Seçmenin siyasi yelpazede merkez partiye duyduğu ihtiyacı bir
tek Erdoğan mı görüyor? AKP kulislerinden topluma itinayla
pompalanan bilgiler, sadece bu soruyu düşündürmekle kalmıyor. Aynı
zamanda cevabını da ‘evet’ olarak vermemizi sağlayacak şeklide
kurgulanmış, planlı bir çalışma izlenimi veriyor. Yirmi yıldır her
seçim atmosferinde toplumun nabzını tutarak beklentileri doğru
tespit etmenin yanı sıra, toplumun hayal ettiği siyasal gelişmelere
uyumlu çalışmaların hedeflendiği algısını oluşturma becerisiyle
tanıdığımız Erdoğan, aynı taktikle yine sahnede. Yirmi yılını
kimlik siyaseti üzerine kurmuş ve son yıllarda giderek artan oranda
toplumu ve devleti dinîleştirme hedefine yönelmiş AKP iktidarının
seçime çeyrek kala siyasi yelpazede merkeze yerleşmesi mümkün
olabilir mi?
DOĞRU SORUYU SORMAK VE SORGULAMAK
Elbette hayır. Ancak bilindik taktiklerini, sanki ilk defa dile
getiriliyormuş gibi algı yaratmakta mahir Erdoğan, bırakın bu
soruya hayır cevabı vermeyi, soruyu oluşturma fırsatı dahi
yaratmayacak şekilde ters köşelerden kulis bilgisi pompalama işinde
de usta. Yıllardır başta milletvekilleri olmak üzere tüm AKP’lilere
konuşma yasağı getirildiğinden habersiz değilse eğer basın
mensupları, kulislerden kendilerine yansıyanların, bilinçli ve
seçili, yönlendirici bilgiler olduğunu hesap etmeli. İktidar
partisinden aktarılanların doğru mu yanlış mı olduğunu düşünmeye
başlamadan önce herkesin amiyane tabirle “Allah bir” deseler hemen
“e doğru” deyip inanmak yerine, şöyle bir durup, “acaba şimdi bunu
niye söyledi?” sorusuna cevap araması gerekir. Tabii ki iktidar
mensuplarının her söylediğinin yalan-yanlış olduğunu düşünmüyorum.
Fakat söyledikleri doğruların bile belli amaca matuf, planlanmış,
zaman ayarı incelikle yapılmış bilgiler olduğunu ve bunların
rastgele ağızdan çıkıvermiş gibi gösterilmesine itina ettiklerini
hatırlatmak istiyorum.
Özellikle Gazete Duvar’da Kısa Dalga’dan
Mahmut Aydın’ın haberinden aktarımları fırsat
bilerek uzun süredir kulis bilgilerinin düşündürdüklerine dair
fikrimi paylaşma ihtiyacı duydum. Haber içeriğindeki kulis
duyumlarını değerlendirmek gerekirse, siyasetçi transferinin
üzerinde çalışılan bir konu olduğuna, gerçekleşme ihtimalinin yok
sayılamayacağını söyleyebilirim. Ne de olsa seçim yaklaşırken
siyasette borsa açılır. Hele şimdi referandum gündeme getirilmişken
ve üstelik Mehmet Ali Çelebi örneği yaşanmışken, yeni Güneş Motel
örnekleri görmek bile mümkün. Tabii bu arada Ahmet Eşref Fakıbaba
olayında milletvekilliğinden de istifasına dair zihinlerde deli
sorular oluştuğu, siyasi etik izahının nedense yetersiz kaldığı tek
kişi değilim kuşkusuz. Neyse habere dönersek, CHP’den ve merkez
siyasetten bazı politikalara kanca takılmış, hatta olumlu sinyal
alınmış olabilir. Türkiye siyasetinde bizleri şaşırtacak işler
değil bunlar. Ama merkez siyasetten önemli bir isim tanımlamasının,
aynı haberde geçen merkez siyaset iddiasıyla ilgisini görmeliyiz.
“AK Partililer, “merkez sağı temsil eden AK Parti’den başka
bir parti bulunmadığı” iddiasını da dile getirdi.” Sanırım bu
cümleden sonra başka söze hacet yok.
KAVGASIZ SİYASET HERKESİN ARZUSU
Merkez sağdaki tek partinin AKP olduğu iddiası, gerçekte
Erdoğan’ın seçmende merkez arayışını görmesinden kaynaklı talimatlı
ifadelerden birisi olabilir. Tespitin doğruluğuna kuşku yok.
Seçmen, kutuplaştırıcı siyasetten bıkmış halde. Kavgasız siyaset
arayışı AKP seçmeninin bile temel arzusu. Her kesimden seçmenin
çatışmacı kimlik siyasetinden çıkış yolunu merkez siyasetin egemen
olduğu bir seçim ortamında gördüğü düşünülebilir. Öyle görünüyor ki
Erdoğan, önümüzdeki seçimi merkezdeki boşluğu dolduracak partilerin
kazanacağı gerçeğini idrak etmiş. Partisinin merkeze yerleşme
niyeti ve potansiyeli olmadığının da farkında ama toplumda bu
algıyı yerleştirebileceğine dair özgüveni hayli yüksek. Evet
biliyor, yirmi yıllık iktidardan sonra kendisi merkez sağa
yerleşemez. Üstelik buna niyeti de olamaz. Hiç merkez sağ siyaset
yapmaya niyeti olsa, Anayasa Madde 41’de yer alan “eşlerin
eşitliğine dayalı aile” tanımını değiştirmeye niyetlenir ve bunun
için muhalefet turlarıyla destek arayışına girişir miydi?
NEDEN UZLAŞMA ARIYOR?
Bu ülkede merkez siyaset arayışında yoğunlaşan ılımlı seçmen ve
toplum geneli gözünü medeniyet çıtasından aşağı çevirmez. İnsan
hakları hukukunun dışına çıkmayı ve kadın hakları ile çocuk hakları
gibi evrensel medeniyet değerlerinin dışına çıkacak düzenlemelerde
bulunanları da affetmez. Erdoğan bunu biliyor. Ve bildiği içindir
ki yakın geçmişte TCK madde 103 değişikliği için partisinin,
ittifakının oyu yettiği halde muhalefet partileriyle ortaklaşma
arayışına girişmiş, destek bulamayınca vazgeçmişti. Çocuk cinsel
istismarı suçunun kapsamını daraltarak çocukların büyük kısmını
cinsel istismar suçu karşısında yalnız bırakacak politikacı olarak
bilinmekten kaçınmıştı. Şimdi de Anayasa değişiklik talebiyle
kadınların, çocukların insan haklarını budayacak şekilde bir aile
tanımı getireceği için muhalefet turlarına ihtiyaç duydu. Sadece
referandum yeter sayısı için değil, böyle bir değişikliği tek
başına kendisi ve partisi üstlenirse siyasi hayatının biteceğini
bildiği için uzlaşma arıyor.
İYİ PARTİ'NİN KURTULAMADIĞI TUZAKLAR
Neyse ki şu ana kadar bildiğim kadarıyla HDP, CHP ve Saadet
Partisi, hakların ve özgürlüklerin oya sunulması anlamına gelen
böyle bir Anayasa değişiklik referandumuna destek vermeyeceklerini
açıkladılar. Bilmiyorum, belki ben kaçırmış olabilirim ama şimdiye
kadar İYİ Parti, Gelecek Partisi ve DEVA bu netlikte açıklama
yapmadılar. Oysa özellikle İYİ Parti ve DEVA çıkış aşamasında
gözlerini merkez sağa dikmişlerdi. Bu yönde belli belirsiz bir ümit
de vaat etmişlerdi. Zamanla merkez sağ siyasete uyumlu ve ılımlı
seçmenin arayışına cevap oluşturmak yerine onlar da uçlara
savrulmaya başladı. DEVA ve Gelecek Partisi, AKP seçmeninden oy
alma yolunu iktidarla dini söylem yarışına girmekte bulduğundan bu
yana gelişip serpilemiyor. Merkez sağ siyaset yapma yolunu bulsalar
değişir her şey. İYİ Parti ise kendisine kurulan iki tuzağa da
düşmekten kurtulamıyor. Tuzakların birisi, kimlik siyasetinin ve
çatışma ortamının sürdürücüsü iktidar politikasının dayattığı HDP
karşıtlığı. Akşener bu tuzaktan merkez sağ politikaya yönelerek
kurtulabilirdi. Şimdiye kadar olmadı. 13 milyon seçmenin oyunu
almış, meşru bir siyasi parti, Kürt seçmenin tercihi merkez sağdaki
bir partiyi rahatsız etmezdi. Ancak içine sürüklendiği bu tuzaktan
kurtulamadı, gözünü MHP seçmeninden oy almaya çevirdiği için.
İkinci bir tuzak da iktidar eliyle, Ümit Özdağ aracılığıyla kurulan
ırkçı söylemler oldu. İYİ Parti, milliyetçilik ve ırkçılık yarışan
girmek yerine merkeze konuşlanmayı başarabilse ılımlı seçmenin
teveccühü devam ederdi.
ALTILI MASA'NIN MERKEZE DÖNÜŞÜ ÇOK MÜMKÜN
Güçlendirilmiş Parlamenter sistemde uzlaşmış olan altı partinin
birlikteliği de siyasette merkezin boşluğunu dolduracak bir
potansiyele sahip aslında. CHP merkez solu, İYİ Parti ve Demokrat
Parti merkez sağı temsil ederken merkez siyasetin gerektirdiği
kapsayıcılığa yönelmeliydi. Gelecek, DEVA ve Saadet’i de merkeze
doğru çekmeyi başarabilir veya kimlik siyasetinden uzaklaşıp
kucaklayıcı partilere dönüşmelerini sağlayacak bir etki
yaratabilirlerdi. Hâlâ yapabilirler ve bence önümüzdeki seçimi
kazanmalarının en önemli adımı olur.
Bir diğer zorunlu adım ise sol ittifak ile uyumlu bir seçim
stratejisi kurma ihtiyacı. Bunu başarabildikleri takdirde seçmenin
güvenini kazanma ihtimalleri çok yüksek. Bu saatten sonra AKP’nin
merkeze yerleşmesi ne kadar imkansızsa 6’lı Masa'nın merkeze
yönelmesi ve sol ittifak ile uyumlu seçim politikası oluşturması
hâlâ o derece mümkün. Çünkü seçmen de biliyor ki, kimlik
siyasetiyle yapılan siyasal çatışma iklimini aşmanın yolu, bir
diğer kimliğin üstün geleceği yeni bir saflaşma ortamından
geçmiyor. Uzlaşma kazandırır. Muhtemelen Meclis iç tüzüğünde
değişiklik görüşünü ortaya atan AKP de bunun farkında. 'İç tüzüğü
demokratikleştirmek' gibi bir ifadeye yer verilmeden değişiklikten
söz edilmesi, bir bakıma seçim sonrası muhalefete düşeceği fikrini
kabullenmiş olduğunu gösteriyor, diyebiliriz. Umarım 6’lı masanın
partileri perde gerisinde birbirleriyle ve diğer muhalefet
partileriyle rekabetten vazgeçip, görünürde olduğu Cumhur İttifakı
ile rekabet için güçlerini birleştirebilirler. Merkez ve sol güç
birliği siyaseti, radikal dinci kimlik sultasından, iktidarın
vizyon eksikliğinden kurtarıp Cumhuriyetin ikinci yüzyılında
demokratikleşmenin yolu açmak için gerekli.