Rusya medyası 'zafere' neden sessiz?
Türkiye ile Suriye mutabakatı Amerikan ve İngiliz medyasında açık ve özeleştirel biçimde tartışılırken Rusya medyasında bu kaynaklara atıf yapılması dikkat çekiyor.
İgor Chelov
DUVAR - ABD ve Avrupa basınında yaygın görüş Suriye konusunda 'kazananın' Rusya olduğu yönünde. Ancak Rusya medyası bu “galibiyeti” sessiz karşıladı. Tarih profesörü ve siyaset bilimci Valery Solovei’e göre bunun nedeni Rusya halkının savaştan duyduğu endişe…
Suriye konusunda, “kaybeden” tarafın yani Batı’nın önde gelen basın yayın kuruluşlarının gösterdiği ilgiye ve yayınladığı derinlikli analizlere karşın “kazanan” tarafın yani Rusya’nın medya kuruluşlarının sessizliği tercih etmesi dikkat çekici. Meşhur deyimin çağların ötesinden bize anlattığı gibi “tarih, kazananlar tarafından yazılıyorsa” Suriye’de 'kazanan' Rusya bunu medyaya sızdırmadan mı yapıyor? Ya da Rusya, galibiyetini kaybedenlere mi yazdırıyor?
Gelin bu sorulara cevabı, Batı ve Rusya medyasında yayınlanan haber ve analizlere bakarak arayalım…
ABD MEDYASI NASIL DEĞERLENDİRDİ?
ABD’nin saygın gazetelerinden The New York Times’da dış ilişkilerle ilgili gelişmeleri kaleme alan Thomas L. Friedman, Suriye’deki son olayları, “Putin için zafer, Kürtler için yenilgi ve müttefiklerimiz için belirsizlik” olarak nitelendiriyor. Friedman makalesinde, ABD’nin Suriye’den geri çekilmesini ‘soğukkanlı, doğru ve stratejik bir karar’ olarak savunanlara karşı, söz konusu çekilmenin doğru olmayan bir yöntemle yapıldığını öne sürüyor.
CNN’nin Moskova ofisinden Nathan Hodge’ın, Soçi Mutabakatı'yla ilgili yazısına attığı başlık ise şöyle: Putin ve Erdoğan anlaşma yaptı. En büyük mağlup ABD… Hodge, ABD kuvvetlerinin Suriye’yi ani bir şekilde terk ederek ABD’nin askeri üslerini Rusya’ya bıraktığını vurguluyor.
ABD’nin eski başkanı Barack Obama döneminde ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcülüğü görevinde bulunan Philip J. Crowley, BBC’de yayınlanan makalesinde şu tespiti yapıyor, “Suriye, Trump’ın sonunun başlangıcı olabilir”... ‘ABD Başkanı Donald Trump’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a teslim olmasının ardından gelen stratejik felaket, Trump’ın başkanlığını sona erdirebilir’ diyen Crowley’e göre, ABD kuvvetlerinin Orta Doğu’dan çekilmesi, Trump’ın seçim kampanyasında dile getirdiği vaatleri arasında bulunsa da bu durum, söz konusu çekilmeyi meşru kılmıyor.
Birçok batılı analist gibi Trump’ın geri çekilme yöntemini eleştiren Crowley’e göre, ABD’nin tercih ettiği yöntem, Rusya ve Suriye’nin ve hatta belki de IŞİD’in gelecekte dolduracağı boşluklar yarattı ve ABD’nin, Suriye’deki diplomatik süreçleri müttefikleriyle birlikte etkilemesini mümkün kılacak ağırlığını yitirmesine sebep oldu.
RUS MEDYASI ABD VE İNGİLİZ MEDYASINA ATIF YAPIYOR
Amerikan ve İngiliz medyasında Suriye konusu açık ve özeleştirel biçimde tartışılırken Rusya medyasında da bu kaynaklara atıf yapılması dikkat çekiyor. Bir anlamda, elde edilen “zafer”, “kaybeden”in yorumlarıyla aktarılıyor. Bunun örneklerinden biri, 2013 yılında devlet tarafından yeniden yapılandırılmış olan ve ağırlıklı olarak genel okuyucuya hitap eden RİA Novosti (RİA Haber) haber sitesinde yayınlanan “CNN, Suriye’de elde ettiği başarı nedeniyle Rusya’yı, ABD’yi aşağılamakla suçluyor” başlıklı haber. Bu haber, yukarıda sözü edilen Hodge’ın CNN’deki yazısına atıfta bulunarak Washington’un “jeopolitik anlamda en büyük kaybeden” olduğunu aktarıyor. Ardından USA Today’e konuşan Demokrat Parti’nin Senatörü Bob Menendez’in, “ABD’nin arka plana kaymış olduğu çok açık” sözlerine yer veriyor ve ABD iç siyasetindeki gerilimlerden bahsettikten sonra Soçi’de yapılan anlaşmanın özetiyle habere nokta konuluyor.
Büyük uluslararası medya kuruluşları tarafından ortaklaşa oluşturulan, devletten görece bağımsız olan ve ücretli analitik makaleleriyle daha çok Rusya’nın finansal elitlerine hitap eden Vedomosti (İfadeler) gazetesinin internet sitesinde yayınlanan bir makalede ise Türkiye ve Rusya arasında yapılan anlaşmanın en önemli noktalarına dikkat çekiliyor. Bunlar arasında, Türkiye’nin kontrolü altında olan bölgenin denetlenmesi, bu çerçevede Rusya’nın güvenlik güçlerinin oynayacağı rol, Kürtler’in bölgeden ayrılmasını tesis edecek koşullar, Suriye’nin toprak bütünlüğü ilkesi ve Suriye Anayasası'nı hazırlayacak süreçler yer alıyor.
RİA Haber’in yayınladığı haber ile Vedomosti’de yer alan analizin birbirinden uzak içeriği, farklı talepleri olan toplumsal katmanların varlığına işaret ediyor. İlki daha sembolik ve duygusal düzlemde işlev görüyor ve Suriye’nin geleceği, diplomatik süreçleri ve mültecilerin geri gönderilmesi –Rusya’nın önemli ölçüde kaynak, zaman ve iş gücü sarf etmesi gereken konular– ile ilgili bilgi içermiyor; zaferin ilanı ve ABD’nin mağlubiyeti yazının iki ana ekseni olarak öne çıkıyor. Vedomosti’nin analizi ise daha rasyonel olup “konunun özü” ile ilgileniyor ve geleceğe dair bilgileri içeriyor.
Tarih profesörü ve siyaset bilimci Valery Solovei, Suriye’deki gelişmeleri, liberal ve çoğulcu çizgide yayın yapan, hisselerinin yüzde 66’sı Rusya Devletine bağlı bir özel petrol şirketine ait olan Eho Moskvy (Moskova’nın Yankısı) adlı radyo istasyonunda değerlendirdi. Solov’yov’a göre, Türkiye’nin ani ve hızlı operasyonu sonucunda Soçi’de varılan mutabakatın zeminini Putin ve Erdoğan arasındaki “derin kişisel anlayış” oluşturdu. İki devletin Soçi’de anlaşmaya varmasını, Suriye’den çekilen ve geride boşlukların oluşmasına sebep olan ABD sağladı. Rusya, Suriye’de hâkimiyet kurmayı arzularken Türkiye güvenliğini garanti altına almak istiyordu. Her iki taraf da Soçi’deki anlaşmadan kazançlı çıktı. Fakat Rusya’da devletin yayın kuruluşları ve Putin yönetimine yakın medya bu galibiyetten fazla bahsetmiyor. Bunun asıl nedeni Rus halkının -özellikle küçük şehirlerde yaşayan insanların- savaştan korkması. Bu yüzden Suriye’deki gelişmeler –Rusya açısından olumlu olsa dahi- Rusya iç siyasetini önemli ölçüde olumsuz etkileyip ülkenin istikrarını bozma potansiyeline sahip. Solov’yov’un değindiği bu kritik nokta, Rusya’nın “büyük zaferi”nin Rusya medyasında neden güçlü biçimde yankı bulmadığını anlatıyor. Sovyetler’in Afganistan deneyiminin, halkın ve özellikle 1980 döneminde Sovyet ülkelerinde yaşayan insanların hafızasında tazeliğini koruduğu düşünülürse bu tespit yabana atılmamalı.