Ligde 5'inci maçlar tamamlandı. Bu periyoda damga vuransa sarı-kırmızılı Galatasaray, Göztepe ve Kayserispor takımları oldu...
Beş haftanın sonunda oluşan puan durumuna baktığımızda ilk dört içinde üç sarı-kırmızılı takım görüyoruz: Galatasaray, Göztepe ve Kayserispor. Araya sadece “renksiz” Beşiktaş girebildi, ki siyah-beyazlıların orada bulunması zaten beklenen bir durumdu.
Galatasaray ise lig öncesi durumun aksine beklenmedik şekilde iyi başladı, iyi götürüyor. Östersunds ertesini herkes unutmuş durumda; ama en ufak bir kötü gidişte hatırlatmak üzere. Güçlü bir ilk 11'i olan takım henüz gerçek bir teste tabi tutulmadı. Beş haftanın 3'ünde evinde oynayan takım bu sene sonunculuğa demir atan Osmanlıspor deplasmanını 3 puanla kapatırken, ikinci deplasmanı olan Antalya'da tökezlemişti. Gidişatları pupa yelken, rüzgar onları çok iyi destekliyor. Ancak rüzgarı alamadıkları haftalarda kaptan gemiyi nasıl idare edecek belli değil.
İYİ FUTBOLCUNUN MEMLEKETİNE BAKILMAZ
Bizde yersiz bir yerli futbolcu tartışması yapılıyor. Gomis gibi iyi performans ortaya koyan bir futbolcunun mesela, memleketine bakılmaz. Önce bir futbol kültürü oluşmalı ki, sonra futbolcu da yetişsin ve biz nitelik tartışması yapalım. Galatasaray-Kasımpaşa maçıyla aynı anda oynanan Akhisar-Karabük maçına "zapladığınızda" arada dört lig seviye fark var gibi hissediyorsunuz. Stadyum, tribünler, oyuna duyulan heyecan, oluşan atmosfer... Her lig maçında üç aşağı, beş yukarı benzer bir ortam yaratmak mühim olan. Yoksa şu anki haliyle yapılan yerli futbolcu tartışmaları, içerik yerine kafatasının konuşulduğu anlamsızlıklar bütünü olarak mevcudiyet gösterir. Bu da hiçbir işe yaramaz...
HAFTANIN EN GÜZEL MAÇI, EN İYİ GOLÜ
Haftanın en güzel maçlarından biri İzmir'de oynandı, belki de en güzeli: Göztepe-Gençlerbirliği. Bu maçla birlikte Göztepe bir kez daha hoş geldi lige; çünkü cezasını tamamlayan takım ilk kez taraftarı önünde oynandı. Küçük bir yapı olan Bornova Stadı şenlik yeri gibiydi ama maç yavaş başladı. Yaklaşık 2 dakikalığına duran oyun yeniden başladığında, 37'inci dakikada Göztepe 1-0 öne geçti. Ve ne olduysa bundan sonra oldu: 38'de durum 2-0'a geldi. 40'ta Gençlerli Manu gole yaklaştı ve o pozisyonda kornere çıkan topun devamında gol geldi: 2-1. Bu golden sonra Göztepe 42'de Jahovic, 43'te ise Scarione'nin ayağından goller kaçırdı ve 5 dakikalık fırtına böylelikle dindi.
İkinci yarının ise tamamında heyecan ve tempo vardı. Takımların dağınık görüntüsünün bunda katkısı olsa da ortaya çıkan seyirlik için bu gözardı edilebilirdi. Haftanın en iyi golü de bu maçta atıldı: Kendi yarı sahasından aldığı topu yaklaşık 60 metre süren Ahmet İlhan'ın orta-pasına arka direkteki Serdar Özkan gelişine vurdu, top diğer doksandan içeriye girdi. Serdar'ın zor pozisyonda ayağını topun gelişine çevirmesi büyük bir beceri işiydi.
ÖLDÜRMEK İÇİN DEĞİL OYNAMAK İÇİN SAHAYA ÇIKINCA
Haftanın açılış maçında evinde Antalyaspor'u Kayserispor'da da işler yolunda gidiyor. İlk hafta oynanan Galatasaray maçı öncesi “onları öldürüp geleceğiz” diyen teknik direktör Marius Sumudica'nın takımı bir tek o maçta yenildi. Belli ki sahaya öldürmeye değil de oynamaya çıkmak daha iyi sonuç veriyor.
Bu haftanın mutlu takımlarından biri de Fenerbahçe oldu. Galibiyetten çok “bal yapmayan arı” pozisyonuna düşecek Valbuena'nın iki gol birden bulması taraftarı mutlu etti. Bunda Kocaman'ın Fransız oyuncuyu daha etkili olabileceği şekilde topla buluşturma planı da etkili oldu. Sonucun ötesinde Fenerbahçe hâlâ beklenilen Fenerbahçe değil. Bu tempoyla gelecek hafta oynanacak Beşiktaş derbisinde, ev sahibi avantajları olsa da, işleri hayli zor.
YETENEĞİYLE DEĞİL, ÇALIŞMA AZMİYLE
Son şampiyon Beşiktaş, hafta içi elde Porto maçının etkisi ve buna bağlı olarak oluşan taraftar beklentisiyle çıktı bu hafta sahaya. Maçın başında skor bulan takım oyunu neredeyse bütün maç boyu kontrol etti. Fenerbahçe'nin temposuzluğunun aksine, bilinçli bir tercihti bu. Fakat yine de derbi kazanmak garanti değildir; Şampiyonlar Ligi başka, derbi maçlar başkadır. Bir parantez: Cenk Tosun'un geçen yıl Benfica'ya attığı dömivole gol, Şampiyonlar Ligi sezonunun en iyi golü seçilmişti. Bu hafta Porto'ya attığı gol ise haftanın gol seçildi. Cenk Tosun, çalışmanın kıymetini sahada gösteren bir futbolcu olarak takdiri hak ediyor.
Taraftar nezdinde Beşiktaş'la arası bozuk olan Bursaspor da ilk beş haftayı umutlu geçti. Geçen yıl çöküşün eşiğinden dönen takım, Fransız teknik direktör Paul Le Guen'le aradığı sakinliği, huzuru ve futbol iştahını bulmuş gibi görünüyor. Ligin tek mutsuz sarı-kırmızılısı Malatyaspor'un yeni stadının açılış maçında kaybetmesi taraftar açısından bir şeyi değiştirmedi. Çünkü uzun süre sonra Süper Lig'de boy gösteren ekibin maçını dolduracak bir stadyumluk taraftarın olmadığını gördük. Bize özgüdür, takım ya çok iyi olacak ya da çok kötü ki tribünler dolsun. Sadece maç izlemek için stadyuma gitmek Türkiye sınırları içerisinde pek hoş karşılanmaz!
5 HAFTADA 4 TEKNİK DİREKTÖR DEĞİŞİMİ
Bursa'nın Malatya'yı deplasmanda 4-2 yenmesine nazire yaparcasına, Sivasspor da 24 saat sonra deplasmanda aynı skorla galip geldi. Sivas, 1-0 öne geçtiği maçta 2-1 geriye düştü ve ilk yarıyı 4-2 üstünlükle tamamladı. Böyle olunca diğer devreye yapılacak bir şey kalmamış oldu. Osmanlıspor'un başındaki Bülent Uygun başarısızlıklarına bir yenisini daha ekleyince görevini bıraktı.
5 haftanın ardından 4 teknik direktör görevinden ayrıldı: Ümit Özat Gençlerbirliği'nden, Ertuğrul Sağlam Malatya'dan, Bülent Uygun Osmanlı'dan ve Rıza Çalımbay da Antalyaspor'dan ayrıldı. Malatyaspor'un henüz görevinden ayrılan Rıza Çalımbay'la görüşmesi ise işlerin neden böyle olduğunun kanıtlarından biri.
Okan Buruk ise teknik direktörlükte sesiz ve derinden başarıyla ilerliyor. Aksihar'da bir türlü bitmeyen stadyum nedeniyle Manisa'da az seyircili maçlar oynayan Akhisar'la lider arasında sadece bir maçlık fark var.
BAŞAKŞEHİR VE FUTBOL KÜLTÜRÜ
Başakşehir-Trabzonspor maçında sahaya bakarsak kendini izlettiren bir oyun gördük. Tribünde ise 2 küçük çocuğun üzerindeki formaların çıkarttırılması ise tam bir rezillikti. İstanbul Büyükşehir Belediyespor'un 2014 yılında Başakşehir adıyla “yeniden kurulmasıyla” oluşan bu takımın tribünlerinde rakip takım forması giymiş iki çocuğa bunlar yaşatılacak kadar ne ara “futbol kültürü” gelişti, ben kaçırdım. Olayın müsebbibi olarak özel güvenlikler gösterilse de, tribün ahalisinin bunu engellemesini beklemek hakkımız olmalı...
Gözüme takılan bir diğer şey de Başakşehir'in maraton tribününde asılı olan devasa “1453 Başakşehirliler” pankartıydı. Bu pankartın ne büyük bir geçmişi olmayan site-ilçe Başakşehir'le, ne “üç günlük” tarihi olan kulüple, ne de futbolla bir ilgisi vardı. “Futbolla ilgili pankart nasıl olur”a örnek ise aynı saatlerde oynanan Kuzey Londra derbisinde verildi: Chelsea tribünlerinde asılı olan “Drogba legend (Drogba efsanesi)” pankartı.
Bu sezon çok para harcanarak yapılan transferlerin karşılığı, 5 hafta sonunda atılan 146 golle ve golsüz biten maç olmayışıyla alınıyor gibi. Ama aynı hafta yaşanan şu hadiseler para harcamam konusu üzerine çok iyi düşünmeyi gerektiriyor: Maddi imkansızlıktan Van deplasmanına gidemeyen Kayseri Erciyes ve yeni yapılan stadında bir avuç futbol seyircisine, 18-19 yaşındaki altyapı oyuncularıyla oynamak zorunda kalan Mersin İdman Yurdu. Sadece stadyum yapmakla olmuyor, endüstrileşen futbolun kendi içerisinden para, dolayısıyla başarı “üretmesi” gerek...