Sait Dede: Yüksekova’ya talancı bir istisna uygulanıyor
Herhangi bir büyükşehir belediyesi için bile astronomik olan 680 milyon TL’lik borç batağına kayyum tarafından sürüklenen Yüksekova Belediyesi 31 Mart’tan beridir bırakın kamu hizmetini, çalışanlarının maaşını bile ödeyemiyor. Hafta başında TBMM Genel Kurulu’unda bu duruma isyan eden ve hukuka aykırı biçimde İller Bankası’nın belediyenin tüm gelirine el koyduğunu açıklayan Hakkâri Milletvekili Dr. Sait Dede, “Utanmamışlar, acımamışlar ama aynı zamanda hukuktan da korkmamışlar” diyor.
OHAL döneminde DBP’li belediyelere atanan kayyumların yarattığı devasa enkazın belki de en çarpıcı örneğini Yüksekova oluşturuyor. Şehrin alt yapısını yapma iddiasıyla ilçeyi belini doğrultamayacak düzeyde borçlandıran kayyum, 31 Mart’ta HDP’ye kasasında tek kuruş para olmayan bir belediye ve sokakları toz-toprak içinde bir şehir devretti.
İller Bankası’ndan belki de hiçbir zaman ödenemeyecek düzeyde (608 milyon TL!) kredi çeken, esnafa ve çeşitli kurumlara olan borçlar da eklendiğinde 680 milyon TL’ye çıkan borcun bedelini Yüksekova halkı sadece toz-toprak içinde yaşayarak ödemekle de kalmıyor.
Zira yasaya göre borçlu belediyenin gelirlerinin en fazla yüzde 40’ına el konabiliyorken, kayyumun İller Bankası’yla yasaya aykırı olarak imzaladığı sözleşmeye göre ilçe belediyesine ayrılan bütçenin tamamına borcundan dolayı el konuyor. İller Bankası’nın 2017 tarihli, yasaya aykırı bu sözleşme hükümlerini ancak HDP’nin belediyeyi devraldığı 31 Mart tarihi itibariyle uygulamaya başladığını söyleyen HDP Hakkâri Milletvekili Dr. Sait Dede, bu hafta TBMM’ye, Yüksekova kayyumunun “icraatlarının” araştırılması için önerge verdi. Araştırma önergesi AKP-MHP oylarıyla reddedilen Dede’ye kulak veriyoruz…
Yüksekova Belediyesi’nin, kayyum atanmış diğer belediyelerden farkı ne?
Kayyum atanmış tüm belediyeler büyük bir borç batağı içinde ama Yüksekova’da talancı bir istisna uygulanıyor. Normalde belediyelerin borcuna mahsuben İller Bankası en fazla yüzde 40 civarında bir kesinti yapabilirken, Yüksekova Belediyesi'nin tüm parasına el konuyor. Belediyeler idari ve mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişilikleridir ama idari olarak merkezden de sıkı bir denetim yapılır. Hukuken belediyeler ve İl Özel İdareleri 5393 Sayılı Belediyeler Kanunu’na, 5779 Sayılı, İl Özel İdareleri ve belediyelere toplam vergiden ayrılan pay hakkındaki kanuna göre çalışma yürütür, proje üretir. 5393 Sayılı Kanun, aynı zamanda belediyelerin borçlanmalarının hangi şart ve koşullarda yapılacağını açıkça belirtir. Dolayısıyla borçlanmaya giderken belediyenin öz gelirleri, İl Özel İdaresi’nden gelen bütçesi, borcun ödenme şartları, geri ödeme planları kanunda düzenlenmiş. 5779 Sayılı Kanun'da da belediyelere genel bütçeden gelen payın yüzde 40’ından fazlasının kesilemeyeceği hükmü var.
Peki Yüksekova Belediyesi’ne gelen payın tamamı nasıl kesilebiliyor?
Çünkü kayyum, İller Bankası’yla kanuna aykırı bir taahhütname imzalamış. Hatta taahhütnamede “mevzuata aykırı olsa bile” gelirlerin yüzde yüzünün İller Bankası tarafından kesilebileceği açıkça belirtiliyor.
Bu taahhütnameye belediye meclisi de izin vermiş mi?
19 Aralık 2016 tarihinde belediyeye atanan kayyum, kendince bir belediye meclisi oluşturuyor. Bu sözde belediye meclisi de kayyum ve iki memurdan oluşuyor! Bu üç kişi, İller Bankası’yla, alınacak kredi karşılığında belediyenin tüm gelirlerine el konulabileceğine dair anlaşma imzalıyor.
Peki kayyum atandığı sırada mevcut olan belediye meclisi üyelerine ne oldu?
Üyelerin çoğu ya tutuklandı ya sürgüne gitti veya halk iradesini gasp eden kayyumla çalışmak istemedikleri için istifa etti. Zaten kayyum atandıktan sonra, bırakın belediye meclis üyelerini, halk bile belediyeye giremez oldu. Yüksekova Belediyesi karakola dönüştürüldü.
YÜKSEKOVALILARIN İÇME SUYU BİLE PAMUK İPLİĞİNE BAĞLI
İller Bankası, belediyenin gelirlerine ne zaman el koymaya başladı?
Kayyum, gelirlerin tümüne el konmasına sebep olacak anlaşmayla ilgili kararı 27 Ocak 2017 tarihinde, sözde belediye meclisinden çıkarıyor. Fakat İller Bankası bu gelirlerin yüzde 60 veya daha fazlasına, 32 Mart 2019 tarihine kadar el koymuyor. Yani İller Bankası, kanuna aykırı olan bu sözleşmeyi kayyum döneminde hiç uygulamıyor. Ne zaman ki 31 Mart seçimlerinde HDP Yüksekova Belediyesi'ni geri aldı, İller Bankası bu sözleşmeyi devreye sokarak tüm gelirlere el koydu.
Yüksekova Belediyesi Eş Başkanı Remziye Yaşar, geçen gün yaptığımız görüşmede bu sözleşmenin feshi ve yürütmenin durdurulması için dava açtıklarını, bunun üzerine daha önce kendileriyle görüşmeyen İller Bankası’nın kendilerini davet ettiğini söylemişti. 2 Temmuz’da yapılan bu görüşmeden nasıl bir sonuç çıktı?
Dediğiniz gibi, belediyenin yeni yönetimi ilk önce İller Bankası’na bu kanunsuz sözleşmenin uygulanamayacağı konusunda ihtar çekmiş ama herhangi bir yanıt alamamıştı. 2 Temmuz’da yapılan görüşmede ise İller Bankası belediyeye, 2032 yılına kadarki vadenin 2040’a kadar uzatılmasını, bunun için yeni bir taahhütname imzalamayı önermiş. Vade süresi on yıl daha uzatıldığında, Yüksekova halkının ve belediyesinin sırtına bindirilmiş borcun üstüne yaklaşık 200 milyon TL daha eklenmiş olacak. Ayrıca banka, kanun yüzde 40’ından fazlasını kesemeyeceğini emrettiği halde, Sayın Remziye Yaşar’a yüzde 60’lık kesintiyle gelirlerini verebileceğini söylüyor.
Yüzde 40’lık ödeme, belediyenin asgari işleri yürütmesini sağlamaz mı?
Hayır, bırakın işlerin yürümesini, bu para 303 belediye çalışanının maaşına bile yetmez. Diyelim ki çalışanların maaşını ödemeye yetti! Bu belediye, sadece çalışanlarının maaşını ödemek için mi var? Hiçbir kamu hizmeti yapamayan bir belediye niye var olsun? Bakın, borcundan dolayı geçenlerde belediyenin elektrikleri kesilince şehre su verilemedi. Valilikle, il müdürlükleriyle yapılan görüşmeler sonucunda, geçici olarak kesintiye son verildi de, Yüksekova halkına su ulaştırılabildi. Yüksekova halkının suyu bile şu an pamuk ipliğine bağlanmış durumda yani. Kayyum döneminde yüz milyonlarca borç alındığı halde elektrik faturaları ödenmemiş ve borç katbekat artmış.
Sonuçta İller Bankası’yla yapılan görüşmede herhangi bir anlaşmaya varıldı mı?
Hayır, henüz bir anlaşma yok. İller Bankası, açılan davanın ve yapılan ihtarın geri çekilmesini de şart koşuyor zaten. Eğer İller Bankası yasal mevzuata uymayı kabul ederse, belediye de davadan vazgeçebilir. Ama belediye yapılan ihalelerin usulüne uygun olup olmadığına dair davalarını sürdürecek.
Belediyenin şu anki borcu ne kadar?
Herhangi bir büyükşehir belediyesinin bile altından kalkamayacağı kadar yüklü bir borç! 680 milyon TL!
KAYYUM, 54 MİLYONLUK BORCU 680 MİLYONA ÇIKARDI
Kayyum atanmadan önce bu borç ne kadardı peki?
Sözüm ona belediyeye, örgüte para aktardığı iddiasıyla kayyum atanmıştı. Fakat kayyum öncesindeki borç 54 milyon küsur TL’ydi. Kayyum bu borca iki buçuk yıl içinde 626 milyon borç ilave etmiş! Kayyum geldiğinde belediyenin kasasında 4 milyon civarında para vardı. 31 Mart’ta HDP belediyeyi devraldığında kasada bir kuruş para yoktu. Peki bu para nereye gitti? Olağan koşullarda, genel bütçeden Yüksekova Belediyesi'ne ayrılan pay aydan aya değişse de, aşağı yukarı 3 milyon 800 bin TL ile 4,5 milyon TL arasında değişiyor. Bu da yıllık 40-50 milyon TL yapıyor. Gelirin yarıya yakını maaş ve ücretlere gidiyor, gerisi de belediye hizmetlerine ayrılıyor. Bunları, belediyenin kapasitesiyle borcu arasındaki fahiş uçurumu göstermek için anlatıyorum.
Fakat kayyumun İller Bankası’ndan aldığı yüklü miktardaki kredinin, ilçenin altyapısına harcandığı söyleniyor…
İçme suyu, kanalizasyon sistemi gibi bütün projelerin finansmanı İller Bankası, yüklenicisi ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak gösteriliyor. Yani bakanlık bu projeleri ihaleye veriyor, bütçesini İller Bankası karşılıyor. Geçici kabullerini ise belediye yapıyor. Yani Yüksekova Belediyesi daha bu projenin kesin kabulünü bile yapmamış.
Kesin kabul ne demek?
Belediye, verilen ihale tamamlandıktan sonra gidip denetler. Proje tamamsa, usulüne uygunsa kesin kabulü yapıp parası ödenir. Fakat söz konusu anlaşmayı İller Bankası belediyeyle değil, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’yla yapmış. Bu dönemde kayyum, İller Bankası’ndan kredi çekmeye başlıyor. İlk kredi 27 Ocak 2017’de, 190 milyon TL olarak çekiliyor. Olağan koşullarda İller Bankası, belediyenin bu borcun altından kalkıp kalkamayacağını, yasal hükümlülük olarak araştırır ve ona göre kredi verir. Nitekim 5393 Sayılı Yasa'nın 68'inci maddesinde borçlanmanın hangi koşullarda ve şartlarda yapılacağı belirtilir. Dolayısıyla borcunu ödemeye haiz değilse bir belediye, İller Bankası kredi vermeme yetkisine sahip. Fakat 190 milyon TL’lik krediden sonra kayyum, kendi oluşturduğu sözde belediye meclisinden defalarca ek kredi talep kararı çıkartıyor.
KAYYUM, İLLER BANKASI, ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI EL ELE VERİP İLÇEYİ BATIRMIŞ
Peki İller Bankası, kayyum ne istediyse vermiş mi?
Evet, belediyeyi ve halkı borçlandırarak vermiş. Velhasıl böylece kayyum, seçimlerde HDP’nin alacağını bildiği için, belediyeyi çalışamaz noktaya getirmiş. Yani atanmış bir memur, siyasi hesaplarla usulsüzlükler yapmış. Fakat devletin bankası olan, Yüksekova’nın borçlarını, öz gelirlerini, bu borçları ödeyip ödeyemeceğini çok iyi bilen İller Bankası bu suça nasıl ortak olmuş, izahı mümkün değil! Gelelim esas soruya: Bunca borç karşılığında Yüksekova’nın alt yapı sorunu çözülmüş mü? Hayır! Üst yapıyla ilgili sorunlara zaten dokunulmamış bile. Yüksekova şu anda devasa ve çalışılamayan bir şantiye halinde. Ama altyapı projesi tamamlanmadığı halde İller Bankası, borç alınan kredinin tümünü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na aktarmış. Firmalar işi tamamlamadığı halde kayyum sürekli ek krediler çekmiş. Daha anlaşılır halde anlatayım: Belediye kredi talep ediyor, İller Bankası bu parayı bakanlığa veriyor ve bakanlık da güya projeleri yapıyor. Fakat belediyenin de bu projenin yapılıp yapılmadığını denetleme hakkı var. Bu denetleme ise yapılmış değil. Oysa kanalizasyon ve içme suyu şebekelerinin önemli bir bölümü yarıda bırakılmış. Kayyum, İller Bankası, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, küçücük bir ilçe olan Yüksekova’yı el ele vererek batırmış. Üstelik dediğim gibi, bu batık hal bir şekilde sürdürülüyor ve HDP belediyeyi aldıktan sonra da tüm gelirlerine el konmaya başlanıyor. Yani halka, verdiği oyun cezası kesiliyor.
Geçen hafta konuştuğumuz Doç. Dr. Erbay Arıkboğa’ya söyleşimizden sonra Yüksekova Belediyesi'nin durumunu, gelirlerinin tümüne el konduğunu aktardığımızda inanamamış ve şöyle demişti: “Türkiye’de belediyelerin hukuken iflas etmesi de mümkün değil. Dolayısıyla bu borçlar ödenene kadar belediyenin hesaplarında görünmeye devam edecek. Fakat bu, belediyelerin çalışamayacağı anlamına gelmiyor. Bizim yasalarımız belediyenin iflasına izin vermediği gibi onların tamamen çalışmaz hale düşmesine de izin vermiyor. Belediye her ay maliyenin tüm Türkiye’den topladığı vergilerden belediyelere aktarılan kısımdaki payını almaya devam eder. Ama eğer borcunuz varsa, bu borcun kaynağında kesilmesi diye bir uygulama var. Dolayısıyla borçlu belediyeye kimi zaman yüzde 40 veya 50 kesinti yapılarak para yatırılır.”
Erbay Bey’in söylediği cümleyi şöyle bağlayabiliriz: Yüksekova hariç! Yüksekova kayyumu ve iki memurdan oluşan sözde belediye meclisi, İller Bankası’na yazılı taahhütnamede “vergilerden bize ayrılan payın tümünü kesebilirsiniz” demiş. Hatta yaptıkları sözleşmede bunun tam ifadesini okuyayım size: “Kredi kullanıcısının Maliye Bakanlığı ve İl Bank tarafından dağıtılan yasal paylarının, mevzuatta kısıtlama getirilse dahi, tamamının kredi borcundan mahsup edileceği…” Açıkça yasaya, kanuna uymamıza gerek yok, diyorlar. Peki kime güveniyorlar?
BELEDİYE ÖZ GELİRLERİYLE İTFAİYE ARACINA MAZOT BİLE ALAMAZ
Yüksekova Belediyesi'nin öz gelirleriyle çalışmalarını sürdürmesi mümkün değil mi?
Ne yazık ki belediyenin mevcut öz geliriyle, ki bu da 100 bin TL civarındadır, çöp kamyonuna veya itfaiye aracına mazot bile alınamaz! Şu an yangın çıksa, itfaiye gidip söndüremiyor. Su ve kanalizasyonla ilgili hizmetlerin hiçbiri yapılamıyor. Kamu hizmeti verilemiyor. Belediye radikal bir karar alıp gayrimenkullerini satıp çadırda hizmet vermek istese, bunu da yapamaz. Çünkü belediyenin mallarının tümüne ipotek konmuş. Kayyum 608 milyon TL kredi çekmiş ama ayrıca da Yüksekova’da borçlanmadığı kafe, market kalmamış. Sadece esnafa olan borç 72 milyon TL civarında! Ne alınmış, kimin için alınmış, kimler ağırlanmış, meçhul. Mesela teşrifat ve ağırlama giderleri DBP döneminde 37 bin TL iken, kayyum bir yıl içinde 587 bin TL’yi bu kaleme harcamış.
Yüksekova’ya bir dünya starı filan mı getirilmiş?
Muhtemelen gelen bakanların, başka kurumların konuklarının tümü belediye bütçesi üzerinden ağırlanmış. Sözde şehir içi aydınlatma için 216 tane direk alınmış ve buna 4 milyon 50 bin TL para harcanmış. Bu, her bir direk için 18 bin küsur lira harcandığı anlamına gelir. Fakat KDV ve faiz eklendiğinde, her bir direğin Yüksekova’ya maliyeti muhtemelen 40 bin TL’yi tutuyor. Normalde bir aydınlatma direğinin maliyeti ise 5-6 bin TL civarındadır. Utanmamışlar, acımamışlar ama aynı zamanda hukuktan da korkmamışlar.
Peki tüm bu paraların kimlere aktarıldığına dair yazılı belge, bilgi yok mu elinizde?
Benim TBMM araştırma komisyonu kurulması yönündeki talebimin nedeni de bunların ortaya çıkarılması zaten. AKP bu kayyumları atarken “DBP belediyeleri hizmet değil siyaset yapıyordu, kayyumlar halka hizmet götürecek” propagandası yaptı. Hadi buyurun o zaman kayyum dönemini araştıralım dedik ama AKP-MHP reddetti.
KAYYUMLAR YAPILAMAYACAK NE VARSA YAPMIŞ!
Kayyum hâlâ Yüksekova kaymakamı mı?
Bu süreçte iki kaymakam değişti ve her biri kayyumluğunu bir diğerine devrederek gitti. Bu insanlar atandıkları ve tayinleri çıkınca gideceklerini, dolayısıyla halka hesap vermeyeceklerini bildikleri için yapılamayacak ne varsa yapmışlar.
Belediyenin açtığı davayla ilgili süreç nasıl işleyecek?
Bir kere İller Bankası’nın, belediyenin gelirlerinin tümüne değil, yasaya uygun biçimde yüzde 40’ına el koyup yüzde 60’ını teslim etmesi için bir dava açıldı. İhalelerin şartnamelere uygun yapılıp yapılmadığı konusunda ve diğer tüm konularda da ayrıca dava açılacak. Ayrıca sadece bir markete 770 bin lira borçlanmış belediye. Pek çok kafeye, restorana da yüzer-iki yüzer bin liralık borçlar var. Tüm bu harcamaların aslı-astarını ortaya çıkarmak üzere de İçişleri Bakanlığı müfettişlerinden ve Sayıştay’dan denetim istedik.
Halk, kayyum ve yandaşlarının Yüksekova’da büyük bir talan yaptığını seçimlerden önce de biliyordu. O yüzden tüm kısıtlamalara, baskılara rağmen, AKP’ye ve devletin tüm organlarına rağmen yüzde 70 civarında oy aldık. Çünkü halk, bu yağmanın mahkemeler önünde hesabının sorulmasını istiyor. Belediye yönetimi 31 Mart’tan beri hem hukuki sürecin peşinde hem de mahalle mahalle, ev ev dolaşarak kayyumun talanını anlatıyor. Zaten bu ülkede bir hukuk varsa, bir an önce bu skandala son verilmesi gerekiyor. Biz, Yüksekova’ya iltimas geçilmesini, torpil yapılmasını veya bize acınmasını filan talep etmiyoruz. Temel talebimiz var olan kanunun uygulanması ve yapılan kanunsuzlukların hesabının verilmesidir, ötesi değil! Ey İller Bankası, zaten kanunsuz bir sözleşmeye imza atıyorsun! Peki imzayı attığın bu sözleşmeyi neden imza attığın tarihten değil de belediyeyi biz aldığımız andan itibaren işletiyorsun? Ortada sadece bir usulsüzlük de yok, resmen yağma var yağma! Bu, düşmanın malı olsa böyle davranılmaz yahu! 31 Mart’tan beri maaşını alamadığı için 83 belediye çalışanı bankalar tarafından icraya verildi. İnsanlar evlerine ekmek götüremeden gelip çalışıyor. Az önce de dediğim gibi, bugün Yüksekova’da bir binada yangın çıksa, itfaiye araçlarının oraya gidecek yakıtı yok.
Sizce niye sadece Yüksekova’ya bu uygulanıyor?
Vergi gelirlerinden belediyelere ayrılan payın tümüne el konan tek yer Yüksekova ama diğer belediyeler de borç batağı altında. AKP, alamayacağı tüm belediyeleri çalışamaz hale getirmeyi ve böylece halkın HDP’ye tepki göstermesini hedeflemişti. Şu anki politikaları bu tepkiyi yaratmaya endeksli. Ama halk kimin ne yaptığını bildiği gibi tepkiyi de kime yönlendireceğini biliyor. Bizler de bu tepkinin yansıması olarak sonuna kadar hukuki mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu halk da, belediyeleri de sahipsiz değil.
Geçen hafta Twitter’da başlatılan ve sizin de destek verdiğiniz bir kampanyada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Yüksekova Belediyesi’ni kardeş belediye olarak kabul etmesi istendi. Böylesi bir kampanyadan ne murat ediliyor?
Sadece İstanbul’un değil, Trabzon’dan İzmir’e, Manisa’dan Samsun’a kadar tüm belediyelerin, kayyum tarafından halka hizmet götüremeyecek noktaya getirilmiş bir belediyeyle dayanışmasını, yükünü hafifletmeye çalışmasını bekliyoruz. Fakat kardeş belediyecilik çok anlamlı olmakla birlikte Yüksekova Belediyesi'nin sorunlarını çözmeye yetmez. Bu sorunun çözümü, gelirlerinin tamamına hukuksuz bir biçimde el konulmasından vazgeçilmesi ve hukuki sürecin bir an önce nihayetlendirilmesinden geçer. Kayseri’ye, Trabzon’a, Çorum’a, İstanbul’a uygulanan kanun Yüksekova’ya da uygulansın. Talebimiz bundan ibaret aslında. Yüksekova, vergilerden belediyelere ayrılan payını isteme hakkına sahip. Çünkü kamu hizmetlerinin yapılması için Yüksekova halkı da vergi ödüyor.
ÇUKURCA TÜRKİYE SINIRLARI İÇİNDE DE YÜKSEKOVA DEĞİL Mİ?
Hakkâri Belediyesi'nin durumu nasıl?
Orada da kayyum 204 milyon TL civarında bir borç bıraktı. Hakkâri’nin Yüksekova’ya göre tek olumlu yanı, gelirlerinin yüzde 40-50’sine el konuluyor olması. Öte yandan çeşitli baskı politikaları sonucu AKP tarafından alınan Çukurca ve Şemdinli ilçelerinde, belediyelerin hizmet götürme konusunda herhangi bir sıkıntısı yok. Olmasın da zaten. Ama siz komşu iki ilçe arasında bile size oy verenler ve vermeyenler diye ayrı politikalar, ayrı hukuklar uygularsanız, kendinize devlet diyebilir misiniz? Çukurca Türkiye sınırları içinde de, Yüksekova değil mi?
Kayyumlar hakkında da herhangi bir hukuki girişimde bulunacak mısınız?
Tabii, belediye onlar hakkında da suç duyurusunda bulundu. Çünkü açıkça kanuna aykırı davranmışlar. Bakın, Yüksekova Belediyesi'nin kendi vidanjörü olduğu halde, kayyum gidip 400 bin TL’ye dışarıdan vidanjör kiralamış. Paraları aralarında mı kırışmışlar, ne yapmışlar? Belediyenin araç-gereçleri başka kurumların hizmetinde kullanılmış. Köye Hizmet Götürme Birliği’nin köyler için ayrılan payını spor salonlarına, AKP’nin referandum masraflarına nasıl harcamışlar? Bunlar ortaya çıkacak, çıkmak zorunda! Belediye eş başkanlarımızın harcamalara ilişkin yaptığı bir açıklamaya kayyum “Yüksekova’ya 12 tane park yaptım” diyerek yanıt vermiş. Valla ne Yüksekova’da yaşayan ben gördüm o parkları ne de Yüksekovalı çocuklar! Nerede bu hayali parklar? Nerede bu hayali icraatlar?
TOZ-TOPRAKTAN DOLAYI ASTIM VE KOAH HASTALARI EVİNDEN ÇIKAMIYOR
Belediyenin çalışamadığı Yüksekova’da şu an vaziyet ne?
Yarım kalan alt yapı çalışmalarından dolayı ilçenin tüm sokakları köstebek yuvası gibi. Şehir yazın toz-toprak, diğer mevsimler de balçık ve çamur içinde. Çarşının bir başından diğerine gidene kadar ak gömleğiniz kararıyor. Araçlar yollarda kalıyor. Toz-toprak yüzünden solunum yolları hastalıkları yayılıyor, astım, koah hastaları evinden dışarı çıkamıyor. Bu halka neden bu zulmü yapıyorsunuz? Neyin intikamı bu?
Geçen gün Ağrı-Diyadin belediye eş başkanlarının, belediye binası önünde duran polislerle yaşanan bir tartışma üzerine kelepçelenip dövüldüğüne ilişkin görüntüler ortaya çıktı. Yüksekova Belediyesi'nin önünde de polis duruyor mu?
Belediye girişlerine X-Ray cihazlarının konması ve polis kulübelerinin yerleştirilmesi uygulaması 31 Mart’tan sonar Cizre ve Silopi’de başladı. Daha sonra Yüksekova’da da bu uygulama başladı. Emniyet müdürü, mülki amirin emriyle bunu yapıyor ama bunu hukuki kılıfa uydurma gereği bile duymuyorlar. Gelen polise “neden buradasınız” diye milletvekili olarak sorduğumda, ellerinde hiçbir belge yok, “talimat böyle, belediyenin girişinde bekleyeceğiz” diyorlar. Kaymakam veya vali, belediye başkanının amiri değil. Sen gerekçesiz bir biçimde orada duramazsın!
Bu uygulama belediye açısından sorun teşkil ediyor mu?
Hem belediye hem de halk açısından sorun teşkil ediyor. Halk, karakol görünümlü bir belediyeye girmek istemiyor. Çorum’da, Sivas’ta böyle bir uygulama yokken Cizre’de, Yüksekova’da, Diyadin’de neden halkla belediye arasına polis bariyeri koyuyorsunuz? Geçen gün Diyadin Belediyesi önünde duran polisler, içeri giren bir şoförle tartışıp dövüyorlar. Daha sonra belediyeyi bir grup polis basıyor, makam odalarına girip belediye eş başkanlarını ters kelepçeliyor, dövüyorlar. Bir eş başkanın parmağını, birinin de başını kırıyorlar. O sırada belediyeye giden milletvekilimiz Dilan Dirayet Taşdemir’e atanmış bir polis memurunun “devlet benim” dediğine ilişkin görüntüler basına yansıdı. Bırakın bir milletvekilini, sıkıysa gidip herhangi bir AKP’li üyeye “devlet benim” desinler! Yapılan saldırının herhangi bir sebeple, herhangi bir AKP belediye başkanına yapıldığını düşünemezsiniz bile. Ama diyelim ki bu oldu, o polisler anında halk iradesine, milli iradeye saldıran darbeciler denilerek görevden alınır ve gereken yapılır. Diyadin halkının yüzde 70’i seçti o başkanları. Diyadinlilerinki halk iradesi değil mi?