Suriyeli şair Adonis ve ressam Habip Aydoğdu'nun "Kan Kırmızı" sergisi Folkart Galeri'de açıldı. Sergi, son yıllarda yaşanan kan kırmızı şiddet, adaletsizlik ve yerel ile küresel terörden doğan olumsuz enerjiye, sanat üzerinden verilen ortak bir yanıt niteliğinde.
İzmir Bayraklı'da yükselen iş ve yaşam kuleleri arasında yer alan Folkart Towers'ın B kulesi 18'nci katında yer alan Folkart Galeri, yine ticari amaç gütmeyen ve ücretsiz gezilebilen yeni projesinde Suriyeli şair Adonis ve Türkiye soyut resim sanatının tanınmış isimlerinden Habip Aydoğdu'nun ortak projeleri "Kan Kırmızı"yı izlenime sundu.
Proje direktörlüğü, açıldığından bu yana 70 bin ziyaretçiyi ağırlamış galerinin genel koordinatörü Fahri Özdemir'e ait olan ve küratörlüğünü Zeynep Yasa Yaman'ın üstlendiği sergi, kurumun da 2016-17 sezonu açılış sergisi olma özelliğini taşımakta. Girişim, Adonis ve Aydoğdu arasındaki üç yıllık verimli bir dostluğun son bir yıla yayılan edebî, belgesel ve estetik neticelerini bir araya taşıyor.
İkilinin ortak üretimi ve samimiyetini gözler önüne seren özel bir belgesele de yer verilen sergide, Adonis dizeleriyle yer yer beslenen Aydoğdu imzalı 20 tuval üzerine akrilik tablonun yanı sıra, "Siccil/Taş", "Yalan Aynası" ve "Cambaz" adlı üç obje ve 18-19 Eylül'de Aydoğdu'nun Ankara Batıkent'teki atölyesinde ikilinin birlikte ortaya koydukları 34 adet, Adonis imzalı, "Ay Yatağında Beyaz Kan" başlıklı elyazması şiir ve imge dizisi bulunuyor.
Etkinlik, beraberinde 1200 adet basılan ve numaralandırılmış belgesel bir yayını da getirirken, Aydoğdu'nun bu süreçte ortaya koyduğu görsel ve yazılı "Adonis Günlükleri" aynı sergi alanında görülebiliyor. Bir belge-esere bürünen bu günlük aynı zamanda, Özgür Aydoğdu imzalı bir etkileşimli iPad uygulamasıyla elektronik olarak incelenebiliyor.
Adonis ayrıca bu süreçte Paris'te son bir senede kaleme aldığı ve adını sergi açılışında da dört bir yana kondurulduğu üzere, "101 Gül" koyduğu bir manzum metinle de projeyi yorumluyor, perçinliyor.
'GÖRÜLENDEKİ GÖRÜLMEYEN'İ GÖRMEK
Dünyaca saygın Alman Goethe Edebiyat Ödülü'nün yanı sıra 2005'te Uluslararası Nâzım Hikmet Vakfı Şiir Ödülü'nü de kazanan Adonis, bu metnindeki altıncı ve 12'nci bölümlerde. Aydoğdu ve sanatındaki estetik varoluş için şunları dile getiriyor:
"Habip'in yapmaya çalıştığı şey, görünende görülmeyen! Görülmeyenin, gerçeğin içinde oluşturduğu bir başka gerçektir. Sanki buradaki gerçek, hayalden ve rengin dalgalarından yüzerek gelir.
Malzemesinden, renk ve kompozisyonunun dokusundan, meskûn olduğu devinimden alır gücünü resim. Düz anlatımın boş lâfları yoktur. O zaman rengin de boş lâfları yoktur.
Böylece tam tamamlanmamış resim, tamamlanmadığı gibi gözükür. Burada resim imge değil, gerçek bir şeyin sembolü değil, bir yansıma veya kuruntu da değildir.
Resimde bedensel bir boyut var: Bedenin yorgunluğu, eğlenmesi ve canlılığı. Bir de, bir çeşit renk dili veya anın tuluatı veya kendiliği vardır: Bunun yanında, doğanın hayat damarı ile huy damarının birbirlerine bağlılığı da vardır. (...) İslâm dinine göre estetiğin, faydalı ve yararlının dışında hiç bir anlamı yoktur. Habip aşıyor bu dinsel düşünceyi. Bu düşünce - estetiğin yalnızca yararlı görülmesi - estetiği hiç sayar ve aşağılar. Estetik yalnızca fayda ve yarar, yalnızca araç ise anlamı yoktur. Estetik, tam tersi, bilgisel buluş, insanî görüş, dünya ve dünyanın objeleri ile yaratıcı ilişkileridir. Estetikten yarar ve fayda sağlanması beklenmemelidir."
Aydoğdu ve Adonis ile, sanatı, güncel sorunları ve yansıttığı insanlığı konuştuk.
AYDOĞDU: BU BİR BELLEKSİZLEŞTİRME OPERASYONU
Resimleri ve objeleri ile günümüz sahnesindeki iç ve dış karışıklıklara Adonis ile "Kan Kırmızı" dize ve imgeler eşliğinde yorum getiren ressam Habip Aydoğdu, bugün Ortadoğu'ya baktığımızda, dinler, inançlar, kimlik değer ve mezhepler üzerinden, yağmalanan kültürel değer ve müzelerle büyük bir parçalanma yaşandığını apaçık görebildiğimizi söylüyor. Sanatçıya göre, bütün zenginlikler Avrupa'nın kendi silahları ile ortadan kaldırılıyor. Aydoğdu durumu şöyle sorguluyor: "Sanıyor muyuz ki sadece bizim, Esad'ın suçu bu ? Burada ABD'nin suçu yok mu? Bu bir belleksizleştirme operasyonu."
Bu kadar olumsuz bir enerjiyi, olumlu hale dönüştürmeyi nasıl başardınız?
HABİP AYDOĞDU: Çok güzel, teşekkürler; ilginç bir yorum. Bazen ben iyi ve çarpıcı şeylerin olumsuzluklardan çıktığı ve beslendiğine de çok inanıyorum. Adonis'le benzeşen çok yanımız var. Çoğu zaman hayata aynı açıdan bakıyoruz. Onun rengi de kırmızı. Zaten benim adım çıkmış. Adonis tüm söyleşilerinde kırmızının aşkın rengi olduğunu söylüyor; benim için de öyle ama aşkın yanında hem isyan, hem eylem ve hem de hayatın rengi gibi. Siyahı da kullanan biriyim ama siyah sadece hayatı simgeliyor. Şehvet, aşk ve sevgiyle birlikte bir çarpıcılığı var. Biraz da ülkemizde ve çevremizde yaşananlar, bombalamalar, küresel terör, darbeler, iç ve dış savaşlarla yaralı, tedirgin ve ürkeğiz. Bu yüzden rengimiz ve kendimiz bundan kırmızıyı buluyor. Özellikle bu sergide bu renk çok fazla öne çıktı. Küratörümüz Zeynep Yasa Yaman'ın da önerisiyle çok fazla öne çıkmış oldu bu.
Modern sanatın 'action painting' eğilimi söz konusu olunca, resimlerinizle biz izleyiciyi de resim önünde gözlem ve yoruma dayalı harekete zorlayıcı, pasif kılmayan bir pozisyona sokuyorsunuz. Resminiz bittikten sonra sanki onu biz devralıyor gibiyiz.
Çok iyi. Aynı duyguları izleyiciden elbette beklerim; ama resmimin bir eylem yanı hep oluyor. Çoğu zaman çalışırken kendimi kaybediyorum. Zaten akılla, kitapla yaptığım şeyler en azından beni diğerleri kadar heyecanlandırmıyor. Beni de sarsıp etkileyecek, farklı algılar doğuracak imgeler anca böylesi vecd hallerinde, bir nevî depresyon halinde doğuyor. Yaparken hiç bir şey görmediğim gibi, aklım da o zaman özgürleşiyor. Aklımı kaybettiğim, öğrendiklerimi dışlayıp yok saydığım an daha özgür hissediyorum. Otobüste, uçakta, onca gürültü içinde okuduklarım her nasılsa daha çok beynime kazınıyor.
Bunun bir ön hazırlığı, bir nevi antrenmanı olmalı...
Doğru, 1970'li yıllardan bu yana günlük tutarım. Resimli günlükleri, o gün yaşadıklarım ve güncel olanları buraya aktarırım. Burası benim özgürlük alanım, antrenman sahamdır. Defterimdeki bir hareket ve sözden hareket etmem yine de. Çünkü resmim bir yolculuk, bir serüven resmidir. Yolda insanın başına ne geleceği belli olmaz ki... Benim için de ürettiğim imge içinde bilinmezliği taşıyor. Neticesi çok belli olan, tasarıma fazla dayalı işleri sevmiyorum. Beni resim yapmaya iten önemli unsurlardan biri, bilinmezlik duygusu. Bu yüzden önce kendimin ikna olması gerekiyor. Ama bir Jackson Pollock resmi kadar da değil bu. Aslında ben resimlerimi eksilte eksilte oluştururum. Bazen öyle fazlalıklar oluyor ki. Hatta gözüm kapalı veya iki elimle birden çalıştığım da oluyor. Bunun verdiği doğallıkta bir ilkel, çocuksu yan oluyor. Onlar o kadar naifler ki, sanat yapma iddiasını bile taşımıyorlar. Ama bir biçimde, o hesapsızlık ve kitapsızlık, yerine oturuyor. Ama pentüre elbette saygım var. Bunun gibi, elbette resimde belli bir dengeyi gözetiyorum. Kurguya, yeniden düzenlemeye yatkın bir yönüm oluyor. Hatta bazen resme farklı yönlerde birden fazla imza attığım bile olmuştur. Öyle de, böyle de izlensin diye.
Resminizdeki diyalektik üzerine diyecekleriniz nedir ?
Bu kaçınılmaz bir olay aslında. Aram iyi olmasa da hep vardır bu. Bazı izleyicilerim resimlerimde biçim, form arayışına girer. Halbuki onun içinde neler varolduğunu, altında nelerin yaşandığını, adeta resmimin dokuz doğurduğunu çok az insan bilir. Tüm sanatlarda vardır bu. Ama oyunlaştırılan, çabuk tüketilen sanatlardaki üretim bana keyif vermez.
Adonis tuvallerinize kendiliğinden ifadelerle mi katkıda bulundu?
Tabii. Bir anda başlıyor, yazmaya.
Türkiye Batı ve Doğu arasında sürekli tansiyon arasında kalıyor. Bu estetikte de kendini gösteriyor. Ve bu tansiyon hem ölümcül, hem de bereketli olabiliyor. Bu yönüyle resimlerinizdeki aşkınlık (tasavvuf bilinci belki) ve içkinlik (modern felsefede insan bilinci) olduğu söylenebilir mi ?
Aynen. Zaten mistisizm ve varoluşçuluk bende hep oldu. Ama Sartre gibi değil tabii. Günlüklerimi de böyle tutarım. İzleyicinin işlerime katılmasını çok arzu ediyorum. Sözgelimi torunumun işlerim üzerine yorumları bile beni çok heyecanlandırıyor. Baktığı bir resmi eleştirip, "Dede bu bozuk, olmamış, böyle yap" diyebiliyor. Niçin? Kafasında bir doğru tanımı oluşmuş. Bu yönüyle eğitime baktığınızda, güzel sanatlarda da görebileceğimiz gibi, üstün yetenekli bir çok kimsenin heder olmasının altında onlara "şu şöyle, bu böyle olacak" şeklinde dayatılmanın da olduğunu görebilirsiniz. Sanki başka türlü olamazmış gibi! Halbuki sanat, "başka türlü de olabilir" dediğin an başlıyor. Düş görmeye başladığın zaman oluyor. Özgünlük meselesi de dünyada çok tartışılıyor. Tabii kolay değil bu. Bugün Ortadoğu'ya, dinler, inançlar, kimlik değer ve mezhepler üzerinden, yağmalanan kültürel değer ve müzeler eşliğinde baktığında büyük bir parçalanma yaşandığını apaçık görebiliyorsun. Bütün zenginlikler Avrupa'nın kendi silahları ile ortadan kaldırılıyor. Sanıyor muyuz ki sadece bizim, Esad'ın suçu bu? Burada ABD'nin suçu yok mu? Bu bir belleksizleştirme operasyonu. Bu sergi için son üç yılı Adonis'le geçirdim. Öğretilenleri kırmak kolay değil. "Ya herru, ya merru, eğer ben bugün ben bunları diyebiliyorsam, yarın da başkaları bunları diyebilecektir," demek öyle kolay kolay olmuyor. Bazen yüreğin diyor ama, ekonomik anlamda bunu diyemeyebiliyorsun. Kendine inanmak, özgüven sahibi ve sahici olmak, yapay olmamak öyle bedavaya değil, çok tuzaktan sonra oluşuyor. Bu projede resmin şiiri ve şiirin resmi bir araya geldi. Atölyede kendisiyle çalışmaya başladık. O da bunu çok hissetti. Benim kaligrafiye de bir yatkınlığım vardı zaten. Bunun tadını kaçırmadan sunduğun an zaten bambaşka şeyler ortaya çıkabiliyor.
ADONIS: BİR DİKTATÖRLÜĞÜN, BİR DİĞERİYLE DÜŞÜRÜLMESİNE KARŞIYIM
Bir kişinin özgürlüğünün tehlikeye girmesiyle bile demokrasinin zarar görebildiğini vurgulayan şair ve felsefeci Adonis, diktatör rejimlerine karşı olan biri olduğunu tekrarlıyor ve bütün toplumun mevcut diktatör rejimi barışçıl bir biçimde düşürmesi gerektiğini savunuyor.
Adınızın anlamıyla başlayalım; mitolojide Zeus'un buyruğu ile bir yıl yer altı, bir yıl yer üstünde yaşaması öngörülen Adonis'ten hareketle, siz bugünkü dünyayı nerede daha güvenli buluyorsunuz?
ADONIS: Kişisel olarak, Adonis olarak ben her şeye rağmen yer üstünde yaşamak istiyorum. (Gülüyor) Ama diğer taraftan İslâm dünyası genellikle yaşamını yeraltında sürdürüyor. Çünkü bana göre güvenlik duygusu, hayata karşı mücadele etmekle olur. Bu yüzden yer üstünde olmayı seçiyorum. Burada şu anda anımsamadığım bir Yunan şairinin dizesini anmak isterim: "Ben, yeraltında kral olmaktansa, yerüstünde dilenci olmayı tercih ederim."
Sizin inançlara mesafeli olduğunuzu biliyoruz. Size göre bugünkü dünya, bir arada yaşamak için neye inanmak durumunda?
İnsan kendi hayatına, haklarına ve kendi bağımsızlığına inanmalı. Dostluğa, aşka. Bunlara inanmalı. Şunu da söylemek isterim: Genellikle ateist kelimesini kullanmam, çünkü ateist kelimesinin kendisi de dinî bir sözcüktür. Benim kullandığım ifade, din kültürünün dışında yaşayan bir insan olduğumu açıklar.
Peki bu bakış açısıyla nasıl bir yönetim veya devlet modelini kendinize yakın bulursunuz?
Bireyin temel hak ve özgürlükleri alabildiği ve bütün kanunların bunları koruduğu bir yönteme inanmak durumundayım. Rejim, iktidar o bireyin hizmetinde olmalıdır. Yoksa bugün yaşadığımız şartlardaki gibi değil. Ve her zaman din bile, insanın hizmetinde olmuştur; ama biz Müslümanlar olarak konuyu tersine çevirdik ve insanı dinin hizmetine soktuk.
Yıllar önce şair Özdemir İnce yaptığınız bir söyleşide Kur'an'a farklı bir gözle bakacak olursak bugünkü demokrasiye de tehlike arz etmediğini göreceğimizi söylüyorsunuz. Bugün bu sözleri ele alınca, Türkiye demokrasisini tehlikede görüyor musunuz ?
Dünyadaki tüm demokrasiler tehlikede. Türkiye de bu dünyanın bir parçası. Çünkü bütün dünyada bireysel özgürlükler tehdit altında. Bir kişinin özgürlüğü tehdit altına girdiyse dahi, demokrasi tehdit altına girmiş demektir.
Suriye'de gelinen durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Ben temel olarak şiddete karşıyım. Çünkü şiddet şiddetten başka bir şey doğurmaz. Ama aynı zamanda ben, diktatör rejimlerine de karşı olan biriyim. Ama bir diktatörlüğün, başka bir diktatörlükle düşürülmesinin de karşısındayım. Bunu düşlemiyorum. Bütün toplumun, bireyler toplamının barışçıl bir biçimde diktatörü düşürmesini ümit ederim. Ama bu bir ümittir. Bir ruh, neticede bir düşüncedir ve böylece her bireye de bir sorumluluk yüklemektir. Ayrıca gerçek bir demokrasi inşa etmek için de tek yoldur. Ama ben bu şiddetin yalnızca Suriye değil, tüm dünya için geçerli biçimde ortadan kalkmasını arzu ediyorum. Yalnızca binalar, tarihi eseri değil, insanın kendisini de yıkan bir şiddettir bu. Bütün tarih boyunca şiddetin kendisinden başka bir şey getirmediği görülmüştür.
Mülteci sorunu bugün çeşitli devlet ve liderler tarafından sömürülüyor mu ?
Suriye'deki bu iç savaştan kaçan insanlar, suçsuzlar ve sonuçta yok yere bu suçun bedelini ödüyorlar. Hiç bir şey yapmadan ödedikleri bir bedel bu. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, o kadar insan hayatını kaybetti. Ne için ? Bir hiç uğruna. Burada insanlar bir kaynak olarak değerlendirilecek olursa, Araplar bununla çok büyük bir sermayeden de olmuş denebilir. Sonra, halkın bir kısmı aşağılanacak olursa, bu bütün halkı da bağlar, bundan hiç biri ayrı tutulamaz. Tabii bir ülkenin özgür olması için, bütün bireylerin özgür olması gereklidir ve bu söylediğim yalnızca Arap dünyası değil, Türkiye için de geçerlidir.
Bu sığınmacılar gerek Batı, gerek Doğuda, Avrupa veya Türkiye tarafından tıpkı politik bir koz gibi, belli amaçlar için kullanılıyor denebilir mi?
Tabii, her yerde kullanılıyorlar. Ve bu ticaretin en kötü biçimidir; insan üzerinden yapılan ticarettir. İnsanı aşağılamanın en kötüsü onu bir mal haline sokmaktır. Bir koz olarak, mal olarak kullanmaktır.
Şiirlerinizi de göz önünde bulundurarak soralım; bu kadar olumsuz bir enerjiden, adı "Kan Kırmızı" olan ve ressam Habip Aydoğdu ile girdiğiniz bu kadar yaşam dolu bir projeyi nasıl çıkarttınız?
Yaratıcılık, insanlar arasındaki bir özgürleşme, bir eşitlik arzusudur. İnsanın büyüklüğü, tüm karanlığa rağmen ışık için yapıyor olmasından, bundan kaynaklanır.
Şiirlerinizi seslendirmeyi seviyor musunuz?
Tabii. Çünkü şiir okuduğum zaman, bedenimle de içimdeki hisleri vurguluyorum.