Sanatı devrimin örgütleyicisi yapmak: Sovyetler’in ‘Ajitasyon ve Propaganda Trenleri’
Ajit-trenlerin belki daha ileri bir tartışmanın kapısını aralayan yanı işte budur: Sanatçılar bu deneyimde bir devrimci sürecin ‘gözlemcisi’, ‘yorumlayıcısı’ hatta tek başına ‘aktarıcısı’ da değildir; bizzat örgütleyicisidirler.
“Çok uzaklardan gelen bu tren bize değerli hediyeler getirdi. Acele edin yoldaşlar! Bu tren uzun bir süre kalmayacak. Doğru ve akıllıca yazılmış kitabın, daha iyi bir gelecek için mücadelede yolunuzu aydınlatacağının farkına varmalısınız.”
(Ajit-trenler hakkında bir posterden, 1920)
*
Ne kadar incelersek inceleyelim, insanlık tarihine yön veren devrimlerin kolay kolay kavrayamayacağımız bir coşkusu vardır. Biraz ‘nükleer enerjiye’ benziyor aslında. Atom çekirdeğini parçalaması korkunç derecede zor da olsa etrafına saçtığı enerji hayret vericidir. Ama enerji gibi devrimlerin saçtığı ruh halinin de bir ömrü vardır.
Rusya’da 1917 yılında Bolşeviklerin iktidarı aldığı Ekim Devrimi’nin varlığı, başlı başına geleceğe bir esindir. Üzerinden yıllar geçse de sarsılmaz bir referans olmanın gücüyle kor ateşini koruyor. Fakat bir süreliğine etrafına saçtığı parıltının büyüklüğü paha biçilmezdir. 1920’li yıllarda toplumsal hareketlerden, kültür-sanat dünyasına pek çok insan işte bu göz kamaştırıcı ışığın izinde yollarını yürür. Yarattıkları, başardıkları ya da üzerine çalıştıkları etkileyicidir etkileyici olmasına… Ama asıl hikaye bugünden geçmişe baktığımızda o devrin insanlarının kalbinde ve beyninde sınırsızca uzanan ufuktur.
Ekim Devrimi’nden sonra bu ufukla sanatçılar çağının çok ötesinde nice avangart bakış açıları yarattılar. Örneğin geçtiğimiz hafta müzik alanında Arseny Avraamov’u konuşmuştuk. Fakat bu örnek devrimin kültür-sanat aracılığıyla kitlelere nasıl ulaştığını ve kitlelerle birlikte var olup nasıl bir tepki aldığını anlamaya yetmez. Bu yüzden bugün Ekim Devrimi’nden hemen sonra devrimci sanatçılarca yaratılan ve devrimi, rayların ulaştığı tüm memleketlere götürmeyi amaçlayan ajitasyon/propaganda trenlerini konuşacağız…
İÇ SAVAŞIN GÖLGESİNDE BİLİNÇ TAŞIMA
Ekim Devrimi’nden bahsederken ister istemez ‘dönemin tüm Rusya topraklarında aynı anda yaşanan bir değişimmiş’ gibi bir algıya kapılıyoruz. Oysa Sovyet yönetimi, uzun yıllar boyunca İngiltere, ABD destekli Rusya burjuvazisi ve diğer kimi gerici unsurlardan oluşan Beyaz Ordulara karşı mücadele verir. Bugün ‘iç savaş’ olarak anılan bu dönem, Bolşevikler açısından sadece askeri açıdan bir meydan okuma değildir. I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın yorgunluğu, maddi zorluklara karışınca mücadele hiç de kolay olmaz.
Fakat zorluklar sadece bunlarla sınırlı kalmaz. İmparatorluk topraklarının ciddi bir kesimi her anlamda karanlığa gömülüdür. Ekim Devrimi’nden hemen önceye, 1916 yılına ait verilere göre Rusya’nın okur-yazarlık oranı yalnızca yüzde 56’dır (1937 yılında Sovyet yönetimi okur-yazar nüfus oranını yüzde 75’e çıkartmayı başaracaktır). Büyükşehirleri çıkardığınızda mevcut okur-yazarlık oranının çok daha korkunç bir hale geleceğini tahmin edebiliriz. Sadece bu da değil. Fiziki büyüklük, örgütlü bir halk ağını kurmayı ciddi anlamda zor hale getirir. Demiryolları bu anlamda Rusya’yı ve çevresindeki ülkeleri birbirine bağlayan atardamarlardır.
MAYAKOVSKİ’NİN BOYADIĞI TRENLER
Tam da böyle bir anda, dev bir coğrafyada süren varlık savaşında, o coğrafyanın kılcal damarlarını örgütlemek amacıyla Bolşevikler ‘ajit-tren’ hatları düzenler. Yoksul halkın asıl düşmanının hangi sınıf olduğunu anlatmak, Ekim Devrimi’nin ışığını en tenha yerlere dahi götürmek üzere daha önce örneğine pek rastlanmamış bir uygulamadır bu. İşlenen konular sadece bunlarla sınırlı değildir, ajit-trenler aynı zamanda bir ‘halk eğitim merkezi’ olarak çalışır. Sağlık eğitimleri ve ileri tarım teknikleri en çok rağbet edilen başlıklardandır.
Devrimin hemen ardından ajit-trenler yola çıkar. Peki vagonlarıyla birlikte yaklaşık 18 araba uzunluğundaki bu trenlerin içerisinde neler vardır? Lenin, Kızıl Doğu, Ekim Devrimi, Kızıl Kozak, Sovyet Kafkasya gibi isimleri olan ajit-trenlerin her birinde bir radyo istasyonu, iç telefon sistemi, hareketli kamera dükkanı, baskı makinası ve gazete bürosu vardır.
Dış görünüş olarak da trenler başlı başına bir sanat eserine dönüştürülür. Kimi zaman emekçi halkın sorunlarını, kimi zaman burjuvazinin saldırganlığını, kimi zaman ise Sovyet yönetiminin ne olduğunu anlatan bu kompozisyonlar gerçekten de ‘usta elinden’ çıkmadır. Fütürist şair Vladimir Mayakovski, süprematist ressam Kazimir Maleviç ve tasarımcı El Lissitzky gibi öncü isimler bizzat bu trenleri parlak renklerle boyayan, kompozisyonları çizen ve çeşitli şekillerde süsleyen kişilerdir.
Desenler trenin gittiği yere göre şekillenir. Örneğin Orta Asya’daki halkları ziyaret eden Kızıl Doğu treni Rusça’nın yanısıra bölge halklarının dilinde yazılarla ve o kültürleri yansıtan figürlerle süslenir. Tıpkı “Sovyet gücü özgürlüğün, gerçeğin ve eşitliğin meşalesidir” ifadelerinin yer aldığı Kızıl Doğu treni fotoğrafında görüldüğü gibi:
Trenlere ek olarak Kızıl Yıldız isimli bir gemi de aynı işlevde 1919-1921 arasında kullanılır. Volga-Kama nehirleri arasındaki buharlı gemi, pek çok yolculuk gerçekleştirir.
AJİT-TRENİN EN GÜÇLÜ SİLAHI: SİNEMA VAGONU
Trenlerin idaresi için de bir örgütsel şema inşa edilir, bunların başında ajit-trenlerin ‘aklı ve kalbi’ olarak tanımlanan siyasi seksiyon gelmektedir. Çünkü bu seksiyon, ajit-trenin yürüteceği çalışmaları belirleyen ve gerekli iş dağılımını yapan birimdir. Seksiyonun başında aynı zamanda trenin de yöneticisi olan bir Siyasi Komiser bulunur. Trendeki bir diğer seksiyon, enformasyon seksiyonudur. Seminerlerin düzenlenmesi, broşürlerin dağıtılması, film projektörünün kontrolü vb. bu seksiyonun görevlerinden bazılarıdır(1).
Devrimci önderler yanaştıkları köylerde nutuklar atmakta, insanları dinlemekte, broşürler dağıtmaktadır. Fakat ajit-trenlerin elindeki en güçlü kart bunlar değildir. ‘Asıl’ kısım, devrimin insanları farklı hislere sürükleyen bir salonda yer alıyor: Sinema/gösterim odaları… Mekanın ucunda bulunan sahnede bir projeksiyon sahnesi vardır. Onun hemen altında seyircileri anlatıya işitsel olarak da davet etmeyi amaçlayan, piyano ve gramofon gibi araçlar/enstrümanlar vardır. Vagon dışında yapılan film gösterileri ise sessiz yapılır. Böylece ilk iki ay içerisinde 100 binin üzerinde insanı film gösterimleriyle buluşturur. Bu rakam ve sağlanan imkanlar bahsettiğimiz dönem için büyük başarıdır. Ayrıca son derece yaratıcı bir propaganda yöntemidir.
Trenlerde ayrıca ziyaretçilerin faydalanabileceği kütüphane vagonları vardır. Sinema ekiplerinin yanı sıra çeşitli tiyatrolar da böylece sergilenir. Ancak bunların hiçbiri, kısıtlı bir okur-yazar oranına sahip bir ülkede sinema kadar etkili olmaz. Zaten gerek Vladimir Lenin gerekse Sovyet yönetiminin Halk Eğitim Komiseri Anatoli Lunaçarski, sinemanın sanatlar arasında kendileri için en güçlü silah olduğunu boşuna söylemiyordu.
DZİGA VERTOV’UN ASKERLİK GÖREVİ TRENDE
Ancak ajit-trenlerdeki ‘sinemanın’ daha başka ilginç bazı özellikleri de vardır. Bu trenlerde gösterilenler, hali hazırda yapılmış eserlerin basit bir sergisi değildir. Eldeki materyal bazen ‘kaba’ olsa bile öyle değildir. Çünkü sanatçılar da bu sürecin organik bir parçasıdır. Mesela bağımsız film prodüksiyon birimleri de aynı vagonlarda seyahat etmektedir. Böylece trenlerin ve ziyaret ettikleri yerlerin hikayeleri de dolaşıma girer.
Bu anlamda ünlü Sovyet yönetmen Dziga Vertov’un rolünü konuşabiliriz. Sinemada devrimci ‘sine-göz kuramıyla’ (2) bilinen Vertov'a, Ekim Devrimi’nden sonra orduya alındığında ajit-trenlerin film ve fotoğraf birlikleri ile ilgilenme görevi verilir. Henüz gençtir ama bu görevi özenle yerine getirir. Ajit trenlerdeki sinema gösterimlerinin mimarlarından Vertov, bir de günlük tutar -ki bu sayede biz de çalışmaların ince detaylarına bugün ulaşabiliyoruz. Vertov’un günlüğü, kendi yaptıkları çalışmalar kadar insanların bu çalışmalara tepkilerini de kaydettiği için değerlidir.
“Yoldaş Lenin, ajit-trenlerde ve buharlı gemilerde yapılan çalışmalarda filmin kullanılmasına büyük önem verdi. Ve böylece 6 Ocak 1920’de, Yoldaş [Mihail] Kalinin ile birlikte güneydoğu cephesine doğru ayrılıyorum. Devrim’in Yıldönümü (1918) de dahil olmak üzere filmleri yanımda götürüyorum. Yeni izleyiciyi inceliyoruz. Tüm tren istasyonlarında durup bu filmi yansıtıyoruz ve şehirdeki film tiyatrolarına taşıyoruz. Aynı zamanda, çekim yapıyoruz.”
Vertov’un ajit-buharlı gemi Kızıl Yıldız’da yaptığı çekimlere dileyenler göz atabilir:
Vertov, filmlerin aktarımını ve gözlemlerini ise şöyle yazıyor: “Neredeyse her izleyici kitlesi için filmlerin açıklamalarını sunmak zorundaydım. Filmlerin pek çoğu ‘hamdı’ ve ‘özensizce’ hazırlanmıştı ve filmleri ilk kez izleyen ortalama bir izleyicinin sahnedeki görüntüleri tamamen anlaması mümkün değildi. Bulmacaları yorumlayarak açıklığa kavuşturmak, filmi okuma yazma bilmeyenler için dahi anlaşılabilir hale getirdi.”
ÇAĞIMIZIN AJİT-TRENLERİNİ YARATMAK
Ajit-trenlerin belki daha ileri bir tartışmanın kapısını aralayan yanı işte budur: Sanatçılar bu deneyimde bir devrimci sürecin ‘gözlemcisi’, ‘yorumlayıcısı’ hatta tek başına ‘aktarıcısı’ da değildir; bizzat örgütleyicisidirler. Yine de, bugünden dönüp baktığımızda asıl mesele devrim ışığının saçtığı iham ve üretkenliktir.
Malum, geçmişteki olayları incelerken en büyük zaafımız ‘spoilerlar’. Bir meselenin nasıl çözüldüğünü, hangi değişkenlerin ne gibi sonuçlar verdiğini biliyoruz: Söz gelimi I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın nasıl başladığını okumaya kalksak, kaçınılmaz olarak nasıl bittiğinin bilinciyle bunu yapacağız. Bu kendinden filtreli bilinç dolayısıyla dönemleri, olayları, insanları… tüm bunları diğer dönemlerden, olaylardan, insanlardan yalıtık değerlendiriyoruz. Konumuz Ekim Devrimi’nin ışığında kültür sanat ise eğer, kendiliğinden zihnimizde 1920’ler etrafında bir tel gerilmeye başlıyor: Ekim’in öncesi yokmuş da o gününün insanları Ekim’le birlikte doğmuş gibi…
Çağımızda gittikçe daralan ufuk bizi karanlığa boğuyor. Oysa Ekim’in ışığı, dünyanın görüp görebileceği en karanlık günlerin sonrasında yükselmişti. Fakat biz bir tel örgünün içinde yaşamıyoruz. Ne uygarlığın seyri ne de bilincimiz, on, yirmi ya da otuz yıla ait değil. Sıkıştığımız yerin bir mazisi bir de geleceği var ve üçüne de aitiz.
Kaderci bir yaklaşım değil bu, her karanlık, ufku açan ışıltıyı doğurmayabilir. Sadece doğmasının potansiyelini içerisinde taşır. O halde bugünün dünyasında kitle iletişimin atardamarlarını bulup, toplumun kılcal damarlarına ulaşmaya çalışmak için yeni Ekim’leri beklemeye gerek de yok. Ekim Devrimi’nin koru, lokomotifi çalıştırmaya yeter de artar. Yaşanabilir bir dünya yolunda belki çağımızın devrimci cüreti, karanlıkta da yeni ‘ajit-trenlerin’ yaratılabileceğini göstermekte gizlidir?
Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı adresler
(1) Sovyetler Birliği’nde Propaganda ve Ajit-Trenler, Burcu ÖZDEMİR
(2) Sine-Göz: Sinemanın senaryo, kurgu ve anlatım teknikleri ile insanlara sunulan yapay bir dünya olduğunu belirten Vertov’a göre kameranın amacı insan gözünün kusurlarını aşmak, insan gözünün göremediği yerlere de ulaşarak saf gerçekliği aktarmaktır. (Ayrıntılar için: https://typelish.com/b/dziga-vertov-ve-sinegoz-kurami-103492 )