Tarih 1 Eylül 2004, Rusya’nın Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyeti dünya gündeminde. Gözler bu bölgeye dönmüş nefesler tutulmuş. Bir okul binası giriyor kadraja, “Çocuklarımızı kurtarın, bize yardım edin” diyen annelerin çığlıkları bir de. Suratları beş karış yetkililer “Rusya devletine güvenin, devlet gerekeni yapacaktır” diyor. Olan şu: 32 terörist tarafından bir okula baskın düzenlenmiş, öğrenciler ve okul personeli rehin alınmış. Moskova önce 300’den fazla rehine var demişse de mücadele çetinleştikçe dürüstlük galebe çalıyor. Gerçek sayı 1200’dür. En yetkili ağız, devlet başkanı üzgün ancak vakur bir edayla “Teröristlerle pazarlık yok, görüşme yok. Güvenlik kuvvetlerimiz gerekeni yapacaktır” diyor. "Kimse Rusya’nın gücünü test etmesin, kimse Rusya’nın sabrını sınamasın" deniyor bir nevi. Nitekim güvenlik güçleri, kendisi de güvenlik mekanizmasının kalbinden gelen başkomutanın sözünü dinliyor. 3 Eylül'de operasyon başlıyor. Garip bir şekilde olayın aydınlatılması için dirisi kıymetli olan teröristlerden biri hariç hepsi ölü ele geçiriliyor. Ancak ölü sayısı sadece onlarla sınırlı değil, 189’u çocuk olmak üzere 400 kişi yaşamını yitiriyor. Yaralı sayısı bini buluyor. Rehine sayısı 1200 olarak ilan edilince sayılar birbirini tutmuyor. Ancak güçlü devlet için harç karan Moskova’nın matematiğe ayıracak vakti yok.
Üzerinden 14 yıla yakın zaman geçmesine karşın saldırı hâlâ tam olarak aydınlatılabilmiş değil. Örneğin okula baskın yapan teröristlerin ısrarla İnguşetya Cumhurbaşkanı Murat Ziyazikov, Kuzey Osetya Cumhurbaşkanı Aleksandr Dzasokhov ve Leonid Roshal ile görüşme talebinin neden reddedildiği bilinmiyor. Karmaşa bununla sınırlı değil, saldırıyı gerçekleştirenlerin kimlikleri konusunda da çelişkili açıklamalar var. Önce Çeçen teröristler dense de ardında içinde Rusların ve Arapların olduğu uluslararası bir terörist grup açıklaması yapıldı. Moskova, kürenin 11 Eylül saldırıları sonrasında alarma geçtiğini görmüştü ve uluslararası boyutu olan bir saldırının kurbanı olduğunu söylüyordu. Saldırıya dönük sorularına yanıt alamayan rehinelerin aileleri AİHM’e başvurdu. AİHM, 2017’de Beslan saldırısı konusunda Rusya’yı orantısız güç kullandığı, gerekli önlemleri almadığı için 3 milyon euro tazminata mahkum etti.
Beslan saldırısı tam olarak aydınlatılamadı, ancak sonrasında gerçekleştirilen reformlar, güvenlik önlemlerindeki artış, saldırıyı açıklamasa da Rusya federalizmine dönük önemli ipuçları bıraktı.
Rusya, dünyanın en büyük ülkesi, nasıl idare ediliyor? Federalizm neden tercih edildi? Beslan saldırısı ve federalizm tartışmaları arasında nasıl bir ilişki var? Bu hafta 2000’ler Rusya’sının federalizmle imtihanını ele alacağız.
BÖLÜNME SENDROMU FEDERALİZM AÇMAZI
Rusya Federasyonu anayasasının girişi, “çok milletli çok dilli, çok dinli Rusya vatandaşları olarak...” diye başlar. Rusya Federasyonu içinde Rusların da olduğu çok milletli 85 federe birimden oluşuyor.
Federalizm genellikle çok milletli, dinli, dilli bölgelerde uygulanan bir yönetim şekli. Federe birimler anayasayla federal devlete bağlı. Dünyada pek çok örneği olan bu yönetim şekli bir örnek değil. Örneğin Rusya örneğiyle ABD örneği farklı nitelikler taşıyor.
1993’te yürürlüğe giren anayasa, federe birimlerle merkez arasındaki ilişkileri muğlak bırakmış, düğümün çözülmesini için müzakereyi işaret etmişti. Nitekim Yeltsin yönetimi 1992-94'de bölgelerle toplu olarak görüşmüş, ancak bundan sonuç alamadığı için ikili görüşmelere ağırlık vermişti. Moskova bu dönemde federe birimlerin vereceği vergiyi, federal bütçeden alınacak payı, bölgeye yatırım çekilip çekilmeyeceğini, siyasi destek, güvenlik ve iş dünyasının çıkarları uyarınca belirliyordu. Bir nevi havuç-sopa politikası. 1996’da Çeçenistan bağımsızlık için Rusya ile çatışırken ekonomik olarak güçlü bölgeler dış politika, yabancı yatırım politikası, yabancı şirketlerle işbirliği gibi adımları kendi başlarına atmaya başlamıştı. Söz konusu dönemde valiler seçimle geliyor, yerelde etkili siyasi partiler kurulabiliyordu. SSCB’nin dağılmasının yarattığı travma akıllardayken yeni bir başkaldırı, merkezin en son istediği şeydi. Nitekim Çeçenistan’daki sert müdahale “ölmek var, bölünmek yok” kararlılığının berrak bir göstereniydi. 1990’lar Rusya'sı daha çok bir derebeylik sistemini andırıyordu, 2000’lerde bu sistem yerini Rusya tarzı federalizme bırakacaktı.
TÜM YETKİLER MOSKOVA'YA: RUSYA TARZI FEDERALİZM
II'nci Çeçenistan Savaşı’ndaki şahin tutumuyla kamuoyu nezdinde ün kazanan Putin, iktidara geldikten sonra üç ayaklı bir stratejiyle federe bölgeleri Moskova’ya bağlar.
İlk olarak Mayıs 2000’de çıkarılan bir kararnameyle ülke yedi bölgeye ayrılır ve buraya idari statü olarak devlet başkanı yardımcısına denk gelen başkanlık temsilcileri atanır. Doğrudan başkana bağlı olan başkanlık temsilcileri anayasa ve federal yasaların bölgede doğru biçimde uygulanması, ulusal çıkarın korunması, federe birim yöneticilerinin atanması, bölge politikalarına yön verme, askeri danışmanlıkla görevlendirilir. Ancak reform adımları atıldıkça başkanlık temsilcileri bölgelerinin Putinleri haline gelir. Devlet başkanı yardımcılığının yanında başkanlık temsilcisi, federe bölge yöneticisi yardımcısı olarak çift şapkaya sahiptir. Söz alanı genişletilmiştir. Bir anlamda yedi temsilci, yerel medyanın kontrolü, merkeze bilgi akışı ve ulusal çıkarın uygulanmasının garantörüdür.
Federe bölgeler merkez arasındaki en önemli reformlardan ikincisi, parlamentonun üst kanadı federal konseyin yapısında yapılan değişikliktir. Yeltsin döneminde her federe birimin yasama ve yürütme organlarının başı federal konseyde koltuk sahibiydi. Konseyin bu yapısı yerel yöneticilerin merkezi kararlarda söz sahibi olmasını sağlarken yasama organlarında yer almaları sebebiyle de kuvvetler ayrılığının çiğnenmesine neden oluyordu. Dahası 2000’e kadar söz konusu mercide ulusal olarak ülkenin yararına olan ancak bazı bölgelerin yararına olmayan kararların buradan geçemediği görülmüştü. Son olarak konsey üyesi olan yöneticiler, dokunulmazlık zırhına sahip oldukları için bölgedeki karıştıkları yolsuzluk, rüşvet gibi suçlardan yargılanamıyorlardı. 2002’de federal konseyin yapısında reforma gidildi ve konseye yasama ve yürütmenin başı olanlar değil, onların seçtiği temsilcilerin katılması karara bağlandı. Böylece yasama ve yürütme birbirinden ayrılırken, yerel yöneticilerin parlamentoyu etkileme, bölge lehine lobi yapma faaliyetleri sınırlandırıldı, yargı karşısındaki dokunulmazlıkları ellerinden alındı. Aynı dönemde devlet başkanına yerel meclisleri ve başkanlarını görevden alma hakkı da tanındı. Böylece yerel yöneticilerin yetkilerini kötüye kullanmasını önleme stratejisi, başkanın son sözü noktasına evrildi.
Kremlin’in gölgesi başkanlık temsilcileri, 2004’te bir yetki daha kazanacaklardı: Vali adaylarını belirleme. Beslan trajedisi sonrasında federal devlet, vali başta olmak üzere yerel yöneticileri zafiyetle suçladı. Ve valilerin seçimle işbaşına gelmesine paydos dedi. Reform şöyle işleyecekti: Bölgeye atanan başkanlık temsilcileri, devlet başkanına yerel parlamentoya sunmak üzere iki aday önerir. Başkan bu iki adaydan uygun gördüğünü parlamentoya sunar. Parlamento adayı onaylarsa vali işbaşına gelir. Ancak yerel parlamento iki defa başkanın adayını reddederse, başkan parlamentoyu dağıtabilecektir! Yani tüm yollar Moskova’ya çıkmaktadır.
Sonuç olarak Rusya’da 2000’lerden itibaren üç aşamada federal bölge yetkilerinin Kremlin’in elinde toplanmasıyla, federe bölgeler denetimine hazır bir içtima alanına döner. Artık St. Petersburg’dan Vladivostok’a Kremlin’in kulağı her şeyi duymakta, eli yer yere uzanmaktadır. Dikkat çekici olan, Moskova’nın sorun barındıran konuları, yetkiyi tek elde toplayacak şekilde çözmesidir. Sorun olduğu açıktır, ancak her ne olursa olsun çözüm Kremlin’in elini güçlendirir.
Reformlardan sonra atanan valilerin büyük bir kısmı Birleşik Rusya Partisi ile organik bağa sahip. Ancak bu kafi gelmiyor. Geçtiğimiz yaz valilerin eğitim kampındaki görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla vali kalmak için kayalıklardan atlamanın yanında, tankın altına yatmak geriyor. Bazı ülkelerde ise silahla poz kesmek yetiyor.
Cuma: Birleşik Rusya Partisi’nin devlet partisi haline gelmesi.