Isla Negra’daki evindeydik. Şaire benziyordu ev. Birbirine
geçen, inişli çıkışlı odaları vardı. Bir kat inip ince uzun bir
odadan denizi kayaların arasından görüp, bir kat tırmanıp yine
denizi bu sefer kayalara çarpan binlerce deniz olarak görüyorduk.
Birbirine tutanan kelimeler gibiydi ev. Bazen dolambaçlı, bazen
kestirmeden ama hep denize bakan. Şairle sosyalist başkan adayı
Allende, seçimden önce onun bu evinde buluşmuşlardı.. Neruda
Allende lehine adaylıktan çekildi. Bunu konuştukları yeri
gösteriyordu Allende’yi 34 yıl önce bu eve getiren şoförü ve
koruması olan Alberto. Sürgünden Şili’ye yeni dönmüştü ve 34 yıl
sonra ilk defa bu eve birlikte gelmiştik. "Şairi de faşist cunta
öldürdü" dedi Alberto "zehirlediler onu". Bunu bize söylediğinde,
onların birlikte oturdukları odadaydık ve deniz harika görünüyordu
yine…
Neruda’nın kanserden ölmediği açıklandı geçen hafta, zehirlenmiş
olduğu. Şili’de herkesin bildiği bir şeydi aslında bu.
Diktatörlüklerde ne olduğu her zaman bilinir zaten... Sadece
söylenmez ama herkes bilir. Diktatörü destekleyenler ya da muhalif
olanlar, herkes katili tanır. Havada ölüm kokusu dolaşır zaten. Hiç
yokmuş gibi davranılır ama derisine yapışır insanın o koku. Vıcık
vıcık iktidar kokar ve alçaklık ve sinsi işbirliği ve çaresiz
sessizlik ve suç ortaklığı, en yakın ve en uzak ama hiçbir zaman
masum olmayan…
Bir de son katiller var merak ettiğimiz, son ütücü gibi. Mesela
Pinochet değil yani. Neruda’yı kim öldürdü? En son Meksika’yla
telefonla konuştuğunda "Bana bir iğne yaptılar kendimi hiç iyi
hissetmiyorum" dediğine göre, muhtemel bir doktor. Çok merak
ediyorum eğer yaşıyorsa ne hissediyor? Son katil sonra belki
yükselmiştir. Bir başhekim, bölüm başkanı, rektör filan olmuştur
ama muhtemel öldürülmüştür. Son basamak katiller, genellikle
öldürülürler ve çok muhtemel yine benzeri öldürme yöntemiyle. Bu da
katilin cinayet mahalline dönüş sendromu gibi bir şeydir, katili
kendi cinayet aleti ile öldürmek. Başkanları başka bir iktidar ile
öldürmek gibi. Son katil övünüyor muydu acaba ? En azından kendi
katil camiasında. "Şairi ben öldürdüm" diye.
-Gayrimeşru da öyle olur daha çok. Birisi ‘reklam olduysa’,
onunla hiçbir derdi yoksa da ‘rüzgara gelip’ onu öldürüp, namının
yürümesini sağlar. Bir mesleki övünme biçimidir bu, bir merhale,
bir bitirilmiş iş, bir rütbe ölümlerden bezenmiş. Çok mu acımasız
buluyorsunuz bu yazdıklarımı, çok mu soğuk? Devletlere bakın siz,
ölümlerden methiyeler düzen…-
Garip gelecek size ama şairi öldürmekle kendi açılarından çok
haklıydı faşistler. Pablo Neruda yaşasaydı Pinochet rejimi bu kadar
uzun yaşayabilir miydi acaba? Bu yüzden cuntadan sonra bu evi
bastıklarında Neruda askerlere; "Etrafınıza iyi bakın, burada sizin
için tehlikeli olan tek bir şey var: şiir." demişti. Bu yüzden onu
öldürüp şiirin sesini kıstılar aynı İspanyol faşistlerinin Gabriel
Garcia Lorca’yı öldürdükleri gibi.
Neruda öldürüldü ve cinayeti kör bir kayıkçı bile gördü…
Ve haydi herkes şiir başına…