Seçil Erzan dosyası: Bankanın sorumluluğu

Bankalar güven kurumudurlar ve banka, bankacılık ve bankacılar eliyle yürütülen işlemlerde banka kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceği kanıtlanmadığı sürece sorumludur…

Abone ol

Feryal Atay*

Bir bankanın görevli ve yetkili müdürü olan Seçil Erzan’a yönelik dolandırıcılık vb. suç iddiaları kamuoyunda günlerdir tartışılıyor. Şöhret sahibi futbolcuların iddia konusu olaydaki varlığı ve üzerine konuşulan değerlerin döviz cinsinden büyüklüğü tartışmayı daha da popüler bir hale getirdi. Futbolcular dolandırıldıklarını iddia ederken Banka yönetimi akıl dışı faiz beklentisine yönelik alaycı açıklamaları öne çıkararak konuya dahil olmayı tercih etti. Seçil Erzan ise halen tutuklu ve bir yatırım fırsatının verimli geçmesiyle beraber bazı futbolcu ve çevrelerin iteklemesiyle olayların içinde sürüklendiğini söylüyor.

Önce mevcut bilgilerden neler olduğuna bakalım. Sonra da  ceza kovuşturmasını bir kenara koyarak hukuki sorumluluk meselesine odaklanalım.

NE OLDU?

Süreci tam ve kesin olarak bilmiyoruz. Ve dosyadaki bilgiler konusunda da bir netlik görülmüyor. Şimdilik kamuoyuna yansıyanlar şunlar: Özel bir bankanın müdürünün "Fatih Terim Fonu” adıyla tanımlanan yatırım fonu üzerinden inanılmayacak kadar büyük, kimine göre 43 milyon dolarlık, kimine göre yaklaşık 80 milyon dolarlık dolandırıcılık yaptığı iddia ediliyor. İddianameye bakarsak şüpheli/sanık Aralık 2022’de müdür olduğu banka bünyesinde özel bir fon olduğunu, 35-40 günlük vade ile yüzde 40’a varan faiz verileceğini kendisi tarafından seçilen kişilere bildiriyor. Seçil Erzan’ın çok yüksek getirisi ve güvenilirliği konusunda para yatıranları ikna ettiği söyleniyor.

Çok farklı kaynakların benzer tespitlerinden bazıları ise şöyle: Birçok ünlü futbolcunun isminin de karıştığı, şüpheli Seçil Erzan’ın önceden bankanın Florya Şubesi müdürü olduğu dönemde futbol camiasından pek çok kişiyle tanıştığı, bankacılık hizmetlerinde destek vererek güven sağladığı ve bu güven sayesinde paraların teslim edildiği söyleniyor. Diğer yandan soruşturma dosyasında bulunan güvenlik kamera görüntülerinden yola çıkılarak bazı müştekilerin poşet içerisinde getirdikleri parayı bankada teslim ettikleri iddia ediliyor.

Düzenlenen iddianamede ise Seçil Erzan’ın müştekilerin verdiği paralara ilişkin sahte belgeler oluşturduğu, belgelere bankanın kaşesini ve imzasını attığı, sanığın bu eylemleri dolandırıcılık kastıyla gerçekleştirdiği belirtiliyor.

Olayın ceza yargılamasının kovuşturma evresini başlatan iddianame yönünden ifadesi böyle.

Ben ceza yargılaması ve sonuçları üzerine herhangi bir tespit yapmayacağım. Şüpheli/sanık, banka ve banka görevlilerinin sorumlulukları üzerine hukuki değerlendirme yapacağım. Bu yazıdaki esas cevaplanacak soru şudur: Peki bu iddia konusu suç öyküsünde bankanın hukuki sorumluluğu var mıdır?  

BANKA VE BANKACILIK: SORUMLULUK KİMDE?

Denizbank’ın soruşturma dosyasına sunduğu dilekçede “Terim ve şikayetçilerin bazıları Hakan Ateş’i ziyaret ederek yardım istemişlerdir. Ateş’ten tefecilik faaliyetine ilişkin bedellerin ödenmesinin mümkün olup olmadığını sormuşlardır” şeklinde beyanda bulunduğu medyada yer almıştır. 

Bu noktada hemen müdahale edelim: Söz konusu dolandırıcılık iddiasında banka müdürü Seçil Erzan ile birlikte birkaç çalışan hakkında iddianame düzenlenmesi bankanın sorumluluğunun tespiti bakımından önem arz etmektedir. Müştekilerden Semih Kaya beyanında, Seçil Erzan’ın saygın bir insan olduğunu, iyi getirisi olan bir fon bulunduğunu, kaşeli ve kendi imzasının bulunduğu belgeleri sunarak bunun garanti olduğunu ve bunun hiçbir riskinin olmadığını, tamamen yasal şekilde olduğunu, bankanın özel müşterilerine istisnai durumlarda uygulandığını aktarmaktadır.

BANKA GÜVEN KURUMUDUR 

Burada hemen -olay örgüsü değişse de- tüm tarafların üzerinde neredeyse ortaklaştığı temel bilgilerden hareket ettiğimizde çok temel bir hukuki ve kamusal ilkeyi hatırlamalıyız. O ilke ve kamusal kural “bankaların güven kurumu” olmalarıdır. Yargıtay kararlarında belirtildiği şekilde bankalar özel yasalar ile kurulan ve kendi alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduat ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kurumlardır. Bankalar sahip oldukları vasıflar nedeniyle bankacılık işlemlerinde güvenilen taraf konumunda olup bu durum nedeniyle güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir. Bankalar ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup hafif kusurlarından dahi sorumludur.

Bir içtihadı hatırlatalım burada: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12.03.2020 tarih 2019/11-26 Esas 2020/291 Karar sayılı ilamında "...Bankalar, devletin yoğun denetimi ve müdahalesi altında bulunan ve kendileri için belirlenmiş özel ilkelere uymak şartıyla faaliyet gösterebilen kuruluşlardır. Bankacılık sektörüne özgü bu durum, bankalarla muhatap olan geniş halk kitlelerinin bankalara karşı özel bir güven duygusu beslemelerine yol açmaktadır. Hukuken korunmaya değer olduğu sürece bu güven, bankaların diğer ticari işletmelerden ve klasik şirket türlerinden farklı hukuki sorumluluk kurallarına tabi tutulmalarını zorunlu kılmaktadır. Bankaların bu özelliği; aynı zamanda, iş ilişkileri nedeniyle muhatap oldukları kişilere karşı borçlarının ve sorumluluklarının da ayrı ve özel kurallarla belirlenmesini gerektirmektedir” tespiti yapılmıştır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararının hemen yanına bir haberi de eklemekte yarar var: Ajans Sporda yer alan haberde BDDK’nın Denizbank Şube Müdürü Seçil Erzan’ın üzerine atılı dolandırıcılık iddiasına ilişkin rapor hazırladığı, raporda Denizbank’ın sorumlu tutulmasına ilişkin gerekçelerin sıralandığı, bankanın olaydan haberdar olduğu, en azından haberdar olması gerektiği, kamera kayıtları, yazıcılar vb. belgelerin banka hafızasında yer aldığı belirtilmiştir.

Şimdi bir an geri çekilip bütün olan bitenler ile hukuksal ve kamusal ilkeleri bir araya getirelim: Herkesin üzerine ortaklaştığı bilgileri teker teker sıralayalım: Banka müdürü, banka binası ve bankacılık mekanı, banka çalışanları ve birden çok banka çalışanının ortak ve ıslak imzaları iddia konusu suç ve suçların mekan ve fail boyutunun tümünü kapsamaktadır. Diğer yandan para transferinin defalarca ve rutin olarak aynı mekan ve failler üzerinden gerçekleşmesi de zaman boyutunun da banka ile alakalı olduğunu göstermektedir.         

BANKA KENDİSİNE  HİÇBİR KUSUR YÜKLENEMEYECEĞİNİ KANITLAMADIKÇA SORUMLUDUR

Daha anlaşılır biçimde de söyleyeyim: Banka müdürü bankanın çalışanı olması yanında banka şubesinin temsilcisidir. Banka müdürleri  bankanın görünen yüzü, bankacılık tabiriyle cephede “ön savaşçı”larıdır. Bankanın denetim yükümlülüğü de dikkate alındığında olayda bankanın kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti önemli olup banka ancak kendilerine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, zararı gidermekle yükümlü olacaktır.

Üzerine konuştuğumuz dosyanın ayrıntıları çok açık ve net konuşmayı engelliyor. Fakat olay ve olay örgüsü Türkiye’nin başka benzer olaylarda da her daim hatırlanması gereken bir ilkeyi ortaya koyuyor: Bankalar güven kurumudurlar ve banka, bankacılık ve bankacılar eliyle yürütülen işlemlerde banka kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceği kanıtlanmadığı sürece sorumludurlar… Nisan 2023’te başlayan soruşturma halen en çok konuşulan haber olmaya devam etmektedir. Sonuç olarak olayın tam olarak ne olduğu, boyutları her gün ortaya çıkan gelişmelerle daha da tartışılır hale gelmektedir. Şimdilik gelişmeleri takip edip peşin hükümlerden sakınarak analiz etmek, hukuka güvenerek her şeyin açığa çıkacağı günü beklemekten başka yapacak bir şeyimiz olmadığı açıktır.

*Avukat, İzmir Barosu