Geçen yılın iki şampiyonu sahada. Süper Lig şampiyonu ve Şampiyonlar Ligi takımı olan Galatasaray “pürüzsüz” bir formayla oynuyor. Sadece sırtında reklam var. Denizlispor ise hem isim sponsoruna sahip hem de göğsünde ve sırtındaki reklam alanları ile birlikte kol bölümündeki alanları da doldurmuş. Yetmemiş, şortuna da bir reklam sığdırmış. Reklam gelirlerine ait rakamları kıyaslayamayız tabii ki ama oyunun endüstriyel kısmında Denizlispor'un şu an daha başarılı olduğu aşikar.
Geçen gün Galatasaraylı bir arkadaşımla otururken laf başlayacak olan Süper Lig'ten açıldı. Kendisinin geçmişinde futbolculuk da olduğundan ondan duyduğum “Türkiye ligi ile arama mesafe koydum son 2-3 yıldır. Artık sadece İngiltere ligini izliyorum” cümlesine şaşırdım. Gerçi buna benzer şekilde ülkedeki ligle arasına mesafe koyan insan sayısı hayli fazla. Bu konuşmadan kısa bir süre sonra söz yurt dışına gitmekten açıldı. Ben fırsat olursa gitmek konusuna sıcak baktığımı söyledim. Fakat ligimizi izlemeyen arkadaşım her şeye rağmen bu toprakları sevdiğini söyledi. Hepten kafamız karışık yani.
Yerden yere vurulacak, izlemeye değmez bir ligimiz olduğunu düşünmüyorum. Sezon içerisinde Avrupa standartlarında izlediğimiz maçlar da oluyor. Bizim ligin sıkıntısı, bu işi olması gerekenden çok pahalıya mâl etmesi. Mesela, Vestel ya da General Mobile akıllı telefon üretirken tüm rekabet koşullarını hesaba katarak ve hangi parçaları neye mâl edeceğini bilerek davranıyor. Sonuçta ortaya akıllı telefon klasmanında lider olan firmalara rakip olmayan ve onlardan daha makul fiyatlara piyasaya sunulan bazı modeller ortaya çıkıyor.
Fakat nedense futbolda bu maliyet hesabı tam tersine. Ücretler, maliyetler futbolun lider ülkelerinin bile seviyelerinin üzerindeyken ortaya çıkan ürün aynı kalitede olmuyor.
Neyse, gelelim sezonun ilk maçına. Geçen yılın iki şampiyonu sahada. Süper Lig şampiyonu ve Şampiyonlar Ligi takımı olan Galatasaray “pürüzsüz” bir formayla oynuyor. Sadece sırtında reklam var. Denizlispor ise hem isim sponsoruna sahip hem de göğsünde ve sırtındaki reklam alanları ile birlikte kol bölümündeki alanları da doldurmuş. Yetmemiş, şortuna da bir reklam sığdırmış. (Gerçi forma reklamı konusunda hiçbir ülke Fransız takımlarının, özellikle de kupa maçlarında giydikleri yamalı bohça tarzı formalarının eline su dökemez!). Reklam gelirlerine ait rakamları kıyaslayamayız tabii ki ama oyunun endüstriyel kısmında Denizlispor'un şu an daha başarılı olduğu aşikar. E, bu bir para oyunu artık, bunlar önemli detaylar. Yoksa kendime giymek için aldığım formalarda en çok dikkat ettiğim şey üzerinde reklam olmamasıdır, o ayrı.
Bu maçta her şey vardı: Sezonun ilk VAR kararı, ilk penaltısı, kaçan ilk penaltısı, kurtarılan ilk penaltısı, ilk golü, ilk galibiyeti, ilk üç puanı vs. Zaman zaman Denizlispor'un topluca kapanırken kaptığı toplarda tek paslarla hızlı çıkışlarını izlemek güzeldi. Ama genel anlamda çok iyi bir maç olmadı. Çünkü Galatasaray oyuna bir türlü katılamadı.
Denizlispor'u izlerken iki takımı çok çağrıştırdı: Akhisarspor ve Karabükspor. Akhisar benzerliği görüntüde. İkisi de Ege takımı, renkleri ve giydikleri forma setleri aynı. Aynı firmanın standart kesimleri. İki takım da kendi sahasında rakiplere güçlük çıkarıyor. Üstelik Denizlispor'da Rodallega ve Lopes gibi eski Akhisarsporlular da mevcut. Karabükspor'u andırması ise teknik direktör Yücel İldiz'den dolayı. İldiz'in, Emenike'li Karabükspor'u gibi, kapanıp baskın hücumlarla etkili oldular bu akşam. Hem de o dönemki Emenike kadar kuvvetli ve hızlı bir forvetleri yokken. Ama maestroda Recep Niyaz olduğu müddetçe çok daha fazlasını yapabilirler.
Denizli'deki en güzel iki şeyse tribünler ve saha zeminiydi. Umarım bu ikisi de sezon sonuna kadar bu seviyeyi korurlar. Hem yıllar sonra Denizli'nin Süper Lig'e dönmesi hem de ilk maçında Galatasaray'la oynaması tribün doluluğu için önemli gerekçeler. Açıkçası 30 bin, 40 bin kişilik bir stadı olup sadece maraton tribününü dolduracağına bu şekilde küçük ve kendine has bir stadı olması Denizlispor için bir avantaj. Biz izleyenler ise Süper Lig öncesi döneme ait bir nostaljisi de var işin.
Bir de üç büyükler ve Trabzonspor, Bursaspor gibi tribünlerin dışında, o takımı tutmasa da kombine fiyatları uygun diye başka takım taraftarları da bu gibi şehirlerde o takımın taraftarı gibi gelip maç izler. Mesela bu maçta Denizlililer arasında muhtemelen Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı, Fenerlisi de vardır. Bundaki asıl amaç, mesela Galatasaray Denizli'ye geldiğinde misafir tribün bileti almaktansa üzerine az bir miktar daha koyup sezonluk bilet sahibi olmak.
Bence bunda bir sakınca yok. Eğer o kişi Denizli'nin sezondaki diğer maçlarına da gelecekse. Yani, tribün futbola gönül veren herkese açık olmalı. Amacı futbol izlemek olmayanları, aldığı bileti sezon boyu maç maç satanları ya da başka hesapları olanları ayrı tuttuğumuz anlaşılıyordur umarım.
Galatasaray için bu mağlubiyeti normal karşılayabiliriz. Zaten kulüp olarak henüz lige konsantre değiller. Bir de “büyükler” için lige kötü başlamak bir gelenek oldu bile. Maç sonu sarı-kırmızılı taraftarlar da bu bilinçle takımı çağırıp alkışladı. Çünkü biliyorlar ki sezon sonunda bu takım öyle ya da böyle şampiyonluk yarışında olacak.