paşinyan açıkça, Emrenistan’ın Ukrayna çatışmasında Rusya’nın müttefiki olmadığını söylüyor. Biz Ermenistan’dan yardım beklemiyoruz, kendi işimizi görürüz, ama bu tür açıklamalar belli bir fon yaratıyor, üstelik Ermenistan’da, bu ülke komşularıyla ilişkilerinde sakin kalsın diye bir Rusya üssü de var.
Ermenistan’ın komşuları, 20’nci yüzyıl başında yaptığı Ermeni soykırımını kabul etmeyen, Azerbaycan’ı Ermenistan’a yönelik taleplerinde kayıtsız şartsız destekleyen Türkiye. Bu durum, insanların akıbeti hakkında bizde endişe uyandırıyor, üstelik de dedelerimiz Kafkaslardaki Hıristiyan halkların, Ermenilerin, Gürcülerin kaderiyle ilgili sorumluluğu kendileri üstlenmişken.
Tarih daha sonra başka türlü gelişmiş olsa da biz görevimizi yerine getirdik. Bugün Ermenistan yetkililerinin Rusya’nın Kafkasya’dan ebediyen çıkması hayalini kurmaları ve onlara başka birinin yardımda bulunacağı ümidini beslemeleri anormal. Rusya İmparatorluğu’nda iç savaş varken de Batının yardıma geleceğini beklemişlerdi, ama kimse yardım etmedi. Bolşevikler ise hem Ermenileri, hem Ermeni devletini korudular, Ermenistan SSC biçiminde.
Şu anda içinde bulunduğumuz güçlük şu: Türkiye ile ilişkileri sertleştirmek istemiyoruz, Türkiye ise bundan kesinlikle çekinmeksizin yararlanıyor. Oradakiler, pek çok iktisadi bağın olduğu Rusya ile ilişkileri bozmaktan kaynaklanacak risklerin NATO, Ukrayna ve taleplerini artırmakta olan Azerbaycan’a sadakat gösterisinden daha az önem taşıdığına karar vermişler. Yani mesele Ermenistan ve Azerbaycan değil; mesele, Batının Rusya’yı tarihi olarak mevcut bulunduğu Kafkaslardan çıkarmaya çalışması. (EADaily, 15 Ağustos)
'Barış görüşmeleri ne zaman söz konusu olabilir?'
Eski Avusturya Dışişleri Bakanı Karin Kneissl TASS’la görüşmesinde şu anda Ukrayna konulu bir zirvenin anlamı olmadığını, güvenin yeniden tesisi için uzun bir süreç gerektiğini söyledi:
“Şu anda büyük, ‘tepeden tepeye’ bir zirvenin yapılmasının yararlı olacağını düşünmüyorum; çünkü güven ancak ‘aşağıdan’ kurulabilir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (günümüzdeki AGİT’in öncüsü) 1970’li yıllarda yapılırken çok teknik bir seviyede, askeri seviyede, ticari seviyede başlıyordu, ama ancak sonunda sorumlu siyasetçiler katıldılar. Burada da güvenin yeniden tesisi için uzun bir süreç gerekli.”
Kneissl diyalog için ortaya çıkacak her fırsatın iyi olduğunu, çünkü kanalların asla kapatılmaması gerektiğini de belirtti:
“Ama Ukraynalılar, Rusya hükümetiyle görüşmeyeceklerine dair bir kanun geçirerek bunu yaptılar, bu bir kanun hükmü oldu. Çatışmanın bütün taraflarının katılmadığı bir görüşme masasında buluşmanın büyük bir anlamı yok. Buna da kuşku yok.”
Kneissl’a göre diyaloğa imkân sağlayan her şey memnuniyetle karşılanır, ama bu “beklentilerin boşuna harcanması olmamalı”:
“Donbass’ta yaşayan insanların, Mariupol’de yaşayan insanların belki de daha huzurlu bir hayatı yaşayabilecekleri beklentisi var, bu beklentiler beyhude olmamalı. Bence teknik, pragmatik yaklaşım ‘aşağıdan’ gelmeli, anlıyor musunuz... BM ve Türkiye’nin arabuluculuğunda imzalanan hububat anlaşması gibi. Mesele sadece buğday ve gübre ihracatı değildi.”
Kneissl’a göre bu anlaşma teknik şeylere belli bir dinamik kazandırdı: Mesela, tarım bankalarından birinin işlem yapmaya geri dönmesi, pazarın stabilize edilmesi. Ama bu işlemedi. Rusya Federasyonu bütün şartların yerine getirilmesini istiyor, ama güvenin yeniden kurulması için bu tür mutabakatlar ve bu tür teknik yaklaşımlar şart. Bütün mesele güven. Oysa saygıdeğer sebepler yüzünden pek çok tarafta güven yok.
Kneissl, Ukrayna çatışmasının barış görüşmeleriyle bitmesini mümkün görüp görmediği sorusuna şöyle cevap verdi:
“Dediğim gibi, biliyorsunuz, barıştan bahsetmeden önce, üstelik bu çok asil bir kelime, ateşkesten bahsetmek gerek. Ateşkesin kontrolünden bahsetmek gerek ki gerçek bir mütareke olsun. Ancak o zaman barıştan bahsedilebilir.” (TASS, 16 Ağustos)
'BRICS zirvesine sayılı günler'
BRICS liderlerinin Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki 15’inci zirvesine çok az zaman kaldı. Görüşme Johannesburg’da yapılacak ve sadece başkanlar değil büyük iş dünyası da katılacak; jeopolitik meselelerden başka geniş çerçevede iktisadi işbirliğinin de görüşülmesi planlanıyor. 34 ülkenin temsil edileceği teyit edildi. Başlıca meseleler arasında yakın zamanda hangi devletlerin birliğe katılacakları da var. ...
15’inci zirvenin sloganı: “BRICS ve Afrika: Karşılıklı olarak hızlanan büyüme, sürdürülebilir kalkınma ve kapsayıcı çok taraflılık için ortaklık”. Resmi program henüz açıklanmadı, ama ana konusunun BRICS’in potansiyel genişleme kriterleri ve ortak bir ödeme sisteminin geliştirilmesi olacağı önceden duyurulmuştu.
Örneğin, BRICS Yeni Kalkınma Bankası 33 milyar dolar tutarında 98 projeyi finanse ediyordu. ... Bankanın hedefi, finansmanın yüzde 30’unu katılımcı ülkelerin milli paralarında yapmak. Banka, Çin ve Hindistan’ın dolara bağımlılığı azaltma fikrini yansıtıyor.
Dünya devletlerine muhtelif alanlarda işbirliği için geniş olanaklar sağlayacak adil ve dengeli, yeni bir dünya düzeninin oluşturulması, BRICS’in, üyelerinin birkaç yıldır deklare ettikleri ve ağır ağır yaklaştıkları başlıca amacı.
BRICS ülkelerinin işbirliği, kilit alanlardaki projeler sayesinde Güney Afrika’ya hissedilir bir yarar sağlıyor: bilimsel, inovasyon, enerji, sağlık ve eğitim. Ortaklık, Afrika’nın altyapısının gelişmesinde, ticaret ve yatırımlarda, keza turistik imkânlarda olumlu bir şekilde karşılık buluyor. ...
Hong Kong’da yayınlanan South China Morning Post yazarı Anthony Rowley’ye göre BRICS yakın zamanda G7’ye benzer bir örgüt olabilir ve dünya düzenini değiştirebilir. Bu bağlamda esas önem taşıyan, BRICS’in genişlemesi değil, grubun kararlarının dünya ekonomisine ve IMF’deki sesinin yükselmesine büyüyen etkisi. ...
Devlet İdare Üniversitesi Rektörü Vladimir Stroyev de benzer görüşte. Stroyev, İzvestiya için yazdığı makalede, BRICS’in 2030’a kadar toplam küresel GYSH’nın yüzde 30’unu teşkil edeceğini belirtmişti: Bugün birlik, küresel iktisadi cepheleşmenin yeni bir merkezini oluşturuyor, güney-güney hattında işbirliğini güçlendiriyor ve Batı ülkelerinin mevcut liderliğine ciddi bir meydan okuyuş getiriyor.” ...
2022’de İran, Arjantin ve Cezayir, Birliğe katılma başvurusunda bulunmuşlardı. Geçen yıl 20 ülke daha katılma planlarını dile getirdiler. Bunlar, bütün kıtalarda önemli bölgesel oyuncular. Olası adaylar arasında “problemli” Afganistan, Suriye ve Pakistan da var; bunlar görece siyasi istikrar kazanmak için bu yeni yapı sayesinde bir şans kazanıyorlar. Ortaklığa katılmak isteyenler arasında BDT ülkeleri Belarus ve Kazakistan da var. Ancak hangi ülkelerin örgüte katılacağı henüz belli değil. ... (M. Şaipova / İzvestiya, 17 Ağustos)