Santrfor santrfordur

Aslında Cenk, girdikten sonra çok kötü bir oyun ortaya koydu. Kendisine doğru atılan hemen hiçbir topu kontrol edemedi. Kontrol etmeyi başardığı topları ise arkadaşlarına yollayamadı. Ama nihayetinde o bir santrfordu. Gerçek bir santrfor.

Onur Özgen onurozgen13@gmail.com

Vincenzo Montella’nın ilk iki maça göre yaptığı önemli iki değişiklik vardı dün gece. Birincisi; Barış Alper Yılmaz’ı en rahat ettiği yerde, sağ kanatta başlatmak. İkincisi; merkezi tek tutucu (Kaan Ayhan) yerine iki tutucuyla (Salih Özcan-İsmail Yüksek) savunmak. 

İlk değişiklik, Türkiye’ye kenar hücumlarında bir delici daha kazandırırken, ikinci değişiklik ise merkezi daha iyi savunmasına ve Hakan Çalhanoğlu’nu önde daha serbest ve gole yakın bir rolde konumlandırmasına neden oldu.

Buna karşın maç 11’e 11 iken oyunun ağırlıklı olarak Çekya’nın kontrolünde geçtiğini, Çeklerin gerek önde baskısının gerekse geriden uzun topla çıkışlarının Türkiye’yi hem toplu hem de topsuz oyunda çok zorladığını söylemek lâzım.

20. dakikada Antonin Barak’ın çok kontrolsüz bir şekilde takımını 10 kişi bıraktıktan sonra ise oyunun kontrolü Türkiye’ye geçti. Ama bu bölümde de Türkiye’nin hücumdaki üretkenliği çok düşüktü. Rakiplerinin kalelerinde ciddi bir tehlike üretemediğini görmek ise Çekya’yı cesaretlendirdi ve ilk yarının sonlarında daha fazla Türkiye’nin kalesine gitmeye başladılar. Nitekim ilk yarının en büyük tehlikesini Çekler buldu ve devrenin son dakikasında gelişen hızlı hücumda sol kanattan ceza sahasına giren David Jurasek’in şutunu kaleci Mert Günok kurtardı.

ÜÇ TAKIMDAN BİRİ 

Bu bölümde Türkiye’nin hücumdaki en büyük eksikliği ise ileride net bir santrforun yokluğuydu. Kırmızı karttan sonra geride genellikle 5-3-1 şeklinde bekleyen Çekya’nın yüksek fizikli ve sıkı savunması karşısında hemen tüm hücumları sanki duvara çarpar gibi geri dönen Türkiye, en uçta bir 9 numara becerisini çok aradı. 

Gürcistan karşılaşmasının ikinci yarısında olduğu gibi Arda Güler’in en uçta oynaması, Türkiye’ye belki top üzerinde daha fazla hâkimiyet getirse de bu üretim anlamında hayli sınırlı bir hâkimiyetti. Arda’nın derine geldiği, buna karşın iki kanat Barış Alper ve Kenan Yıldız’ın forvetleştiği bir düzen, belki daha tehditkâr olabilirdi. Ama bunu da göremedik. Hâliyle ileride bir santrforun yokluğu daha çok hissedildi.

Turnuvada klasik bir santrforla oynamayı reddeden üç takım var: Almanya, Hollanda ve Türkiye. Buna karşın Almanya ve Hollanda’da oyuna sonradan giren Niclas Füllkrug üç maçta iki gollük, Wout Weghorst bir gol bir asistlik katkı yaptı. Türkiye’nin kadrosundaki üç santrfordan Cenk Tosun, Semih Kılıçsoy ve Bertuğ Yıldırım’ın hiçbiriyse dün geceye kadar bir dakika bile süre bulamadı. Ve belki dün gece de bulamayacaktı. Ta ki Montella buna mecbur kalana kadar. 

İkinci yarının başında büyük çoğunluk Montella’dan artık bir santrforu oyuna almasını bekliyordu. Ama onun acelesi yoktu. Sarı kartı olan Salih Özcan’ın yerine Kaan Ayhan’ı oyuna alarak aynı düzende oynamaya devam etmeyi seçti. 

JURASEK’İN KÂBUSU

Bu devrede farkı yaratan oyuncu ise Barış Alper olacaktı. Rakibinin sıkı savunmasını merkezden delemeyen, bunu bir santrfor olmadan yapabilmesi zaten çok zor görünen Türkiye’nin tek seçeneği kanatlar gibi görünüyordu. Ama yine içeride bir santrfor yokken, kanat hücumlarını da yüksek ortalarla bitiremezlerdi. Bunun yerine bek arkasına sızıp, son çizgiden içeriye göndereceği isabetli paslarla pozisyonlar üretmelilerdi. Tıpkı Barış Alper’in ikinci yarıda yaptığı gibi. Karşısında oynadığı Jurasek’in adeta kâbusu olan Barış Alper’in sağ kanattan getirdiği bir top, Hakan Çalhanoğlu’nun müthiş şutuyla gole dönüştü, diğer topuysa kale önünde Arda tamamlayamadı.

Türkiye öne geçtikten sonra rahatladı, artık ikinciliği garantilediğini sandı. Ama Çekya’nın pes etmeye niyeti yoktu. Çeklerin bir kişi eksik de olsalar fizik güce ve yüksek toplara dayalı futbolu, dakikalar ilerledikçe Türkiye’yi savunmada biraz daha zorladı, bilhassa duran topları savunmak Türkiye açısından giderek güçleşti. Taç atışlarından dahi pozisyonlar yakalamayı başaran Çekya, bunların birinde her ne kadar öncesinde kaleci Mert’e faul şüphesi olsa da Tomas Soucek’in ayağından bulduğu golle beraberliği de yakaladı.

Bu golden sonra Türkiye için yarım saatlik bitmek bilmeyen bir çile başladı. Gürcistan’ın Portekiz karşısındaki sürpriz galibiyeti hesapları değiştirmişti. Maçtan önce olası bir mağlubiyette dahi en iyi üçüncülerden biri olarak son 16’ya kalınabileceği düşünülüyordu, ama Gürcülerin daha ilk dakikalardan itibaren skor üstünlüğünü ele alması, Türkiye’nin maç boyunca tedirgin bir şekilde oynamasına neden oldu. Bu tedirginliğin seviyesi son dakikalarda taşınamaz boyutlara geldi.

255 DAKİKA SONRA

Buna karşın Montella, oyuna santrfor almamak için yaklaşık on dakika daha bekledi. Sonunda dayanamayıp Arda’nın yerine Cenk’i oyuna aldı ve Türkiye’nin turnuvadaki 255. dakikasında nihayet bir dokuz numaraya ihtiyacının olduğunu kabul etti.

Aslında Cenk, girdikten sonra çok kötü bir oyun ortaya koydu. Kendisine doğru atılan hemen hiçbir topu kontrol edemedi. Kontrol etmeyi başardığı topları ise arkadaşlarına yollayamadı. Bu yüzden Çekya’nın son dakikalardaki baskısı daha da arttı. 

Ama işte, santrfor santrfordur. Ne kadar kötü durumda olursa olsun. Nitekim uzatmaların dördüncü dakikasında yakalanılan bir hızlı hücum fırsatında, en çok isteyeceği yerde, ceza sahasının sol çaprazında topla buluşan Cenk, topu sağına aldı, yavaşça içe doğru kat etti, önce Vladimir Coufal’i karşısına aldı, vurur gibi yaptı, vurmadı, sonra karşısında Tomas Holes’i buldu, bu defa boşluğu görmüştü, o yüzden hiç beklemeden vurdu. Bu bir santrfor vuruşuydu. Tam köşeye, sert ve kararlı. 

Aynı zamanda Türkiye’yi EURO 2008’den bu yana ilk defa bir Avrupa Şampiyonası’nda gruptan üst tura çıkaran goldü.  Yine Çekya’ya karşı. Nihat Kahveci’nin dublesinden tam 16 yıl sonra. 

HER ŞEY FAZLA TANIDIK

Tuhaf bir şekilde her şey 2008’de olanlara çok benziyor. 

Maçlarımız o turnuvadaki gibi yine çok heyecanlı geçiyor, hücumda her şeyi yapabilir gibi dursak da savunmada da bir o kadar sallanmaktayız, ama bir şekilde işlerimiz rast gidiyor. Yine Portekiz’le aynı puanda bir üst tura yükseliyoruz ve bir kez daha Çekya son maçta bize kaybedip turnuvaya veda ediyor. 2008’in iki ev sahibinden biri olan Avusturya, bu defa son 16’daki rakibimiz. Turnuvanın en güçlü takımları, ağacın diğer tarafında kalmış. Bu turu geçersek önümüz açık görünüyor. 

Bir de Montella ve oyuncularını rahat bırakırsak. Keşke 2008’deki gibi sosyal medya da olmasaydı. 

Tüm yazılarını göster