Bakalım şöyle yine neler oldu? Haber programlarında enflasyon
şampiyonu kabak ya da salatalık müjdeleri, bitmek bilmeyen evlilik
programlarında yeni kombinasyonlar, şok itiraflar birbirini
kovalarken referandum tarihi 16 Nisan olarak ilan edildi.
Referandum deyince hani evet mi hayır mı diye iki oy pusulası
sunulunca, insan sanki eşit iki seçeneği varmış hissine kapılıyor
bir an. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, referandum tarihi resmen belli
olduktan sonra yaptığı ilk açıklamada durumun gerçeğini
gösteriyordu: "Kim hayır diyor; PKK hayır diyor. Kandil hayır
diyor. Bu ülkeyi bölmek parçalamak isteyenler hayır diyor.
Bayrağımıza karşı çıkanlar hayır diyor. Ne yazık ki bu ülkede milli
ve yerli olanlara karşı çıkanlar hayır diyor. Bunlarla sistem
çabamızdır bu mesele. Bu sisteme karşı çıkanlar Cumhurbaşkanına
değil millete karşı olmaktır, mesele budur.”
YAYINEVİNE ÇEKİÇ, KAMPÜSE PLASTİK MERMİ
Milletten kastedilenin AKP seçmenine indirileli oldu epey zaman.
Katliamlarla, saldırılarla geçen Haziran ila Kasım seçimleri
arasının hatırları halen taze, unutma alışkanlığı olmayanlarda.
Hadi bir iki ayrıntı daha sıralayalım hazır başlamışken: Sabahattin
Önkibar’ın toplatılan ‘Devlet Bahçeli ve MHP İçin Her Şey’ kitabını
basan Kırmızı Kedi Yayınevi‘ne kar maskeli iki kişi çekiçlerle
saldırdı. Camı kıran saldırganlar “Sabahattin Önkibar akıllı olsun”
diye bağırarak kaçtı. Yayınevi, saldırıyla ilgili yaptığı
açıklamada "Yüzlerini maskeyle gizleyen iki teröristin bir
yayınevine saldırması Türkiye'nin geldiği yeri göstermesi açısından
önemlidir. Kitaplar ve fikirler yasaklanarak, toplatılarak yok
edilemez. Çalışanlarımıza ve binamıza çekiçlerle saldıranlar
aslında yayınevimize değil ülkemizin aydınlanma ve demokrasi
birikimine saldırmışlardır” diyordu.
POSTAL ALTI CÜBBE
Beri yanda KHK ihraçları sonrası Ankara Üniversitesi Cebeci
Kampüsü’nde akademisyenler ve öğrenciler polisin plastik mermi,
biber gazı ve köpekli saldırısına uğramaktaydı. Akademisyenlerin
kampüs kapısına serdiği cübbeler polisin postallarıyla ezildi.
İnsan onurunu ayaklar altına almaya yeminli
Yine aynı günlerde Kanal D, Twitter hesabından referandumda
neden ‘Hayır’ oyu kullanacağını maddelerle açıklayan deneyimli
haber spikeri İrfan Değirmenci’yi " Arkadaşlarımızdan en öncelikli
beklentimiz, kamuoyunda tartışılan konularda taraf tutar şekilde
davranmaktan kaçınmaları. Bu ilkemiz, ekrandaki yayınlarımız kadar,
çalışanlarımızın sosyal medya paylaşımlarını da kapsıyor.
Arkadaşımız İrfan Değirmenci, sosyal medyada, 10 Şubat tarihinde
yazdığı mesajlarla, açıkça kamuoyu gündeminde tartışılan bir konuda
taraf olmuştur. Bu nedenle kendisiyle iş akdimizi sonlandırıyoruz”
diyerek duyurdu.
Tarafsızlığın hayır’la sarsıldığı, evet yayınlarınınsa sürecin
doğal parçası sayıldığı bir tuhaf referandum işte. O sebepten ben
şu evet ile hayır’ın yapısına, referandumdan bağımsız haliyle de
bakmak ihtiyacındayım.
Evet, benim için en kıymetli halini söz, taahhüt olduğu zaman
alır. “Evet ben varım” dersin. Kendini orta yere koyarsın. Bir
şeylere, birilerine sorumluluğunu ilan edersin. Gel gör ki, böyle
evetler azdır insan hayatında. Genelde eveti, başka anlamda
yaşarız. “Peki, tamam” dediğimiz, rızamızın olmadığı
kabullenişlerde. Eziktir, teslimiyetçidir böylesi evetler. İnsandan
en kıymetli parçasını, iradesini söküp alır. Bir bakmışın, bomboş
kalmışın işte . Bakakalmışın gıyabında akan hayatına.
HAYIR DEDİĞİNDE OLAN
O yüzden hayır demeyi öğrenmek gerekir ya. Ah ne zordur o hayır.
Çünkü hayır sadece bir red değildir. Bir hudut bildirimidir.
Dolayısıyla o tek kelime içine sığmış gizli, devasa bir içeriği
vardır. Hayır bir manifestodur kendi içinde. Kabul edemeyeceğin bir
şeyleri ilan ederken, neyi nasıl istediğini, düşlediğini,
beklediğini de anlatır.
O yüzden hayır dememizi istemezler ya. Asi diye, uyumsuz diye,
deli diye yaftalanırız. “Ama sen de hiç alttan almayı bilmiyorsun”
olur, “Ne olur sanki bir kerecik göz yumsan” olur. Olur da olur. O
cübbeler gibi asfalta serili, paspas edilmiş bırakılmaya razı
gelemeyişindir hayır. Dünyayı kendi küçük bireysel huzurundan
mütevellit göremeyişin, haksızlığa ve zulme, ha bir de aptal yerine
konulmaya razı gelemeyişindir.
Hayır sensindir işte böyle zamanlarda. Ve bazen evetle hayır
eşit birer seçenek değil, başlı başına iki farklı, hatta zıt
yoldur. Neye baş koyduğun seni belirler. Uyuduğun uykuyu, sabah
aynada bakabildiğin yüzünü belirler. Seni nefessiz bırakmaya
yeltenen bir düzene inat nefesine, sesine, özüne sahip çıkmayı
anlatır.
Fiilen devrede olan faşist, totaliter bir sistemi meşru kılıfına
sokmaya hazırlanan, tam da bu yüzden hayır diyen vatandaşlarını o
çok bildik oyunla ‘vatan haini’ ilan etmeye başlayan bir
referandumda iki farklı seçeneğimiz yok. Hangi yolun yolcusu
olduğumuza dair verilecek kararımız var. Yoldaş olmayı da öğrenmeye
başlayarak bir hayır eşliğinde. O hep ertelenmiş, en zor dersi.
Bir kez olsun başarmamız umudu ve dileğiyle…