Cumhuriyet Halk Partisi, 2028 Cumhurbaşkanlığı Seçimi ateşini
harladı; çok tartışılan aday belirleme seçiminin, nam-ı diğer
ön seçimin, 23 Mart’ta gerçekleştirileceğini ilân
etti. Parti Meclisi ön seçim kararını onayladı; seçim takvimi,
seçimin yöntemi ve ön seçim süreçlerine ilişkin olarak Parti
MYK'sını yetkilendirdi. Tabir-i caizse bu ön seçimin Yüksek
Seçim Kurulu Parti’nin MYK’si, YSK Başkanı da MYK
Üyesi, Seçim ve Parti Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan
Yardımcısı Meryem Gül Çiftci Binici. Bu seçimin seçmenleri
de CHP üyeleri.
Seçimlere ilgi büyük; politik maîşetini, geçtiğimiz yıl ekim
ayındaki Öcalan açıklamalarının ardından Bahçeli’nin boşaltmaya
başladığı politik zemindeki pazar artıklarını didiklemekle temin
eden Müsavat Dervişoğlu bile yüz dökmüş, CHP’lilere “Biz de oy
kullanaydık keşke!” diyesiymiş. Stratejik pişkinliğin kitabını
yazan Ahmet Hoca da akıldâneliğe soyunmuş. “Ne’ne gerek adaylık sen
İstanbul’u depreme hazırla diye” sîgaya çekmiş İmamoğlu’nu. Not
alın, Ahmet Hoca finalde sorabilir: “İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanları Cumhurbaşkanı Yardımcılığı’na aday gösterilebilirler ama
Cumhurbaşkanlığına aday gösterilemezler, çünkü o zaman İstanbul’u
depreme hazırlayamazlar.” Neyse siyasî mütekâit Ahmet Hoca’nın
üzerine de fazla gitmeyelim; üzerinize afiyet, Tanrı şifa versin,
Hoca kendini hâlâ “Osmanlı tebaası” sanıyor. Cumhur Koalisyonu ise tavşana kaç
tazıya tut demekle İmamoğlu-Yavaş arasındaki gerilimin kavgaya
dönüşmesi için papaz büyüsü yaptırmakla meşgul.
BU BİR ÖN SEÇİM DEĞİL
Son söyleyeceğimi ilk başta söyleyeyim. CHP’nin bu seçim işini
ciddiye alması, katılım oranının yüksek olmasına gayret etmesi,
sürecin kamuoyuna açık bir şekilde yönetilmesi gayet önemli. Diğer
siyasi partilerin -bu açıdan- CHP’den öğrenecekleri pek çok şey
var. Erkendi, geçti, doğruydu, yanlıştı… Ne derseniz deyin;
partinin Cumhurbaşkanı adayını kendi üyelerine sorması, bunu da
ciddi bir şekilde, sandıklar kurarak, oy pusulaları basarak, bir
takvime bağlayarak, kamuoyunun gözü önünde gerçekleştirmesi,
Türkiye demokrasi tarihi için de olumlu bir adım olarak kayda
geçmelidir.
Yine de hukukî bir ayrıntının -ama önemli bir ayrıntının- altını
çizelim: Bu bir ön seçim değil, bir eğilim,
kanaat yoklaması; moda tabirle temâyül yoklaması.
Üstelik, bu -ister seçim deyiverin ister temayül- süreçte müstakbel
“aday” değil, kimin aday olmayacağı netleşecek. Öncelikle
neden bu hukukî anlamda bir seçim değil, onun üzerinde
konuşalım sonra da “kimin aday olmayacağının seçilmesi”nden kastımı
izah etmeye çalışayım.
Bu bir ön seçim değil ve bu seçim sonrasında
“Cumhurbaşkanı adayı”nın belirlenmesi de mümkün değil.
Unutmayalım, “aday”lık hukukî bir kavram ve süreç. 6271
Sayılı Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu’nun 7’nci maddesi
(Değişik madde: 25/04/2018 t. 7140 s. K. m.5) “Cumhurbaşkanlığına;
a) Siyasi parti grupları[nın], b) En son yapılan milletvekili genel
seçiminde toplam geçerli oyların tek başına veya birlikte en az
yüzde beşini almış olan siyasi partiler[in ya da], c) En az yüzbin
seçmen[in] aday” gösterebileceklerini belirtiyor. Kanun’un, 8’inci
maddesinde ise “Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan
siyasi partiler[in] grup kararıyla, diğer siyasi partiler[in] ise
tüzüklerinde gösterilen yetkili organlarının kararıyla
Cumhurbaşkanlığına aday gösterebil[eceklerini]" hükme bağlamış
(Değişik madde: 25/04/2018 t. 7140 s. K. m.6). Aynı maddenin ikinci
fıkrasında ise “Yüksek Seçim Kurulu tarafından ilân edilen süre
içinde, adayların isimleri, muvafakat belgeleri ve gerekli diğer
belgelerle birlikte Yüksek Seçim Kuruluna başvurularak aday
gösterilmiş olur.” hükmü yer almakta. Yani Cumhurbaşkanlığı
adaylığı canınızın istediği zaman ilân edebileceğiniz bir hukukî
kavram olmayıp süre olarak da sınırlı.
Yukarıdaki hukukî açıklamalar, bir partinin Cumhurbaşkanı
adayını politik olarak ilân etmesine mâni mi; zinhar, değil. Ancak
bu hususta şunun da altını çizmek gerekiyor: “İmamoğlu’nun adaylığı
ilân edilirse ona siyasi yasak getirilemez” demek için çıldırmış
olmak gerekiyor. 23 Mart’ta CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı
politik olarak deklare edilmiş olacaktır; bu
kadar. Hukukî olarak İmamoğlu’nun bu sözde seçimlerde birinci
sırada çıkmasının hiçbir hukukî bağlayıcılığı yoktur. Yasaksa yasak
da getirilir; söz temsili, CHP 2028’e kadar kararını değiştirip
başka birini aday göstermek isterse onu da gösterebilir. 23 Mart’ta
bizim evde de sandıklar kurulacak, ön seçim yapılacak; benim
çocuklar da beni Cumhurbaşkanı adayı ilân edecekler. Nasipse, 24
Mart’ta ben de bizim evdeki seçmenlerin tamamının oyları ile
Cumhurbaşkanlığı adaylığımı ilân etmiş olurum; Nasipse
Adayız diyor ya Ercan Kesal, o hesap. Gülümsediğinizi görür
gibiyim -ki elhak, haklısınız.
KİMİN ADAY OLMAYACAĞINI BELİRLEME SEÇİMİ
Hukukî olmasa da bir seçim -politik bir seçim,
bir politik tercih- var ortada! Oy pusulaları, adaylar
için imza toplanması, sandıklar vb. bu politik tercihin halkla
ilişkiler yüzü; politik-şovu. Önemsiz denemez; en
başta söyledim: CHP’nin Cumhurbaşkanı adayını üyelerine sorması,
diğer siyasî partilerin gıpta etmeleri gereken, oldukça demokratik
bir uygulama.
CHP’nin bu politik-şovu, bu ön seçimi
sonrasında adayının kim olduğu değil, kim
olmadığı netleşecek; aday olmayanın politik yol haritası
çizilecek ki muhtemelen, büyük ihtimâlle, geçen haftaki
Özel-İmamoğlu-Yavaş zirvesinde de bu konu gündeme gelmiştir. CHP bu
ön seçimle, partinin iki kutbunun (milliyetçi ve sol) iki
temsilcisinden birini işaret edecek -yetmez- diğerini tasfiye
etmeyip ona da bir siyasî yol haritası önerecek.
Siyaset bu, “Olmaz, olmaz deme olmaz olmaz!” diye boşa
dememişler ama olmaz olmaz ise aday gösterilmeyecek olanın
Yavaş; gösterilecek olanın da İmamoğlu olduğunu sağır sultan bile
duydu. Altını çizelim burada önemli olan nokta İmamoğlu’nun aday
gösterilmesi değil; Yavaş’a nasıl bir politik kader çizildiği,
nasıl bir yol haritası önerildiği.
ERDOĞAN HANGİSİNİ İSTER: 'HIDIR İDİ İLYAS İDİ'
İmamoğlu mu Erdoğan için güçlü rakip, Yavaş mı? İmamoğlu
Kürtlerden destek alıyor ama Yavaş da sağın desteğini alabilir!
Erdoğan hangisiyle er meydanına çıkmak ister sorusuyla başlayalım.
Kesin ve net cevap: ikisiyle aynı anda. Cumhur İttifakı’nın
İmamoğlu-Yavaş arasında bir tercihi olduğu analizlerine
katılmıyorum; aksine, ben, Cumhur İttifakı’nın bu belirsizliğin bir
kavgaya, bölünmeye dönüşmesinden medet umduğunu düşünüyorum.
CHP’nin cumhurbaşkanlığı adaylığı için yaptığı ön seçim erken mi,
erken; lâkin bu, Cumhur’un elindeki en büyük kozu onun elinden
alabilmek açısından da uygun bir strateji. Çünkü tüm ama tüm
kamuoyu araştırmaları gösteriyor ki, Yavaş ve İmamoğlu arasındaki
rekabet parti içinde bir kutuplaşmaya, bölünmeye dönüşmediği sürece
her iki aday da yüzde 50+1 oyu rahatlıkla alabilecek kalibreye ve
popülariteye sahipler.
ASIL TEHLİKE
“Adayın erken açıklanması onun yıpranmasına neden olur!” İsmet
Paşa’ya rahmet dileyelim, “Hadi canım sen de!” Sanki CHP’nin
Cumhurbaşkanı adayı bir muamma, sanki bir 24 Mart sabahı uyanacağız
ve -Allah Allah!- her kimse bu artık, Ekrem İmamoğlu diye birinin
partinin Cumhurbaşkanı adayı olduğunu öğreneceğiz! Bu aday hayli
erken ilân edildiği için de Cumhur’cularca yıpratılacak.
Tekrar yazayım: 23 Mart’ta İmamoğlu’nun adaylığı ilân
edilmeyecek. Yavaş-İmamoğlu arasından, Yavaş’ın tercih edilmediği
ilân edilecek ve kapalı kapılar ardında Yavaş’a bir yol haritası
önerilecek. Bu;
1) Parti içinden ve parti dışından fişteklenen
tartışmaların bitmesine
2) Eğer tercih edilmeyen aday -yani öyle
görünüyor ki Yavaş- bir yol haritasına ikna edilebilirse
ikili arasındaki rekabetin işbirliğine, sinerjiye dönüşmesi imkânı
sağlanacak.
Peki asıl tehlike ne? Muhtemelen, erken değilse de
erkene alınmış -ve böylece Erdoğan’a yeniden aday olma
imkânı verilmiş- bir Cumhurbaşkanlığı seçimine daha üç sene var.
Yıpratılmak, şunun bunun için değil, bu üç sene
cumhurbaşkanlığı seçimine olan ilgiyi dağıtmadan, kamuoyu desteğini
azaltmadan, rakiplere yeni bir oyun kurma fırsatı vermeden
yürütülebilecek bir gevşek-kampanya için de oldukça geniş
bir süre ve süreç.
Bu üç sene kendi içinde fırsatlar da taşıyor
riskler de. Adayın belirlenmesinden çok, aday
gösterilmeyenin bir yol haritasına ikna edilmesinden sonra
CHP örgütü sokağa inebilir; mahalleye, kampüse, işyerine,
sendikaya, camiye, sivil toplum kuruluşlarına, pazara… en önemlisi
de eve, evlere girebilirse bunu fırsata döndürebilir. Yüzbinlerce
kişinin katıldığı parlak mitinglerden bahsetmiyorum; bunların
önemini de yadsımıyorum. Ancak ben yüzbinlerin katıldığı parlak
mitinglerdense yüzbinlerce partilinin ev ev, sokak sokak, kampüs
kampüs, pazar pazar… halkla birebir ilişki kuracakları bir
sivil iletişim ağının kurulmasının daha önemli olduğunu
düşünüyorum.
Sözün özü, 23 Mart çok önemli; İmamoğlu’nun adaylığının
tescillenmesi açısından değil, Yavaş’ın neye, nasıl ikna edildiği
ya da edilemediği açısından önemli. Yavaş’ın köprüleri atması
Erdoğan’ın en çok hoşuna gidecek alternatiftir. Yavaş’ın ikna
edilmesi de yetmez. Seçimlere nereden baksanız üç yıl, -hadi üç
yıla yakın bir süre- var. Bu süreç, sadece İmamoğlu’nun
one-man-showları ile, medyatik mitinglerle,
Sözcü/Halk Tv programları ile kotarılabilecek bir süreç de
değil. Tüm bunlar da yetmez: CHP, Eylül 2024’teki tüzük
kurultayında Parti Programı’nın güncellenmesi çalışmalarının
hızlandırılmasına karar vermişti. Ortada yeni bir program da
yok!
Keyifli günler…