Sayıları sevmeyiz. Matematiği hiç sevmeyiz. Ama aslında sayıları
da matematiği de sevmek için çok nedenimiz var. En basitinden
hayatı anlamak için şart.
Siyaset ise sayıları değil tekrarları, söylemleri, ezberleri
sever. İki sayıyı birbirine bölmek akıllarına gelmez ama toplumu
bölmek çok kolaydır, her gün yapılır. Aynı şekilde her gün iyi
şeylerle kötü şeyleri çarpıştıranlar sayılara gelince çarpmaktan
kaçarlar.
Bu anlattıklarım o kadar yakın bir zamanda ve herkesin gözü
önünde oldu ki.
Geçen hafta iktidar “poşet 25 kuruş olacak” diye bir torba
kanunu lanse etti. İki günde geldi, bir günde komisyonda tartışıldı
ve ertesinde meclise havale edildi. Kimse o kanunun neden torba
olduğunu, neden 7-8 kanunu değiştirdiğini, neden bir kanuna bir
kelime çekip başka bir kelime sokularak kanun yapılamayacağını
konuşamadı. Hatta ülkenin atık politikasına dair bir düzenleme
yapıyorken tasarının ekinde koca bir analiz, rapor vs. bekledi, onu
bile bulamadı. Ortada 3-4 tane rakam vardı ama durum fenaydı.
TBMM çatısı altında sayıların ne kadar politik olduğunu
görüyorsunuz. Hele başkanlık sistemi gibi her şeyin bir akılda
toplandığı durumlarda daha da politikleşiyor. Mesela kanun
teklifinde Türkiye’de yılda 45 milyar poşet kullanıldığını ve kişi
başına 450 poşet anlamına geldiğini bakanlık yetkilisi söylüyor.
Bakan yardımcısı sonra da halkı suçluyor ve şöyle diyor:
“Çünkü bunlar, biliyorsunuz, poşeti kullanıyorlar
insanlarımız, atıyorlar ve çöplüklerimiz poşetle doldu,
denizlerimiz poşetle doldu, Karadeniz’deki bütün dereler poşetten
geçilmez hâle geldi.”
Bakan yardımcısı bunları söylerken yanında hiçbir çalışma
getirmemişti. Devletin bu konuda hiçbir raporu yok muydu?
Bakanlıktan gelirken yanına sadece iki sayı mı vermişlerdi. Yolda
bunları bölmek bile aklına gelmemiş miydi? 45 milyar poşeti 450’ye
bölseydi poşet kullanan insan sayısını bulacaktı, 100 milyon.
Böylece bu ülkede doğmamış çocuğun bile poşet kullandığını dikkate
alan bir torba kanun olduğunu anlayacaktı.
Sadece bu mu? 45 milyar poşeti 25 kuruş ile çarpsa ortada 11,25
milyar TL para toplanacağını görecek. Biraz daha hesaplasa bu
paranın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2019 bütçesinin neredeyse beş
katı olduğunu görecek.
SORGULAMAYAN MATEMATİK OLMAZ
Ama asıl sorun sayıları sorgulanmadan hiçbir şey olmadığı.
Bakanlık yetkilisinin 45 milyar adet dediği sayıya dönersek,
buradan toplam poşet ağırlığını bulabiliriz. 20 gram gibi bir rakam
aldığımızda 900 bin ton gibi bir rakam olacak. 2016’da 3,1 milyon
ton plastik ambalaj malzemesi üretildiğini bakanlık verilerinden
biliyoruz. Bakanlık o gün bu bilgiyi vermiyor ama biz vatandaş
olarak biliyoruz. Bu hesaba göre 900 bin ton naylon poşet çok değil
mi? 2016’da 500 bin tondan az plastik atığın geri dönüştüğünü
biliyoruz. Yani 2,5 milyon tondan fazla plastik ambalaj malzemesi
doğaya oradan da gıdamıza karışıyor. Diyelim ki paralı poşet ile
kullanımı çok düştü? O poşet günün sonunda yine çöpe, doğaya
gitmeyecek mi?
POŞET 25 KURUŞ DEĞİL, KDV VE ÖTV’Sİ DE VAR!
Bitmedi, poşet ücreti konusunda Ek-Madde 14 çok ilginç:
“Plastik poşetlerden kaynaklanan çevre kirliliğinin
önlenmesi amacıyla plastik poşetler satış noktalarında kullanıcıya
veya tüketiciye ücret karşılığı verilir. Uygulanacak taban ücret 25
kuruştan az olmamak üzere Bakanlıkça oluşturulacak komisyon
aracılığı ile belirlenir ve her yıl için güncellenir.”
Buradan poşetin 25 kuruş olmadığı, daha pahalı olduğu sonucuna
varıyoruz. Zaten poşetin fiyatı neredeyse 25 kuruş. Ama tasarının
ekinde “Geri kazanım katılım payı tutarı” diye bir şey daha
tanımlı. Poşet için istenilen katılım payı ise 15 kuruş. Bu durum
biraz garip değil mi? Burada açıkça yazılmasa bile devlet
üreticiden poşet için ücret almasını ve üstüne de 15 kuruş kadar
katılım payı almasını istiyor. Yani poşeti ücretli yapıyor ki
kendisine de neredeyse bir malın KDV ve ÖTV’si kadar para kalsın
istiyor. Poşet üreticisini geri dönüşüme değil, Bakanlığın
tahsildarlığına zorluyor.
GERİ DÖNÜŞÜM YALANI
Sadece poşet değil, her şeyden devlet katılım payı alacak.
Madeni yağdan 50 kuruş alınacak parası geri dönüşüme değil Bakanlık
bütçesine gidecek. Araba lastiğinden 2 TL alınacak ve bu para
Bakanlık’a gidecek. 20 kilogramlık bir aküden 10 TL alınacak ve bu
para da Bakanlık’a gidecek. Çünkü Bakanlık şöyle diyor: “Geri
kazanım katılım payı ve poşet ücretinden elde edilen gelirlerin
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hesabına yatırılması ve bütçeye gelir
kaydedilmesi.” Yani para geri dönüşüme değil bakanlığın daha
fazla kömür, HES, otoyol projesi ve ÇED’e onay vermesine, imara
aykırı binalarla barışılmasına, yoksulların evlerinin yıkılmasına
harcanacak.
Torba kanunda tek sorun bu değil. Diğer maddeler de bunun kadar
kötü ve mantıksız hesapsız. Mesela 89 bin MW kurulu gücü olan ve
bunun en fazla 48-49 binini kullanan ülkede 40 bin MW atıl kapasite
varken göllerin üstüne güneş paneli kurmayla ilgili bir madde var.
O konu da bir matematik ve sorgulama işi.
Sayılar candır, sayıların hikayelerini bilmek, onların
ilişkilerini bilmek candır. Hele sorgularsanız o sayılar size koca
bir pencere açar. Basit bir bölme, basit bir çarpma sizlere poşetin
paralı olmadığını, o poşetler üstünden koca bir bakanlığın
politikalarını finanse edileceğini gösterir.
Sayıları sevmek, sorgulamak, çarpıp bölerek elde edilenleri
düşünmek bizleri daha güzel sonuçlara götürür. Bunu bildiği için
iktidarlar düzgün raporlar hazırlamaz, veri üretmez. Bunu siyaseten
tartışmadığımız için de kimse sayıları çarpıp bölmez.
Gördüğünüz gibi, sayılar feci politiktir, tıpkı poşetler
gibi.
Not:
- Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi 21 Kasım gece yarısı TBMM genel kuruluna geldi. Bu
yazı hazırlandığı sırada görüşmeler daha bitmemişti.
Konuya dair detaylar burada derli toplu var: https://350ankara.org/poset-parali-olmuyor-doga-ve-toplama-odetiliyor/