Bu hafta Ortadoğu’daki politik trendleri inceleyen Rus yorumcuları, özellikle Türkiye’nin rolünü tartıştı. WIN/Gallup International’ın elde ettiği çarpıcı sonuçlar da ilgimizi çekti.
REGNUM Ajansı sitesinde Stanislav Tarasov, Türkiye’nin “jeopolitik yalnızlığını” kaleme aldı. Tarasov'a göre, Afganistan, Balkanlar, Suriye ve Libya’da NATO operasyonlarına katılmış ancak Suriye politikası yüzünden Batılı müttefikleri ile arası açılmış Türkiye’nin NATO’ya katılımını “yersiz” bulan eski NATO Askeri Komitesi Başkanı Harald Kujat’ın dediği gibi IŞİD’e karşı verilen savaşa verdiği destek ilk etapta “şüpheli” idi.
Tarasov, öte yandan Ankara’nın da NATO’ya duyduğu samimiyetin "yüzde 100 olduğunu diyemeyiz" diyor. Hem SSCB’nin dağılmasında, hem de “Arap baharında” Türkiye, Batı’nın kendisini “bölgede baş müttefiği” yapacağını hayal ederken Batı her zaman gibi sadece kendi çıkarlarının peşindeydi. Üstelik Kasım 2015’te Rus uçağı düşürüldükten sonra NATO, “Türkiye’nin kibiri uğruna” savaşa girmek niyetinde olmadığını açıkça gösterdi. 2016’da darbe girişiminde de Batılı müttefikleri Türkiye’ye destek vermedi. İşte bu gelişmeler Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’a, “NATO görevini yerine getirmedi” dedirtti.
Üstelik bölgedeki son gelişmeler, Türkiye’nin dost rejimlerini tek tek ortadan kaldırdı. Bu da yetmiyor gibi Amerika’nın Suriye’de Kürtler ile ittifak kurması ve Rusya’nın savaşa girmesi Ankara’ya nahoş sürprizler oldu. Neticede NATO üyesi Türkiye, Rusya ve İran’ın müttefiği oluverdi. Bununla beraber Türkiye NATO üyeliğinin sorgulamadığını, Rusya ile yakınlaşmanın, “Batı’ya uyarı olmadığını” söylese ne olur diyen Tarasov, yazısını bitirirken "bölgede dengeler çabuk değişiyor, bakalım, bu iş nereye gidecek" dedi.
EADaily sitesinde çıkan yazıda ise “Erdoğan’ın El-Bab’da tökezlediği” iddia edildi. Yazıya göre Halep eyaletinde Şam ordusunun ve Kürt milislerinin başarılı operasyonları Türkiye’yi “iyice tedirgin etmiş”. Bununla beraber Türk tarafından, “Rakka operasyonunun” El-Bab’ı takip edeceğine dair açıklamalar geliyor.
Ama söz konusu gidişat pek olası değil. Rakka yolu, fiilen Kürtlerin elindeki Menbic’den geçtiği için Türk-Kürt çarpışması kaçınılmaz görünüyor. İş bu noktaya gelirse Kürtler’in Şam ordusu ile “durumsal ittifaka” girmesi doğal. Şam da Ruslar’dan yardım isterse durum tamamen karışacak. Moskova, uçak krizinden sonra Kürtlere kucak açmış. Ankara ile barıştıktan sonra bu destek azalmış ama devam ediyor.
Üstelik Rakka bölgesinde Amerikalı ile Rusların hareketliliği arttıkça El-Bab’ı bir türlü alamayan TSK, IŞİD başkenti operasyonuna da geç kalıyor.
TSK’nın Şam ordusu ile olası sıcak teması Rusya’nın işine gelmezken ABD, Moskova-Ankara-Tahran eksenini çatlatmaya bakıyor, çünkü Amerika yıllarca, kendisinin katılmadığı her türlü ittifaka karşı çıkmakta. Yazara göre Türkiye’nin zaten ne Rusya, ne de İran ile uzun vadeli ittifaka girmeyeceği malum. Ne de olsa ABD, İsrail ve Suudi Arabistan, şimdiki “üçlü ittifağı” bile bir an önce bozmaya çalışırken Türkiye’ye, gözünü kamaştıracak bir teklif sunuyor. Ortadoğu’da yeni teröre karşı koalisyon kurulacakmış, başına Türkiye getirilecekmiş diye.
Ne var ki Ankara’nın göğsünü kabartan bu teklif gerçek ile pek alakalı değil. Nedeni basit, teklifte bulunanlar, Türkiye’nin bölgedeki tutumunu düşünmüyor, sadece üçlü ittifakı bozmakla uğraşıyor.
Aynı sitede yayımlanan yazıda Andrey Ganja, yeni Ortadoğu haritasını çizmeye çalışıyor. Yazara göre IŞİD ortadan kaldırıldığında bile Suriye ve Irak eskisi gibi kalamaz.
İstemesek bile Dicle ve Fırat ovalarından gıda, Kerkük ve Palmira petrol yataklarından enerji ve döviz sağlayan “IŞİD devleti”, para birimi, ordusu, hükümeti ile bir gerçektir. Hatta “cihatçılar” Musul ve El-Bab’da efektif bir şekilde ayrı koalisyonlara karşı direniyor, Kerkük, Şam ve Deyr’a saldırmaya devam ediyor. Önemli olan, Suriye ve Irak’ta çoğunlukta olan Sünnilerin oldukça büyük kısmının, Şii ve Nusayri “sapıklarına” karşı savaşan IŞİD’e destek vermesidir. Gene de on iki devlete kafa tutmaya çalışan IŞİD’in geleceği “parlak” sayılmaz.
IŞİD’in zirveye çıktığı 2014’te cihatçıları durdurmayı başaran tek güç Kürtler oldu. 2003’te Irak Kürdistanı resmen “geniş otonomi” statüsüne kavuştu. Yetmedi, geçen Ocak’ta Asharq Al-Awsat’a konuşan Mesut Barzani, "Irak’la iyi partner olamadık, inşallah iyi komşu olacağız" dedi.
Şam ordusu, “ılımlı muhalefet” ve IŞİD’e karşı savaştıktan sonra Suriyeli Kürtler, üç “kanton” kurarak otonom Rojava’nın kuruluşunu ilan ettiler. Ardından ABD’nin Rakka seferi çağrısına kulak vermeden Kobani’yi Afrin ile birleştirmeye çalıştılar. Ne var ki Türkiye’nin çıkışı buna izin vermedi.
Yazara göre Rojava, bir aile tarafından yönetilen, otoriter, yani “tipik Ortadoğu devleti” olan Irak Kürdistanı’ndan çok farklı. Suriyeli Kürtler, “liberter sosyalist” bir devlet kurmaya çalışıyor. İlan edildiği gibi Rojava kantonlarına “geniş federatif haklar” tanıyacak, bütün dinlere hoşgörü ile yaklaşacak, Kürt, Arap, Ermeni, Süryanilere aynı muameleyi yapacak, erkek-kadın eşitliğini sağlayacaklar.
Yeni devletin en büyük iki gözdağı Erbil ve Ankara. Üstelik Suriyeli Kürtler ABD ve Rusya’nın “gözbebeği” halinden çıktı, her iki süper güç, artık Türkiye’ye göz kırpıyor. Buna göre Rojava yeni müttefik arayışına girmek zorunda...
Suriye’nin kuzeyinde fiilen kurulan “Güvenlik Bölgesi” yazarın deyişiyle, “Türkiye’nin Kürtler’den duyduğu korkunun ürünüdür”. Şu an 2 bin kilometrelik alanı TSK’nın kontrolü altında. Erdoğan’ın planı, bu bölgede Suriyeli Sünnileri hem Şam’dan hem IŞİD’den korumak.
İdlib’e göz atalım. Yakın zamana kadar Cebhet en Nusra’nın kontrol ettiği bu bölgeye Halep’ten çeşit çeşit “cihatçı” kaçarak buradaki dengeleri değiştirdi. Neticede İdlip, Cebhet Fatih eş Şam, Ahrar eş Şam, Cund el Aksa ve “oranın yerlisi” Cebhet en Nusra arasındaki savaş alanına dönmüş. Bu savaştan kim galip çıkarsa çıksın, kendisine bir tane “egemen devlet” istemesi doğal.
Tabii ki listeye 'kısıtlanmış Irak ve Suriye’yi ekleyelim' diyor Ganja. Onların geleceği de meçhul.
WIN/Gallup International Ajansı tarafından düzenlenen anket sonuçlarını okuyucularına aktaran İzvestiya gazetesi, dört NATO ülkesi vatandaşlarının, olası askeri saldırıya maruz kaldıklarında Rusya’nın müttefiki olmayı tercih ettiklerini yazdı. Sözkonusu ülkeler Bulgaristan, Yunanistan, Slovenya ve Türkiye.
Aynı zamanda Bulgarlar ve Yunanlar, ülkelerine en büyük tehlikenin Türkiye tarafından geldiğini öne sürüyor.