Savaş ikliminde ekonomide soğuma

Kuşkusuz, dünya ekonomisinde savaş iklimine geçişle birlikte tırmanan sadece enerji fiyatları değil; dünya tahıl ve hububat fiyatlarından metal fiyatlarına kadar tüm emtialarda sert artışlar yaşandı, yaşanıyor. Bir süreliğine Rusya dahil olmak üzere, emtia ihracatçısı ülkeler bu artan fiyatlardan faydalanacaklar ama, ithal ettikleri ürünleri de yeni maliyetlerle daha pahalı satın alacaklar.

Mustafa Sönmez mustafasnmz@hotmail.com

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal için saldırıya geçmesi ile birlikte derin bir kırılma yaşayan dünya dengeleri, yeni bir iklime geçtiğimizin de işaretlerini verdi. Artık, dünya kapitalizmine entegre olmuş, onun önemli bir enerji tedarikçisi olarak sisteme eklemlenmiş bir Rusya kapitalizminden söz etmek kolay görünmüyor. Her gün, karşılıklı köprülerin atıldığına, ya da gemilerin yakıldığına şahit olduk. Sihirli bir değneğin dokunuşuyla her şeyin 24 Şubat öncesine dönmesi pek mümkün değil gibi. Bu büyük kopuşun, ilk elde ağır ekonomik maliyetleri de ortaya çıkmaya başladı. Öncelikle başta enerji olmak üzere dünya emtia fiyatlarındaki sert artışın tüm dünyada yeni bir enflasyon rüzgârı estireceği, zaten pandemi ertesi artmaya başlayan fiyatları biraz daha yukarı çekeceği, Türkiye gibi ülkelerdeki kırılganlığı ise iyice derinleştireceği açık. Artık savaş iklimine geçiş yapıyoruz ve onun dondurucu soğuklarını ekonomik düzlemde de yakından yaşamaya başladık.

DÜNYA FİYATLARI TIRMANIYOR

Savaş iklimi en önemli etkisini anında ham petrol ve doğalgaz, onların işlenmesinden üretilen petrol ürünlerinde gösterdi. 2016’da 44 dolara kadar düşmüş olan brent petrol varil fiyatı, takip eden yıllarda yükselmiş, pandemi öncesinde 2019’da yıllık ortalama fiyatı 64 doları bulmuştu. Pandemide düşen talep ile birlikte 42 dolar dolayına inen varil fiyatı, pandemi sonrası toparlandı ve 2021 ortalaması 70 doları gördü. Brent petrol 2022’ye de yükselişle girdi ama esas patlamayı Rusya’nın işgaliyle yaptı. Rusya’ya anında Batı dünyasından getirilen yaptırımlar, petrolün piyasa fiyatını hızla tırmandırdı.

Kaynak: Commodity Markets (worldbank.org) 

24 Şubat’ta başlayan Ukrayna işgalinden sonra fiyatlar hızla tırmandı. 7 Mart günü artış yüzde 30'u geçti ve Brent petrolün varil fiyatı 139 doları gördü. Yıllık artış ise yüzde 90’ı buldu. OPEC üyesi Birleşik Arap Emirlikleri'nin 9 Mart’ta üretim artışını destekleyen açıklamasının ardından fiyatlar 112 dolar seviyesine çekildi ve bu bile sevinçle karşılandı. Oysa 112 dolarlık fiyat yine bir önceki yıl ortalamasına göre yüzde 58 artış demek. Bu fiyata ekonominin ne kadar takatinin olduğunu yaşayarak göreceğiz. Benzer tempoda fiyatı artan doğalgaz ile birlikte, enerjideki bu sert sıçrama, dünya enflasyonunu yukarı çekecek. ABD’de yüzde 8’e, AB’de yüzde 6’ya yaklaşan tüketici enflasyonu artabilir ve buna karşı koymak için uygulanacak daraltıcı ekonomi politikaları, ekonomide hızlı bir soğumayı kaçınılmaz hale getirdi.

TÜRKİYE’YE ETKİLER

Kuşkusuz, dünya ekonomisinde savaş iklimine geçişle birlikte tırmanan sadece enerji fiyatları değil; dünya tahıl ve hububat fiyatlarından metal fiyatlarına kadar tüm emtialarda sert artışlar yaşandı, yaşanıyor. Bir süreliğine Rusya dahil olmak üzere, emtia ihracatçısı ülkeler bu artan fiyatlardan faydalanacaklar ama, ithal ettikleri ürünleri de yeni maliyetlerle daha pahalı satın alacaklar.

Bu durumdan en olumsuz etkilenen ve etkilenecek ülkeler tabii ki, Türkiye gibi net ithalatçı ya da bağımlı ekonomiler. Yüzde 11 büyüme yaşadığı 2021 yılında 271 milyar dolarlık ithalat yapan ve bunun 50 milyar dolarlık kısmıyla enerji ithal eden Türkiye, belki bu yıl büyümesini yüzde 2-3’e düşürmek durumunda kalacak ama ithalat, özellikle enerji ithal ihtiyacı yine de yüksek olacak.

Türkiye’nin yüksek enerji ve öteki ithal ürünler faturasında sadece tüm dünya için geçerli olan fiyat artışları etkili olmayacak, TL’nin dolar karşısında 2021’de yaşadığı sert değer kaybının 2022’de de sürmesi ihtimali, ithalatın faturasını kabartıcı ana etken.

Erdoğan’ın “Faiz sebep, enflasyon sonuç” isimli büyük(!) teorisiyle birlikte, yükselmekte olan enflasyon trendine aldırmadan, Merkez Bankası politika faizlerini indirme komutu dolar fiyatını 7 TL’lik basamaktan hızla tırmandırdı ve 20 Aralık’ta 18 TL’ye kadar fırlattı. Ancak, kumpas yüklü bir müdahale ve adına “Kur korumalı mevduat” denilen bir serüven yüklü düzenekle doların tırmanışı kısmen durduruldu. Yine de, toplam mevduatta yüzde 65 dolayındaki döviz payı azaltılamadı. Döviz fiyatı sadece iki ay yatay seyretti. Savaş haberleri gelmeye başlayınca, her yerde olduğu gibi dolar fiyatı da tırmanışa geçti ve 11 Mart haftası biterken bir ara 15 TL’yi bile gördü. Bunu psikolojik bir eşik kabul eden Saray rejimi, emanet dövizleri arka kapıdan, kamu bankaları aracılığıyla satarak dolar fiyatının 15 TL basamağına çıkışını şimdilik önledi.

ENFLASYON VE CARİ AÇIK

Savaş rüzgarlarının yol açtığı küresel fiyat artışları, zaten tırmanışı ivmelenen enflasyon yelkenine yeni rüzgarlar taşırken akaryakıt fiyatları özel bir yer tutuyor. Benzin ve motorine neredeyse her gün zam geliyor. TÜPRAŞ rafinerisi günlük fiyatları dünya piyasalarından sinyal olarak aldıktan sonra özel tüketim vergisi ve katma değer vergisini ekleyerek (tüketicinin ödediği fiyatın yüzde 30'unu buluyor) fiyatı neredeyse her gün güncelliyor. Akaryakıtın yıllık fiyat artışı şubatta, yani savaş öncesi yüzde 131’i buldu. Mart sonu bu oranın yüzde 155’i bulması şaşırtıcı olmayacak.

Akaryakıttaki sert artışlar tarımdan taşımacılığa tüm sektörlerde maliyet artışı demek. Bunun dalga dalga tüketici fiyatlarını (TÜFE) tırmandırması ve şubatta yüzde 54,4 olan yıllık artışın mart ayında yüzde 60’ın üzerine çıkması kaçınılmaz.

Savaş rüzgarları, dünya gıda fiyatlarını da tırmandırıyor. Türkiye, 2021 yılında 24 milyar dolarlık tarım ve gıda ithalatı yapmak zorunda kalacak kadar arz eksikliğine düşmüş, tarımı gerileyen bir ülke haline getirildi. Rusya ve Ukrayna’dan ithal edilen buğday ve ayçiçeği ham yağının tedarikindeki zorluklar, içerideki gıda fiyatlarını yukarı çekiyor. Şubat’ta yıllık gıda enflasyonu yüzde 65’i bulmuştu bile. Şimdi yeni artışlar geliyor.

Enflasyonu, yeniden artacak döviz fiyatları daha da tırmandırabilir. Buna etki eden bir değişken cari açığın yeniden artması. 2022 Ocak ayı için açıklanan ödemeler dengesi verileri, ocakta cari açığın 7,1 milyar dolar olduğunu, yıllığın ise 20 milyar doları aştığını gösterdi. Bunun şubatta daha da yukarı gittiği, verilen 8 milyar dolarlık dış ticaret açığından belli ve şubat cari açığı muhtemelen 25 milyar doların üstünde gelecek. Bütün bunlar, önümüzdeki 12 ayda ödenmesi gereken 170 milyar dolara yakın dış borç yükümlülüğü ile birleşince ve iktidara güvensizlik azalmayınca, dövizin fiyatını yeniden tırmandıracak bir basınç hızla büyüyor. Her döviz tırmanışı, yükselen dünya emtia fiyatları ile birlikte, yeni ithal enflasyon rüzgarları demek.

KÜÇÜLME VE YENİ İŞSİZLİK

Tırmanmaktan yorulmayan fiyatlara karşılık gelirler ezik. Yılbaşında yüzde 50 zam gören 4 bin 225 TL’lik asgari ücretin gücü mutfak giderlerine bile yetmiyor. Evine tek bir asgari ücret girenin hangi cambazlıkla ayakta durduğu merak konusu. Ya o asgari ücreti olmayan işsizler? Ocak ayı işsizlik verileri yüzde 11,4 dar tanımlı işsizliğin 3,8 milyon iş arayan işsiz anlamına geldiğini sergiledi ama iş aramaktan ümitsiz, “işgücü dışı” görünen işsizler daha çok ve onları dikkate alan geniş tanımlı işsizlik ocak ayı için yüzde 23 olarak açıklandı. Bu da 8,3 milyon geniş tanımlı işsiz demek.

Daha iç karartıcı olan ekonominin büyüme değil, küçülme trendine girmiş olduğuna ilişkin göstergelerin gelmesi. Ocak ayı sanayi verisi, bir önceki aya göre yüzde 2,4 düşüş olduğunu bildirdi. Öyle görünüyor ki, 2021’de enflasyona yakalanmamak için öne çekilen harcamalar, her tür mal ve girdi stoklamaları ile canlanan talebin sonuna gelindi ve iç talep kuruyunca, ihracatın heyecanı sönünce sanayi de yavaşlıyor. Bu da durgunluk, giderek küçülmeye dönüşürse, yeni işten çıkarmalar demek olur. Böylece, yüksek enflasyona eklenen yeni işsizlik parametreleri ile bugünün yüzde 54,4 enflasyon+yüzde 11,4 işsizlik = 65,8 “Sefalet endeksi” parametresi, daha çok tırmanacağa benzer.

Sefalet endeksindeki tırmanışın seçmende çözüm arayışını yoğunlaştırması beklenir. Bunlara neden olan mevcut iktidardan uzaklaşma, bunun için de 2023 Haziran’da yapılacak genel seçimlerin öne çekilmesi isteğinin daha çok ve daha geniş kesimlerce istenir olması gerekir. Ama bu, sonuçta muhalefet bloku partilerinin özellikle de ana muhalefet partisi CHP’nin iktidarı erken seçime zorlaması şartına bağlı. Muhalefet, erken seçim basıncı yaratabilecek mi? Yoksa Saray rejimi 2023 Haziran’ına kadar iktidarda kalmakta direnerek şartları kendi lehine düzeltmeyi mi deneyecek. Yaşayarak göreceğiz.

Tüm yazılarını göster