İktidar destekçileri medyanın her türlüsünde hem memlekette işlerin yolunda olduğunu hem de seçmenin aslında iktidara güveninin devam ettiğini savunmaya devam etse de elimizdeki veriler bunun tam tersini söylüyor.
Geçen hafta bu köşede yayınlanan yazımızda seçmen eğilimleri ile ilgili bazı verileri paylaşmıştık. Özetleyecek olursak; öncelikle AK Parti’deki oy kaybı iktidarın bütün çabalarına rağmen durdurulamıyor ve halihazırda yüzde 30’un altına inmiş durumda.
İkincisi; Cumhur İttifakı seçmen desteği açısından artık “küçük” ittifak konumunda. 6’lı masa yüzde 45’in üzerindeyken Cumhur İttifakı toplamda yüzde 35’ler civarında bir desteğe sahip. Olaya iktidar-muhalefet ikileminde baktığımızda ise durum iktidar bloku açısından daha da vahim hale geliyor: yüzde 35’e yüzde 65.
Üçüncüsü; bu verilerin doğal sonucu olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik destek de anayasal baraj olan yüzde 50+1’in oldukça gerisinde kalıyor (yüzde 35 civarı).
Kamuoyu önünde yüksek sesle dile getirmeseler de aslında birçok aklıselim AK Partili bu tablonun farkında. Ancak umutsuz da değiller; neticede büyük deneyime sahip ve bugüne kadar iktidarını şöyle veya böyle sürdürmeyi başarmış “Reis”in son dakikada şapkadan tavşan çıkaracağına dair bir beklentileri, hatta inançları var. Bu beklenti açısından AK Partili siyasetçiler yalnız değiller. Çok sayıda iktidar ve muhalefet seçmenin yanı sıra hatırı sayılır miktarda kanaat önderi de benzer kanaatler taşıyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şapkasında gerçekten tavşan olup olmadığı, önümüzdeki dönemde yaşanması muhtemel siyasal gelişmeleri güçlü biçimde şekillendirecektir. Bu nedenle, siyasi sohbetlerde seçim sürecini etkilemek amacıyla şapkadan çıkarılacağı düşünülen tavşanların gerçekten çıkma olasılığını analiz etmenin önemli olduğunu değerlendiriyoruz.
TAVŞAN 1: EKONOMİDE HIZLI İYİLEŞME
Bugünden seçime kadar kalan süre içinde ekonomik göstergelerde bir iyileşme olup olmayacağının analizini “hakiki” ekonomistlere bırakarak, siyasal iletişim ve algılar açısından söz konusu durumu değerlendirmeye gayret edelim:
1- Cumhurbaşkanı Erdoğan bundan iki hafta önce Türkiye İhracatçılar Meclisi 29. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada enflasyonun sırtımıza bindirdiği kamburdan 2023 Şubat, Mart aylarından itibaren kurtulacağımızı duyurdu. Bazıları bunu bir müjde gibi algılamış olabilir, ama öte yandan 2022 yılı boyunca yüksek enflasyonla boğuşacağımızı da ilan etmiş oldu. Merkez Bankası’nın faizlerle ilgili kararında ısrar etmesi de yine seçmene “kaderinizle baş başasınız” mesajının verilmesi anlamına geliyor.
Seçime aylar kala enflasyonun gerçekten düşmeye başlayacağını düşünsek bile, bunun vatandaşın yaşam standartlarına yansıması için uzun bir zamana ihtiyaç olacağı muhakkak. Dolayısıyla vatandaşın hayat pahalılığından dolayı yaşadığı mutsuzlukları birkaç ayda unutması ve yeniden AK Parti’ye oy vermeye ikna olması çok kolay değil. Elbette ki bazı seçmenler böyle davranacaktır ama bunların oranının ne olacağı önem taşıyor: Şu anki destek seviyesi olan yüzde 35, 2023’ten itibaren enflasyon oranları azalacak olursa yüzde 50+1’e çıkar mı? Benim yanıtım olumsuz.
2- Tüketicilerin kişisel mali durumları ve genel ekonomiye ilişkin kanaatlerinin yanı sıra gelecek dönem beklentilerini de ölçümleyen Tüketici Güven Endeksi, bize aynı zamanda seçmenlerin davranışları ile ilgili tahminde bulunma olanağı veriyor. Çünkü seçmenin iktidarın ekonomik performansına dair kanaatleri ile oy verme davranışı arasında güçlü bir korelasyon olduğu çok uzun yıllardır siyaset bilimciler ve siyasetçiler tarafından biliniyor. Demirel’in siyaset literatürümüze girmiş “boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur!” sözü tam da bu realiteyle ilgilidir.
0-200 arasında değerler alabilen Tüketici Güven Endeksi’nde değerin 100’den büyük olması tüketicilerdeki iyimserliği, 100’den küçük olması ise kötümserliği gösteriyor. Ocak ayında 72,7 olan endeks skoru Haziran ayında 63,4’e düşmüş durumda. 2008 yılında dünyada başlayan ve ülkemizi de etkileyen küresel ekonomik kriz esnasında AK Parti’nin 9 puan oy kaybederek yüzde 38’e düştüğü 2009 yerel seçimlerinin yapıldığı Mart ayında Tüketici Güven Endeksi 61,5’ti. AK Parti’nin 10 puan kaybederek yüzde 40’a indiği ve tek başına iktidarı kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde ise bu değer 64,3’tü.
Dolayısıyla Tüketici Güven Endeksi 60’lı rakamlara inmişse iktidar açısından tehlike çanları çalıyor demektir.
TAVŞAN 2: BAYRAK ETRAFINDA TOPLANMA
7 Haziran – 1 Kasım 2015 tarihleri arasında ülkemizde yaşanan terör fırtınasından sonra siyaset bilimi literatüründe “Bayrak Etrafında Toplanma Etkisi” denilen süreç yaşanmış ve seçmenler ulusal güvenlik kaygısıyla yeniden güçlü iktidarın etrafında kenetlenmişti. Çeşitli platformlarda önümüzdeki dönemde de benzer bir durum yaşanabileceğine dair güçlü beklentiler dile getiriliyor. Ancak o dönemle şimdi içinde bulunduğumuz durum karşılaştırıldığında bu beklentinin gerçekçi olmadığı görülüyor:
1- 7 Haziran seçimlerinden sonra AK Parti tek başına iktidar çoğunluğuna ulaşamamış ve koalisyon görüşmelerinden de netice alınamamıştı. Anayasa gereği Ahmet Davutoğlu başkanlığında bir geçici hükümet kurulmuş, birçok partiden isimlerden ve teknokratlardan oluşan bir kabine seçime kadar ülkeyi yönetmişti. Bayrak etrafında toplanma etkisini tetikleyen şey ülkede ortaya çıkan bu iktidar boşluğuydu. Oysaki şimdi zaten güçlü bir iktidar var ve ülkede eğer güvenlik zaafları ortaya çıkacak olursa, bu iktidar boşluğundan değil, güçlü bir iktidara rağmen gerçekleşmiş olacak.
2- 1 Kasım’da gerçekleşen seçim öncesindeki ekonomik göstergelerle şu ankileri mukayese ettiğimizde de bayrak altında toplanma etkisinin gerçekleşmesinin pek mümkün olmadığını görüyoruz: Ekim 2015 dolar kuru ortalaması 2,90 TL, enflasyon oranı ise yüzde 7,6 civarında. Şu an bu rakamları rüyamızda bile görsek inanmayız.
Dolayısıyla ülkede çok güçlü bir iktidar varken ve ekonomik göstergeler de bu kadar kötüyken bir de güvenlik tehditleri artarsa, seçmenin iktidarı kollamak yerine cezalandırması daha güçlü bir olasılıktır.
TAVŞAN 3: TERÖR VE DIŞ POLİTİKA ALANINDA BÜYÜK ZAFERLER
Seçime yaklaşırken Yunanistan’la yaşanan gerilimin daha da artacağı, Suriye’ye büyük bir askeri operasyon gerçekleştirileceği, Kuzey Irak’ta terör örgütüne karşı büyük zaferler kazanılacağı (mesela Kandil’e Türk bayrağı çekilmesi gibi) ve bunların neticesinde yükselen milliyetçiliğin oy olarak Cumhur İttifakına döneceği yorumları da sıkça yapılıyor. Acaba bu tür gelişmelerin yaşanması Erdoğan’a bir dönem daha iktidar getirecek kadar büyük bir etki yaratır mı?
1- Bir yandan Ukrayna-Rusya savaşı, öte yandan İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda Türkiye’nin tutumu nedeniyle yaşanan tartışmanın üstüne iki NATO ülkesi arasındaki gerginliğin belli bir limitin ötesine geçmesine uluslararası toplumun izin vermesi pek mümkün görünmüyor. Bu gerilimden elde edilmesi mümkün siyasi fayda ile uluslararası toplumun uygulayacağı baskılar nedeniyle katlanılmak zorunda kalınacak maliyetlerin seçmende yaratacağı hoşnutsuzluğun boyutlarını her iki ülke iktidarı da muhakeme etmek zorunda. Basiretlerini kaybetmedikçe iki ülke hükümeti de gerilimi tırmandırmaktan bir fayda elde edemeyeceğini görecektir.
2- Suriye’ye yapılması düşünülen operasyona ABD ve Rusya’nın karşı olduğu artık bir sır değil. Bu nedenle “bir gece ansızın gelebiliriz” söylemi bir süredir terk edildi. Hatta Suriye’ye operasyon konusu iktidar sözcüleri tarafından gündemden çıkarıldı.
3- Abdullah Öcalan yakalanıp Türkiye’ye getirildikten sonraki seçimde Ecevit’in DSP’sinin oyu ancak yüzde 22’ye yükselmişti. Dolayısıyla bugünden sonra PKK’ya karşı kazanılacak zaferlerin seçmen tercihlerine olumlu yansıması olasılığı tabii ki söz konusudur, ancak bunun yüzde 50+1 hedefini gerçekleştirebilecek seviyede olması pek mümkün görünmüyor.
SONUÇ
Şapkada zannedildiği kadar çok sayıda ve büyük tavşan yok. Zaten seçim kazanmak da illüzyon ile gerçekleştirilecek bir iş değil. İktidardaki partiler açısından bütün mesele vatandaş memnuniyeti yaratıp yaratamadığında. Ve bütün cerbezesine rağmen, mutsuz ettiği seçmenleri yeniden kendisine oy vermeye ikna edecek yöntemleri popülizm henüz icat edemedi.