Kommersant gazetesi Erdoğan-Putin görüşmesine odaklanırken yazarı Dmitriy Drizo, makalesinde müzakerede en çok “IŞİD sonrası Suriye”nin konuşulduğunu iddia etti. Drizo, 20 Eylül günü İdlib’te 29 Rus askerinin birkaç saat süreyle El Nusra tarafından kuşatılmasının Moskova ile Washington arasındaki gerginliği daha da arttığını yazdı.
Yorumcu, İdlib’te Moskova’nın, Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyduğunu sergileyen bu olayın Putin’i Erdoğan ile derhal görüşmeye zorladığını tahmin etti.
REGNUM yorumcularından Stanislav Tarasov, Türkiye’nin güvenliğinin kısmen Rusya’nın eline geçeceğini öne sürdü. Kendisine göre “Akıncı” üssüne S-400 yerleşmeye hazırlanan Türkiye, dış politika paradigmasını değiştirme yoluna girse de “Batı’ya geri dönme” ihtimali hâlâ mevcut.
Ankara’nın S-400 füzelerini alma kararını, “askeri karardan öte” politik bir adıma benzeten Tarasov, yine de stratejik alanda büyük değişimleri görebileceğimizi yazdı.
Tsargrad TV sitesinde Putin’in Erdoğan ile neler konuştuğunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğimizi yazan Aleksandr Tsıganov, Moskova’da Rusya ile Türkiye’nin “ABD’ye karşı arkadaşlık yapmayı” kararlaştırdığını iddia etti. Yazara göre görüşme zamanlaması çok manidardı. Ortadoğu’da geri çekilmeye zorlanan Amerika, IŞİD ve El Nusra’daki adamlarını “deşifre” etmek zorunda kaldı. Neticede İdlib’te Eş Şam ile “ortaklık kuran” El Nusra doğrudan Rus askerlerine saldırmaya cesaret etti.
Üstelik Irak Kürdistanı’ndaki “Kürtlerin işine gelmeyen” referandum, yavaş yavaş sönen “bölgede herkesin herkese karşı” savaşını yeniden alevlemeye yönelik. Yazara göre Suriye Kürtlerinin de eş zamanlı harekete geçişini dikkate alırsak referandum inisiyatifinin ABD’ye ait olduğunu anlarız.
Tsıganov, bütün bu gelişmelerin “Suriye’de Moskova-Şam-Ankara’nın askeri ve diplomatik ittifakına karşı girişimden başka bir şey” olmadığını iddia etti.
İzvestiya gazetesi yazarlarından Artem Kobzev, Moskova ile Ankara’nın arasındaki yakınlaşmanın Türkiye’nin NATO müttefiklerini büyük oranda rahatsız ettiğini yazdı. Son zamanda konuşulan S-400 sözleşmesi ile Türkiye modern silah sahibi olurken Rusya para almakla beraber “önemli ve komplike” komşusu ile ilişkisini daha da güçlendirecek.
Yazar, "Avrupa Birliği umudunu yitiren Türkiye ileride NATO üyeliğini sürdürecek mi?", "Özellikle darbe girişimi sonucunda zayıflayan Türk ordusuna NATO’nun ne kadar ihtiyacı var?" diye sordu. Hurriyet Daily News'e göre darbe girişimi arifesinde Türk asker sayısının 518 bin iken bir sene zarfında 335 bine indiğini, general sayısının da üçte bir oranında azaldığını belirten Kobzev 2015’te Rus uçağını düşürmekle de Türkiye'nin müttefiklerini iyice kızdırdığını vurguladı. Kobzev bunun sebebi olarak da, Ankara’nın, Batı’nın olurunu almadan Moskova ile sürtüşmeyi başlatması olduğunu ileri sürdü.
Türkiye’nin Suriye’de NATO’nun soğuk baktığı Rusya ve İran ile beraber hareket etmesinin Brüksel’in hoşuna gitmeyen bir gerçek olduğunu anlatan yazara göre Türkiye de, yürüttükleri politika için özellikle Berlin, Amsterdam, Viyana ve Washington’dan şikayetçi.
İleride NATO ile Türkiye’nin arasındaki ilişkilerin ne şekilde gelişeceğini soran Kobzev, herhangi iyileşme belirtisini görmüyor. Kendisine göre Ankara ittifaktan ihraç edilmez ama karşılıklı şikayetler çoğalacak. Fakat hem Türkiye kendi güvenliğini sağlayabilen bir ülke konumunda, hem Erdoğan’a siyasi baskı girişimlerinin sonuçsuz kaldığını defalarca gördük.
Öte yandan uçak krizi sonucu Rus-Türk dostluğundan söz etmek mümkün olmasa bile onların “mantık evliliğinin” önü açık.
Argumentı i Faktı gazetesine Erbil’in düzenlediği referandumu yorumlayan Ortadoğu ve Orta Asya Araştırma Merkezi Müdürü Semyon Bagdasarov, Irak ve Suriye Kürdistanı’nı kontrol eden siyasi partilerin birbirine dostça yaklaşım göstermemesine rağmen Irak Kürdistanı’na olası askeri operasyon yapılırsa büyük ihtimalle Suriyeli Kürtlerin Iraklı kardeşlerinin yardımına geleceklerini söyledi.
Bagdasarov, “Biz Rusya olarak Bağdat ile dost olmak istiyoruz ama Irak petrollerinin yüzde 60’ının Kürdistan bölgesinde bulunduğunu unutmuyoruz. Onun için hem Kürtlerin yaptığı seçime, hem Irak’ın toprak bütünlüğüne saygı göstermeye çalışıyoruz” dedi.
Suriye Kürdistanı’na gelince SDG'nin temelini teşkil eden Kürtlerin kurduğu YPG’nin Rusya’nın müttefiki olduğunu ve Rusya ile dost olmak istediğini öne süren Bagdasarov, Moskova’nın “Şam’a dost olduğu için YPG ile dost olamadığını” vurguladı. Üstelik Ankara tekrar dostumuz konumuna geldi ama “Türkler Kürtlere karşı çıkıyor”. Uzmana göre Rusya, bu karmaşıklıkta hareket etmek zorunda.
Röportajı bitirirken Bagdasarov, “Özellikle kırsal alanlarda Türkiye’nin belirli toprakları PKK militanlarının kontrolünde. İran’da buna benzeyen gelişmeler başladı. Şaşıracak şeyler değil bunlar. Kırk milyon Kürt var. Ve onlar savaşçı bir millet” dedi.
Irak Kürdistanı referandumunu değerlendiren Nezavisimaya gazetesi, uzun süredir Erbil ile sıcak ilişki içinde yaşayan Ankara’nın referandum protestolarının kimi zaman “komik” geldiğini yazdı.
Erdoğan’a göre Kosova’nın bağımsızlığı 114 ülke tarafından tanınmasına rağmen Kosova dünya topluluğuna hâlâ girememiş. Öyleyse sadece İsrail tarafından tanınan Irak Kürdistanı kimlere güvensin?
Unutmayalım, Kosova’nın başta gelen bağımsızlık argümanlarından biri BM’nin savunduğu milletlerin kendi kaderini tayin etme prensibi idi. 2008’de Abhazya ve Güney Osetya’yı tanıyan Rusya da aynı argümanı dile getirdi.
Ne var ki hem Batılı ülkeler hem Rusya Irak Kürdistanı ile ilgili bu prensibi unutmuş gibi davrandı.
Gazeteye göre IŞİD tamamen bozguna uğradıktan sonra Irak veya Suriye’de Kürtlerin bağımsızlık sorunu kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak. İşte o zaman dünya topluluğu, uluslararası hukuki normların yerine getirilmesi ile gözden düşürülmesi arasında seçim yapmak zorunda olacak.