Avukatların bu ülkede uzunca bir süredir ağır baskı ve kısıtlama altında olduğu bilinir bir gerçek. Fakat mesele tahammülü mümkün olmayan bir noktaya gelmiş durumda ve bu baskının sonu nereye varacak doğrusu hepimiz meraktayız.
Konuya bir avukat olarak değil, avukat olmayan biri olarak baktığımda da yaşadığım üzüntü ve endişe miktarında bir değişiklik yok. Zira, mesele avukatların itibarının zedelenmesinden öte bir adil yargılanma hakkı, bir savunma özgürlüğü ve temel bir demokrasi problemi.
Hepimiz gözlerimizle şahit olduk ki; bu ülkede avukatlar adliye koridorlarında yerlerde sürüklendiler, ters kelepçeyle yaka paça gözaltına alındılar, çantaları didik dik arandı, telefonları dinlendi, ofisleri, evleri basıldı ve darmadağın edildi, özel evraklarına ve bilgisayarlarına el konuldu, anayasa sayısız kere çiğnendi, çiğnendi…
Terörist diye yaftalandılar, meslek odalarının başına konulan sıfatlar fazla görüldü, barolar dağıtılmaya çalışıldı, çalışılıyor…
Adliyeler bizim yuvamızdır normalde, evden çok adliyede vakit geçiririz; adliyeleri bize dar ettiler, bizi adliyelere yabancı ettiler örneğin. En basitinden; İstanbul (Çağlayan) Adliyesi’nde yazdan beri bir uygulama var; mahkeme kalemlerine girerken bile artık kaydımızı alıyorlar, kimlik kontrolü yapıyorlar ve hangi kaleme hangi gerekçeyle geldiğimizi soruyorlar. Yaz dönemi bu uygulamaya Ağır Ceza Mahkemeleri ile başladılar, örgütlü bir tepki gelmeyince İcra Mahkemelerine kadar yaydılar. Bu kabul ve tahammül edilebilir bir şey değil. İnanın egodan değil, kalemler bizim her türlü yazı işlerimizi hallettiğimiz ortak çalışma alanlarımızdır. Yeri gelir tek bir iş sebebiyle aynı kaleme günde 10 kez girer çıkarız. Her defasında kaydımızın alındığını düşünün; işin yavaşlaması bir yana, ben hangi işim sebebiyle kaleme girdiğimi hiç tanımadığım birine niçin açıklayayım? Polis olsa bile ne münasebet canım… Ki polis de değil. Güvenlik görevlisi dahi değil!
Orası benim işyerim, ne hakla kalemdeki sıradan bir işimi dahi hallederken beni sorgularsınız? Benim zamanımı ve savunma özgürlüğümü ne hakla kısıtlayabilirsiniz? Müvekkilime ait gizli bilgiyi benden nasıl almaya yeltenirsiniz? Bu nasıl bir haddini aşma halidir? Bu açıkça “fişleme” değil de nedir? İşi bu noktalara kadar nasıl getirirsiniz?
Konuya ilişkin şikayet dilekçemi vermek üzere ikidir ilgili savcının odasına çıkıyorum, o da tesadüfen “cuma”ya denk geliyor, kendisi namazda oluyor. Yerine birini de bırakmamış neredeyse 2 buçuk 3’e kadar bekliyoruz savcı efendiyi, ay pardon sayın savcıyı… Bu çoğunlukla böyle artık devlet dairelerinde. Yani, tabii ki kılın namazınızı falan da, madem bunu bu kadar göstererek yapacaksınız, bari yerinize refiki bırakın da devletin işleri aksamasın öyle değil mi?
Neyse.
Yine bu ülkede, avukatlar savundukları kişilerle özdeşleştirilip suçlanıyorlar biliyorsunuz. En son Çağdaş Hukukçular Derneği KHK ile kapatıldı ve meslektaşlarımız da tutuklandı. Birçoğu savundukları kişiler sebebiyle tutuklandılar. Av. Selçuk Kozağaçlı aylardır tecritte. Av. Yaprak Türkmen de öyle. Son olarak Av. Kemal Uçar tutuklandı. Neden? Çünkü FETÖ sebebiyle yargılananları savunmaktaydı.
O avukatların bakmakta olduğu dosyalar ortada kaldı, ihlaller onlarca ihlale daha yol açtı. Hatta KHK ile kişilere avukat sınırlaması bile getirildi.
Neden; çünkü tamamı terörist. Yargılanmalarına gerek yok. Baştan infaz. Kendilerini de avukatlarını da at içeriye gitsin. Gerisi tecrit, gerisi işkence…
Uluslararası Barolar Birliği’nin raporuna göre, OHAL süresince 1488 avukat zulme varan kötü muameleye maruz kaldı, 572 avukat tutuklandı. 79 avukat ise hapis cezasına mahkum oldu.
Bu rakam şimdilerde daha da artmıştır tabii.
Av. Kemal Uçar’ın tutuklanma gerekçelerini okudum örneğin, insanın sinirleri bozuluyor da gülüyor ister istemez. Kağıt üzerinde, kaldığı bir otelden, attığı tweet'lerden dolayı bağlantı kurulduğu vs. yazıyor; fakat hepimiz biliyoruz ki, bu avukatlar savundukları kişiler sebebiyle tutuklanıyorlar.
Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi 14'üncü Maddesi "Herkesin yeterli ve kendi seçtiği avukat tarafından hukuki yardıma gereksinimi olduğunu hüküm altına alır. Avukatlar müvekkilleri ile özdeşleştirilemezler ayrıca görevleri nedeniyle yaptıkları yazılı ve sözlü açıklamalar nedeniyle de soruşturulamazlar” der.
Keza, Avrupa Konseyi Avukatlık Mesleğinin İcrasındaki Özgürlükler Hakkında 9 No’lu Tavsiye Kararı, Uluslararası Avukatlar Birliği Morelia Şartı, Avukatların Rolüne Dair Temel Prensipler (Havana Kuralları), 21'inci Yüzyılda Avukatlık Meslek Kurallarına Dair Turin İlkeleri…
Bunlar hep uluslararası sözleşmeler, hepsini kabul etmişiz ve tamamı da avukatların savunma özgürlüğünden, müvekkillerinin suçlarıyla özdeşleştirilemeyeceklerinden falan bahsediyor.
Savunma hakkı, adil yargılanma hakkı, masumiyet karinesi vs. hepsi, hepsi fasafiso.
Yenilerde Anayasa Mahkemesi 2012’den bu yana kendisine yapılan bireysel başvurulara ilişkin istatistikleri açıkladı. Mahkemeye beş yılda 173 bin 479 başvuru yapıldı, bu başvurulardan 137 binini karara bağladı.
Mahkeme karara bağladığı başvurularla ilgili 2 bin 536 ihlal kararı verdi. İhlal kararlarının yüzde 78’ini ise adil yargılanma hakkı ihlali oluşturdu.
Yani, her şey ortada.
Sonra da meydanlarda demokrasi naraları…
Bir yere kadar uyuşturursunuz insanları.
Sonra hep diyoruz ya hani; bir gün o avukatlara, o adalete sizin de ihtiyacınız olur.