Salgının ekonomik yanına yeşil öneriler
Gördük ki herkes için ücretsiz sağlık Amerika Birleşik Devletleri'nden Çin'e kadar hayati bir önemde ve asla ihmal edilemez durumda. Ekonomik yoksunluk sebebiyle toplumun bir bölümünün hastalığa daha açık olması, ölüm oranlarının bu şekilde dağılıyor olması kabul edilemez.
Koray Doğan Urbarlı*
Korona salgını dünyanın gündemine gelip yerleştikten sonra, konu iki ana başlıkta incelendi. Hâlâ da bu iki ana başlıkta incelenmeye devam ediyor. Bir tanesi doğrudan tıbbi durum. Türkiye'de Bilim Kurulu üyeleri, Tabipler Birliği, doktorlar vb. bu konuda fikirlerini açıklıyorlar. Onları dinleye dinleye de toplumun önemli bir bölümü işin püf noktalarını kapmış durumda. Elbette yıllar gereken bir uzmanlık olduğu için gözümüz kulağımız hâlâ onlarda.
Diğer başlık ise ekonomik koşulları kapsıyor. Salgının en önemli çözümünün izolasyon olması ekonomiyi oldukça yavaşlatmış durumda. Türkiye'nin, gelişmiş ülkelerden farkı da burada başlıyor biraz. Çoğu gelişmiş ülke, ekonomisinin getirdiği güçle bir süre durdurabiliyor ve tıbbi başlığın sosyal ve ekonomik hayata yönelik önerisini hayata geçirebiliyor. Türkiye ise ekonomisinin kırılganlığı sebebiyle çarkların dönmesinden vazgeçemiyor. Böylece önlemleri de ancak "kısmen" almış olabiliyor. 18-65 yaş arasında milyonlarca insanın her gün olmaları gereken evlerinden çıkıp işe gitmelerinin sebebi bu herkesin bildiği sır aslında. "Hazine" herkesin evde kalmasını kaldıracak düzeyde değil. Vatandaşına bu süreçte bakamıyor.
Hazine demişken... Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 14 Nisan tarihinde yaptığı açıklamayla daha önce 1000'er lira verilen 2.1 milyon ailenin haricinde desteğe ihtiyacı olduğu belirlenen 4.4 milyon aileye daha maddi yardım verileceğini ifade etti. Yani toplamda 6.5 milyon aileye yardım yapılacağı söylenmiş oldu. Bu uzaktan bir bakış atıldığında iyi bir icraat. Biraz yakına gelindiğinde ise farklı bir görünüm ortaya çıkıyor. Öncelikle 1000 liraya muhtaç 6.5 milyon aile hükümetin yazdığı ekonomi masalına oldukça tezat duruyor. Diğer ülkelerle kolay kıyaslanması için söyleyelim 1000 lira dediğimiz para 150 dolar kadar bir şey yapıyor. Ülkenin çok önemli bir kesiminin ekonomik olarak ne kadar kötü bir düzeyde olduğunu buradan anlayabiliriz. Bir de tabii bu yardımın neye göre, hangi düzende ve kuralda yapıldığı sorusu var ki, o soru ne yazık ki yanıt bulmaktan çok uzak. Son olarak da günümüz ekonomik şartlarında 1000 liranın hangi derde deva olacağı sorusu var. Ve de tüm bunları salgın sebebiyle başlayan ve giderek büyüyen işsizlik dalgasının etkisinde yanıtlamalıyız!
Ülkemizin hali bu. Kısıtlı kaynakların ülkenin gerçekleriyle uyuşmayan anlamsız projelere yatırıldığı, halkın yüksek vergiler altında bırakıldığı bir fakirleşme eğrisi. Günümüzün moda tabiriyle bu fakirleşmenin ne zaman "pik" yapacağı, ne zaman "platolaşacağı" da belli değil. Peki Yeşiller olarak tabloda neler önerebiliriz, neler önermeliyiz?
Bir kere gerek şart olarak şunu ortaya koymalıyız. Ülkenin gerçekleriyle uyuşmayan projelerin hepsinden, hemen vazgeçilmeli. Çılgın proje virüsünü vücuttan atmadan ekonomik krizle de, sosyal krizle de, ekolojik krizle de mücadele etmemiz imkansız. Toplumun çok kısıtlı kesiminin kullandığı köprülere verilen geçiş garantisi için ödenecek miktar, Türkiye'nin açtığı yardım kampanyasında halkın gönderdiği SMS'lerden elde edilen gelirin üstünde. Ekolojik yıkımın da bir aracı olan çılgın projeler için harcanan ve harcanacak olan Yeşil öneriler için kaynağımız.
Öncelikle temel gelir uygulamasına geçilmeli. Temel geliri Yeşiller olarak savunmalıyız. Kısaca nedir temel gelir? Bir devletin tüm vatandaşlarına düzenli diğer gelirlerinden ya da servetlerinden bağımsız olarak toplumun bir bireyi olmaları nedeniyle düzenli bir gelir sağlamasını öneren sosyal güvenlik kuramıdır. Böylece 2.1 milyona verdik ama baktık 4.4 milyonun daha ihtiyacı varmış gibi keyfi ve hataya açık uygulamalardan uzaklaşılacak ve herkesin ekonomik olarak belli bir düzeyde "sağlam" olması doğrudan devlet tarafından herhangi bir şart aranmadan sağlanabilecek.
Korona salgınının ve sonrasında ortaya çıkan krizin bize gösterdiği diğer zayıflıklarımıza karşı da Yeşiller olarak politikalar geliştirmeliyiz. Gördük ki herkes için ücretsiz sağlık Amerika Birleşik Devletleri'nden Çin'e kadar hayati bir önemde ve asla ihmal edilemez durumda. Ekonomik yoksunluk sebebiyle toplumun bir bölümünün hastalığa daha açık olması, ölüm oranlarının bu şekilde dağılıyor olması kabul edilemez. Artık en ucuz olan için her türlü kaynağı sonuna kadar kullanan bir rekabetin içinde olamayız. Toplumsal olarak da, insanlık olarak da en iyi olan için işbirliği içerisine girmemiz gerekli. (Şu anda bakınca biraz ütopik mi? Evet ütopik ama ben de Türkiye'de varolan bir yeşil hareket mensubu olarak yazıyorum. İşimiz ütopya)
Bir başka ortaya çıkan durum temel gereksinimlerin üretilmesinin zorunluluğu! Bu koronada maske ve solunum cihazı olarak ortaya çıktı. Başka bir krizde başka şeyler olarak ortaya çıkacak. Temel gereksinimlerin ve özellikle de gıdanın üretilmesini olabildiğince yerelleştirmeliyiz. İnsani asgarilerin sorgusuz sualsiz ve karşılık beklemeden belli bir düzeye kadar herkese sunulduğu bir yapıyı savunmalı ve kurmak için uğraşmalıyız.
Bu berbat salgın bize bunun fırsatını veriyor. Bu virüs ve virüse dayalı önlemler bulutu üstümüzden kalktığında yeniden kurulmaya açık bir yaşam bizi bekliyor olacak. Eğer biz bu yaşamı yine aynı yollarla kurarsak bir başka krizde yine her şeyimiz darmadağın olacaktır. Fakat biz bu yaşamı bir "Yeşil Restorasyon" programıyla kurarsak o zaman hem diğer krizlere hazırlıklı olacağız hem de en büyük krizimiz olan iklim krizine karşı da mücadelemizde elimizi güçlendireceğiz.
*Yeşiller Meclisi Üyesi