Savaşın gölgesinde yeşeren edebiyat dostluğu

Behçet Necatigil'in Almanya'daki dört akademisyenle mektuplaşmalarını içeren 'Tercümemi Nasıl Buldunuz?' kitabı Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı.

Abone ol

Behçet Necatigil'in edebiyatımızdaki yeri hepimizce malum. 1916'da başlayıp 1979'da sona eren 63 yıllık hayatında yazdığı şiirler bir yana, Necatigil'in pek çok yazara, şaire arka çıktığını biliyoruz. Ayrıca, yaptığı çevirilerle ülkemizi yabancı yazarlarla tanıştırdığını, Türk edebiyatından kimi kitapların/öykülerin/şiirlerin de başka dillere çevrilmesine önayak olduğunu okuyoruz.

Asıl adı Mehmet Behçet Gönül olan, Necatigil soyadını sonradan mahkeme yoluyla alan şair, İstanbul, Fatih'te dünyaya geldi. 1918'deki Büyük Fatih Yangını sadece oturdukları konağı bitirmedi, hastalığını tetiklediği için annesinin de ölümüne sebep oldu. Necatigil annesini yitirdiğinde iki yaşındaydı. Bu olaydan sonra anneannesinin yanından yaşayan, onun da rahatsızlanması üzerine babasının kurduğu "yeni aileye" dahil olan Necatigil, yine babasının görevi nedeniyle öğrenimine farklı şehirlerde devam etti.

Gerek hassas bünyesi gerekse yaşadığı şehirlerdeki sert iklim şartları nedeniyle tüberküloza yakalanıp okula ara verdiğinde okumaya, yazmaya olan hevesi hepten arttı. 1927-1928 yılları arasında el yazısıyla hazırladığı, on dört sayıdan oluşan Küçük Muharrir adlı bir dergi çıkardı. Bu dergiyi sadece ailesine, yakın arkadaşlarına okutsa da, lise yıllarında aynı adlı dergiyi on iki sayı daha çıkardı ve yine o yıllarda, Akşam gazetesine yazdığı yazılarda Küçük Muharrir mahlasını kullandı. (Yapı Kredi Yayınları, Küçük Muharrir yazılarını 2017 yılında yayınlandı.)

Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı'nda öğrenim gördüğü yıllarda Ali Nihat Tarlan, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi isimlerin öğrencisi oldu. O yıllardaki en yakın arkadaşlarından biri de Cahit Külebi'ydi.

Okuldan sonra öğrenimine Berlin'de devam edip ülkeye döndüğünde öğretmenliğe başladı, ki öğretmenlik de şairlik gibi Necatigil'le özdeşleşen bir meslekti. Zonguldak'taki yıllarında Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur'un, İstanbul'daki yıllarında da Demir Özlü ve Hilmi Yavuz'un öğretmeni oldu.

YIKINTI EDEBİYATI

Necatigil'in şairlik ve öğretmenlikten başka en önemli hasletlerinden biri de çevirmenliğidir. Onun çevirileriyle bugüne kadar çokça karşılaşmış olsak da, çeviri sürecinde yaşadıklarına dair elimizde çok kaynak yok. Bunların bahsi de genelde düzyazılarında, anılarında geçmektedir.

Necatigil'in bu yönünü biraz daha aydınlatan, Almanya'daki dört akademisyenle mektuplaşmalarını içeren yeni bir kitap çıktı geçtiğimiz günlerde. Yapı Kredi Yayınları etiketine sahip olan 'Tercümemi Nasıl Buldunuz? / Otto Spies, Andreas Tietze, Annemarie Schimmel ve H. Wilfrid Brands’la Mektuplaşmalar' adlı kitabı hazırlayan isim Serenad Demirhan, kitaptaki Almanca mektupları çeviren ise Ayşe Sarısayın.

Tercümemi Nasıl Buldunuz? - Otto Spies-Andreas Tietze-Annemarie Schimmel ve H. Wilfrid Brands'la Mektuplaşmalar, Behçet Necatigil, 328 syf., Yapı Kredi Yayınları, 2022.

1940'lı yıllar... II. Dünya Savaşı milyonlarca insanı ölüme sürüklemiş, özellikle Avrupa'yı yerle bir etmiştir. Hitler'in yenilgisiyle savaşın sona ermesi tüm dünyada büyük bir rahatlamaya sebep olsa da, Almanya'daki durum hepten tuhaftır: Ölüler, Nazi yandaşları, muhalifler... hepsi aynı yıkıntıların altındadır.

II. Dünya Savaşı sonrası Alman edebiyatının (Yıkıntı Edebiyatı da denir) önemi de işte buradan gelir. Ünlü yazar Heinrich Böll konuyla ilgili şunları söyler: “Bizim nesil yazarlarının 1945’ten sonraki çalışmaları ‘Trümmerliteratur’ olarak tanımlandı. Buna bir itirazımız olamazdı, çünkü bu haklı bir tanımlamaydı. Bizim yazdığımız insanlar yıkıntıların içinde yaşıyorlardı. Bunlar savaştan çıkmış kadınların ve erkeklerin ve de çocukların aynı ölçüde zarar gördükleri insanlardı. Bu insanlar keskin gözlüydüler. Görüyorlardı. Hiçbir zaman tam bir barış içinde değillerdi. Çevrelerinde bulundukları yerlerde ve yanlarındaki hiçbir şey iç açıcı değildi. Ve yazar olarak bizler kendimizi onlara yakın hissediyorduk. Çünkü biz onlarla özdeştik. Karaborsacılarla ve karaborsacıların kurbanlarıyla, kaçaklarla ve herhangi bir şekilde yurtsuz evsiz kalmışlarla ve her şeyden önce bizim ait olduğumuz ve büyük bölümünün gerçekten dikkate değer bir durum içinde bulunduğu nesille özdeştik. Bu nesil yurda dönüyordu. Bu, biteceğine pek az kişinin inanabildiği bir savaştan yurda dönüştü. Yani biz savaşı, yurda dönüşü, savaşta gördüklerimizi ve yurda döndüğümüzde karşılaştıklarımızı, kısacası yıkıntıları yazdık. Bu da bu genç edebiyata ait olan ‘savaş’ ‘yurda dönüş’ ve ‘yıkıntı edebiyatı’ gibi kavramları ortaya çıkardı.”

1941'DEN 1975'E

'Tercümemi Nasıl Buldunuz?'un arkasında böyle bir atmosfer olduğunu, çevrilen eserlerin böyle bir ruh taşıdığını özellikle belirtmek istedim. Necatigil'in 1941-1975 arasında mektuplaştığı bu dört akademisyenle olan münasebeti pek tabii ki edebiyat başlar ancak edebiyat bir zaman sonra sınırları kaldırır, uzakları yakın eder ve doğru düzgün yüz yüze gelmemiş bu insanları dost haline getirir.

Gerçi Andreas Tietze, diğerlerine nazaran Necatigil'e de, Türkiye'ye ve Türkçeye de daha aşinadır. Hatta Türkçeye o kadar hâkimdir ki Necatigil'in Almancadan yaptığı çevirilerdeki kimi yerlerde ona fikir verir. Tietze ile Necatigil'in dostluğu sadece Türkiye'yle de sınırlı kalmaz üstelik, işte bu mektuplar bunun bir kanıtıdır.

Buna karşın Necatigil'in mektuplaştığı bu dört isim arasında en uzak olduğu kişi ise H. Wilfrid Brands'dir. Gerçi uzak doğru kelime mi emin değilim, zira Brands ve Necatigil'in 1950'de başlayan mektuplaşmaları hiç görüşmeden yaklaşık yirmi yıl boyunca devam eder. İkisi de birbirlerinin yanına gitmek, görüşmek için fırsat kollar, ancak maddi şartlar bir türlü elvermez. Brands resmî bir görevle Türkiye'ye gitmek için çokça başvuru yapsa da her seferinde geri çevrilir. Ta ki 1970'e kadar. 1970'de bir haftalığına geldiği İstanbul'da görüşen iki dost, sadece yazışarak geçen yirmi yılın ardından ilk kez bir araya gelirler. Necatigil de tabağı boş göndermez, hemen iki yıl sonra, 1972'de, Alman Akademik Değişim Programı kapsamında Almanya'ya gider.

Necatigil'in bu dört akademisyenle kurduğu edebiyat dostluğu sadece Türkiye'ye Alman yazarlarını tanıtmaya yaramaz, aynı zamanda kimi yazarlarımızın Almanca çevirilerinin yapılmasına da ön ayak olur. Bunlardan ilk akla geleni Yaşar Kemal'le alakalı olanıdır sanıyorum. 'İnce Memed'in Almanca ilk baskısının bittiğini öğrenen Necatigil, yeni baskının gecikmemesi için elinden geleni yapar. Ayrıca Sabahattin Ali, Sait Faik gibi yazarların kitaplarını da bu dört kişiye gönderir.

Mektuplardan sadece "tutmuş" eserlerin değil, güncel edebiyatın da takip edildiğini görürüz. Örneğin Necatigil, o yıllarda çiçeği burnunda bir yazar olan Nezihe Meriç'in Almanya'da çıkacak 'Türk Hikâyeleri Antolojisi'nde yer alması için çeşitli girişimlerde bulunmaktan çekinmez.

Necatigil iyi bir arşivcidir. Yazdığı her mektubun bir kopyasını kendine saklar. Ancak çevirmen Ayşe Sarısayın'ın belirttiğine göre; özellikle ilk dönem mektuplarından kimileri eksiktir, bunun sebebi ise, bahsi geçen mektupların daktiloyla değil, el yazısıyla yazılmış olmasıdır. Dahası, eksikliğin sebebi bu olduğu düşünülür.

'Tercümemi Nasıl Buldunuz?'daki mektuplar sadece Necatigil'in çalışma sistemini, edebiyat aşkını ve arkadaşlık ilişkilerini anlamamıza yardımcı olmaz, bu kitap edebiyat tarihimiz açısından da çok önemli bir yerde durur. Hatta kitapların arkasında neler döndüğünü merak edenler için arşivlik bir kaynak niteliğindedir.