Bıktırıcı ve gergin “24 Haziran öncesi”nin en eğlenceli, tabii bazen de sinir bozucu kısmı sağda-solda, sokakta, misafirlikte, alışverişte, devlet dairesinde rastlanan farklı seçmen profilleri. Kim bilir daha kaç çeşidi var ama ben kendi gözlemlerime dayanarak bir kategorizasyon yaptım. Genelde hırçın, ürkek ve uzlaşmaz olanları, Osmanlı ordusunun düzensiz birliklerinden ilham alarak karikatürize ettim:
“Cahiller”den illallah eden “Çankaya teyzesi”: Çankaya teyzesini tarif etmeme gerek var mı bilmiyorum ama eğer varsa şöyle bir tip bu: Orta, orta-üst veya üst sınıftan; orta yaş ve üstü; evliyse kocası emekli albay veya bürokrat genelde, apartman yöneticiliğini de kimseye bırakmıyor; mutlaka otomobilleri var, zamanlarının önemli kısmını park yeri arayarak geçiriyorlar, mutena bir semtteki evleri kendilerinin tabii hatta yatırım olsun diye aldıkları bir veya iki evleri daha var; kitap okuyor ama eskilerden Turgut Özakman, yenilerden Yılmaz Özdil’i ayrı tutuyor, gazete denince Sözcü aklına geliyor, Halk TV izliyor; rozet takmayı ihmal etmiyor. Teyzenin Çankaya’yla bağlantısı, Çankaya’nın Ankara’nın mutena semtlerinin bulunduğu bir ilçesi ve Cumhuriyet ideolojisinin sembol mekanı olması. Yoksa, Türkiye’nin tüm büyük şehirlerindeki mutena semtlerde var Çankaya teyzeleri. Ege’de serapa… Çankaya teyzesi herkes duysun ve mümkünse lafa girip ağzının payını alsın diye meydan okurcasına konuşuyor. Ankara’da 65 yaş üstüne bedava olan belediye otobüsleriyle, yine bedava olması beklenen ama muavinlerin sürekli arıza çıkardıkları halk otobüslerinde karşısındakini esir ediyor. Muhatabı sözlerini onaylıyor bile olsa öfkeden damarları şişiyor, yüzü kızarıyor, eski günlere duyduğu özlemden gözleri doluyor. Sözlerinin onaylanmadığını veya karşı argüman ileri sürüldüğünü duyduğu anda ise aradığını bulmuş oluyor. Coştukça coşuyor. Yaşı itibarıyla bilge kadın mertebesine eriştiğine inanıyor, o sebeple mazbutluğu bir kenara bırakıp kamusal alanda sesini yükseltebiliyor, isterse kavga edebiliyor, yine yaşına hürmeten gençlerden çok tepki görmüyor. Ama yaşıtlarıyla itişebiliyor. En çok “cahiller”den şikayetçi. Cahiller, kendisinden farklı düşünen her kesimden seçmeni tanımlıyor ama en çok da AKP seçmenini. Cumhuriyet değerlerini yok etmek için seferber edilen, koyundan farksız, çıkarcı bir kitle canlandırmak istiyor muhatabının kafasında. Bir de AKP’nin sunduğu imkanlardan yararlanmak ve karşılığında hükümete destek vermek için keyfe keder geldiklerini düşündüğü Suriyeli mültecilerden rahatsız. Cehalet yoksul ve eğitimsiz kitlelere özgü olduğu kadar, zengin ama görgüsüz, medeniyetten nasibini almamış kesimi de tarifliyor. E5 kenarında veya sahildeki parklarda mangal yapanlarla, lüks lokantalarda iftar açanların birbirinden farkı yok onun için. “Bu memleket bizim” diye ünlüyor sık sık ve çomarlara ve cahillere teslim ediliyor diye kahırlanıyor. Tuttuğu partiyi kendisi, tabii içinden, eleştirebiliyor ama başkalarına laf söyletmiyor.
İYİ Parti’ye nakletmiş, iyi niyetli sağcı: Geniş bir skalada tariflenebiliyor bu seçmen türü. Geçmişte AKP, MHP, BBP ve CHP seçmeni olmuş. Bahçeli’yi özünde efendi ve esprili bir adam olarak görüyor ama AKP’yle ittifakını zinhar onaylamıyor. Meral Akşener’e biraz ihtiyatla yaklaşsa bile “artık çok değiştiğini”, “bir şeyler değişecekse onunla değişeceğini” iddia ediyor. Partinin başında bir kadın olmasını görmezden geliyor ve hatta Akşener’in başka kimlikleri ile sert mizacını ve kararlı bulduğu karakter yapısını kadınlığının önüne geçirerek içini rahatlatıyor. Sosyal medyada İYİ Parti’yi eleştirenlerin paylaşımlarının altına, onları bozguncu olmakla itham ettiği uzun mesajlar yazarak harcadığı zamana hiç acımıyor. Bunlar akrabaları dahi olsa gözlerinin yaşına bakmıyor, onları bir büyükleri olarak uyarıyor, hizaya sokuyor. Akşener gibi, Kürt meselesi değil, Güneydoğu meselesi olduğuna inanıyor. Aynı bayrak altında kardeş olduğumuzu her fırsatta dile getiriyor ve aynı cephelerde savaşmış olmanın, kız alıp-vermenin gücüne inanıyor. İYİ Parti’nin şimdi değilse de, uzun vadede Türkiye için çözüm olduğunu düşünüyor. Kamera veya mikrofonun karşısına geçmeyi ve sürekli izah etmeyi seviyor.
Kaybederse cinnet geçirecek ulusalcı abi: Sürekli Halk TV izleyen, artan zamanlarda da seçim tahminleri yapıp, AKP’nin yolsuzluklarına ve usûlsüzlüklerine öfkelenmeyi yegâne mesaisi haline getiren, genelde emekli erkek vatandaş. Bu seçimin bir dönüm noktası olacağını, AKP’nin mutlaka gideceğini düşünüyor. Hatta gidişi garantilemek için bir seferlik hem kendi oyunu, hem de ailedeki bazı bireylerin oylarını HDP ile CHP-İYİ Parti arasında pay etmeye bile razı. Herkesin bildiği sorunları her fırsatta yineliyor. Gündelik bir sohbeti maharetle politik bir tartışmaya bağlayabiliyor. Geleceğe yönelik parlak bir ümidi var. Bunu kırmaya yeltenenlere acımıyor. Sanki seçim kaybedilmiş ve bunun müsebbibi de muhatabıymış gibi saldırganlaşıyor. Kötümserlere, sağlamcılara, ihtiyatlılara tahammülü yok. “Aklın yolu bir” ve çoğunluk bu yolu yakın zamanda bulacak ona göre. TV başında çok vakit geçirmekten bir nevi zehirlenmeye maruz kalıyor.
Paranoyanın hayatını belirlediği muhalif: Şaibe ve vehim bu vatandaşın hayatında önemli yer tutuyor. Özellikle seçim dönemlerinde yapılabilecek hileler üzerine çeşitlemeler yapıyor. Bunu da mutlaka etrafıyla paylaşıyor. Kendi aklına gelmeyenleri de eşten dosttan duyup yaygınlaştırıyor. Seçmen kartını kaybedenin yanacağına ve oy verme hakkını kaybederek hepimizin de başını yakacağına inanıyor. Geçmişte yapılmış tüm seçim hilelerini biliyor. Dillendiriyor. Bazılarını da kendi muhayyilesini harekete geçirerek üretiyor. Hep komplo teorilerine inanmış biri olarak, iktidardaki partiden başka birinin seçim kazanması mümkün değil onun hesabınca. Kendisine itiraz etmeye yeltenenleri saf buluyor. Gözünü açmaya, sandıkları denetlemeye davet ediyor.
Bir partiye sempati duyup diğerine oy verecek olan vatandaş: Demirtaş’ı sempatik, Akşener’i güçlü, Karamollaoğlu’nu sözünü sakınmaz bulup, yine de kırk yıllık partisine oy verecek olan kişi bu. Parti standlarında oy vermeyeceği partinin temsilcilerine uzaktan sempatik mesajlar gönderiyor, göz kırpıyor, el-kol işareti yapıyor ama uzatılan broşürle zinhar elini kirletmiyor. Bu seçmen türünün içinden 2015 seçimlerinde yakınında oturduğu HDP binası yakıldığı zaman üzülerek, kek yapıp geçmiş olsun ziyaretine gidenler, Selo Başgan’a selam göndermiş olanlar bile çıkıyor. Ama sonra gelişen olaylar, aynı kişinin aynı binanın önünden geçmemek için yolunu değiştirmesine sebep oluyor. Aslında siyaseti de kirli ve tehlikeli buluyor. Siyasetçilere bırakılması gerektiğini düşünüyor. O sebeple ulu orta siyaset konuşmuyor. Sokak hareketlerine, grevlere, mitinglere, basın açıklamalarına denk geldiği zaman yüreği hoplayarak kaçıyor oradan. Güçlü ve statükocu olanın devletin başında durması gerektiğine inanıyor. Devletin vatandaşa karşı temel görevlerini yerine getirmesini yeterli buluyor. Siyasete bulaşmasın diye çocuklarını her fırsatta uyarıyor.
Partisini eleştiren ama konforunu bozmaya niyeti olmayan seçmen: İki büyük partinin, AKP ve CHP’nin seçmenleri arasından çıkıyor en çok. Partisinin icraatlarından hiç memnun değil. Hatta sık sık kafası bozuluyor, kapıyı çekip çıkmak istiyor. Asabı bozulmasın diye beyanatları, seçim mitinglerini, tartışma programlarını dinlemiyor. Dinlerse konforu bozulacak. Başka partilerin seçim propagandalarına ve vaatlerine de kulak tıkıyor. Tıkamazsa başka bir tarz-ı siyasetin mümkün olduğuna dair bir kurt düşecek içine. Bir önceki seçmen türüne benzer biri bu. Ama ondan farklı olarak, gözünü başka tarafa çevirmiyor. Sorarlarsa, Türkiye’de sağın da solun da alternatifi yok, diye karşılık veriyor. Olsa düşünürüz tabii, diyor.