Sally Rooney: Yasağın cazibesi

Sally Rooney’in, Arkadaşlarla Sohbetler isimli kitabı yayımlandı geçtiğimiz haftalarda. MonoKL etiketiyle, Pınar Umman çevirisiyle raflardaki yerini alan kitap, aşkın günümüz dünyasındaki hâllerini ve âşığın çelişkili tutumunu konu edinen ilginç romanlardan biri. Arkadaşlarla Sohbetler’i ilginç kılan taraf, biçimsel yenilikleri ya da aman aman kurgu teknikleri denemesinde değil, karakter yaratımında gizli...

Abone ol

Dünya mitolojisinde ve söylencelerde çelişki, fedakârlık, kıskançlık barındıran pek çok aşk hikâyesi görürüz. Evrenin yaratımından, günlük hayata dek hemen her yere sirayet eden bu hikâyeler, anlatılan trajedinin yanında farklı bir şey de söyler aslında.

Kaslı kuvvetli Tanrılar, güzeller güzeli Tanrıçalar, ölümsüz insanlar, büyücüler, ejderhalar ve niceleri… Hepsinin de karşı konulmaz güçleri vardır ama konu aşka gelince ya elleri ayaklarına dolanır ya da çaresizlik içinde acıdan acıya savrulurlar. Çünkü aşk, çoğu zaman düzen dışı, kural tanımaz ve tehditkâr sonuçlar doğurur; çoğunlukla mutsuzdur. E hâl böyle olunca, Tanrıların bile beceremediği aşk, biz ölümlülerin elinde, varın siz karar verin, kim bilir neye dönüşür.

Sally Rooney’in, Arkadaşlarla Sohbetler isimli bir kitabı yayımlandı geçtiğimiz haftalarda. MonoKL etiketiyle, Pınar Umman çevirisiyle raflardaki yerini alan kitap, aşkın günümüz dünyasındaki hâllerini ve âşığın çelişkili tutumunu konu edinen ilginç romanlardan biri.

Arkadaşlarla Sohbetler’i ilginç kılan taraf, biçimsel yenilikleri ya da aman aman kurgu teknikleri denemesinde değil, karakter yaratımında gizli. Yirmili yaşların başında, ben anlatıcı olan Frances’in vizyonundan okuduğumuz roman, Frances, Bobbi, Melissa ve Nick’in ilişki ağına odaklanmış durumda. Rooney’in bu romanı, Frances’le hemen hemen aynı yaşlardayken yazdığını belirtmekte fayda var. Bu küçük bilgiyi akılda tutarak romanın konusuna kabaca değinelim.

Frances ve Bobbi eski sevgili olmalarına karşın, iyi yakın dosttur. Biri kendini komünist olarak görür, diğeri toplumcu anarşist. Sürekli beraber vakit geçirirler, Frances’in yazdığı şiirleri, bir performans sanatına çevirerek çeşitli yerlerde sahnelerler. Yine bir performans akşamında, fotoğrafçı olan Melissa, iki genç kadını evine davet eder. Amacı bu enteresan kadınların fotoğraflarını çekmek ve bir röportaj yapmaktır. Eve geldiklerinde, Melissa’nın oyuncu olan eşi Nick’le tanışırlar ve biz ilerleyen sayfalarla beraber Frances’le Nick’in gizli ilişkisine odaklanmaya başlarız.

ÖZGÜR AŞK MESELESİ

“İnsan birden fazla kişiyi sevebilir.

Tartışılır.

Birden fazla arkadaşa sahip olmaktan ne farkı var? Benimle arkadaşsın ama başka arkadaşların da var, bu bana gerçekten değer vermediğin anlamına mı geliyor?

Başka arkadaşlarım yok, dedim.”

Rooney bu noktayla beraber anlatılan yasak ilişkiyi, özgür aşk mertebesine taşıyarak farklı soruları tartışmaya başlar. Frances, her ne kadar cüretkâr davransa da yaşadığı ikilemin ağırlığıyla despresyon - mutluluk arasında gider gelir. Bu hisle başa çıkabilmek için umursamaz bir seks partneri gibi davranır, beceremeyince sadık bir âşık tavrı sergiler, yine olmayınca uzak durmaya çalışır fakat aşk, onu bir türlü rahat bırakmaz.

Frances’le Nick’in sarmal ilişkisinin diğer karaktere yansımasıysa, Arkadaşlarla Sohbetler’in önemli ayrıntılarından biri. Olayın tarafları bir yana, karakterlerin aileleri de büyük büyük tepkiler, müthiş hayal kırıklıkları, çığlıklarla dolu tiratlar barındırmazlar içlerinde. Çelişkileri de hüzünleri gibi kabul edilebilir anlara, anlar da neredeyse gerçek dışı rasyonel tutumlarla karşımıza çıkar. Romanın duygu grafiğindeki bu yolculuk, yer yer müthiş karakter çözümlemelerine yer yerse kaçırılmış fırsatlara kapı aralar.

Arkadaşlarla Sohbetler, Sally Rooney, Çeviri: Pınar Umman, 270 syf., MonoKL Yayınları, 2019.

VAROLUŞ MESELESİ 

"Beni rahatlatmak istiyordu, anlayabiliyordum ama ona izin vermeyecektim. İnsanlar sürekli beni rahatlatabilsinler diye zayıflık göstermemi istiyorlardı. Kendilerini değerli hissetmelerini sağlıyordu bu; gayet iyi biliyordum."

Frances’in yaşadığı çelişkiler birikmeye başlayınca, karşımıza birtakım varoluşsal meseleler çıkar. Bu meseleler her ne kadar aşk özelinde toplansa da Frances’in ailesiyle, çocukluğuyla, parasızlığıyla ve hastalığıyla boyut değiştirerek, okumamızı, genç bir kadının hayatla giriştiği mücadeleye doğru çeker.

Hatta yazdığı şiirler, dahası şiire bakış açısı da biraz böyledir Frances’in. Yazılıp aylarca sahnede “oynanan” hiçbir yerde basılmadan kendiliğinden yok edilen dizelerdir bunlar; ölümlüdür. Üretimin tüketime, varlığın hiçliğe gelip dayandığı duygular, tabiri caizse, Frances’in aşka bakışıyla, aşkı yaşayışıyla paralellik arz eder. Fakat şiir hiç bitmez.

Rooney’in 2016’da yayımladığı ilk kitabı olan Arkadaşlarla Sohbetler, bir ilk kitap için oldukça sade ve sakin. Öyle ki Noah Baumbach’ın Greta Gerwig’i canlanıyor gözümüzün önünde, böyle bir tat almaya başlıyoruz romandan: Gündelik olanın kaygısını, basit gibi görünen problemlerin yansımasını, bunun getirisi iç sesleri, söylenemeyenleri, söylenmemesi gerekenleri, pişman olunanları hallaç pamuğu gibi dağıtıp dağıtıp bir araya getiriyor.

Rooney bu kitabıyla 2017’de, Sunday Times tarafından, Yılın Genç Yazarı Ödülü başta olmak üzere, pek çok ödüle layık görülüyor. Genç yaşında, farklı dillere çevrilip dünya çapında bir popülariteye ulaşmaya başlayan Rooney’in başarılı bir kaleme sahip olduğunu söyleyebilirken, arka kapakta yer alan, Guardian’dan alıntılanan “Snapchat neslinin Salinger’ı” ifadesinin komikliğine de değinmeden edemeyeceğim.