Adalet ve Kalkınma Partisi her zaman pragmatizmin iktidarı oldu.
Bu pragmatizmin ana odağı ise seçim kazanmaktı. Dolayısıyla belirli
bir teorik çerçeve içerisinde hareket eden bir siyasi iktidardan
bahsetmiyoruz.
Politikalarını ilkeleri ve ideallerinden ziyade seçim kazanmaya
odaklı olarak yürütüyor. Bu politikaların belirlenmesi sürecinde
ise “Dene-Yap-Öğren” mantığı ile hareket ediyor.
Bayağı bayağı ezberci bir öğrenci gibi!
Geçmişte kendisine “başarı getiren” adımların her zaman başarı
getireceğine inanarak hareket ediyor. Başarıyı getirdiğini
düşündüğü uygulamaların ise aslında beceri ve ideolojik temelle
ilgisi olmadığını anlayamıyor. Başarı olarak elde ettiği seçim
sonuçlarının pragmatik adımları attığı dönemin koşullarıyla olan
bağını kavrayamıyor.
Hani bir söz vardır.
Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekleyemezsiniz diye.
Söz konusu faydacılık olunca bu söz hükmünü tamamen
yitiriyor.
Aynı şeyleri yapıp aynı sonuçları bekleyebilmeniz için
koşulların da aynı kalması gerekir!
Neden bunları söylüyorum?
Şöyle özetleyeyim.
Bundan tam 14 ay önce Ağustos ayında faiz indirimleri gündeme
geldiğinde iktidar da dahil herkes önce döviz kurlarında bir
sıçrama olacağını biliyordu. Bu sıçramanın, büyüklüğüne bağlı
olarak fiyatlara ve enflasyona geçiş yapacağını tahmin ediyorduk.
Dediğim gibi bunu iktidar da gayet iyi biliyordu.
Ancak geçmişteki dene-yap-öğren kültürüne bakıp 2018 yılını
hatırladıklarını sanıyorum. 2018 yılı Haziran seçiminden önce de
benzer bir yaklaşım izlemişlerdi.
Genişlemeci bir yaklaşım sergilenen o dönemde Dolar/TL 2018
başındaki 3,50’li seviyelerden 5’lere altı ay
içinde yükselmişti. Enflasyon ise yılın başında yüzde 10
seviyelerinde iken Ağustos’ta ancak yüzde 17,90’a gelebilmişti.
2018 yılının ilk altı ayında ise ekonomide hızlı bir büyüme süreci
yaşanmıştı. Türkiye ekonomisi, 2018'in ilk çeyreğinde yüzde 7,4
büyürken, ikinci çeyreğinde de yüzde 5,2’lik bir büyüme hızını
yakalamıştı.
Geçtiğimiz yıl faiz indirimleri işareti verildiğinde de
hükümetin en geç altı ay içerisinde bir seçim hesabı içerisinde
olduğunu düşündüğümü yazmıştım.
Ancak iktidarı yanıltan şey koşullar oldu.
AKP’nin aynı şeyleri yaparak aynı sonuçları elde etme stratejisi
salgın sonrası açılan ekonomi, artan emtia fiyatları, dünyada
ortaya çıkan finansal sıkılaşma ortamı ve enflasyonist baskının ilk
işaretleri ile çöktü. Döviz talebi beklenenin üzerinde arttı ve
2018’deki ezber tam anlamıyla bozulmuş oldu.
Hesap tutsaydı ne olacaktı?
TL’nin değer kaybı görece daha yavaş olacak, bu süre içerisinde
fiyatlara geçiş için de AKP zaman kazanmış olacaktı. Eş zamanlı
olarak düşen faizlerle vatandaşa kredi yağacak ve geçici bir
iyileşme ile AKP ekonomik gerekçelerle kaybettiği oyları geri
çevirebilecekti.
Ama olmadı!
Dediğim gibi şartlar izin vermedi.
Ezber bozuldu.
Tüm dengeler alt üst oldu!
AKP ise tüm seçim stratejisini yine bir dene-yap-öğren ile
biçimlendirilmiş bir pragmatizmle şekillendiriyor. Ancak bu kez
hibrit bir faydacılık örneği peşinde.
Yıllardır çözüm bekleyen ancak bizzat AKP’nin reddettiği tüm
sorunlarda seçime kadar çözüm üretmeyi önceleyen ve her yerinden
popülizm akan bir seçim ekonomisi bir yanda duruyor. Diğer yanda
ise yarın bir gün ne olacağı belli olmayan projelerle birlikte
seçime doğru umut satmaya yönelmiş bir pragmatizm var.
Bu ezber işe yarayacak mı dersiniz?
Seçimde işe yarar mı, yaramaz mı tek tek üzerinden
gideceğiz.
Ancak bildiğim bir şey var ki AKP’nin ısrarlı ezberlerinin
bedelini ödemeye devam edeceğiz.
Ve bu ezberler seçimde işe yarasa bile sonrasında çok büyük
ekonomik sorunlara bizi taşımaya devam ediyor!