Salgın günlerinde sinema ve televizyon dünyası ne istiyor?
Korona virüsü salgınının her alanda etkilerini hissettirdiği bugünlerde sinema sektörü nasıl ayakta kalacak? Sinema dünyası bu süreci nasıl yaşıyor ve durumu nasıl tahlil ediyorlar? Geleceğe dair öngörüleri ve temennileri neler? Pelin Esmer, Tuba Ataç, Nail Aydın, Cem Terbiyeli ve Alican Durbaş anlatıyor...
DUVAR - Korona virüsü salgınının her alanda etkilerini hissettirdiği bugünlerde sinema sektörü nasıl ayakta kalacak? Sinema ve televizyon dünyası bu süreci nasıl yaşıyor ve durumu nasıl tahlil ediyorlar? Geleceğe dair öngörüleri ve temennileri neler?
Soruşturma dizimizin 2. bölümünde yönetmen Pelin Esmer, Sinema Televizyon Sendikası Genel Başkanı Tuba Ataç, set amiri Nail Aydın, yardımcı yönetmen Cem Terbiyeli ve kısa film yönetmeni Alican Durbaş anlatıyor.
YÖNETMEN PELİN ESMER: Şimdi sanırım bu tür gerilla tarzı, daha küçük yapımlar temel üretim şekline dönüşecek. Belki fena da olmaz, yokluklardan, savaş yıkıntılarından yeşeren farklı sanat şaheserlerine tarih boyunca şahit olduk. Avrupa'da mahalle sinemaları var. Küçük bir sinema salonu ve kafesiyle mahalleliye, sinemacılara, sinemaseverlere çok güzel programlar düzenliyorlar. Keşke burada da açılsa böyle mekânlar
Kapsamlı bir analiz için erken olmasına rağmen bugünden baktığınızda sinema nasıl etkileniyor, gelecekte nasıl etkilenecek?
Virüsün "normale" döndüğümüz zaman sadece ekonomik değil sosyal ve politik etkilerini de görüp bizzat yaşamadan bunu tahayyül etmek kolay değil. Ama sinemanın virüs öncesi dertlerinin biraz daha ağırlaşarak devam edeceğini öngörmek o kadar zor değil. Yapım ve dağıtım için destek zaten oldukça kısıtlıydı, dolayısıyla birçok film yapılamıyordu, yapılanların çoğu da gerilla tarzı bin bir zorlukla yapılıyordu. Şimdi sanırım bu tür gerilla tarzı, daha küçük yapımlar temel üretim şekline dönüşecek. Belki fena da olmaz, yokluklardan, savaş yıkıntılarından yeşeren farklı sanat şaheserlerine tarih boyunca şahit olduk. Aslında bilmediğimiz şey değil, yıllardır buna idmanlı bile sayılırız, kısıtlı imkânlarla koca dünyalar kurmanın yollarına bakacağız. Bunu daha dijital olanaklar bu kadar yaygın değilken sinemacılarımız yaptı 90’larda, şimdi daha da mümkün.
Dağıtım meselesine gelirsek, hadi öyle ya da böyle bir şekilde filmleri yaptık, seyirciye nasıl ulaştıracağız meselesi dağ gibi duruyor hala önümüzde. Son yıllarda dijital platformalar esaslı bir alternatif olarak hayatımıza girdi. Netflix, MUBI, Apple gibi platformların sağladığı hız ve kolaylığı görmezden gelemeyiz. Seyirci olarak evinizde otururken aradığınız filme küçük bir ücret ödeyerek ulaşabiliyor olmak, yapımcı, yönetmen olarak da sinema salonlarında "iş yapmadığı" için uzun süre tutamadığınız filmlerinizi geç de olsa seyirciye ulaştırabilmek çok önemli, bu platformlar bunu sağlıyor. Ama yeterli değil. Daha çok sayıda olmalı. Bu büyükler dışında küçük ve orta ölçekte pek çok platformun oluşması, daha çok filme, daha farklı türlere gösterim için kapılarını açması gerek diye düşünüyorum. Bırakın vizyonu, bazen festivallerde bile izleyemediğimiz bazı filmleri izleyebileceğimiz farklı platformlar olmalı. Bunlar büyük yatırımlar da gerektirmiyor üstelik.
Bu dijital platformların rahatlığına iyiden iyiye alıştık, şimdi hele tek alternatif, sinema salonlarını yavaş yavaş ölüme mi terk edeceğiz? Bu süreç bir süre önce başladı ama o kadar da umutsuz değilim. Sinema salonlarının küçülerek de olsa kalacağına inanıyorum. İnanmak istiyorum diyelim.
Bu konuda seyirci nasıl destek olabilir?
Seyirci eğer dijital platformun yanı sıra filmi sinema salonunda da izlemeye devam etmek istiyorsa bu talebini dile getirerek, bunu bizzat sinemaya gitmeye devam ederek gösterebilir. Belediyelere, dağıtımcılara, sinema salonlarına taleplerini iletebilirler. Sonuçta sanat da bir ihtiyaç ve bu ihtiyacımızın da karşılanmasını istemeye hakkımız var, değil mi?
Sinema özelinde alınabilecek önlemler var mı, bu konuda endişeleriniz, beklentileriniz ne yönde?
Yapım açısından farklı üretim biçimleri denemek, daha az maliyetli projelere kafa yormak şart gibi görünüyor. Dağıtım açısından da daha çok düşünüp alternatif yollar bulmak için vaktimiz var. Hep konuştuklarımızı yinelemekte zarar yok: Bağımsız filmler gösteren sinema salonlarına kültür bakanlığından, sponsorlardan, seyirciden, yurtdışı kaynaklardan ciddi anlamda bir destek gelmezse hele bu virüsten sonra açık kalmaları bence pek mümkün değil artık. Türkiye yurtdışında bazı destek kuruluşlarına üye olmadığı için bu tür dış desteklerden de faydalanamıyoruz. Öncelikle bu tıkanık yolların açılması işe yarayabilir.
Var olan birkaç bağımsız salona desteğin dışında yeni küçük sinemaların açılması için de destek gerek. Avrupa'da mahalle sinemaları var. Küçük bir sinema salonu ve kafesiyle mahalleliye, sinemacılara, sinemaseverlere çok güzel programlar düzenliyorlar. Keşke burada da açılsa böyle mekânlar.
Bunlar açılana kadar beklemeye gerek yok, belediyeler var. Bildiğim kadarıyla her belediyenin bir salonu var, gerekiyorsa biraz elden geçirip sinema olarak hizmete açabilirler, vizyonda göremediğimiz filmleri bize sunabilirler. Bunu yapan belediyeler var, örnekleri çoğaltmak lazım. Ayrıca Kadıköy Belediyesi gibi pek çok belediye küçük de olsa bir Sinematek açabilir. Heyecanla bekliyoruz tamamlanmasını. Bu tür mekânlar sadece film izlemek, göstermek için değil yeni sinemacıların da doğmasına olanak sağlayan mekanlar.
Dijital platformu sinema salonuna alternatif ya da rakip olarak görmek yerine iki alternatif sunum alanı gibi görmekte fayda var. Bir arada var olmaları imkânsız değil. Sinemacı, yapımcı, dijital platform arasında bazı anlaşmaların düzenlemesiyle ikisinin birlikte var olması mümkün, örneklerini biliyoruz. Bir filmi sinemada izlemek elbette çok farklı bir deneyim. Dijital platform onu ikame edecek bir yer değil ama artık sevelim sevmeyelim yaşadığımız hayatın getirdiği bir teknolojik yenilik, kolaylık, göz ardı edilemez. İkisi bir yastıkta kocasınlar diyelim.
SİNEMA TELEVİZYON SENDİKASI GENEL BAŞKANI TUBA ATAÇ: Asla ve asla gerekli önlemleri alalım ve sete çıkalım gibi bir durum söz konusu değil sektör dinamiği açısından. Fakat ilk virüs çıktı, setleri durduralım dedik, neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Diğer bileşenlerle birlikte çok hızlıca yol aldık ve neredeyse yüzde 98 oranında sektörü durdurduk
Sinema Televizyon Sendikası olarak şu anda sinema ve televizyon sektöründe yaşayanları bize anlatabilir misiniz?
Açıkçası sendikadan bir parça korkuluyor o yüzden 1700 civarı üyemiz var. Ortalama çalışan sayımız ise 7 bin. Bu insanları aileleriyle düşünürseniz etkilenen insan sayısı çok daha yüksek. Biz çok büyük bir çıkmazdayız. Sektör olarak tehlikeli sınıfta çalışan bir sektörüz. Bu resmi gazetede yayımlandı, 2015’te tehlikeli sınıf klasmanına geçtik. Oyuncular ve yardımcı oyuncular olmaksızın, setler minimum 80 kişiden oluşur. Genelde üç kamerayla çalışıldığı için üç ayrı set-up kurulur, ve oyuncular hariç çalışanların 200-250 kişiye çıktığı bir ortam var. Herkesin birbirine dokunmak zorunda kaldığı, kostümün, makyajın, kameranın, ışık ekibinin mesafe koruması mümkün değil. Dışarıyla da ilişki halinde olan bir sektörüz. Tek bir fiks mekânımız yok, aynı gün içinde 3-5 mekân değiştiren bir sektörüz. Dolayısıyla bu salgın bizim için çok büyük bir tehlike. Asla ve asla gerekli önlemleri alalım ve sete çıkalım gibi bir durum söz konusu değil sektör dinamiği açısından. Fakat ilk virüs çıktı, setleri durduralım dedik, neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Diğer bileşenlerle birlikte çok hızlıca yol aldık ve neredeyse yüzde 98 oranında sektörü durdurduk.
Ama zaman geçiyor ve bizler günlük yevmiyeli ya da haftalık yevmiyeli çalışan insanlarız. Reklama gidersin günlük para alırsın, faturanı kesersin. Sinemada haftalık alırsın. Dizide bölüm başına alırsın. Dolayısıyla açılan hiçbir ekonomik paket bize uymadı, biz ne Kısa Çalışma Ödeneği’nden den ne İşşizlik Sigortası’ndan yararlanabiliyoruz. Sgk’li değiliz, 4a’lı değiliz. Dolayısıyla sıfır geliri var çalışan arkadaşların. Hiçbir paketten yararlanamadıkları gibi setleri durdurun dedik setler durdu su an kimse çalışmıyor ve kimselin geliri yok. O yüzden büyük bir sıkıntı içindeyiz. Hükümetin bir an önce resmi bir karar ermesi ve biz çalışanlar için paket açıklaması gerekiyor.
Bunun yurtdışındaki emsallerine baktınız mı?
Yurtdışında birçok paket açıklandı ama bizde yok. Şu anda deli gibi yurtdışıyla yazışıyoruz ve bir fon bulmaya çalışıyoruz. Şöyle müjdeli bir haber verebilirim, bir fon almak üzereyiz ama mayıs sonunda netleşecek. 2 bin 500 kişiye asgari ücret ayarında bir meblağ dağıtabileceğiz. Ama bu tamamen kendi uğraşlarımızla olan bir şey. Asla hükümetle alakası yok, resmi bir şey değil. Bizim yurtdışı bağlantılarıyla sağlamaya çalıştığımız bir şey ve daha kesin de değil. Yazışmalarımız devam ediyor. Onun dışında maalesef çalışan arkadaşların hiçbir geliri yok.
Bazı setlerin başladığını, ya da başlayacağını duyuyoruz. Çalışmaya mecbur bırakılacak sinema emekçileri açısından bu konuda ne söylemek istersiniz?
Şu anda üç dizi çekime devam ediyor. Bir dizi hiç durmadı, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz. Orada da kanalın yapımcıya baskısı söz konusu. Atv’nin duruşu çok zayıftı. Diğer kanallar çok büyük bir duruş sergilediler, bu dönemde yeni bölüm beklemediklerini deklare ettiler. Ama bu kanal maalesef ki ben kasetimi, yeni bölümleri isterim dedi ve o anlamda bir baskı oluşturdu var olan sözleşmeler üzerinden. Bu yapımcının da işine geldi, dolayısıyla dizi hiç durmadı. Şimdi iki dizi daha başladı başlayacak diye haber geldi, biri Arka Sokaklar, diğeri Kuruluş Osman. Ama şu an sokağa çıkma yasağı var, çekemiyorlar. Ama bu üç dizi maalesef devam ediyor. Bizim resmi bir açıklama olmadığı maalesef yaptırım gücümüz yok. Bakanlıktan herhangi bir açıklama gelmediği için bu diziyi durdurun diyemiyoruz, seti basamıyoruz, zorla durduramıyoruz sendika olarak. Etkimiz bir yere kadar, ancak kamuoyu baskısıyla durdurabiliyoruz. O yüzden bu setleri maalesef durduramadık.
SET AMİRİ NAİL AYDIN: Şu an sahaya çıkmanın da çok mantığı yok. İnsanlar alacakları paraları daha hızlı alırlarsa belki bu süreci daha az kaygısız geçirebilirler. Önce bu sağlanmalı. Şu anda sahaya sete çıkmayı planlayanlar var ama bu şu anda içi boş bir iyi niyet. İnsanların alacaklarını nasıl hızlandırırız ve ekonomik düzenini nasıl yola sokarız bunu düşünmek lazım ki sistem işlesin, çark durmasın.
Korona salgını çalışmalarınızı nasıl etkiledi?
Salgın açıklandığında ben şehir dışındaydım, ailemi orada bırakıp iş için geri dönecektim. Tam yola çıktım, yapımcılar ufak ufak aramaya başladı, sonra bir anda işler durdu. Mart’ın ortaları falandı, sonra anladık ki uzun bir süre bizim sektör duracak. Böyle hep dip dibe çalıştığımız için zaten sosyal mesafe uygulamamız çok zor. Sete giremeyeceğimiz için her şey durmuş oldu. Yani bizim sektörde insanlar günlük seyriyle çalıştığı için ve bir dolu insanın da sosyal güvenliği olmadığı için çalıştığı süre içinde şirketler tarafından sigorta yapılıyordu. Yani bir kurumsal kimliğiniz yoksa sektör içinde, çoğunluk böyledir bizim sektörde, çalışmıyorsan sosyal güvencen de yoktur.
Mesela ben bir şirket ortağıyım, set şirketi ortağıyım, 22 yıldır sektördeyim. Set amirliği yapıyorum. Neredeyse ortalama 65-70 kişilik bir ekibimiz var toplamda. Konuştuğum arkadaşlar geçmişteki çalıştığı işlerin ödemesini alarak, bekleyerek geçimini idame ettiriyor. Herkesin gelecek kaygısı var, ama bunların içinde kimi iki ay idare edebilecek durumda, kimi iki ay sonra artık eksi noktaya geçecek durumda. Durulma var, dolayısıyla insanların banka kredisi dışında bir çıkar yolu yok, en büyük sorunlardan biri de bu. Bizim sektöre baktığımızda, bir taraftan insanların ne zaman sete çıkacağı belli olmadığı için bir bilinmezlik var. Ülkede vaka artışı ne zaman ki aşağı iner, hayat ne zaman ülkede normale döner, biraz bizde de eş zamanlı olarak çalışabiliriz. Sosyal mesafeyi koruyamayacak bir sektördeyiz, böyle dip dibe çalışmak zorundayız, ışığı, tekniği, görüntüsü, yönetmeni, vs. dolayısıyla. Yani makyöz oyuncuya makyaj yaparken ne kadar sosyal mesafeyi koruyabilir?
Benim genel olarak korona ile ilgili en büyük endişem insanların önünü görememesi, belirsizlik şu an sektöre hâkim. Yani bununla kimse çıkıp işte ben 15 gün sonra sete gireceğim diyemez, çünkü kendi içinde bir otokontrol var. Atıyorum, Görüntü Yönetmenleri Derneği ülke durulmadan sahaya çıkamayız derken öbür taraftan setlerin başlaması manasız olur. Dolayısıyla topyekûn hareket olması lazım. Derneklerde, sendikalarda konuşuluyor, sendika sürekli nabız yokluyor, işte hem meslek birlikleriyle konuşuyor hem derneklerle. Ama tabii şu an tam olarak bir fikir birliği yok çünkü dediğim gibi bu biraz ülkenin nereye gittiği ile ilgili.
Salgın süresinde çalışmaya devam eden veya başlamayı düşünen setler konusunda ne düşünüyorsunuz?
Reklamcılar belki 15 kişiyle çekim yapabilir ama sinemacılar çok kalabalık ekiple çalışıyor. Reklamcılar sete başlarsa sinemacılar da çıkmak ister, bunun önüne geçemezsiniz. Şu anda zaten valilikten bir çalışma için izin alamazsınız. İnsanların elinde dünya kadar senaryo var şu anda çekilecek. 60-70 kişi bir otelde barınıp nasıl sete çıkacak? Şu an sahaya çıkmanın da çok mantığı yok. İnsanlar alacakları paraları daha hızlı alırlarsa belki bu süreci daha az kaygısız geçirebilirler. Önce bu sağlanmalı. Şu anda sahaya sete çıkmayı planlayanlar var ama bu şu anda içi boş bir iyi niyet. İnsanların alacaklarını nasıl hızlandırırız ve ekonomik düzenini nasıl yola sokarız bunu düşünmek lazım ki sistem işlesin, çark durmasın. Bunu söylemekte çekinmiyorum, Netflix proje bazlı çalışan bir şirket, güçleri var ve durdurdukları 3 günlük projeye bile, çalışan ekipler mağdur olmasın diye ikramiye vermişler. Geçen hafta biz hayatımızın şokunu yaşadık. Ben 22 yıldır bu sektörde çalışıyorum, benden daha eski ortaklarım var. Şoke olduk, inanamadık, böyle bir şey olabilir mi dedik, ileriye dönük bizi borçlandırıyorlar mı dedik. Bunu baz alarak belki biz de sendika veya meslek birliği yoluyla bu geçiş sürecinde halihazırdaki alacakları hızlandırıp sektöre can suyu katabiliriz. Yoksa insanlar bankalardan kredi çekmek zorunda kalacak ama çalışanların çoğu freelance olduğu için ellerinde bu banka bürokrasisini yönetecek belgeler yok. Herkes birbirinin parasını ödemeli ki, tehlikeli setler ortaya çıkmasın ve biz kendimizi ateşe atmayalım. Yani şu anda iki ay sonra parasını alacağı bir günlük çekim için virüs kapmak istemez kimse.
YARDIMCI YÖNETMEN CEM TERBİYELİ: Salgın sürecinde en büyük direnişi oyuncuların göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Ara verilen setlerin yüzde 90’ı oyuncuların etkisiyle durduruldu. Bizim dizide de bu geçerli. Bizim camiada kaba tabirle bir deyim vardır, bugün sette kim ölse set durur diye konuşuruz, yalnızca oyuncu ölse set devam etmez. Onun dışında herkesin yerine bir iki günde başkası bulunabilir. O yüzden oyuncuların insanları evde tutmaya yönetmesi gerekiyor
Korona salgını ilan edildiğinde setteydiniz, bu süreci nasıl yaşadınız?
Ben biraz daha şanslı sayılanlardanım. Netflix projesinde çalışıyordum, Türkiye yapımcısı da BKM, biri dünyanın biri Türkiye’nin devi o yüzden setimiz normal koşulların çok üzerindeydi. Planladığımız dokuz haftalık bir set vardı ve biz 8. haftanın ikinci günündeydik. 13 Mart’ta ara vermek zorunda kaldık. Bu karardan iki gün önce genel bir toplantı yapıldı, bunun sonucunda ekip projeyi tamamlamak konusunda hemfikirdi. Ama sette bir huzursuzluk vardı ama başımıza ne gelebileceğinin farkında değildik, virüs bize çok uzaklardaydı daha. Ülkede ilk hastanın açıklandığı gün sette huzursuzluk büyümeye başladı. Ekim tüm önlemleri aldı, mekânlar ilaçlandı, sabah-öğlen ateş ölçüldü, günde 3-4 kez dezenfektan dağıtıldı, tuvalet ve el-yüz yıkamak için bir şirketle anlaşıldı, istediğimiz zaman gidip el yıkabiliyorduk. Vakaların artmasıyla birlikte oyuncuların sıkıntılı günleri başları çünkü onların birbirine teması çok fazla. Bir daha toplantı yaptık. Makyöz, kuaför, kostüm ekipleri birebir temasta kalmak zorunda ve sosyal mesafeyi koruyamıyorlardı, dolayısıyla ekip ara verme kararı aldı. Bu kararda da oyuncuların büyük etkisi oldu. Yoksa ekip açısından 5 günlük işi bitirmek bize daha mantıklı geliyordu. Sonrasında hepimiz eve karantinaya girdik.
Burada Netflix’in bize bir güzelliği oldu. Ekibin tamamına bir yardım paketi vereceklerini açıkladılar ve bunu insanlara dağıttılar. Kimisine bir, kimisine iki kaşe verildi. Geçen 3-4 gün içinde bütün ekibe gittiğini biliyorum. Birkaç gün önce de Zoom üzerinden ekiple toplantı yaptık. Ben İngiltere’deki çekim koşulları üzerine bir dosyaya ulaşmıştım ve onun üzerinden bir planlama yapmaya çalıştık. Benim şahsi fikrim set şu anda imkânsız çünkü sosyal mesafeyi korumamız mümkün değil. Biz, devletin camilere girmeyi yasaklamaya başlamasıyla sete ara vermeye karar verdik. Hükümetin bu öngörüsüne göre plan yapmaya çalışıyoruz. Daha önce çift kamerayla çalışıyorduk, daha geniş bir ekibe ihtiyacımız oluyor. Onu bir kameraya indirmeyi ve sosyal mesafeyi sağlamayı düşündük. Belki Ramazan Bayramı’ndan sonra başlayabiliriz. Bizim 5 günlük bir çekim süremiz var, sonrasında ekip eve dönüp 14 günlük karantina sürecine girebilir. İngiltere’de ekibin özel araçlarla ulaşımının sağlanması ya da herkesin tek başına kaldığı bir otel odası önerisi var. Ekibin daha fazla tuvalet arabasına ihtiyacı olduğunu konuştuk, normalde set ekibi için bir kadın bir erkek tuvalet karavanı oluyor. Onların içinde de birer lavabo ve 3-4 tuvalet oluyor. Oyuncuların ve yönetmenlerin karavanı ayrı. Yemekleri de ya ekip kendi getirecek ya da sette yapılan yemeklerde özenli bir dezenfektasyon yapılacak ve yemek yerken 2 metrelik sosyal mesafe kuralını uygulayabileceğimiz bir masa düzeninin kurulması konuşuldu. Ama oyuncular sosyal mesafelerini koruyamayacaklar. Sahne icabı birbirlerine yakın davranmaları gerekiyor.
Biz ara vermeden bir gün önce sendika setlere ara verilmesi üzerine uzlaşmıştı. Biz de bir gün sonrasında ara verdik. Yapım şirketleri ve kanallarla görüşüp şu anda çalışmayan ekip arkadaşlarımıza maddi yardımda bulunması gerektiği ifade edildi. Bir sonuç alındı mı bilmiyorum.
Peki iki kamera yerine bir kamera ile çalışılınca bir daralma ve işsizlik sorunu ortaya çıkmaz mı?
Bu kesinlikle ciddi bir sorun. Kesinlikle ekipleri azaltmadan şöyle bir organizasyon mümkün Ama benim anlattığımda göz ardı etmememiz gereken şey Netflix ve BKM ile çalışmam. Onların söylediği, ekipten kimsenin atılmayacağı. Her gün sette olması gereken bazı insanlar var, görüntü yönetmeni, yardımcı yönetmen, yönetmen, oyuncuların hepsi. Ama bazı insanlar devridaim yapabilir. Ben yardımcı yönetmenlik yapıyorum ve ekibim altı kişi. Ben 3G üzerinden bir gün üç kişiyle ertesi gün diğer üç kişiyle çalışabileceğimi söyledim, görüntü yönetmeni de böyle çalışabileceğini söyledi. Böylece herkesin para kazanmaya devam edebileceğini söyledik. Ama bizimki biraz özel bir koşula denk geliyor. Daha önce başka yapım şirketleriyle de çalıştım, hiçbir yapım şirketi çalışmayan bir kişiye para ödemez. Hasta olup gelemesen bile bir iki gün sonra sıkıntı çıkar.
Bu koşullarda, işverenlerin insanları daha kötü çalışma şartlarına mecbur bırakabileceğini ve kaşelerin düşebileceğini öngörmek mümkün mü?
Daha dün bir ekip arkadaşımla bu konuyu konuştuk. Sinema filmlerinde inanılmaz bir azalma olacak. Sektör şöyle ilerler, Mayıs-Ekim arası sinema çekimleri artarak yapılır, Ekim-Mayıs arası sinema filmleri azalır, “arthouse” filmler ya da daha düşük bütçeli filmler çekilir. Çünkü gişe beklentisiyle çekilen filmlerin gösterimi Kasım sonunda başlayıp Mart’a kadar devam eder. Benim ve arkadaşlarımın öngörüsü 1-1.5 yıl filmlerin gösterime girmeyeceği. Kime sorsak, sinemaya gitmeye önyargıyla bakıyor insanlar. Kapalı bir mekândasınız ve dip dibe oturuyorsunuz. Bu riske kimsenin girebileceğini düşünmüyorum, gişe beklentisi olmayan ya da “arthouse” bir film bile yapsanız filmler iptal , bazıları online olarak düzenleniyor. En başta Cannes Film Festivali iptal. Buna karşın online platformlardaki dizilerin çoğalacağını düşünüyoruz. Onun dışında televizyon dizileri kesinlikle çok artacaktır. Burada da kaşelerin düşmesi konuşulacaktır çünkü evlerinde kalan ve çok zor durumda olan insanlar var. Bu inşalar çalışmak için kaşe düşürmek zorunda bırakılacak ve bu da az para isteyenin çalışacağı anlamına geliyor. Bizim sektörde ne kadar taban fiyat belirleseniz de fiyat kıranlar işleri kapar. Ancak çok kalifiye olmanız lazım istediğiniz fiyata çalışmanız için.
Bu durumun önüne geçmek için ne yapılabilir?
Salgın sürecinde en büyük direnişi oyuncuların göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Ara verilen setlerin yüzde 90’ı oyuncuların etkisiyle durduruldu. Bizim dizide de bu geçerli.
Bizim camiada kaba tabirle bir deyim vardır, bugün sette kim ölse set durur diye konuşuruz, yalnızca oyuncu ölse set devam etmez. Onun dışında herkesin yerine bir iki günde başkası bulunabilir. O yüzden oyuncuların insanları evde tutmaya yöneltmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Bu hafta bir arkadaşımı bir sinema filmi için sete çağırmışlar, bütün sosyal mesafe kurallarına uyacağız, maske ve dezenfektan vereceğiz demişler. Şu anda yapım şirketleri, evde kalanların parasızlığından faydalanmaya başladılar ve bundan yararlanarak ucuza film yapabileceklerini düşünüyorlar. Ve zor durumda olan bir insan da mecburen gidecektir. Ama bu da salgının uzayabileceği ve vakaların atabileceği anlamına geliyor. Burada bana hâlâ para yattığından dolayı ahkâm kesiyor olabilirim ama zor durumda olan biri “ne yapayım, çalışmaya mecburum” diyecektir.
KISA FİLM YÖNETMENİ ALİCAN DURBAŞ: Festivaller ya ileri bir tarihe erteleniyor ya da online gerçekleştiriliyor. Festivallerin online gerçekleştirilmesi, filmlerin seyirciyle buluşması için önemli olabilir ama tabii festivallerin aynı zamanda bir buluşma ortamı sağladıkları göz önüne alındığına, bu durum sinemacılarda buruk bir tat bırakabilir.
Genel bir sektör değerlendirmesinden ziyade naçizane kendi durumumu paylaşmak istiyorum. Ben kısa film ve video üretiyorum. Bunun dışında ekonomik olarak geçimimi ya projelerde freelance reji asistanlığı yaparak ya da bazı tanıtım filmleri çekerek ve montajlayarak geçiyordum. Bu durumun bu sektörde geçimini sürdüren pek çok kişide kaygı ve sıkıntı yarattığını gözlemliyorum. Sonuçta sinema her zaman bir belirsizlik barındırır, bu belirsizlik daha da büyüdü ve sinemacılar buna adapte olmaya çalışıyorlar.
Şu anda bir kısa filmimin post-prodüksiyon süreciyle ilgileniyorum. Neyse ki post-prodüksiyon aşamasındayız ve bu süreç daha bireysel çalışmaya dayalı olduğu için bu salgın döneminde ilerleyebiliyoruz. Eğer filmin çekimleri bu sene için planlansaydı filmi gerçekleştiremezdik. Film tamamlandıktan sonra da nasıl bir festival sürecinin olacağı tabii ki belirsiz. Festivaller ya ileri bir tarihe erteleniyor ya da online gerçekleştiriliyor. Festivallerin online gerçekleştirilmesi, filmlerin seyirciyle buluşması için önemli olabilir ama tabii festivallerin aynı zamanda bir buluşma ortamı sağladıkları göz önüne alındığına, bu durum sinemacılarda buruk bir tat bırakabilir. Bunun dışında, uzun metraj bir senaryo geliştiriyorum ve çeşitli platformlara başvuruyorum. Gözlemlediğim kadarıyla bu platformlar başvuruları kabul ediyorlar ama bu platformların ya önceden belirledikleri tarihlerde online yapılacağını ya da duruma göre erteleme kararı alacaklarını tahmin ediyorum.