Onunla ne zaman tanıştım hatırlamıyorum. Üniversitede olmalıydım
ya da çiçeği burnunda bir mezun.
Bazı tanışmalar öyledir. Öncesiz ve sonrasız.
Sanki hep tanıyormuşsunuz da tarih düşmek gereksiz bir
ayrıntıymış gibi…
Ama zihnim şu an rahat bırakmıyor beni. Ne zaman
tanışmıştım?
Bir kongrede olmalı ya da bir eğitim toplantısında.
Hatırladığım çok net bir şey var ki rüyalardan bahsediyordu.
Edebiyattan giriyordu, felsefeden çıkıyordu, psikanalizin
patikalarında ilerliyordu, sonra biraz mitoloji, biraz tarih, ahh
tabii ki klasik müzik… Bir yudum kahve, bir yudum kola…
Şaşırıp kalmıştım. “Deli! herhalde”, demiştim.
Ne çok şey biliyor. Ne kadar içeriden, ne kadar yaşayarak,
hissederek anlatıyor.
Zihnimin şimşek hızıyla harekete geçtiğini hatırlıyorum.
Anlattığı onlarca şey üzerinden, çağrışımlarımın coşmasını
hatırlıyorum. Kalakalmıştım.
Sonra aradan yıllar geçti.
Ben de hayatın beni gıdıkladığı zamanlardan geçtim. Gerçi
hayatın gıdıklaması hiç bitmez ya!
Ve kendimi çok kıymetli İskender Savaşır’la aynı çatı altında
çalışırken buldum.
Onunla seanslarımızın aynı günlere denk gelmesi demek, mutfakta
taze demlenmiş kahve bulmak demekti, seans aralarında şansım varsa
sohbet etmek, son okuduğumuz kitaplardan bahsetmekti.
Kendisi psikoterapist kimliğinin yanı sıra önemli bir hocaydı
da. Şimdiye kadar yüzlerce seminer, eğitim vermiş, birçok proje
gerçekleştirmiş, çok kişiye yaşama dair, öğrenmeye, okumaya,
bilmeye dair ilham vermişti.
Psikoterapiye, psikanalize karşı eleştirel duruşu bilginin tapu
ve tabularından bizi uzak tutmaya yetiyordu.
Sözüm ona akademisyenlerden oldukça farklıydı.
Bir kere öğrencileriyle ilişki kurardı.
İşte bu ilişki kurma meselesi bilgiyle değil bilgelikle ilgili
bir şeydir. Ve gerisi lafügüzaftır.
Siz dinledikçe o anlatırdı. Siz anlattıkça da dinlerdi.
Üstten bir dil değildi onunkisi.
Anlatmaya bu denli meraklı olması kendisini gösterme çabasından
değil, paylaşma ve hem kendisinde hem de sizde olan merakı çoğaltma
arzusundandı.
Ona göre bir psikoterapist hiçbir zaman maddi ve manevi
geçiminin tamamını psikoterapiden sağlamamalıydı. Mutlaka
beslenebileceğimiz başka yan dallar olmalıydı. İskender Savaşır’ın
edebiyattan, müzikten, tarihten, dilbilimden beslenen düşünsel
dünyası hem seminerlerini hem de psikoterapist kimliğini epey
zengin kılıyordu.
Bize de bundan yararlanmak düşüyordu.
Kendisi aynı zamanda dilbilimciydi ama bence bir dil cambazıydı.
Etimolojiye oldukça hakimdi. Hiç sıkılmadan saatlerce kelimelerin
kökeninde dolaşabilirdiniz onunla. Zihninizdeki kilitli kapıları,
duvarları yıkar; sayısız pencereler açardı. Zihniniz, ruhunuz
havalanırdı.
“Kelimelerin Ana Yurdu ve Tarihi” isimli pek kıymetli kitabında
birçoğumuzu dille tanıştırmıştı;
“Dilin, onu kullananların (söyleyenlerin, yazanların,
okuyanların, çözenlerin) dışında bir gerçekliği yoktur. Yine de
kullananlar ölür, kelimeler kalır. Şu fani dünyada, hayatımızdan
bazı izler barındırabilecek şeyler içinde en kalıcı olanıdır dil.
Üstelik hayatımızdan hangi izleri barındırabileceğine dair bir söz
hakkımız da olamaz.”
Son yıllarda bu topraklarda yaşayan herkes gibi onlar da gün
yüzü görmemişlerdi.
Sevgili eşi, Prof. İştar Gözaydın’ın 94 gün hukuksuzca tutuklu
kalmasıyla İskender Savaşır, her hafta İzmir’e eşini ziyarete
gitmişti.
Hayatını alan kanser hastalığının nüveleri de belli ki ilk o
zamanlar atıldı.
Bir gün yaptığı rüya çalışmalarından bahsediyordu.
Ona “rüyaları ayarlama enstitüsü kursanız ya” demiştim.
İskender’ce bir kahkaha patlatmıştı. Halbuki ben çok ciddiydim.
Yapsa, o yapardı.
Şimdi belki gittiği yerde yapar. Duracak değil ya, İskender Hoca
bu!
Başta çok sevgili eşi İştar Gözaydın’a, dostlarına,
öğrencilerine ve tüm meslek camiamıza baş sağlığı ve sabır
diliyorum.
İyi ki kesişmiş yollarımız.
İSKENDER SAVAŞIR KİMDİR?
1955 Ankara doğumlu. Hacettepe ve California Üniversitesi'nde
psikoloji, Kansas Üniversitesi'nde dilbilim eğitimi gördü. İlk
şiirleri 1978 yılında Oluşum ve Türkiye Yazıları dergilerinde
yayımlandı. Daha sonra yayın yönetiminde de yer aldığı Toplum ve
Bilim, Zemin, Defter ve McWorld dergilerinde yazı ve şiirleri
yayımlandı. Bilgisayar Ansiklopedisi ve Ero Cinsel Yaşam
Ansiklopedisi'nin yayın yönetmenliğini, Sosyalizm ve Toplumsal
Mücadeleler Ansiklopedisi'nin yayın koordinatörlüğünü yaptı. İmago
ve İçgörü psikoterapi merkezlerinde psikoterapist ve eğitimci
olarak çalıştı.
2007-2011 yılları arasında Bilgi Üniversitesi’nin Psikoloji
Bölümü kadrosuna “Psikolojiye Giriş” derslerini yeniden düzenlemek
ve vermek üzere katıldı. 2011-2014 yılları arasında yine Bilgi
Üniversitesi’nin bu kez Mimarlık Fakültesi’nde “Medeniyet Tarihi”,
“Güzelliğin Tarihi” ve “Katedraller” üzerinde dersler verdi.
2012 itibariyle bir sosyal sorumluluk ve yayın faaliyeti olarak
başlayan Dalgın Sular projesi, halen içgörüye dayalı dinamik
psikoterapi ile ifade biçimleri kazandırmaya yönelik sanat
terapilerinin perspektiflerini kaynaştırmaya çalışan bir arayış
olarak varlığını sürdürmektedir.
İskender Savaşır 2012’de Moira Psikolojik Danışmanlık ve
Eğitim-Adapazarı’nın bünyesine katıldı.
İskender Savaşır'ın Masaldan Sonra (Cumartesi, 1992), Tutku 2000
(1995), Kelimelerin Ana Yurdu ve Tarihi (2000) ve Modernliğin
Vicdanı (Kanat, 2007) adlı kitapları bulunuyor.