Şam’la Kürtler arasında kalan aşiretler ve petrol kavgası
Aşiret yapısı demokratik özerklik modeliyle barışık değil. Bir kere bu sistem işlediğinde aşiretlerin tahakküm bağlarının çözülmesi kaçınılmaz. Irak ve Ürdün’deki aşiret-iktidar ilişkilerinin aksine Suriye’de Baas Partisi aşiret liderlerinin otoritesini aşındıran yollar denedi. Bazı aşiretlerin Kürt hareketiyle Baas’ı kıyaslamasının nedeni bu.
Kamışlı’dan, Afrin’den, Kobani’den Kürt gençleri Kürt
bölgelerinin çok dışında Sırrin’de, Ayn İsa’da, Tabka’da, Rakka’da,
Deyr el Zor’da öldüler, ölmeye devam ediyorlar. Doğudan batıya,
kuzeyden güneye yüzlerce kilometrelik güzergâhta Halk Koruma
Birlikleri (YPG) ve Kadın Koruma Birlikleri’nden (YPJ) ölen
askerlerin fotoğrafları her yerde kadrajınıza giriyor. Bu bedel
Araplarla geleneksel ilişkilerin boyutlarını değiştirdiği gibi
Kürtlerin ‘Rojava’ olarak terimleştirdiği bölgesel tahayyüllerini
ve yol haritalarını da etkiledi. Bu süreç, YPG’yi ABD
liderliğindeki uluslararası koalisyonun ortağı yaptı. Hakimiyet
alanı Arapları da içine aldıkça sistem de dönüştü. Üç kantonlu
Rojava’dan ‘Rojava ve Kuzey Suriye Demokrat Federal Sistemi’ne,
oradan ‘Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’na ve sonunda ‘Kuzey ve
Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne dönüşen ‘demokratik özerklik’ projesi
Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) yenilgisiyle birlikte yeni bir
eşiğe geldi.
Ortak düşman ortadan kalktıktan sonra ortaklığın gücü ve
karakteri test ediliyor: IŞİD sonrası bölgenin askeri, siyasi,
ekonomik idaresinde kim ne kadar söz sahibi olacak? Temel sorun bu.
Zorlu olan, savaştan sonraki paylaşım savaşı.
ABD’nin çekilme planını değiştirip uluslararası koalisyonu
Fırat’ın doğusuna sabitlemeye çalıştığı, Türkiye’nin güvenli bölge
planıyla Suriye’nin kuzeyine girmeye çalıştığı, Suriye’nin
aşiretleri “Artık devletinize dönün” diye markaja aldığı, İran’ın
Deyr el Zor aşiretlerindeki Şii damarlar üzerinden ‘aslınıza dönün’
kampanyası yürüttüğü, Rusya’nın ‘Geleceğin anahtarı benim’ dediği
bir süreçte dış faktörlerin belirleyiciliği tartışılmaz. Ancak
Kürtlerin birlikte yürüdükleri halklarla ortaklığının geleceği
açısından iç dinamikler ve çelişkiler de önem kazanıyor.
Amude'de kadınlar...
Kobani, Amude ve Derik bir tarafa Kamışlı, Haseke, Serekaniye,
Tel Ebyad gibi yerlerde Kürtlerle diğer halklar birbirini gözeterek
ancak yol alabilir. Bu saydığım yerlerde birliği tehdit eden
riskler var ama durum idare edilebilir. Kürtlerin önünde boş beyaz
bir kâğıt yok tabii. Bu hatlarda Kürtlerle Arapların ilişkilerini
tanımlayan şeyin ‘komşuluk’ olduğu biraz hakikat biraz da
temennidir. Nüfus ve toprak transferleriyle komşuluk ilişkilerinin
zehirlendiği yerler az değil. İki halkın ilişkilerini tanımlayan
1930’lardan sonra Arap milliyetçilerinin gündemde tuttuğu ‘Kürt
Kemeri oluşuyor’ korkusuydu. Buna 1962’de ‘Arap Kemeri’ ile yanıt
verildi. Yapılan nüfus sayımında 1945’ten önce Suriye’de doğduğunu
ispat edemeyen Kürtlerin ‘yabancılar’ (ecanib), sayıma
katılmayanların ‘kayıtdışı-kaçak’ (maktumin) ilan edilip
vatandaşlık haklarından mahrum bırakıldığı başka bir süreç de
işledi. 2012 sonrası dönemde ilişkileri tekrar tanımlayan şey
yeniden ‘Kürt Kemeri’ endişesi oldu. Kürtlerin Kobani ile Afrin
arasında koridor açmayı düşündüğü sıralarda bu, karşı propagandaya
dönüştü.
'OYUN KURUCU KÜRT' ARAP SOKAĞI İÇİN BEKLENEN BİR SONUÇ
DEĞİL
Tamamen Arap bölgelerine gelindiğinde Kürtlerin ‘oyun kurucu’
olarak öne çıkması alttan alta bir direnci besliyor. IŞİD’e karşı
ortaklık Araplarla yakınlaşmada birincil katalizördü. Bu yakın
mesafeyi koruyan harici faktör Amerikan varlığı ve müdahaleleri.
Tabii ABD’nin bölgesel müttefiki Suudilerin, Arabistan kökenli
aşiretleri ihata etme girişimleri de bir yan faktör.
Coğrafyada siyasetin karakteri naifliğe yer bırakmıyor.
İdeolojik davranmayan aşiretlerin yön arayışlarında bir yere kadar
eski kavgalar etkili olsa da asıl belirleyici olan ‘hayatta kalma’
ve ‘akarı’ garantileme güdüsüdür.
ABD çekilme sinyali verdiğinde Fırat hattındaki aşiretler
geleceği sağlama almak için Şam’a kanal açma eğilimine girdi.
Aşiretler Amerikan müttefikliği konusunda Irak tecrübesinden
hareketle temkinli davranıyor. Irak’ta Irak İslam Devleti’ne karşı
aşiretlere ödeme yapılarak kurulan Uyanış Güçleri daha sonra ortada
bırakılmıştı.
Suriye ve Türkiye de ortada kalma endişesi yaşayan aşiretleri
yanına çekmek için girişimlerini artırdı.
Şam yönetimi bazı aşiret liderlerini 3 Haziran 2018’de Halep’in
güneyinde Deyr Hafer’de toplayıp devlete sadakatlerini
göstermelerini istedi. ‘Yabancı ve Amerikan Müdahalesine Karşı
Suriye Aşiretleri’ başlığıyla düzenlenen toplantıya 70 aşiret
temsilcisi katıldı. Yayımlanan bildiride Türk, Amerikan ve Fransız
işgaline son vermek üzere direniş birlikleri kurulacağı belirtildi.
Benzer bir toplantı bin 500 kişinin katılımıyla Ocak 2019’da
Hama’da düzenlendi. İran da Deyr el Zor’da hükümetin kontrolündeki
bölgelerde çok aktif. İranlılar Elbu Kemal’a kadar olan alanda
Hüseyniyeler açarak Şii unsurlar barındıran ya da Şii geçmişi olan
aşiretler üzerine yoğunlaşıyor.
Türkiye de Arap aşiretlerini Kürtleri yalnızlaştırmak ve ABD
üzerinde baskı kurmak için önemli bir kart olarak görüyor. O yüzden
de Rakka ve Deyr el Zor’dan Türkiye’ye kaçmış ya da Fırat
Kalkanı’nın kontrol ettiği bölgelerde kalan aşiretlerin liderlerini
örgütlüyor. Bu cenahta ilk toplantı 10-12 Ocak 2017’de İstanbul’da
yapılmıştı. 21 Aralık 2018'de Urfa’da toplanan 150 kadar aşiret
temsilcisi ‘Suriye Kabileler ve Aşiretler Meclisi’ni
oluşturduklarını belirtip Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve YPG’yi
‘işgal’ ve ‘tehcir’ ile suçladı. Meclisin temsilcileri daha sonra
Azez, Antep ve Urfa’da şubeler açtıklarını duyurdu.
Suriye krizinin başında birlikte hareket eden Riyad ile
Ankara’nın aşiretlere biçtiği misyon birbirini tırpanlıyor. Suriye
Demokratik Meclisi ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) de aşiretleri
3 Mayıs 2019’da Ayn İsa’da toplayıp safları sıkılaştırmaya çalıştı.
Demokratik özerklik temelinde Suriye geneli için ademi merkeziyetçi
bir çözüm çağrısı yapıldı. Şam yönetimi bunu ‘döneklik, ihanet ve
bağımlılık toplantısı’ olarak niteledi. Rusya da ABD’yi Kürtleri
kullanmak ve aşiretleri parayla satın almakla suçladı.
Bu şekilde birkaç koldan aşiretler üzerinde çalışıldığını
görüyoruz. Fırat hattında yol alırken hep bu ilişkilerin nereye
varacağına dair konuşup tartıştık.
ASIL MESELE KAZANAN TARAFTA OLMAK
ABD’nin çekilme planını değiştirmesi aşiretlerin alternatif
arayışlarını biraz azalttı. Bu dönemde en ses getiren deneme
başından beri Kürtlerle hareket eden, bu çerçevede Cezire Kantonu
Eşbaşkanlığı görevini üstlenen ve oluşturduğu Senadid Güçleri ile
IŞİD’e karşı savaşa katılan Şemmar aşiretinin lideri Şeyh Humeydi
Dehham el Hadi’nin temaslarıydı. Şeyh Humeydi, Bağdat’da “İran’ın
adamı” Falih Feyyad’la, Hmeymim’de Ruslarla ve Şam’da Esad
yönetimiyle görüştü.
Arap, Kürt ve Türkmenlerin
yaşadığı Tel Ebyad demokratik özerklik modelinin test edildiği
yerlerin başında geliyor.
Ben 2014’te Rimelan’da yönetim binasında kendisiyle röportaj
yaptığımda ‘En hakiki Apocu’ pozu takınmıştı. “IŞİD tehdidi ortadan
kalktığında Arap-Kürt birlikteliği sürer mi?” diye sorduğumda
“Sorun Kürt-Arap sorunu değil. Her çağın bir filozofu var.
Günümüzde de Öcalan’ın felsefesi var. Öcalan’ın bu toplumun
kurtuluşu için geliştirdiği bu felsefe şimdi hayat buluyor”
demişti. Oluşan ‘Öcalan cumhuriyeti’ havasından rahatsız olup
olmadığı sorusuna da “Öcalan’da Kürtlüğü ya da Marksizmi
görmüyoruz. Onu bir dünya filozofu olarak görüyoruz. Onun teorisi
dağılmaya yüz tutan toplumu yeniden bir araya getirmeye yönelik
yeni bir teoridir. Türklerin de Öcalan’la iftihar etmesi gerekiyor.
Öcalan ulusal, dil ve dini farklılıkları kaldırarak insani bir
kimlik öneriyor” yanıtını vermişti. Bu kadarı Apocuları bile
şaşırtmıştı!
Fakat aradan 4.5 yıl geçtikten sonra Al Monitor’a “Esad ile el
sıkışmaya hazırım… Kürt kardeşlerim inatçı olmayı bırakmalı. Önce
kendi aralarında, sonra da rejimle barışmaları lazım” dedi.
Federalizm konusunda, “Hepimiz Suriyeliyiz, hepimizin hakları var.
1980’den beri ademi merkeziyetçiliği savunuyorum. Ancak idari
taksim etnisiteye dayanırsa bu, yeni savaşlara yol açar” diyen Şeyh
Humeydi, YPG ve PYD’nin PKK’nin onayı olmadan hareket edemeyeceğini
savundu:
“Ne yazık ki PKK ve rejim zihniyetlerini değiştiremez, onlar
aynı okulun öğrencisi.”
Bu gezim sırasında çok istememe rağmen Şeyh Humeydi ile tekrar
görüşemedim. Üstelik şeyhin sofrasına ortak olacağıma dair söz
vermiştim. Yönetim binasına gittiğimde boştu. Şeyh’in bir süredir
Rimelan’ı boşladığını ve köyünde kaldığını öğrendim. Bir Arap
kaynak isminin yazılmaması şartıyla Şeyh Humeydi’nin temaslarıyla
ilgili şunları söyledi:
“Bu aşiret İngilizlerden beri dengeli hareket ediyor; güçlü
olanın yanında yer almaya çalışır. Şeyh Humeydi kendi başına
gitmedi. Özerk yönetimden izin aldı. Humeydi yabancı güçlerin
bölgeyi bırakmayacağını anlıyor. O yüzden özerk yönetim ile İran,
Rusya ve Suriye arasında bir yakınlaşma için arabuluculuk yapmak
istiyor. Ancak Şam nezdinde kredisi bitmişti. O yüzden Şam’a
gitmeden önce Irak’a gidip Falih Feyyad ile görüştü. Sonra
Hmeymim’de Ruslarla buluştu. İran ve Rusya’nın desteğini almak
istiyordu. Bir müzakere kanalı açmak istiyordu.”
AŞİRET PAROLASI: EV YANMASIN
Kâhtaniye (Tırbespiyê) bölgesinde Cevvale aşiretinin lideri Şeyh
Abdurrahman Reşid’le buluştuğumda aşiretlerin devlet ile Kürtler
arasında kalması halinde tercihlerinin ne olacağını sordum. Arap,
Kürt ve Süryanilerin barış içinde yaşadığı Kâhtaniye’de ilk başta
YPG kontrol noktaları oluştururken sorunlar çıktığını ama bütün
halkları kapsayan bir yaklaşım sayesinde bunların aşıldığını
anlatan Şeyh Abdurrahman aşiret olarak hem askeri hem sivil
birimlere toplam 10 bin kişiyle katıldıklarını kaydetti. Cezire
bölgesindeki aşiretlerin Deyr el Zor’dakilerden farklı olduğunu
vurguladı:
Şeyh Abdurrahman: “Kimse evinin
yakılmasını istemez.”
“IŞİD buraya giremedi. Bu bölgenin insanı IŞİD’i kabul
edebilecek bir kültüre sahip değil. Kürt ve Arap aşiretleri
birleşerek kendimizi koruduk.”
Peki devlet aşiretlerden ne istiyor? Şeyh Abdurrahman ilginç bir
bilgiyi paylaşarak yanıt verdi:
“Rejim başından beri bize ‘Kürtlerle birlikte hareket edin’
diyordu. Başta böyle bir yaklaşım vardı. Kürtlerle Arapları karşı
karşıya getirmeye çalışanlar hariçteki aktörlerdi. Bazı aşiret
reisleri üzerinden bunu yapmaya çalıştılar. Ancak birlikte
yaşadığımız halklarla bu oyunları boşa çıkardık. Amaçları özerk
yönetimi boşa düşürmekti. Sonradan rejimin tutumu da değişti.
Suriye ve Rusya özerk yönetimin Ayn İsa’daki aşiret toplantısına
katılmamızı istemedi. Katılanları hain ve işbirlikçi ilan ettiler.
Özerk yönetim de rejimin Hama ve Halep’te düzenlediği aşiretler
toplantısına katılmama çağrısı yaptı. Biz rejimin toplantılarına
katılmadık.”
ABD çekilir, müzakereyle sorun çözülmez ve Suriye ordusuyla
çatışma çıkarsa aşiretler kimle saf tutar? Şeyh Abdurrahman burada
da gerçekliğin diliyle konuştu:
“Biz içinde bulunduğumuz gerçekliğin farkındayız. Aşiret üyeleri
işsizdir. Özerk yönetim onlara iş olanağı sundu. Her aileden
bir-iki kişi işe girdi. Rejim eskiden olduğu gibi aşiretlerin
kendisine dönmesini istiyor. Fakat aşiret üyeleri reislerin
denetimden çıkmış durumda. Artık iş bulmuşlar. Dolayısıyla reis
istese de kopmazlar.
Büyük çoğunluk demokratik özerk yönetimle birlikte. Çatışma
olursa kimse kendi evini yıkmak istemez. Ekonomik çıkarı olanlar
özerk yönetimin kararına uyar. Bazıları rejimden yana döner.
Bazıları Kürt karşıtı propagandadan etkilenebilir.”
Suudi Arabistan ve Türkiye’nin aşiretler üzerinden durumu
etkileme çabasını da şöyle değerlendirdi:
“Diğer yerlerden farklı olarak Haseke’de rejimle ilişkisi olan
aşiretler az. Haseke’de Türkiye’nin üzerine oynayabileceği aşiret
de yok. Ama Deyr el Zor’da olabilir. Suudilerin de ilişki
kurabildiği aşiretler daha çok Rakka ve Deyr el Zor’dadır. Bakara
aşireti lideri Nevaf el Beşir de Suudilerle çalışıyordu, 5 yıl
İstanbul’da kaldı, sonra Şam’a döndü. Suudilerin Şemmarlara ulaşma
çabası da sonuç vermedi. Şeyh Humeydi ile araları zaten iyi değil.
Bu aşiretten Ahmet Cerba’yı kullanmak istediler. O da rejimin adamı
çıktı, Suudilerin parasını alıp Kahire’ye kaçtı.”
PETROLDEN PAY MESELESİ: IŞİD VERDİ SİZ DE VERECEK
MİSİNİZ?
Bu dengelerin bir de sahaya yansıyan boyutları var. Bir süre
önce aşiretlerin etkin olduğu bölgelerde, “Kürt işgaline hayır”,
“Tutuklamalara son”, “Kürtler petrolümüzü çalıyor” diye
pankartların açıldığı bazı gösteriler oldu. Bir seferinde
göstericiler lastik yakıp Deyr el Zor-Haseke yolunu kapattı. IŞİD
hücrelerine yönelik operasyonlar da tepkilere yol açtı. Bakara
aşireti lideri Haçim el Beşir evinin basılması sonrası, “Kandil
kadrolarına karşı ayaklanın” diye çağrıda bulundu.
Gerilimin yaşandığı yerlerin başında gelen Şuheyl’deki Ukeydat
aşireti, ABD’lilerden kontrolün kendilerine bırakılmasını istedi.
El Ömer petrol havzasının bulunduğu bölgede güçlü olan bu aşiret
IŞİD ile işbirliği yapanların başında geliyordu. Bu Habur aşireti
de SDG’ye açıkça savaş ilan etti.
Özerk yönetimin temsilcilerine göre bu kriz genel değil birkaç
aşiretle sınırlıydı ve aşıldı. Bütün bölgelerde kurulan yerel
askeri meclislerin devreye girmesiyle SDG bayrağıyla bölgede
bulunan YPG’nin öfkenin muhatabı olmaktan kurtulması umuluyor.
Fakat bu epey iyimser bir yaklaşım.
Deyr el Zor cephesinde bulunmuş bir YPG komutanı, “Biz aşiret
liderleri ile halk arasındaki bağlara dikkat ediyoruz. Hatta
IŞİD’le savaş sırasında Amerikalıların buyurgan yaklaşımlarına
engel olduk. Eğer Araplarla bir şey yapılacaksa kimseye doğrudan
emir vermedik; bir aşiret lideri üzerinden onlara gitmenin
yollarını aradık. Bu yaklaşımla sonuçlar aldık” dedi.
Özerk yönetimin yetkilileri SDG’nin motor gücünün YPG olduğu
gerçeğinden hareketle biraz özgüven içinde hareket ediyor. Resmi
demeçlere bakılırsa, “Araplar artan oranda özerklik modelini
benimsiyor... Olayları kışkırtanlar rant peşindeki aşiretler ve
IŞİD hücreleri.”
Kuşkusuz aynı cephede savaşan Kürtlerle Araplar arasında
etkileşimler oldu. Kadın savaşçılara özenen Arap kadınların
hikâyeleri medyadan teveccüh gördü. Kürtlerin Deyr el Zor ve
Rakka’da can vermesinin yarattığı minnettarlık da bir etken. Yine
de bazı aşiretler, “Teşekkür ederiz ama petrol bizde kalsın”
diyerek sesini yükseltiyor.
Petrol Arap aşiretleriyle
Kürtlerin ortak gelecek projesinin en önemli sınavı.
Kriz durulmuş gibi gözükse de petrol, daha Suriye devletiyle
nasıl bir anlaşma sağlanacağına sıra gelmeden Araplarla ittifakı
sarsabilecek bir konu olmaya devam ediyor. Kuyular merkezi
hükümetin kontrolündeyken her şey devletin tekelindeydi. IŞİD
geldiğinde aşiretleri kendine bağlamak için onlara pay verdi. Şimdi
bu aşiretler “Kürtler geldi, gelirimizden olduk” diyor. Son durumu
sorduğumda Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Yürütme
Heyeti Eş Başkanı Fevza Yusuf tutumlarını şöyle açıkladı:
“Petrol dahil bütün yeraltı kaynakları tüm Suriye’ye aittir.
Bütün halklar bundan eşit şekilde faydalanmalıdır. Herhangi bir
grup ya da aşirete özel muamele yapılamaz. IŞİD’in yaptığı gibi
yapamayız. Tüccarlar gelip ham petrolü satın alıyor, ya rafine
ederek ya da ham haliyle karaborsada satıyor. Aşiretlere ‘Siz de
gelip satın alabilirsiniz ve kâr koyarak satabilirsiniz’ önerisinde
bulunduk. Amerikalılar da araya girdi, şimdilik sorun çözüldü.”
UZUN VE ZAHMETLİ BİR YOL
Aynı aşiretten bir kanat Kürtlerle birlikte hareket ederken bir
diğer kanat Türkiye’ye el veriyor, üçüncü bir kanat Suriye
devletine yaslanıyor. IŞİD’den önce Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO)
desteklemiş olan aşiretler de Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı
bölgesinde tuttukları güçlerini Deyr el Zor’a döndürmek istiyor.
Bu, Türkiye’nin de oyun planına uygun. Aşiret refleksini
anlamlandırmada Menbic’ten bir örnek işe yarayabilir:
Bu Bana aşiretinin lideri Muhammed Heyr el Maşi, krizden önce
Suriye parlamentosunda vekildi. 2011’de yönetime karşı
ayaklananları bastırmaya kalkıştı. Menbic, ÖSO’nun eline geçince o
da Cund’ul Harameyn’i kurup onlara katıldı. IŞİD sonrası yeni
adresi SDG oldu. Menbic’e Türkiye’nin girme ihtimali belirince bu
kez Suriye devletiyle ittifakına geri döndü.
Sözün özü aşiret sistemi denilince hiçbir kazığın sabit
olmadığını görmek gerekiyor. Aşiret yapısı demokratik özerklik
modeliyle barışık değil. Bir kere bu sistem işlediğinde aşiretlerin
tahakküm bağlarının çözülmesi kaçınılmaz. Irak ve Ürdün’deki
aşiret-iktidar ilişkilerinin aksine Suriye’de Baas Partisi aşiret
liderlerinin otoritesini aşındıran yollar denedi. Bazı aşiretlerin
Kürt hareketiyle Baas’ı kıyaslamasının nedeni bu. Kürtlerin hizmet
alanlarındaki organizasyon kabiliyetini Arap bölgelerine etkili bir
şekilde taşımaları da güç. Arapların sivil yönetime katkı vermesi
konusunda Rakka’da çok çalışıldı ve belli düzeyde yol alındı ama
Deyr el Zor için bu daha da zor.
Fırat’ın doğusunda hem sosyolojik hem ekonomik hem de siyasal
düzlemde taşlar bir kere yerinden oynadı. Dengenin nerede
kurulacağı bir dizi iç ve dış dinamiklere bağlı. Görmek için
izlemeye devam…