Ramazan Can'ın Şamanist kültürden esinlenerek ürettiği işleri Anna Laudel Contemporary'de. Sanatçıyla İslamiyet öncesi görsel kültürün bugüne yansımalarını ve Evvel Zaman İşi sergisini konuştuk.
İslamiyet öncesi Anadolu'nun görsel kültürü uzun süredir unutulmuş durumda. Mehmed Siyah Kalem gibi majör örnekler tekrar gündeme gelse de çağdaş sanat pratikleri içinde bu konuya eğilen kişi sayısı çok az. Ankara'da çalışmalarını sürdüren Ramazan Can uzun süredir ailesinden gelen Yörük kültürünü çağdaş sanat formları içinde değerlendiriyor. İstanbullu izleyicinin yakın zamanda tanıştığı sanatçının son beş yıla yayılan işleri Anna Laudel Contemporary'de Evvel Zaman İşi sergisinde bir araya geldi. Can'la Şamanizm kültürünü ve sanatına yansımalarını konuştuk.
Uzun süredir Ankara'da sergiler açmışsınız. Ancak İstanbul izleyicisi sizi çok az tanıyor. Ne zamandır üretimlerinizi gerçekleştiriyorsunuz? Anna Laudel Contemporary galerisiyle ne zaman tanıştınız? Bu sergiye nasıl karar verdiniz?
2007 yılından beri Ankara’da yaşıyorum. 2007 yılında başladığım Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü'nden 2011 yılında mezun oldum. 2015 yılında Gazi Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü’nden yüksek lisans derecesi aldım. Şu an aynı Enstitü’de Sanatta Yeterlik programına devam etmekteyim. Aynı zamanda Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktayım.
Anna Laudel Contemporary ile geçen yılın ortalarında tanıştık ve birkaç ay sonra işlerimi Contemporary İstanbul’da izleyici karşısına çıkardılar ve ardından bu sergi için çalışmalara başladık. Ocak ayı için planlanan sergi benim galerideki sunum alanları için özel işler üretme istediğimden kaynaklı olarak mart ayına alındı. Sergide izlediğiniz işler 2012'den bu yana ürettiğim işler. Aslına bakarsanız çoğunluğu 2017'de üretildi, ancak kafamda oluşturduğum kurgu için 2017'den önce ürettiğim işlerimden de koymak durumundaydım.
Evvel Zaman İşi sergisi bir nevi Şamanizm'le çağdaş sanat pratiklerinin birleşimi niteliğinde. Sizin Şamanizm'le ilişkiniz nasıl başladı? Şamanist imgeleri çağdaş sanatın oluşturduğu formlarla yeniden üretme düşüncesi nasıl oluştu?
Şöyle ki lisans eğitimim bittikten sonra yeni bir arayış içine girdim çünkü ürettiğim işlerin kendi kimliğimle ilişkili olmasını istiyordum. Burada bahsettiğim kimlik durumu aslına bakarsanız bir kültür meselesi. Yok olan bir kültür, çünkü bulunduğumuz yüzyıl ve bundan önceki yüzyıllarda bu topraklar üzerinde hüküm sürmüş imparatorluğun izlediği politikalar neticesinde Anadolu halkının Araplaşmaya doğru itilmesi beni oldukça rahatsız eden bir durumdu. Bu yüzden de kendi kültürüm diyebileceğim, bir zamanlar göçebe olup sonrasında yerleşik hayata geçmiş insanların yaşadığı bölgeye ait kendi belleğimdeki unutulmaz anekdotların peşine düştüm. Çocukluğumda geçirdiğim rahatsızlıkların tedavisi için bölgede alışılagelmiş tedavi yöntemlerine başvuran ailem tarafından götürüldüğüm sağaltıcıların gerçekleştirdiği ritüeller ilk ürettiğim işlerin besleyicisi oldular. Sonrasında bu ritüeller üzerine araştırmalar yaptığımda meselenin İslamiyet’ten önceki inanç sistemi ya da yaşam biçimi olan Şamanizm'e (kamlık inancı) kadar dayandığını keşfettim. Anadolu’nun hemen her bölgesinde az veya çok şekilde varlığını sürdüren, bazı yörelerde gelenek, bazı yörelerde batıl inanç olarak adlandırılan bu uygulamaların bir kısmı ritüel denilebilecek kadar kapsamlı bir kısmı ise basit görülen alışkanlıklardır. Bu durum mitolojik kaynaklı bazı geleneklerin halen devam ettiğinin ispatıdır. Halen devam eden bu mitoslar güncel bazı sorunlara Şamancıl bir bakış açısıyla yaklaşabilmeme yardımcı oldular. Güncel sorunlara cevap ararken izlediğim metodoloji, geçmişle bugün arasındaki bağlantıları kurabilmemi sağlarken modern olanla ilkel olanı karşılaştırmama neden oldu. Hatta daha da ileri giderek modern olanın ortaya çıkardığı sorunların çözümünde ilkel olanın metotlarını kullanmanın akıllıca olabileceğini varsayarak bu duruma göndermeler yapan birkaç serilik işler ürettim.
Serginiz "Yüklük Serisi’’ ile açılıyor. Yörüklerin ürettiği ve kullandığı kilimleri betonlara hapsediyorsunuz. Bu serinin düşüncesi nereden doğdu? Bu kilimlere nereden ulaştınız ve sizce neyi temsil ediyorlar?
Yörükler Osmanlı döneminden bu yana farklı nedenlerden dolayı yerleştirilmeye çalışılıyor. Güdülen politikalar neticesinde göçebe yaşam biçiminden tarım kültürüne geçen Yörükler, Cumhuriyet’in ilanından sonraki dönemde ise ekonomik nedenlerden dolayı kent kültürüne geçiş yapmışlar. Göçebe kültürden kent kültürüne geçmiş Yörüklerin bir daha kullanılmamak üzere yüklüklere kaldırdıkları dokumaların endüstriyel bir malzeme olan betonun içine girift bir şekilde hapsederek oluşturduğum işler hem bir kültürün nasıl yok olduğunu izleyiciye sunmakta, hem de betonarmeleşme ve kentleşmeye gönderme yapmaktadır.
Benim işlerimde kullandığım bu dokumalar ailemin ve akrabalarımın yüklüklerinden çıkan eşyalardır. Yer değiştirmekten kaynaklanan eşya taşıma olgusu ve günler süren yolculuklar Yörükleri kolay taşınabilen eşyalar üretmeye ve kullanmaya yönlendirmiştir. Bu eşyaların çok büyük bir kısmı dokumacılığa dayanmaktadır. Yani aslına bakarsanız Yörüklerin varı yoğu bu dokumalardır.
Evvel Zaman İşi ismini taşıyan video ve halı örnekleri serinizin de ilginç bir hikayesi var. Buradaki kişiler kim? Onlarla nasıl iletişime geçtiniz? Serginizin ismine nasıl karar verdiniz bu çalışmalar üzerinden?
İşin bir parçası olan "örnekleri" toplamaya karar verdiğimde köydeki akrabalarıma ulaşarak ellerinde eski örneklerden varsa bana göndermelerini istedim. Bana gönderdikleri neredeyse tüm örnekler kaldırıldıkları yerde (yüklükte) rutubet gibi dış etkenlerden kaynaklı olarak bozulmalara uğramış yani desenlerin bir kısmı yok olmuş. Ben çocukluğumdan hatırlıyorum o örneklere bakılarak halılar ya da kilimler dokunurdu. Bende bana gelen örneklerden birini o yarım haliyle dokutturmaya karar verdim. Çünkü amacım bir kültürün yok oluşunu gözler önüne sermekti ve bunun iyi bir yöntem olabileceğini düşündüm. Halıyı dokuyanlar benim ailem annem, teyzem, halam, kuzenlerim. Halıyı dokumak için annemle birlikte köyde yaşayan akrabalarımızın yanına gittik. Halıyı dokutabilmem için ilk önce onları ikna etmem gerekiyordu. Çünkü en son halı dokuyan bundan 17 sene önce tezgah karşısına oturmuş. Orada bana şöyle bir şey söylendi "Sen bu evvel zaman işlerini ne yapıyorsun? Bunların miadı doldu, sana deli derler." Dolayısıyla serginin ismini gayri ihtiyari olarak akrabalarım koymuş oldu. Bu süreç benim kadar onlar için de değerli bir deneyim oldu aslında. Bunu önceden tahmin ettiğim için süreci bir videoyla kayıt altına aldım.
İslamiyet öncesi görsel kültür günümüz sanatında birkaç sanatçı dışında ilgi görmüyor. Siz bu ilgisizliği neye bağlıyorsunuz? Sizce İslamiyet öncesi görsel kültür şu an nasıl bir anlam ifade ediyor?
İslamiyet öncesi çok zengin bir kültürden bahsetmek mümkün ancak millet olarak bir Osmanlı hayranlığıdır gidiyor. Bunun nedeni tam olarak nedir bilmiyorum ancak eğitim sistemimizdeki eksiklilerden kaynaklı olabileceğini düşünüyorum. Sanki İslamiyet’le birlikte var olmuşuz gibi bir düşünce seziyorum bence en büyük yanılgı bu. Bazı cenahlarca kabul görmese de bugün soyut formlardan oluşan çok zengin bir hazinemiz var. Bunların kaynakları mağara duvarı resimlerine kadar uzanıyor. İslamiyet’in kabulünün ardından da yanlış yorumlardan dolayı ortaya çıkan tasvir yasağından kaynaklı olarak da bahsettiğim bu süsleme sanatlarımıza tam anlamıyla yönelmişiz. Sanki bir başkaldırı gibi tüm enerjimizi kilim ve halı motiflerine, yazma desenlerine, keçelere vb. gibi süsleme sanatlarına aktarmışız. Dolayısıyla soyut formlardan oluşan zengin bir kaynak oluşmuş. Yani aslına bakarsanız günümüze gelmiş o zengin süsleme kültürün beslendiği asıl kaynak İslamiyet’in öncesinden geliyor. Sözün özü bu.
Can, Ruh, Beden serinizde kemik ve boynuz gibi hayvanlardan elde edilmiş materyalleri kullanıyorsunuz. Ancak hayvanların sanatta kullanımına dair birçok eleştiri var. Siz bu materyalleri nasıl elde ediyorsunuz? Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Her sanatçıda az veya çok seviyede toplayıcılık vardır. Ben bu kemiklerin bir kısmını doğadan buldum. Bazılarını ise basit saha araştırmaları yapmak için köy köy gezdiğim zamanlarda köylerden topladım. Şamanizm’in izleri Anadolu’da halen mevcut, bu kemikler ev girişlerine o hane sakinlerini koruduğu düşünülerek asılır. Nazarlık amacıyla asılan bu kemiklere rastladığım zaman o hane sakiniyle sohbet etmek için evin kapısını çaldığımda her defasında yeni bir şeyler öğrendim, bu kemiklerin ayrıca benim için böyle anlamları da var. Genellikle o insanlardan o astıkları nazarlıkları (kemikleri) istediğimde beni geri çevirmediler.
Ben henüz bu konuyla ilgili bir eleştiri almadım ancak olması muhtemeldir. Lakin kurban ritüeli ilkel dinlerde dahil hemen her dinde var olan bir olgu. Bunun önüne geçemeyiz. Ayrıca ihtiyaçtan kaynaklı bir tüketim de söz konusu. Bu kemiklerin çöpte ya da doğada çürümesindense tarihsel anlamlarını da kullanarak böyle işler üretmenin bir sakıncası olduğunu düşünmüyorum.
Sizin hem Şamanist görsel kültürden, hem de modern ve çağdaş sanattan etkilendiğiniz isimler kimler?
Özellikle Türk halk resimleri, süsleme sanatı isimsiz kahramanlar tarafından üretilmiş kilimler, halılar, dokumalar vs. beni heyecanlandırıyor. Etkilenmekten ziyade bu konuyla ilgili olarak Joseph Beuys’un işlerini seviyorum.
Okumalarınızı merak ediyorum. Şamanist görsel kültür üzerine sizce kaynaklar yeterli mi? Bu kültüre merak salanlara hangi kitapları önerirsiniz? Bununla da bağlantılı olarak sergideki Okuma isimli sandığın hikayesi nedir?
Şamanizm'le ilgili işlerimi yapmadan önce okumalar yapıyorum. Bu okumalar esnasında özellikle ilgimi çeken kısımların notlarını alıp taslaklar çıkarırdım. Aldığım bu not ve taslakları birkaç kez kaybedince bunların tek bir yüzeyde durmasının sağlıklı olacağını düşünerek Okuma işine başlamıştım ve onun gibi sergide yer almayan birkaç iş daha ürettim. Bir ihtiyaçtan doğdu aslında.
Şamanizm'le ilgili araştırmalar mevcut ancak özellikle bir sanat tarihçinin bakış açısından Nejat Diyarbekirli, Emel Esin ve Yaşar Çoruhlu’nun kitaplarını önerebilirim. Şamanizm’le ilgili çalışan önemli halk bilimcilerimiz de var, bunlar Abdulkadir İnan, Yusuf Ziya Yörükan, Fuzuli Bayat. Yurtdışında da konuyla ilgili araştırmalar yapan Türkologlar mevcut. Özellikle Mircea Eliade’nin "Şamanizm İlkel Esrime Teknikleri" isimli eseri önemli bir kaynak. Jean Paul Roux'nun birçok araştırması var. Ayrıca Mihaly Hoppal’ın Türkçeye çevrilen iki önemli kitabı var, biri Avrasya’da Şamanlar, diğeri ise Şamanlar ve Semboller. Bunlar gibi daha birçok kaynak mevcut ama merak edenler için bunlar başlangıç olabilir.
Bu sergi bir nevi erken retrospektif niteliğinde. Hangi yılları kapsayan çalışmalar var bu sergide? Çalışmalarınızın ne kadarını temsil ediyor bu sergi?
Bu sergi özellikle 2017 ve 2018 yıllarında ürettiğim işleri kapsıyor ancak son zamanlarda bellek kavramına yoğunlaştığım için sergiye gelen izleyiciye bir belleğin katmanlarını sunabilmek adına 2013'ten bu yana ürettiğim işlerden de örnekler sunduk.
Bundan sonraki çalışmalarınız ne üzerine olacak?
Kafamda kurguladığım yığınla iş var, bir o kadar da taslak halinde yapılmayı bekleyen işler var. Onları tamamlamadan yeni şeyler düşünebileceğimi sanmıyorum. Tabii ki kesin de konuşmamak lazım, şu an dert edindiğim mesele bu olduğu için öyle ama ileriki zamanlarda beni bu durumdan daha fazla rahatsız eden güncel sorunlarla karşılaşırsam bunların hepsi bir tarafa itilebilir.