Komşu Suriye’de ilginç gelişmeler oluyor. Beşar Esat’ın
dayısının oğlu ve ülkenin en zengin işadamı Rami Mahluf kendi
kendine kaydettiği videolarla, adeta teyzeoğlu lidere yakarıyor.
Zira, şirketlerinin üst düzey yöneticileri hapiste, kendine “vergi
salınmış” durumda, özetle ve görüldüğü kadarıyla “defteri
dürülüyor” yani ve baş finansör bayrağını Sami Foz’a devrediyor. Bu
bakımdan bence olan bitenin özeti Hafız Esat’ın hanımıgillerden,
Beşar Esat’ın hanımıgillere doğru bir servet aktarımı var.
Suriye’yi Beşar Esat’ın yanı sıra yahut ona destek olarak yöneten
dört ailenin dağılımında böylece değişiklik sözkonusu.
Olup bitenlerin kuşkusuz, Beşar ile kardeşi Mahir, Rusya ile
İran, Alevi-Sünni boyutları da var. Ancak bazen açıkça ortada ve en
basit olan anlatı gerçeğe en yakın olanı. Burada da öyle gibi
geliyor bana. Rami Mahluf, başta Syriatel ve gümrüksüz mağazalar
olmak üzere, devletin ailesine sunduğu olanakları sonuna kadar
sömürmeyi becermiş. Devletin kim olduğu belli. İç savaş ortamında
Rami Mahluf’un oğlunun tutup BAE’deki özel uçaklı, spor arabalı
yaşantısını paylaşmaktan çekinmeyecek pişkinlik ve bilinçsizlikte
olduğu da öyle. Şimdi aynı Mahluf kırlaşmış sakalı, nadan bir
ifadeyle, dinsel atıflarda da bulunarak “ver elini öpeyim” demeye
getiriyor ama çok geç. Çizgiyi aştı ve çizgi aşıldı.
Hikâyenin diğer karakteri Semir Foz da Lazkiye kökenli bir
işadamı. Savaş ona hayal ettiği fırsatların kapısını açmış.
Tüccarlıktan işadamlığına terfi etmiş. İlginç olan Foz’un 2013
yılında ailesini İstanbul’a getirip, kendinin de Türkiye
vatandaşlığı alması. Tuhaf tecelli, taze vatandaş Foz burada
Ukrayna vatandaşı Mısırlı işadamı Remzi Matta cinayetine karışıp,
tutuklanıyor. Konu, az-buz değil, 14 milyon ABD dolarlık buğday
ithalatından doğan alacak-verecek meselesi. Mahkemede Foz 4 yıl 2
ay hapis cezasına çarptırılıp, belirli bir süre sonra serbest
kalıyor. Ardından “müdebbir tüccar” ilkesi gereği ailesini bu defa
Dubai’ye taşıyor. Foz, tüm bu maceralar yaşanırken ABD’nin
yaptırımlar listesinde değil, ancak 2019 yılında o ayrıcalığa nail
oluyor.
Hakkındaki pek de şaşırtıcı ve özgün yanı bulunmayan iddialara
göre Rami Mahluf, bir yandan devleti söğüşlerken, bir yandan
ahiretini güvence altına almak için malum mahsup ve vergi
taklalarını attırıyor. İsviçre bankalarıydı, Virgin adalarıydı,
paravan üzerine paravan şirketti, biliyorsunuz bu işleri. Aaaa, ne
ilginç! “Rüşvetin belgesi olur mu ulan pezeve.k?!” diklenmesinden,
“durmak yok, yola devam” dedik, “milletin a.ına koyacağız!!!”
coşkusuna terfi etmedik mi bizde? Neyse bura Türkiye, ora Suriye.
Saadet zincirini kıran, hem Mahluf’un Syriatel’iyle birlikte ikinci
şebeke MTN’in satılması, hem Esma Esat’ın da telekom piyasasına Foz
üzerinden üçüncü bir şebeke kurarak girmesi. Hesap defterleri
böylece ortaya dökülüp, bilançolarda bozukluk anlaşılınca, kaşlar
kalkıyor.
Başkaca hoşluklar da yok değil. Örnekse, Rami Mahluf henüz iç
savaşın başlangıcında artık akçeli işlerden el-etek çektiğini
duyurup, bundan böyle servetini Suriye halkı için hayır işlerine
adadığını açıklıyor. Tabiatıyla, sözkonusu hayır işleri bazı rejim
yanlısı milis güçlerini finanse etmeyi de içeriyor. Semir Foz da
özellikle Lazkiye havalisinde belirli başka milis kuvvetlerini
besliyor. O arada, Lübnan’da devletin bilinen şiddet tekelinin
ortadan kalkıp, yine her köşe başında elinde keleş, ağzında cigara,
üç kuruşa ağadayıların küfelerini doldurma dönemine yeniden ters
takla atılmak üzere. Bir dönem Suriye Lübnan’ı sınırının hemen
ötesinde Bekaa Vadisi’ndeki Ancar üzerinden yönetme iddiasındayken,
şimdi Suriye o günahlarının bedelini “Lübnan İç Savaşı çarpı on”
kuvvetinde ödüyor da denebilir.
Rami Mahluf ile Semir Foz pazar payları için itişir. Beşar Esat,
Rusya ile İran arasında denge gözetip, yerini sağlamlaştırmaya
çalışır. Yerini sağlamlaştırırken kendi öz kardeşi Mahir’e karşı
dahi gözünü açık tutar. Aynı biçimde yerinden yönetimin y’sine
tahammül edemeyip, eski/aynı Hafız Suriyesi’nin devamı için
uğraşır. Ne Rusya ne İran ne Türkiye ne ABD devletleri için Suriye
halkının çilesi bir anlam ifade eder. “Suriye halkı” diye bir şey
var mıdır, o da ayrı ama o denli geçerli bir sorudur. Gözler yaşlı,
göğüs yumruklayıp, saç yolmak prim yapar ama çözüm üretmeyen
yorumdur. Devletler için bilmek, bilgi yani istihbarat çok yararlı
ve önemlidir. Ancak dış politika bu tür bilgiden yeri geldiğinde
beslense de, bunların üzerine kurulmaz. En özeti şu: Taktik,
strateji değildir.