Aktif gazeteciliği tahmin edilebilir nedenlerle bırakalı çok uzun zaman oldu. Bu nedenle Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın basın toplantılarına katılıp soru sorma şansım ne yazık ki yok. Zaten AKP iktidarında çok ciddi bir medya akreditasyon sorunu yaşandığı, bütün basın toplantılarının “görmedim, duymadım, bilmiyorum”a dönüştüğü düşünülürse muhtemelen o toplantılara çağrılmazdım. Olsun, ben yine de buradan kendisine bazı sorular sormak istiyorum. Salgının başından itibaren, sadece başarılı olmaya odaklanan, bu nedenle de şeffaflıktan yoksun bir stratejinin bizi felakete sürükleyeceğini, benim gibi çok sayıda insan yazdı, dile getirdi. Başta TTB olmak üzere, kişi ve kurumlar ne yazık ki haklı çıktı. Bu noktada, onca soruyu yeniden sormaya ne gerek var ki diyebilirsiniz. En azından bu zamana kadar sosyal medyada ortaya atılan, TTB tarafından dile getirilen ya da kafama takılan soruları bir araya getirmiş olmanın az da olsa bir anlamı olabilir. Belki sağduyu sahibi bir gazeteci çıkar da bir gün sorar, ihtimal vermiyorum ama Sağlık Bakanı okur, yanıtlamak ister…
Ama öncesinde bu basın toplantılarının yazılı olmayan kurallarını ve Bakan’ın cevap verme konusundaki iletişim taktiklerini bir kez daha hatırlayalım:
-İlk soru mutlaka Anadolu Ajansı’ndan, ikincisi Demirören (Az kalsın Doğan diyecektim) Haber Ajansı’ndan, üçüncüsü de İhlas’tan olmalı.
-Soruları sorarken mutlaka öncelikle “Sayın Bakan” demeniz gerekiyor, olur da dozajı yüksek bir soru sorduğunuzu düşünürseniz “efendim”le falan bağlamanız sizin hayrınıza.
-Bakan sorulan her soruya mutlaka cevap veriyor. Kesinlikle çok nazik, her zaman teşekkür ediyor. O cevap o sorunun yanıtı mı, bizi polemiğe mi boğuyor ya da bağlamdan kopuk mu, bunların hiçbir önemi yok. Soru kısmen de olsa zorsa, anında teknik detaylara dalıyor, insanların kafası bulanıyor. “Favipiravir ve enfluvir” falan geliyor hemen mesela, aşılar hakkında fazları detaylı detaylı anlatıyor, ölüm nedenlerinin “salgın hastalık” yazılması üzerine olan soruyu 10-15 dakika boyunca hastalıkların tıbbi adlarıyla defalarca anlatıyor, sonunda da “bunun neresi Covid” diye sorduğunda afallıyor insan, öyle ya onca Latince kelime, tıbbi terminolojinin ardından, minnak bir karıncaya dönüşüp, otoritenin bilgeliği karşısında şapka çıkartıyor izleyen.
-Hep pozitif ol, iletişimciler öyle diyor madem. En kötü veri içinden bile mutlaka bir olumlu nokta bul, onu öne çıkar, istatistik bilimi, veriyi eğmek bükmek için var zaten, sonrasında halk rehavete kapılırsa suçu onlara atarsın olur biter…
Şimdi geçelim Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yanıtlamasını istediğimiz sorulara:
-Covid-19 neden bir meslek hastalığı değil? Daha kaç sağlık çalışanının ölmesini bekliyorsunuz?
-Pandemi başlangıcında yüzbinlerce etkileşim alan sosyal medya hesaplarınızın neden bugünlerde sadece binlerle ifade edildiğini hiç düşündünüz mü? Bu halkın size olan güveninin sarsıldığının göstergesi midir? Bu satırların yazarının annesi ilk günlerde size hayranken, şimdilerde neden adınızı bile duymak istemiyor?
-En başından itibaren “biz şöyle başarılıyız, böyle başarılıyız” dediniz. Şimdi vaka sayılarında, günlük bazda dünyada ikinciyiz. Başarı sizce bu mudur?
-İlk başlarda “vaka” olarak açıkladığınız verileri temmuz sonu itibariyle neden “hasta”ya döndürdünüz, sonra neden tekrar vaka sayılarını açıkladınız? Bu sayılar çocuk oyuncağı mıdır? Belki biz anlamıyoruzdur, 7 yaşında çocuğa anlatır gibi anlatır mısınız, “vaka” kimdir, “hasta” olmak için ne gereklidir? Örneğin benim bir arkadaşımın virüs akciğerlerine indi ama evde tedavi oluyor, ağır öksürüğü ve halsizliği var, bu şimdi vaka mıdır, hasta mıdır, evde perişan vaziyettesin ama hastanede yatmıyorsan o zaman “vakasın”, öyle mi?
-Gerçek rakamları açıklamamanızın “ülke menfaatleri” yüzünden olduğunu söylemiştiniz. Ülke menfaati kavramı ne demektir? Sonrasında vaka sayılarını açıklamaya başladığınıza göre, ülke menfaatlerini artık düşünmüyor musunuz?
-Birçok ilde, geçtiğimiz yılların ortalama ölüm rakamlarıyla, bu yılın ölüm oranları arasında dağlar kadar fark var. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?
-Siz de bu gerçekleri başından beri dile getiren TTB’yi vatan haini olarak nitelendiriyor musunuz? Hayırsa, bunca konuda haklı çıkmış, binlerce hekimi temsil eden bu örgütle neden sağlık politikaları konusunda ortak hareket etmiyorsunuz?
-Geçen hafta, bir gün içinde iyileşen hasta sayısı nasıl oldu da 1 milyon küsür kişi arttı? Bu durumun yaratacağı kafa karışıklığını düşünen yanınızda bir Allah’ın kulu yok mudur?
-Aynı zamanda büyük bir zincir hastaneye ortak olmanız ciddi bir etik sorun değil midir? Bakanlık denetçileri o hastanede çekinmeden denetleme yapabilir mi?
-Covid-19 testlerinin Menzil tarikatına ait bir şirkete verildiği iddia ediliyor, doğru mudur?
-Şehir hastanelerinin açılmasından gurur duyduğunuzu her fırsatta söylüyorsunuz. Bu şehir hastanelerine ödenen paralarla kaç tane daha ek hastane yapılabilirdi? Çiğdem Toker’in bu konudaki iddiaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Atatürk Havaalanı’na yapılan pandemi hastanesine yurtdışından paralı hasta geldiği doğru mu?
-Maskeleri ücretsiz dağıtacağınızı söylemiştiniz, ama olmadı. Şimdi de aşıların ücretsiz olacağını söylüyorsunuz, insan gayr-ı ihtiyari soruyor: “Doktor, maske işine benzemesin.”
-Sağlık çalışanlarının ardından nüfusun en azından yüzde 60’ının aşılanması için, oluşturulacak takvimi şeffaf bir şekilde açıklayacak mısınız? Bunun için gerekli aşı alım anlaşmaları yapıldı mı?
-Bilim Kurulu tüm bu yaşananlardan sorumlu mudur, yoksa sadece tavsiye mercii midir? Gelinen noktada sürekli ne kadar “başarılı” olduğunuzu dile getiren biri olarak, “başarısızlığı” da üstleniyor musunuz?
-Yakın temaslı vakalarda evde izolasyon süresi 10 güne düşürülmüşken, 5. günden itibaren PCR testi negatif çıkanlar nasıl oluyor da 8. gün işbaşı yapabilecek? İşçilerin çalışmaya mahkûm edildiği, imkânı olanların evlerinde kaldığı bir sistem, adil bir sağlık düzeni midir, bu durum sosyal devlet anlayışına sığar mı?
-Özel ve vakıf hastaneleri ne zaman kamunun hizmetine açılacak?
-Hayatlarını özgürlük mücadelesine adamış, yasaklarla mücadele etmiş insanlar, salgını önlemek için 14 gün sokağa çıkma yasağını gönüllü savunurken, buna kulaklarınızı tıkamanızın ekonomik nedenler dışında bir açıklaması var mıdır? Sosyal devlet şimdi olmayacaksa ne zaman hayata geçecek?
-Alkollü içkilerin hafta sonları satılmasının yasak olmasının pandemi ile bir ilgisi var mı? Yoksa bu da konut projelerinde KDV’nin yüzde 1’e indirilmesi gibi başka saiklerle alınmış bir karar mıdır?
-Her gün yaptığınız açıklamalarda yoğun bakım yataklarının dolu olmadığını söylediğiniz halde, kanser ve kronik hastalığı bulunan hastalara yeterli hizmet verilemediği ve erken ölümlerin yaşandığı iddiaları doğru mudur?
Yazı uzamamış olsa en az 20 soru daha sorulabilir. Ancak hiçbiri; “Her şeyin allak bullak olduğu, sosyal devlet anlayışının çöktüğü, resmi rakamlarla dahi ölüm sayısının 15 binleri, vaka sayılarının dünya zirvelerini bulduğu bir salgın sürecini yönetemeyen bir bakan olarak, şimdi istifa etmeyeceksiniz de ne zaman istifa edeceksiniz” sorusu kadar anlamlı olamaz sanırım.