Salgın halinde eğitim
Birçok üniversitenin ve Millî Eğitim Bakanlığı'nın yaptığı eğitim biçimine, eğitim teknolojileri literatüründe uzaktan eğitim denmez. Zira uzaktan eğitimde herhangi bir dersin tasarımı aylar süren bir süreçtir. Bir kamera karşısında ders anlatarak uzaktan eğitim yapmış olmuyoruz. Şu anda yapılan uzaktan eğitim biçimine ivedili uzaktan eğitim denilmekte ve bu tarz eğitime genellikle kriz anlarında ve aciliyet talep eden durumlarda başvurulur.
Ziya Toprak*
Yeni tip korona virüsü tüm yaşamı kuşattı. Yaşamı sadece hayatta kalmaya indirgedi. Şimdi ülke olarak deneyimlemediğimiz bir bölgeye girmiş bulunuyoruz. Deneyimlerin, gündelik hayatın ve alışkanlıkların yabancı olduğu bu bölgede yeni biçimler ve deneyimler keşfediliyor.
Bu yeni keşif alanlarından birisi de biçim değiştiren öğrenme ve öğretme pratikleri. Eğitim teknolojilerine ulaşmanın sınıfsal bir mesele olduğuna dair bir takım değerlendirmeler geliyor olsa bile esas olarak eğitim-öğretim alanındaki çoğumuza yabancı olan bu yeni deneyime dair henüz çok fazla şey yazılmadı. Bu boşluk, özelde eğitim teknolojilerini ve uzaktan eğitimi, genelde eğitim hallerimizi tartışmaya müsait bir alan yaratıyor.
Virüsün Türkiye’ye geldiği haberi ile her seviyede eğitim-öğretim aktiviteleri önce askıya alındı, daha sonra çevrimiçi platformlarına taşındı. Kendi altyapısı olan üniversiteler dersleri bu mecralara kaydırırken, bu altyapıya sahip olmayanlar dışarıdan hizmet alım yoluna gittiler. Millî Eğitim Bakanlığı ise uzunca bir zamandır üzerinde durduğu Eğitim Bilişim Ağını (EBA) ve zaten yüksek bir tecrübeye sahip olduğu televizyon üzerinden eğitim aracılığı ile bu yeni hale ayak uydurmaya çalışıyor. Millî Eğitim Bakanlığı şu sıralar öğretmenleri sürece dahil etmenin yollarını arıyor.
Yukarıda bahsi geçen değerlendirmelerde olduğu gibi eğitim teknolojilerinin önemli bir boyutu erişim ile ilgili. Ve yine haberlerden anladığımız kadarı ile üniversitelerde eğitime erişimde önemli sayılabilecek düzeyde sıkıntılar mevcut. Millî Eğitim Bakanlığı tarafında da öğrencilerin en azından yüzde 20’sinin bakanlığın sağladığı olanaklara erişmekte sıkıntılar çektiğine dair veriler var. Eğitim bilimleri literatüründe eğitim teknolojilerine erişimin sınıfsal bir boyutu olduğuna dair öteden beri tartışmalar yapılmaktadır. Güncel deneyim ilişkin haberler, bunu yapılan daha da görünüyor kılıyor.
Eleştirel eğitimcilerin zaten iyi bildiği bir konu olan, erişimin sınıfsallığı görünenin sadece bir boyutu. Diğer boyutu ise yapılan eğitimin içeriği ile ilgili. Öğretmenin ve öğrenmenin dili de sınıfsaldır. Bir başka ifade ile, eğitim sistemlerinin organizasyonu, yapısı ve pedagojik dili bazı sınıfların (orta-üst) öğrenmesini kolaylaştırıcı ve bazı sınıfların (orta alt-alt) öğrenmesini ise zorlaştırıcı şekilde kurgulanmıştır. Orta ve üst sınıfın kullandığı dil ile pedagojik kodun dili birbirine benzerdir ve bu sayede bu sınıflardan gelen çocuklar ‘başarılı’ olurlar. Türkiye’de büyük çoğunluğu oluşturan alt sınıftan gelen çocuklar, okulun pedagojik diline yabancı oldukları için uzunca bir süre bu dilin kodlarını çözmeye çalışırlar ve bu da onları eğitim içeriği hususunda geri bırakır, okuldan uzaklaştırır ve ‘başarısız’ olurlar. Eğitim sistemlerinin kurgusu bu şekildedir. Bu bağlamda eğitimde eşitlik, aktüel kurgu içerisinde sağlanabilecek bir şey değildir. Uzaktan eğitimin eşitliği gerçekleştirme potansiyeli teknik olarak vardır; ancak teori ve tasarımcı yetersizliğinden dolayı bu çok mümkün görünmemektedir. Dolayısı ile, uzaktan eğitimin daha eşitlikçi bir eğitim sağlayacağına dair savlar, var olan biçimleri ile birer mittir. Eşitlik sadece erişim ilgili değil, doğrudan eğitimin dili ile ilgili bir meseledir.
İçinde bulunduğumuz eğitim ortamının, ön plana çıkardığı diğer husus uzaktan eğitimin yanlış anlaşıldığı ile ilgilidir. Öncelikle, şunu belirtmekte fayda var; birçok üniversitenin ve Millî Eğitim Bakanlığı'nın yaptığı eğitim biçimine, eğitim teknolojileri literatüründe uzaktan eğitim denmez. Zira uzaktan eğitimde herhangi bir dersin tasarımı aylar süren bir süreçtir. Bir kamera karşısında ders anlatarak uzaktan eğitim yapmış olmuyoruz. Şu anda yapılan uzaktan eğitim biçimine ivedili uzaktan eğitim denilmekte ve bu tarz eğitime genellikle kriz anlarında ve aciliyet talep eden durumlarda başvurulur. Çoğu zaman, plansız ve programsız bir şekilde sunulan ve zorunlu hallerde verilen bu eğitimin kırılgan bir yapısı vardır. Dolayısı ile beklentilerin de bu kırılgan yapıya uygun olması gerekmektedir. ‘Uzaktan eğitime geçtik’, ‘geçiyoruz’ türünden ifadelerin tekrar gözden geçirilmesi ivedilik arz etmektedir. Çünkü uzaktan eğitime geçmedik ve geçmiyoruz. Acil bir durumda asgari öğretim ihtiyaçlarını giderme çabası içerisindeyiz.
Uzaktan eğitimin ön şartı kuşkusuz bu tarz eğitimi sağlayabilecek platformların mevcudiyeti. Bu husus birçok üniversite tarafından sağlanamamakta. Birçok üniversitede derslerin tele konferans platformları aracılığı ile yapılma çabası, üniversitelerin hazırlıksızlıklarını gözler önüne sermektedir. Hazır olan bir kısım üniversitelerde ise hazırlık, çoğunlukla hem yüz yüze eğitimi kullanan hem de uzaktan eğitim nüvelerinden yararlanan hibrid öğrenmeye yöneliktir. Kimi üniversitelerin kimi bölümleri ya da fakülteleri ve kimi öğretim üyeleri dışında, uzaktan eğitime gerek alt yapı gerekse teori ve deneyim bağlamında kimsenin hazır olmadığı ortada. Uzaktan eğitim sadece platform meselesi değil, bu eğitimlerin tasarımı, ihtiyaç belirlenmesi, içerik düzenlemesi, materyal tasarımı, öğretim teknikleri ve ölçme-değerlendirme gibi farklı boyutları olan, iyi planlaması gereken bir süreç. Bu eğitimin öğrencilere ulaştırılması ise uzman eğitim/öğretim teknologlarını ve akademik personelin hazır bulunuşluklarını gerektiriyor. Birçok üniversitede bu türden bir hazırlık ya da altyapı mevcut değildir.
Millî Eğitim Bakanlığı tarafında da benzer bir durum söz konusu. Şartlar göz önüne alındığında, Bakanlığın bu duruma üniversitelere nazaran daha hazır olduğunu ifade etmek gerekir. Özellikle Aralık 2019’da kullanıma açılan ve Lise 11-12’lere dönük EBA Akademik Destek Platformu eksileri ve artıları ile bir uzaktan eğitim platformudur ve bu sınıflardaki öğrencilere yardımcı olma olasılığı oldukça yüksektir. Diğer taraftan adı geçen platform dışında, bakanlığın da uzaktan eğitime hazır olduğu söylenemez. Tabii böyle bir beklentinin olmadığını da belirtmekte fayda vardır. Bununla birlikte devam eden süreç için öğrenci, öğretmen, idareci ve veli taraflarında beklentilerin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, aktörlerin bu eğitim halinin ivedili uzaktan eğitim olduğunu ve temel amacın asgari öğretim ihtiyaçlarını gidermek olduğunu anlamaları ve kabul etmeleri önemlidir.
Eğitim sistemimizin başat değeri haline gelen rekabetçiliğin yarattığı tahribatın boyutu, bu pandemi halinde ciddi bir biçimde artma potansiyeli taşımaktadır. Yoğun rekabetçi eğitim ahlakı alışkınlıklarının yarattığı histerik ruh hallerinin kontrol altına alınması artık daha fazla önem kazanmıştır. Bu noktada, bütün aktörlere çeşitli görevler düşmektedir. Öncelikle, yetkili kişilerin EBA sistemini hangi okulun ya da öğretmenin ne kadar kullandığını kayıt altına almaktan ziyade, erişimde sıkıntı yaşayan grupları ve içeriklerin eğitim bilimleri ilkelerine uygunluğu hususunu öncelemesi gereklidir. Velilerin beklentilerini düşürmesi ve çocuklarının öğretim ihtiyaçlarının giderilmesinde ev içinde aktif rol almaları faydalı olacaktır. Veli gruplarında iyi öğretmen-kötü öğretmen tartışmalarını bir kenara bırakmalarını tekrar hatırlamak yerinde bir öneridir. Öğretmenlerin ise, uzaktan eğitim ve ivedili uzaktan eğitim ayrımına varmaları önemlidir. Bu olağanüstü koşullarda, öğretmenler yaratabilecekleri etkinin sınırlı olduğunun farkında olmalıdır. Yapısal olarak zaten çeşitli sorunların, özellikle niteliksel ve eşitlik ile ilgili olanların içkin olduğu, uzaktan eğitim pratiği ile tanışmamız ideal koşullardan uzakta gerçekleşmektedir. Üstelik bu tanışma, keşfedilmemiş ve çoğumuza yabancı olan bu alanın en zayıf hali ivedili uzaktan eğitim ile gerçekleşiyor. Bu sebep ile beklentiler, özellikle üniversite yönetimleri, bakanlık yetkilileri ve veli tarafında bu gerçekliğe göre gözden geçirilmelidir. Eğitim-öğretim faaliyetlerinin temel olarak epistemik (bilgi üreten, üreterek büyüyen, dinamik, ) vakalar olması beklenir, ancak ülkemizde uzunca bir süredir epidemik (kendini kopyalayarak çoğalan, yenilenmeyen, içeriği sabitlenmiş, ve artık bünyeye zarar veren) vakalar şeklinde cereyan ediyor. Kendisi bir salgına dönüşen eğitim-öğretim pratiklerinin epidemik halinin ağırlığının korona günlerinde artırılmaması dileği ile…
*Dr, Eğitim Bilimleri