ABD’nin Trump yönetimi altında korona virüsü salgınında vaka rekorunu ele geçirmesi ve halk sağlığı konusunda gösterdiği yetersizlik, işsizlik oranının hızla artarak yüzde 14.7’ye ulaşması, onun hegemonik pozisyonu ve küresel siyasetteki dönüşüme dair tartışmaları canlı tutmaya devam ediyor. Genellikle bu kriz Amerikan hegemonyasına vurulmuş bir darbe, en azından yıpranma ve düşüş sürecinde yeni bir eşik olarak görülüyor.
Bu yazıda, söz konusu tartışmaların aldığı yeni boyutlar üzerinde durup, küresel sistemin dönüştüğünü, Çin’in beklentilerin üzerinde bir etkiye sahip olmaya başladığını ve salgın bahanesiyle ABD ve müttefiklerinin, Çin’in geri çekilmesi ve savunmaya geçmesi için zorlayıcı hamlelerde bulunacağına dair bir öngörüde bulunacağım.
HEGEMONYAYI HATIRLAMAK
Daha önce belirtmiş olsam da, kısa bir hatırlatmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Salgınla mücadeledeki yetersizlik, dengesiz bir başkan vs. hegemonik pozisyonla bire bir bağlantılı konular değil. Yine, örneğin Venezuela’da rejim değişikliği gerçekleştirememek, Suriye’de Esad’ı devirememek de ABD hegemonyasının düşüşte olup olmadığının göstergeleri değil. Hegemonik güç dünyadaki bütün gelişmelere bir şekilde dahil olan, hepsini bazen kendisi bazen de küresel kapitalizm için mümkün olursa her ikisi için de dönüştürmeye çalışan, bu yönde müdahale eden güç demektir. Yoksa, her bir bölgesel konuda başarılı olsa, her hedefine ulaşsa insanların yönettiği hegemonik bir yapılanmadan değil, ilahi bir varlıktan söz ediyor olurduk. Kaldı ki, hegemonya bölgesel gelişmelerle sınırlı bir fonksiyonun çok ötesinde, küresel kapitalizmin işleyiş mekanizmalarına dair bir konumdur ve bu yapısal bir duruma işaret eder. Bazı açılardan baktığımızda salgınla en kötü mücadele eden bu ülkeden dolar alabilmek için 14 ülke swap (takas) anlaşması yapmak için sıraya girdi. Türkiye’den örnek vermek gerekirse, AKP yönetimi neredeyse Amerikan Merkez Bankası'yla bir takas anlaşması için yalvarma noktasında, S-400’lerin aktivasyonunu erteliyor. İktidara göre Türkiye salgında çok başarılı, ABD ise dökülüyor ve Türkiye ABD’ye maske önlük gönderiyor ama nedense TL değil, dolar yükseliyor.
SİYASETİN DÖNÜŞÜMÜ VE ÇİN EN SONUNDA BELGRAD’DA!
Her şey dönüştüğü gibi küresel sistem de alttan alta dönüşüyor. ABD hegemonyasının kapasitesi de göreli olarak değişiyor. Bu açıdan bakıldığında Sırbistan Çin ilişkileri çok çarpıcı bir örnek sunuyor. Çin, 1990’ların sonuna doğru, Batı ile ilişkileri çok kötü olan Miloseviç yönetimiyle ilişkilerini geliştirip, bu ülkeye Çinlileri göndermişti. ABD’nin buna tepkisi, Mart 1999’daki Kosova müdahalesi sırasında Belgrad’daki Çin büyükelçiliğine bir füze göndererek geldi. Sonrasında da, Miloseviç siyaseten tasfiye edildi. Çin elçiliğinin vurulmasından 21 yıl sonra Çin Sırbistan’a salgın konusunda yardım gönderdi, Sırbistan başbakanı Vucic Belgrad’ı Çin’e teşekkür panolarıyla donattı. Geçmişte bu çok sınırlı bir açılıma bile çok sert tepki veren ABD, artık yalnızca Sırbistan değil, Çin’in Venezuela’dan Sri Lanka’ya, Cibuti’den İtalya’ya kadar çok sayıda ülkeyle daha derin ilişki kurmasını engelleyemiyor. Çin artık Balkanlar’da şimdilik önemli bir ekonomik aktör. Örneğin, Atina yakınlarındaki Pire Liman’ı artık Çin’e ait. Bir bakıma Çin, yavaş yavaş ABD hegemonyasının etkinlik alanını kemiriyor, bunu da büyük stratejik doktrinler ilan etmeden, ABD’yi doğrudan karşısına almadan yapıyor.
ABD’NİN KARŞI HAMLESİ AĞIR OLACAK
Genel algının aksine korona salgınından asıl faydalanacak ve bunu fırsata çevirecek olan büyük bir olasılıkla ABD olacak. ABD şimdiden bunun altyapısını hazırlamakla meşgul. Trump ve Dışişleri Bakanı Pompeo bu yüzden “Çin virüsü” söylemini terk etmediler. ABD basını bir süredir, yönetimin istihbarat merkezlerine, virüsün Wuhan’daki laboratuvardan çıktığına dair kanıt bulmaları konusunda yoğun baskı yaptığını yazıyor. Hem de daha yeni ABD genelkurmay başkanı virüsün kaynağı doğal dediği halde. Trump ve Pompeo, Çin’in bedel ödeyeceğini vurgulamaya devam ediyorlar. Öyle görünüyor ki, Çin’e yönelik baskılar birkaç şekil alacak. Tabii en ağır itham virüsün bir biyolojik silah olarak geliştirildiği. Bunun yumuşatılmış versiyonu, Wuhan’daki viroloji enstitüsünde virüsü geliştirirken, bunu kazara bulaştırmış olduğu. Bunun dışında Çin’e salgını zamanında bildirmeme gibi bir suçlama şimdiden yöneltiliyor ve bu konudaki baskılar artacak. Yalnızca ABD değil çok sayıda ülke bu konuyu gündeme getirecek, Çin’in tazminat ödemesini talep edecek ve onun konumunu zorlayacak. Ayrıca, Çin’in şeffaf olmadığı, rakamlarla oynadığı, gönderdiği test kitlerinin sorunlu olduğu, hatta salgın ilk çıktığında kendisine yardım olarak gönderilen tıbbi malzemeleri, daha sonra başka ülkelere parayla sattığı gibi iddialar şimdiden dillendiriliyor. Ama bunlar Çin’e yönelik hamlelerin en hafifi, en yumuşak olanları olacak. ABD, Çin ile erken bir hegemonik hesaplaşmaya girmeye başladı ve bunun ağırlığı giderek artacak gibi görünüyor. Çin’i salgından sorumlu tutarak baskı altına almanın yanında, ABD müttefiklerini yanına alarak Çin üzerindeki stratejik kuşatmayı derinleştirmeye başladı. Kendisinin yanında İngiltere, Tayvan ve Avustralya da Çin’i salgın konusunda suçlamaya başladı. İkinci olarak, ABD Çin’e karşı 2007’den itibaren geliştirdiği stratejik dörtlüyü (ABD, Hindistan, Japonya, Avustralya) yeniden güçlendirmeye başladı. Üçüncü olarak, küreselleşmenin özellikle Çin’e yarayan yönlerinden ciddi bir geri çekilmeyi tetikledi ve bu süreç salgınla birlikte hız kazandı. Bu konu kendi içinde çok sayıda boyut içerdiği için başka bir yazının konusu olacak. Dördüncü olarak, ABD, doğrudan salgınla ilgili olmasa da, hegemonik pozisyonunu ve uzay konusundaki teknolojik üstünlüğünü kullanarak, uzay ve ay konusunda yeni bir hamle yaptı. Salgın yüzünden çok gündeme gelmeyen, bu emperyalizmi Ay’a taşıyan yeni hamle de, bir alt başlığı aşan bir önem taşıyor ve başka bir yazıyı hak ediyor.
ÇİN’İ KUŞATMAYA DEVAM
Bir süredir ABD geleneksel Anglosakson müttefiklerini yanına alarak Çin’e yönelik söylem üstünlüğünü ele geçirmeye çalışıyor. Ama bunun yanında daha önemli olan, Hindistan, Japonya ve Avustralya ile birlikte gevşek bir platform olarak kurduğu QUAD adı verilen Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’nu yeniden canlandırmaya başladı. Zaten bir süredir ABD bu ülkeler arasındaki güvenlik ve askeri bağların güçlendirilmesi için çaba gösteriyordu. Bölgenin demokratik ülkelerini bir araya getiren platform olarak formüle edilen bu girişimi Çin doğrudan kendisini çevreleme olarak tanımladı. Burada özellikle Hindistan’ın pozisyonu kritikti çünkü diğer iki ülke zaten ABD’nin yakın müttefikiydi. Salgının yoğun günlerinde Trump Şubat 2020’de Hindistan’a ilk ziyaretini yaptı ve Kapsamlı Küresel Stratejik Ortaklık belgesini imzaladı, bir ay sonra da Pompeo bu ülkeye giderek detayları görüştü. Bu gelişmenin, Çin’i stratejik olarak kuşatmanın yanında, Çin’den çıkan Batılı şirketleri Hindistan’a yönlendirerek, bu ülkeyi Batı sistemine daha çok entegre etme boyutu da söz konusu. Yalnızca ABD’li değil, mesela başta Fransa olmak üzere Hindistan da dahil çok sayıda ülke, özellikle ilaç hammaddesi konusunda Çin’e bağımlılığı sorgulayarak, güvenlik açısından ilaç endüstrisini kendi ülkelerine çekme kararı aldılar. Şimdilik diğer sektörlerde kitlesel bir çekilme söz konusu değilse de, işçilik giderlerinin yükselmesi gibi diğer başka etkenlerin yanında, Çin’in yatırım için eski cazibesini kaybettiği biliniyor.
YENİ BİR HEGEMONİK YAPILANMAYA DOĞRU
Salgın yüzünden günlük hayata dair birçok şey değişecek. Ama küresel kapitalizmin ABD hegemonyası altındaki işleyişi şimdilik devam edecek. Bunun formatında bir değişiklik yaşanacak. Hegemonik güç el değiştirmeyecek ama hegemonik mantık değişecek. Bu aynı zamanda küresel sistemin işleyişinde de bir değişiklik anlamına gelecek. ABD iktisadi olarak daha izolasyonist olacak, küreselleşme karşıtlığını sürdürecek ama dış politikada daha aktif, hatta daha agresif olacak. Batı sistemi içinde Çin karşıtı ve onu tehdit olarak gören kesimlerin sesi bir süredir daha yüksek çıkmaya, Çin’e yönelik eleştiriler artmaya başlamıştı. Bunun en önemli hedefi Çin’in ekonomik ve stratejik olarak daha fazla sıkıştırılması olacak. Özellikle iktisadi açıdan küreselleşme yavaşlatılarak Çin’in bu süreçten yararlanmasının önü kesilme süreci başlamıştı. Bundan sonra tedarik zincirinden bu ülkenin mümkün olduğunca çıkarılması, bir bakıma ABD Çin arasında ekonomik bir “decoupling” yani kopuş için Amerikan yönetimi uğraşacak. Bunun tam bir kopuş olması mümkün değil ama bundan sonra Çin’e yatırımın çok azalacağı, sürecin bir miktar tersine döneceği belli oldu.
ABD ve Batı neoliberalizmden, ABD hegemonyadan vazgeçmeyecek. İçeride alt ve orta sınıfların sıkıntılarını kanalize etmek için milliyetçi, sağ, ırkçı eğilimlere daha fazla göz yumulacak, ekonomik olarak daha içe kapanmacı, siyasal olarak otoriter yönetimler güçlenecek. Virüs bunların bahanesi olacak.