SARAT Proje Koordinatörü Dr. Gül Pulhan: Arkeolojiye ilgi var ama bilgi az
SARAT Proje Koordinatörü Dr. Gül Pulhan: "Toplum ve arkeoloji ilişkisi üzerine böyle bir kamuoyu araştırması Türkiye’de ilk defa yapıldı. Soruları KONDA ekibi ve SARAT ekibi ortak hazırladı. Arkeoloji Türkiye’de hayatın içinde bir konu. Ama aynı zamanda entelektüel olarak yüksek bir konu ve arkeoloji kimin derdi olacak ki, denirdi. Biz de günümüz Türkiye’sinde biraz olsun toplumun arkeolojiye bakışını görmeye çalıştık."
Türkiye’de arkeoloji deyince insanların aklına ne geliyor?
Definecilik mi, yoksa tarih mi? Arkeolojik obje mi, yoksa kazı
alanlarında ellerinde fırçalarıyla çalışan arkeologlar mı? Ya da
toplumumuz arkeolojiye değer veriyor mu? Cevap evetse, hangi
saiklerle değer veriyor? Bu sorulara dair herkesin aklında çeşitli
cevaplar vardı. Ancak kesin bilgiler elimizde pek yoktu. Şu ana
kadar.
Türkiye’deki arkeolojik varlıkların korunmasını amaç edinen
SARAT Projesi bu meseleleri önüne alarak KONDA araştırma şirketiyle
bir araştırma hazırladı. Toplumun arkeolojiye dair bilgi, ilgi ve
merak düzeyini ortaya koydu. Çıkan sonuçlar birçok kişinin
tahmininin aksine olumlu yönde.
SARAT Projesi ekibi bunun yanında başka çalışmalar da yapıyor.
Kültürel mirasın risk durumlarında korunmasına dair profesyonellere
eğitim veriyor, medyada arkeolojinin doğru yansıtılmasına dair
gazetecilerle atölyeler düzenliyor, eski eser sahipleriyle
görüşmeler yapıyor. Bütün bu çalışmaların amacı da Türkiye’deki
arkeolojik varlıkların kamu, medya, profesyoneller gibi farklı
bileşenler tarafından sahiplenilmesini ve korunmasını sağlamak.
SARAT Projesi'nin çalışmalarını Proje Koordinatörü Dr. Gül
Pulhan’la konuştuk.
SARAT Proje Koordinatörü Dr. Gül
Pulhan
Öncelikle SARAT Projesini kısaca tanıtır mısınız? İsmi
ne anlama geliyor? Projeyi kimler yürütüyor? Ve amaçlarınız
neler?
SARAT Projesi ismini Safeguarding Archaeological Assets of
Turkey (Türkiye’nin Arkeolojik Varlıklarının Korunması) ifadesinin
kısaltmasından alıyor. Çift isminden dolayı kafa karışıklığı
olmasını istemedik, SARAT da akılda kalıcı bir kısaltma olduğundan
bunda karar kıldık.
Projenin esas yürütücüsü Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü
(BIAA). Bunun yanında projenin iki ortağı var. Koç Üniversitesi
Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED) ve Uluslararası
Müzeler Konseyi İngiltere Şubesi (ICOM UK).
En genel amaç Türkiye’deki arkeolojik varlıkların korunması.
Bunun için kendimize hedefler saptadık. Birincisi, bu konudaki
çalışan insanlarda profesyonel kapasitenin artırılması. Bir diğeri
genel olarak toplumda arkeolojik varlıklarla ilgili farkındalığı
artırmak. Bu sadece korumaya yönelik bir şey değil, insanların
arkeolojik varlıkları sevmesini, değer vermesini ve bilgilerinin
artmasını sağlamak. Bütün bu yaptıklarımızın çerçevesi olarak da,
arkeolojik kalıntıların, arkeolojik kayıtların, geçmişe yönelik
bilgileri araştırmamızı sağlayan malzemenin bütünlüğünün
korunmasının önemini vurguluyoruz.
Türkiye’de Osmanlı’dan beri eski esere, arkeolojik objeye,
malzemeye yönelik bir ilgi var. Bir eseri korumak, bir eseri bir
yerden getirmek gibi nesne odaklı yaygın bir tarz var. Bizim
söylemeye çalıştığımız şeylerden biri ise, arkeolojik bilgiye tam
olarak erişilebilmesi için kalıntının tümünün korunması
gerektiği.
Peki bu amaçları gerçekleştirmek için neler
yapıyorsunuz?
Tabii ki bu hedeflerimiz sonsuza dek sürebilir. Ama her proje
gibi bunun da belli bir zamanı ve bütçesi var. Birbiriyle
bağlantılı dört tane program hazırladık. Bunlardan en çok emek
verdiğimiz çalışmamız Arkeolojik Varlıkların Korunması ve
Kurtarılması isimli online sertifika programı. Profesyonellerin
mesleki kapasitesinin artırılması için en büyük çalışmamız bu.
Bu sertifika programı neleri kapsıyor?
20 bölümlük bir dersten oluşuyor. Genel derslerin yanında son
dönemde gündemde olan kültürel mirasa acil yardım, ilk yardım tarzı
bir eğitimimiz var. Kültürel mirasta risk nasıl yönetilir?
Bölgemizdeki çatışmalar, doğal afetler, hepsi bunun içine giriyor.
Felaketler önlenemiyor ama bu sırada nasıl davranmanız gerektiğini,
felaket geçtikten sonra neler yapmanız gerektiğini bilmelisiniz.
Roma’daki ICCROM’un bu konuyla ilgili hazırladığı bir eğitim
programı var. Bundan yararlandık. Ayrıca, daha iyi fotoğraf çekmek,
temel konservasyon gibi dersler de var. Bunu Koç Üniversitesi’nin
online ders platformu üzerinden sunuyoruz. Şu an biz konuşurken
1200 kişi bu dersi alıyor. Yeni dönemler de açılacak.
Tam olarak kimlere hitap ediyor bu dersler? Hali hazırda
akademik arkeoloji eğitiminin dışında neler var bu programda? Neyi
tamamlıyorsunuz?
Dersin içeriği yüksek lisans seviyesinde. Hobi dersi değil bu,
mesleki bir ders. Kültürel varlıklar için risk yönetimi Türkiye’de
de, dünyada da arkeoloji bölümlerinin ders programlarında olan bir
konu değil. Bugün arkeolojik varlıkların karşılaştıkları tehditler,
koruma mekanizmaları, hukuki boyut, kavramlar çoğu zaman bir dersin
parçası olabiliyor sadece. Biz tüm bunları tek bir ders altında,
bütüncül bir yaklaşımla veriyoruz.
Bir de gazetecilerle atölyeler yapıyorsunuz? Bunun amacı
nedir?
Arkeoloji ve kültür varlıkları konusunda yazı yazan
gazetecilerle günübirlik çalıştaylar yapıyoruz. Gazetelerdeki
arkeoloji haberlerinin yazımında farklı bir dil kullanılıyor. Amaç
genelde arkeolojiye dikkat çekmek oluyor ama arkeolojiye zarar
veren ifadeler de kullanılabiliyor. Biraz arkeologlar yönünden
sakıncaları anlatan, biraz da gazetecilerin karşılaştıkları
sıkıntıları dinlediğimiz ve gidermeye çalıştığımız atölyeler
düzenliyoruz farklı şehirlerde. Arkeologlarla gazetecileri bir
araya getiriyoruz. Bu atölyeler için bir kitapçık hazırladık
mesela. Web sitemizde de bulabilirsiniz.
Diğer çalışmanız da eski eser koleksiyonerlerine yönelik
buluşmalar. Bunu biraz açabilir misiniz?
Türkiye’deki kayıtlı eski eser koleksiyonerleriyle teke tek
görüşmeler yapıyoruz. Biz SARAT projesi olarak onlara arkeolojik
dolgunun bütününü korumanın önemini ve arkeolojik eserlerin
bilimsel değerini anlatıyoruz. Bir eser, kontekstinde bilimsel
şekilde kazılıp ortaya çıkarılırsa gerçek bilgiyi verir diyoruz.
Öte yandan dünyada ve özellikle Ortadoğu’da arkeolojik eser
talanının ulaştığı tehdit edici boyutu anlatıyoruz. Arkeolojik
dokuya verilen zararı ve eski eser kaçakçılığının çapını
konuşuyoruz, bu konulardan haberdar olup olmadıklarını anlamaya
çalışıyorum.
Diğer yandan koleksiyonerleri tanımaya ve eser toplamaktaki
motivasyonlarını anlamaya çalışıyorum. Onların sorunlarını,
karşılaştıkları zorlukları dinliyorum, koleksiyonlarıyla ileride ne
yapmak istediklerini soruyorum. Çok samimi, güzel sohbetler oluyor.
Bu görüşmelerin sonunda eski eser koleksiyonerleri açısından da,
arkeologlar açısından da yeni bir çok bilginin ve bakış açısının
ortaya çıkacağını ve paylaşılacağını düşünüyorum.
.
“Türkiye’de toplumun arkeolojiyle ve yaşadığı ülkenin
arkeolojik mirasıyla kurduğu ilişkiyi anlamak ve bu ilişkinin
geliştirilmesi için yeni fikirler üretmek,” hedefleriniz arasında.
Bu kapsamda KONDA Araştırma Şirketi’yle bir kamuoyu araştırması
hazırladınız. Bu araştırmanın sonuçlarını ayrıntılı konuşalım.
Öncelikle nasıl bir metodoloji uyguladınız?
Toplum ve arkeoloji ilişkisi üzerine böyle bir kamuoyu
araştırması Türkiye’de ilk defa yapıldı. Aslında bu çapta bir
kamuoyu araştırmasının benzeri dünyada da yok. Tabii ki Avrupa’da
ve ABD’de anketler yapılmış. Ama biz yüz yüze görüşmeler yaptık.
Anketörler tek tek kapıları çalarak soruları sordu. Dünyada çok
pahalıya mal olduğu için artık yapılamayan bir yöntem bu. Biz anket
çalışmasında 3 bin 601 kişiyle görüştük, 65 soru yönelttik.
Soruları KONDA ekibi ve SARAT ekibi ortak hazırladı. Anketin amacı
Türkiye’de yaşayan insanların arkeolojiyle ve arkeolojik
varlıklarla nasıl bir ilişkisi var, ilgileri ve bilgileri ne
noktada, bunları anlamaya yönelikti. Özellikle arkeoloji gibi
alanlarda arkeologlar, akademisyenler, bürokratlar, müzeciler,
turizmciler genelde kanaatlerle hareket ediyordu. Herhalde şöyle
düşünülüyor, böyle oluyor, deniliyordu. Arkeoloji Türkiye’de
hayatın içinde bir konu. Ama aynı zamanda entelektüel olarak yüksek
bir konu ve arkeoloji kimin derdi olacak ki, denirdi. Biz de
günümüz Türkiye’sinde biraz olsun toplumun arkeolojiye bakışını
görmeye çalıştık.
“Arkeoloji kelimesini duyduğunuzda aklınıza ilk
ne geliyor?” sorusuna gelen yanıtlar kendi aralarında grupladığında
Türkiye genelinde görüşülenlerin yüzde 36’sı arkeoloji denilince
akıllarına ilk gelenin kazıya ilişkin şeyler, yüzde 20’si tarihi
eser ve yüzde 13’ü de tarihle ilişkili şeyler olduğunu söyledi.
Bunun yanı sıra yüzde 4’ü araştırma ve bilim, yüzde 3’ü ören yeri
ve müzeler, yüzde 2’si de antika ve define ile ilişkilendirdi. Bir
fikri olmadığını söyleyenlerin oranı yüzde 4 ve yanıt vermeyenlerin
oranı ise yüzde 15.
Bu cevaplar size ne gösteriyor? Nasıl bir arkeoloji
algımız var?
Bu sorudaki cevap şıkları bizim hazırladığımız cevaplar. Ankete
katılanlar oradan seçtiler. Ben kendi adıma şöyle düşünüyordum.
Türkiye’nin her yeri arkeolojik kalıntılarla dolu olduğu için
herkesin bir define hikayesi var. Okumuş kesimde de var, okumamış
kesimde de var. Türkiye’nin her yerinde çalışmış bir arkeolog
olarak ben de bununla karşılaşıyordum. Anketin sonuçları da tam
tahmin ettiğim gibi çıktı. Arkeolojinin ne olduğunu herkes biliyor.
Bunun kazı yapmakla ilgili olduğunu, geçmişe dair bilim olduğunu
biliyor. Bu yönde farkındalık yüksek. Çok düşük olan bilgi
seviyesi. Arkeoloji nedir dediğiniz zaman doğru tarif edebiliyor.
Birçok akademisyen, insanların arkeoloji kelimesine dili bile
dönmüyor, ne anlayacaklar, der. Kelimeyi doğru söyleyemeyebilir ama
ne olduğunu biliyor. Az olan şey bilgi. Bu topraklarda yaşamış eski
bir uygarlığın adını söyleyin dediğimiz zaman yüzde 12’lik kesim
bir isim söyleyebiliyor. Farkındalık var, ilgi de var. Ama bilgi
az.
“Türkiye’de yaşamış eski uygarlıklardan
hangilerini biliyorsunuz?” şeklinde açık uçlu olarak sorulduğunda
her iki kişiden biri en az bir uygarlık ismi söylerken geri
kalanlar ya bilmediklerini söyledi ya da herhangi bir yanıt
vermedi. Açık uçlu olarak sorulan bu soruya verilen cevaplar
gruplandığında ilk sırayı yüzde 13 ile Etiler almakta. Sonrasında
öne çıkan sonuçlar, yüzde 9 Osmanlılar, yüzde 5 Lidyalılar, yüzde 4
Bizanslılar, yüzde 4 Sümerler, yüzde 4 Selçuklular
olmuştur.’’
En yüksek oranda söylenen uygarlık Etiler. Bu cevabın
verilmesine şaşırdım. Etiler’in yüksek çıkmasının sebebi nedir
sizce?
Etiler cevabı şu açıdan ilginç. Aslında Etiler dedikleri
Hititler. Anadolu’dan en çok bilinen uygarlığın Hititler olması
şaşılacak bir şey değil. Hititler, Anadolu topraklarında kurulan
ilk imparatorluk. İlginç olan bunu Hitit değil Eti diye
tanımlamaları. Etiler, Cumhuriyet’in ilk yıllarında devlet
politikası olarak arkeoloji desteklenirken, Fransızcada Hitit’e Eti
dendiği için Türkçeye girmiş bir kavram. Bugün akademide,
yayınlarda Hitit olarak kullanılıyor. Bu kısmı reklama girecek ama
Eti bisküvileri var. Onların etkisi de büyük. Onlar da Hitit
sembolünü kullanıyor. Bu da bir çağrışım yapıyor diye düşünüyoruz.
Bu ucu açık sorulardan biriydi, biz uygarlık adı vermedik. Mesela
çok küçük bir yüzde olarak Sümerler de çıktı. Halbuki Sümerler
Türkiye topraklarında olan bir uygarlık değil. Günay Irak’ta.
Sanırım Muazzez İlmiye Çığ’ın etkisi var
burada.
Tabii ki. Sümerler Türkiye’deki Eski Çağ Tarihinin, arkeoloji
konuşmalarının gündemine girmiş bir uygarlık. Cumhuriyet’in ilk
yıllarında Sümerceyle Türkçe arasında bağlar kurulmuş. Ama
Anadolu’da hiçbir zaman yaşamadılar.
Türkiye genelinde arkeolojik kalıntılar en çok
manevi değerleriyle benimseniyor. Görüşülenlerin
tercihlerine/cevaplarına göre arkeolojik kalıntılara yüzde 60
manevi, yüzde 50 sanatsal, yüzde 47 bilimsel ve yüzde 32 ekonomik
değer veriliyor.
Bu soruya gelen cevaplar arkeolojiye yönelik algımıza
dair neler söyleyebilir? Manevi değerler derken ne kast ediliyor
mesela?
Aslında manevi değerlerden ne kast edildiğini biz de merak
ediyoruz. Bu da şıklarını verdiğimiz sorulardan biriydi ve birden
fazla cevap seçilebiliyordu. Türkiye’de definecilik, eski eser
kaçaklığı yaygın bir şey. Gazetelerdeki polis baskın yaptı, şu
kadar milyon liralık eski esere el kondu haberlerini görüyoruz.
Birçoğu da gerçeği yansıtmayan, astronomik değerler. Ama insanlara
sorduğunuzda arkeolojik varlıkların ekonomik değeri geride kalıyor.
Bu cevabı verirlerken samimiler miydi, yoksa ankete verilmesi
gereken cevabı mı verdiler? Bu tartışılabilir. Biz de manevi
değerden neyi kast ettiklerini önümüzdeki dönemlerde derinlikli
görüşmelerle açmak istiyoruz. Manevi değer deyince bir şeye kıymet
vermiş oluyorsunuz, onun dokunulmaması, değerinin korunması
gerektiği gibi pozitif anlamlar çıkıyor. Bu açıdan arkeolojiye
yüksek değer verildiği anlamı çıkıyor.
Peki, burada İslam öncesi uygarlıklarla İslam sonrası
uygarlıklara verilen değer arasında bir fark var mı?
Anketin olumlu anlamda şaşırtıcı sonuçlarından bir tanesi de
böyle bir farkın görülmemesi. İnsanlar genel olarak bunların
hepsini kendi geçmişinin bir parçası olarak görüyor. İdeolojik
çizgileri biz kendi zihnimizde çekiyoruz. Ama bu ankette olduğu
gibi gidip kapıyı çaldığınızda insanlar bu önyargılarla cevap
vermiyor. "Sizce bugün yaşadığımız Türkiye’yi yaratanlar kimlerdir"
sorumuz vardı. Orada şıklarda Selçuklular, Osmanlılar, Türkler de
vardı. Bir şıkkımız da ‘bu topraklarda binlerce yıldır yaşayan tüm
uygarlıklardır’ oldu. En yüksek oranda seçilen şık bu oldu.
Bunların hepsi bize, bu konuda çalışanlara iyi ipuçları veriyor.
Zaten anketi de bu sebeple yaptık.
.
Arkeoloji bilimi turizme hizmet etmelidir diyenlerin
oranı ise yüzde 76. Bu cevap bir öndeki sorudaki ekonomik değerin
yüzde 32 oranında çıkmasıyla çelişiyor mu sizce?
Biz ilk soruda arkeolojik varlığın anlamını sorduk, ona doğrudan
para diye bakmıyorlar demek ki. Arkeolojik değere ekonomik değer
olarak bakmıyor. Ama turizmle ilişkilendiği zaman böyle sonuç
çıkıyor. Arkeolojik alanlara kimler gidiyor? Turistler gidiyor. Ya
da ne zaman arkeolojik alanlara gidiyoruz? Tatilde gidiyoruz. Böyle
bir devlet politikası da var. Arkeolojiyi turizmle
bağdaştırmalarında bir çelişki yok.
Arkeoloji ile ilgili bilgiye en çok televizyon, müzeler ve
internetten ulaşılıyor. Televizyon yüzde 37, müzeler yüzde 35,
internet yüzde 34 olmak üzere oldukça benzer oranlarda en çok
kullanılan kaynaklarken yüzde 18’i kitapları ve yüzde 17’si de
seyahati kaynak olarak kullanıyor. En az kullanılan bilgi kaynağı
ise yüzde 2 cevap oranıyla okullar.
Televizyon cevabı en yüksek olan, halbuki televizyonda
pek arkeolojiye yer verilmediğini düşünürüz. Sizce bilgiye dair bu
oranlar ne anlatıyor? Televizyonun ve internetin geliştirilmesi
için ne yapılabilir?
Hem televizyon hem internetin en çok bilgi alınan yer olması çok
şaşırtıcı değil. Hepimizin hayatında böyle. Arkeoloji kitabından
bilgi alıyorum diyen kaç kişi çıkabilir? Biz kendimiz SARAT
Projesi'nde de sosyal medyayı kullanıyoruz. Bunu geliştirecek
şeyler de yapmayı planlıyoruz. Televizyona gelince… Televizyon çok
kolay girilebilen bir alan değil. Bir program yapmak ya da bir
programın içinde arkeolojiyle ilgili olumlu ya da doğru bilgi
aktarmak bugünden yarına yapılacak iş değil. Ama bunun üzerine
düşünmeye başladık. Mesela diziler Türkiye’de çok izleniyor. Acaba
dizilerden birinde doğru anlatılmış bir arkeolog karakteri
ekleyebilir miyiz diye düşünüyoruz.
Türkiye’de kendini ev kadını diye tanımlayan insan sayısı çok
yüksek. Bu insanlar günün büyük bir kısmını evde geçiriyorlar ve
televizyon izliyorlar. Bu kitleye ulaşabilmenin yolu televizyondan
geçiyor.
Ama bu yol arkeolojiyle ilgili açık oturum yapmak ya da belgesel
yayınlamak değil. Herkese hitap edebilecek farklı, yaratıcı yollar
üzerine düşünmeye başladık. Heyecanlı bir konu ve kendi başına
büyük bir proje.
Genel olarak baktığımızda nasıl bir tablo çıkıyor?
Arkeolojiyle ilgilenenler nasıl bir sonuç çıkarabilir?
Bence genelinde çıkan tablo gayet olumlu. Bize, daha nasıl iyi
yapılabilir konusunda birçok ipucu veriyor. Temel kavramlar
insanlarda doğru biliniyor. Mesela Türkiye’de arkeolojik
varlıkların sahibinin devlet olduğu biliniyor. Ama bunu bilmelerine
rağmen definecilik Türkiye’de yüzyıllardır yapılıyor ve medyaya da
artarak yer buluyor. Definecilik yaygınlaştığına göre bunu yapan
insan sayısı da artıyor. Ancak ankette kaçak kazı görsen ne
yaparsın diye sorulduğunda jandarmaya, muhtara haber verilmesi
gerektiğini söylüyor. Bunu gerçekten yapar mı başka bir konu. Ama
doğrusunu, engel olunması ve bir otoriteye haber verilmesi
gerektiğini biliyor.
Türkiye’de arkeolojik varlıkların korunmasından kim sorumlu
sorusuna Kültür ve Turizm Bakanlığı deniyor. Ama aynı şekilde,
sevindirici bir cevap olarak benim de sorumluluğum var da deniyor.
Üstünde işlenecek birçok pozitif sonuç çıkıyor. Bana ne, demiyor
insanlar. Ben karnımı doyurmakla uğraşıyorum, bana ne arkeolojik
varlıklardan, demiyor. Herkeste bir fikir, bir sezgi var. Bunları
söylemeleriyle manevi değer cevabı vermeleri arasında da bağ
var.
Arkeolojik alanları gezenlerin oranı ne
durumda?
İmkanınız olsa arkeolojik alan gezmek ister misiniz sorusuna
evet diyen yüksek. Gezen insan sayısı az ama gezmek isteyen çok.
Giriş ücretleri az da olsa Türkiye’de insanlar ailecek yapıyorlar
etkinlikleri. Aileyle müzeye, ören yerlerine gidilmek istendiğinde
ortaya yüksek bir fiyat çıkıyor. Okullar çok kritik yine, okullarla
işbirliği yapılmalı. Ders programlarında Anadolu uygarlıklarına
daha çok yer verilmeli.
Bilgi almak konusunda okul yüzde 2 oranında çıkmış. Çok
az bir oran. Bu nasıl geliştirilebilir?
Ders kitapları çok sık değişiyor, ben de şu anki tarih
kitaplarında Anadolu uygarlıklarıyla ilgili ne kadar bilgi var,
bilemiyorum. Ama oran az. Her zaman azdı. Ama anketler gösteriyor
ki bilgiyi ulaştırmanın tek yolu okul değil. Televizyon, internet,
sosyal medya etkili şekilde kullanıldığında bilgi artabilir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı başta olmak üzere devlet
kurumları bu anketten ne öğrenebilir?
Biz Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bir rapor hazırlayıp sunduk.
Artık nasıl kullanacakları onların takdirinde. Ama bence Türkiye’de
karar verici noktada olan insanlar için aydınlatıcı bir
çalışma.
Bundan sonra başka neler yapmayı
düşünüyorsunuz?
Bizim önümüzdeki aylarda gerçekleştireceğimiz faaliyetler
arasında altı ilde, o kentte arkeolojiyle ve kültürel mirasla
uğraşan kişileri bir araya getireceğimiz toplantılar var. Kentteki
dernekler, müzeler, belediye çalışanları, kentte üniversite varsa
oradaki hocalar, turizmcilerle o bölge özelindeki anket sonuçlarını
paylaşacağız. O bölgedeki arkeolojik varlıklardan sosyal ve
ekonomik olarak nasıl daha fazla fayda yaratılabilir diye öneriler
sunacağız. Bu toplantıları sonbaharda yapacağız. Birebir yereldeki
insanlarla bu sonuçlardan nasıl yararlı fikirler üretilebilir diye
tartışacağız.
SARAT Projesi'nin çalışmalarıyla ilgili daha fazla bilgi almak
için: